2 Ekim 2007 Salı

Tarih Samsun'da Neden Yok?

MÖ 7. yüzyılda “Amisos’ adıyla kurulmuş bir koloni kenti olarak bilinen Samsun, Anadolu Selçukluları döneminde Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başlamış, Yıldırım Beyazıt ise bu stratejik sahil kentini Osmanlı toprakları arasına dâhil etmiştir.

Osmanlıların kentte yaptıkları ilk nüfus sayımlarına göre Samsun merkezinde bulunan 10 mahalleden 9'u Türk, biri ise Rum mahallesidir. 1530 sayımına göre bu mahallelerde 292 Türk, 56 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır (Bak: 387 numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri-937/1530-II. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yay., Ankara 1997, s. 44).

Ancak 1650'li yıllardan sonra tüm Canik Sancağı'nda olduğu gibi, Samsun kasabasında da Rum nüfusunda önemli bir artış görülmektedir. Osmanlı Arşivi'nde Defteroloji Uzmanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Özkılınç, bu durumun aynı yıllarda daha doğudaki gayrimüslim nüfusta görülen azalmayla ilişkilendirilebileceğini, Samsun ve civarı yerleşim yerleri ile daha batıda görülen Rum nüfusu artışının bu hareketlenmeden kaynaklanmış olabileceğini söylemektedir. 1850'li yıllarda ise Samsun'a gerek Kafkasya ve gerek Rumeli'den gelen göçmenler sayesinde Türk nüfusu ekseriyeti tekrar yakalamıştır.

Bu şekilde tarih boyunca sürekli hareketli ve canlı bir yapıya sahip olan Samsunumuzun tarihi, günümüzde maalesef 19 Mayıs 1919 ile başlatılmaktadır. Şehrimizi tanıtıcı eser ve yazılara baktığınızda, Mıntıka Palas Oteli'nde (Gazi Müzesi) sergilenen Atatürk'ün özel eşyalarıyla fotoğrafları, Doğu park’taki maket Bandırma Vapuru, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserlerden başka bir şey sunulmadığı görülmektedir. Bir de aynı yazılarda, Samsun halkı "Amazonlar" denen garip bir kavimle ilişkilendirilmektedir ki, bu ise ayrıca bir hezeyandır.

MÖ. 1200 yıllarında Terme bölgesinde yaşadıkları ileri sürülen bu sapık kavmin varlığı ve yokluğu bile tartışmalıdır. Netice itibariyle Samsun'u tanıtıcı eserlerin bir çoğunda, Samsun'da, tarih öncesi çağlardan, 1919 senesine kadar hiçbir şey olmamış, boş bir coğrafya parçası olarak kalmış görüntüsü verilmiştir. Oysa Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan zamanından beri (1150'li yıllar) Türk şehri olan Samsun'a, gerek Selçuklular, gerek sonraki mahallî beylikler ve gerekse Osmanlılar döneminde onlarca kalıcı mamur eser bırakılmıştır.

Kuşkusuz bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında çıkan büyük yangınlar neticesi yok olmuş ya da kullanılamaz hâle gelmiştir. Örneğin 1859 ve 1869 senesinde çıkan büyük yangınlar neticesi şehir tamamen yok olmuş, ancak cami, medrese, hamam, çeşme gibi taş yapılar bu felaketlerden asgarî bir şekilde etkilenmişlerdir. 1900'lerin başlarında ise, sık sık yaşanan yangınların arkasında, halkın mal ve eşyalarını fahiş fiyatla sigorta kapsamına almak isteyen ecnebi sigorta şirketlerinin bulunduğu tespit edilmiştir (Bak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA.] DH. MKT, 1030/3).

Samsun'da bu büyük yangınlardan artakalabilen Selçuklu ve Osmanlı eserlerine en büyük darbe ise, uzun dönem şehrimizin belediye başkanlığını yapan Kemal Vehbi Gül tarafından vurulmuştur. Bu cümlemi kimse siyasî bir yaklaşım olarak değerlendirmesin lütfen. Çünkü Vehbi Gül'ün Samsun'a yaptıklarını Samsun halkı zaten değerlendirmektedir. Burada söylemek istediğim, Samsun'da kalabilen bu Türk eserlerinin, Kemal Vehbi Gül zamanında yapılan bilinçsiz tamirat ve tadilatlarla tamamen aslından uzaklaştırılmış olmasıdır. Bu tadilatlar o kadar kontrolsüz yapılmış ki, bir kısmının tarihle bağlantısını neredeyse sadece adı sağlar haldedir. İsa Baba Camii, Şeyh Kutbeddin Camii, Kale Camii, Abdullah Paşa Camii, Rasathane Camii tarihî özelliklerinden büyük oranda arındırılan dinî yapılar olarak ilk etapta akla gelenlerdir.

Bunların bir kısmı aradan geçen otuz yıl içerisinde tekrar restore edilecek duruma gelmiştir. En azından yeni yapılacak tamirat ve tadilâtlarda, orijinal durumları araştırılıp tespit edilmeli, uzman kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Birçoğunun Sultan II. Abdülhamit tarafından çektirilmiş fotoğrafları mevcuttur. Bu fotoğraflardan mutlaka istifade edilmeli, eski halini hatırlayan yaşlılardan detayları öğrenilmelidir. Varsa başka resimleriyle birlikte bu detaylar mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

/Mümin YILDIZTAŞ
muminyildiztas@halkgazetesi.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder