10 Temmuz 2006 Pazartesi

Yıl 1947. Alaçam’da 20 gün

Cumhuriyet rejiminin başlıca prensiplerinden birinin de: memleketi sosyal ve ekonomik her alanda kalkındırmak olduğu hepimizce bilinen hakikattir. Böyle olmasına rağmen gerek Cumhuriyetten evvelki yüzyıllarda ve gerek cumhuriyetten sonraki çeyrek asılık zaman içindeki kalkınmada dahi bir çok şehir ve kasabalarımız istenildiği gibi gelişememiş yıllarca bakımsız, imara muhtaç ve sönük kalmışlardır. İşte; güzel Samsunumuzun son zamanlarda nahiyeden ilçeye tahvil edilen Alaçam ilçesi de böyle kasabalardan biridir. Memleketim Samsuna yaptığım son üç aylık kısa bir seyahatte ilk defa Alaçam da uğrayarak bizzat gözlerimle görmek suretiyle bunun şahidi oldum.

Karadeniz ‘in coşkun dalgalarıyla sinesini öptüğü, verimli ve geniş bir toprak parçası üzerinde etrafı dağlarla çevrili yüksek havası ve iyi içme sularıyla ihtişamlı bir tabiat dekorunun canlandırdığı bu güzel kasabanın, bu durumuyla mütenasip şimdiye kadar herhangi bir kalkınma hamlesi ve bayındırlık hareketi görmemesi cidden yazıktır. Yıllardan beri bozuk olup nakliyatın güçlükle yapılabildiği Bafra-Alaçam şosası Alaçam tarafından halen on kilometrelik bir kısmın inşasına başlanmış olmakla beraber inşaat pek ağır gitmektedir. Bu çok önemli yolun diğer kısımlarının da ihalesi yapılarak bir an evvel ulaştırmaya açılmasına şiddetle ihtiyaç vardır.

Karaboğaz denilen mahalden Alaçam’ın Toyran [Doyran] köyüne kadar tahminen on kilometre bir sazlık ve bataklık mevcut olduğundan kasaba ve köylerinde sivrisinek orduları ve sıtma hüküm sürmektedir. Mezbaha mevcut bulunmadığından kasaplık hayvanlar ilçenin içinden geçen dere kenarında kesilmekte ve bu da ayrıca halkın sıhhatini tehdit eden bir amil olmaktadır. Sıhhi ekip namına bir tane hükümet doktoru ve yarım teşkilatlı küçük bir eczahane, kültür namına da bir ilkokulla kapısı daima kapalı duran halkevinden başka bir şey yoktur. Güzelleştirme cemiyeti kurulmuş, Alaçam belediyesinin Gümenez, Bafra ve Samsuna işlettiği bir otobüsle kamyonun hasılatı bu cemiyetin yegane varitadını teşkil ediyor. Fakat ortada henüz yapılmış bir şey mevcut değil, kasabanın sokakları ve bütün iç yolları yürünemeyecek derecede bozuk olduğundan yağmur yağdığında çamurdan geçilmez bir hale gelmektedir. İlçenin şöyle dolaşacak küçük bir meydanı dahi yoktur. Yeni kurulmakta olan elektrik fabrikası halkın sevinç ve memnuniyetini mucip olmakta ise de bu pek önemli ihtiyacın tamamlanması ve Alaçamın ışığa kavuşması için daha bir hayli beklemek lazım geldiği anlaşılmaktadır.

Alaçam’da her evin bir bahçesi ve içinde kuyusu vardır. Halkın ekseriyesi mübadil vatandaşlar teşkil etmektedir. Bunlar çalışkan ve mütevazi kimseler olup tütüncülük, ziraat ve küçük sanatlarla meşgul olmaktadırlar. İlçenin başlıca mahsulü tütün, mısır ve diğer hububattır. Bunlardan tütün müstesna diğerleri ihraç edilmemekte, yalnız kasabanın ihtiyacını karşılamaktadır.

Alaçam Koyu

 Alaçam’a yaya olarak bir saat kadar ileride sahilde deniz ve Alaçam koyu ve koy boyunca da tabiatın nadir yarattığı güzel bir kumsal mevcuttur. Buraya yazın halk gerek yaya gerek otobüs veya arabalarla giderek banyo etmekle, gezmekle ve civardaki ormanlarda avlanmaktadırlar. Daha sahilden suya bir kaç adım atınca insanın boğazına kadar gelen ve akşamları dağların ardından güneş batarken karşısında Sinop burnunun göründüğü, aynı zamanda tabiatın hırçınlıklarına karşı da mahfuz bulunan bu koya bir iskele inşa olunarak İstanbul’dan Trabzon ‘a kadar gelip giden vapurların uğraması temin edilse ve sahille kasaba arasına muntazam bir şosa yapılsa bunun ilçenin iktisadi ve içtimai hayatında ne kadar önemli bir rol oynayacağına şüphe yoktur.


Gümenez

 Alaçam-Sinop yolu ve sahil boyunca Karadenizin mavi etekleri üzerinde hırçın dalgaların ninnisiyle nazlı bir gelin gibi uyuyan, Alaçam’a bağlı güzel ve büyük bir köy vardır; Gümenüz... Tabiat burada da o eşsiz güzelliklerini göstermekle hasis davranmamış, toprağında saklı bulunan altın hazineleri kadar güneşin de doğuş ve batış zamanlarındaki haliyle göz ve ginüllere ilahi bir akışı vardır. Bu akış bize sadece aşkı ve yaşamayı terennüm ediyor. Fakat ne yazık ki, aşağı yukarı Alaçam’ın yarısı kadar büyük ve nahiye olmıya namzet bulunan bu köyde uzun yıllar ihmalin gadrine uğramış ve imar namına; köyün çarsına köylünün kendi emeği ile yaptığı adi kaldırımla, muhtar Hasan Köroğlu’nun gayretiyle yapılan bir ilkokuldan başka bir şey yapılmamıştır. 17 yıldan beri yapıldı, yapılacak diye lakırdısı ağızlarda hala bir efsane gibi sürüp geden Alaçam-Gümenüz yolu dahi kazma yüzü görmemiş o berbat haliyle durmaktadır. Teşkilat olarak burada da ancak, frengi mücadele memurluğu, halk ve köy odaları, telefon, orman bölge şefliği, sahil muhafaza ve tekel satış memurluklarını görüyoruz. Başlıca mahsülü tütün ve mısırdır.

İnsan ruhu üzerinde bu kadar derin akisler bırakan ve coğrafi durumlarıyla olduğu kadar, ekonomik durumları ve nüfus kesafeti bakımlarından da büyük ehemmiyeti haiz bulunan bu iki güzel yurt köşesi de bakılacak ve kalkındıracak olursa memleket için istikbali parlak büyük bir varlık teşkil edecektir.       

*Samsun Halkevi dergisi 19 Mayıs’ın Ocak-Şubat 1947 tarihli 79. sayısından alınmıştır. Bu yazıyı bulup bize ulaştıran Celal Karaca’ya teşekkür ederiz...

/M. Şükrü Fırat 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder