4 Mayıs 2010 Salı

Bir Başka Samsun


Dün bu topraklarda bir başka Samsun vardı.

İl Müftüsü Osman Şahin bir aziz şehidin tabutu önünde “bu yavrumuza dünyaya taalluk eden bilcümle hakkınızı helal ediyor musunuz” diye soruyor, otuz bin insan ciğerlerinin ve hançerelerinin tüm gücüyle haykırıyordu: Helal olsun… Helal olsun… Helal olsun…

Bir şehit tabutunun karşısında el pençe divan duran otuz bin insan. Kadın, erkek, genç, yaşlı, okumuş, okumamış, zengin, fakir, köylü, kentli ama hepsi Türk, hepsi Müslüman otuz bin insan. Kimisi bu topraklarda doğmuş, kimisi Anadolu’nun bir çorak bölgesinden nasip aramak için buralara gelmiş, kimisi Kafkas kimisi de Balkan göçünü yaşamış acılı ailelerin çocukları, ama hepsi bu milletin evladı ve toprakların sevdalısı.

Samsun Müftüsü İbrahim Şahin soruyor “bu evladımıza dünyaya taalluk eden komşuluk ve insanlık haklarınızı helal ediyor musunuz?” Otuz bin göğüs önce alabildiğine doluyor bu ülkenin temiz havasıyla ve sonra sanki patlayan Karadeniz’e nispet yaparcasına boşalıyor gök gürler, fırtına kopar gibi: Helal olsun… Helal olsun… Helal olsun…

“Şehidim hakkını bize helal et” diyen bir grup gencin dışında kimse “Ey aziz şehit; hakkını bize helal ediyor musun” diye sormuyor. Kimsenin aklına mı gelmiyor yoksa sormaya yüzümüz mü yok? Ama sormuyoruz, soramıyoruz.

Büyük Cami çevresini tıka basa dolduran kalabalık sessiz, kalabalık suskun ama kalabalık belli ki barut fıçısı; bunu gözlerden ve ara sıra tek tük de olsa kendisini kontrol edemeyen bireysel patlamalardan anlamak mümkün. Kalabalık özellikle Samsun milletvekillerine ve hele de Ahmet Türk’e geçmiş olsun ziyaretine giden milletvekili ekibine liderlik eden AK Parti Grup Başvekili Suat Kılıç’a tepkili. “Samsun burada Suat Kılıç nerede” sloganları bu tepkinin sonucu.

Bir başka Samsun vardı” dedik ya, başlarken, gerçekten de bir başka Samsun vardı dün cami avlusunda, caddelerde, meydanlarda ve şehitlikte. Herkes vardı ama milletvekilleri yoktu. Sadece iktidarın değil muhalefetin milletvekilleri de yoktu. Kimsenin de Anayasa görüşmelerin anlayacak hali yoktu. Bayındırlık ve İskan Bakanı Samsun Milletvekili Mustafa Demir’in iki gün önce bir işyeri açılışına katılması ama cenazede olmaması tepkinin büyümesine neden oluyordu.

Aziz şehidin cenazesi yaklaşık on kilometrelik bir yolda omuzlar üzerinde taşındı. Kadınlar, nereden nasıl gelmişler anlamak mümkün olmayan kadınlar, o on kilometrelik yolun sağında solunda öbek öbek toplanmış şehit evlatlarına son görevi için saatlerce beklediler. Kiminin bebeği kucağındaydı, kimisi torunun elini sıkıca tutmuştu. Hemen hepsinin boşta kalan elinde bir Türk bayrağı ve hemen hepsinde dileğinde “şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganı ile aziz şehidin ruhuna hediye edilmiş bir Fatiha vardı.

Samsun şehitliğinde Samsun vardı, devlet vardı ama Samsun şehitliğinde dün benim dikkatimi bir grup sivil çekti. Hepsi zıpkın gibi bir grup genç. Duruşlarından, bakışlarından ve saç tıraşlarından belli ki, aziz şehidin silah arkadaşlarıydı onlar. Dağın ayazı fena yakar adamı; onları da yakmış, hepsi karayağız. Yürekleri gibi tenleri, duruşlarından belli ki, tenleri gibi yürekleri de yanık. Acı var o yüzlerde ama yılgınlık ve hele de korku yok. Anlaşılan, vatan görevinden izinli gelmişler arkadaşlık görevini yapmak için. Birer birer varıp yanına silah arkadaşlarının kardeşine sarıldılar sımsıkı, sanki arkadaşlarına ya da kendi ana bir öz kardeşlerine sarılır gibi. “Yalnız değilsin, artık biz de senin ağabeyiniz” diyorlardı.

Şehidin tabutuna sarılan Türk Bayrağı Samsun Garnizon Komutanı Tümgeneral Ömer Bayraklı tarafından babasına verilirken onlar ağlamak istiyor lakin ağlamıyorlardı. Ne komutana yakışırdı ağlamak ne de şehit babasına. Ama ben ağlıyordum… Benimle birlikte Samsun ağlıyordu.

Nur içinde yat aziz şehidimiz… Nur içinde yatın aziz şehitlerimiz…

Siz bu toprakları vatan, bu halkı millet yaptınız… Ne olur hakkınızı bize helal ediniz… Size layık olmasak bile…

/Osman KARA
04.05.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder