11 Şubat 2014 Salı

350 Altına 'üç Han' Aldı

Mencenoslu Hacı Osman'ın tek bir isteği vardı. Bir an önce yarım kalan hayatlarına devam etmek istiyordu. Karısı, çocukları, torunları günlerce süren yolculukta perişan olmuşlardı. İlk iş, Rumlardan kalan hanları sahiplenen Belalanlı Hasan'ı buldu. Hasan, Hacı Osman'ın halinden her şeyi anladı. Fırsat ayağına kadar gelmişti. Biraz düşündü, ağzından "350" çıktı, "350 altın ver, hanlar senin olsun" dedi. Hacı Osman, belindeki kuşağından 150 kırmızı altını çıkardı, tek tek saydı. Yanındakilere dönüp, "Atımı getirin" dedi. Semerin altındaki gizli bölmeden 200 altın daha çıkardı ve Belalanlı Hasan'a uzattı: "Şimdi ceketini alıp gidebilirsin"

Alaçam'dan sonraki durağım, mübadillerin yoğun olarak yaşadığı bir ilçe olan Kavak...

Özellikle Sarışaban'dan gelenlerin yoğun olarak yaşadığı bir yer Kavak, hemen hemen her köyünde mübadil izine rastlamak mümkün... Ama en dikkat çeken yeri, hikayesi diğerlerinden çok farklı olan bir yer:  'Üç' Hanlar

Kavak Üçhanlar Köyü'ne ulaşmak için tarihçi Mehmet Köseoğlu aracılığı ile, merhum Ali Saydam'ın torunu Osman Saydam'la görüşüyoruz...

Kavak merkezde bir veteriner kliniğinde çalışan Osman Saydam karşılıyor bizi... Yolda giderken de hikayelerini anlatmaya başlıyor... Neden Üçhanlar denildiğini, nasıl geldiklerini, hanları nasıl satın aldıklarını sırasıyla anlatıyor...


Yolumuz Üçhanlar'a Düşüyor
Bir yandan mübadillerin yolda çektikleri sıkıntılardan örnekler veriyor, diğer yandan da Kavak'a ilk geldiklerine ilçeye ne gibi değişiklikleri getirdiklerinden bahsediyor...

Kavak merkezden yaklaşık 6-7 kilometre Ankara istikametine gidiyoruz. Üçhanlar hemen Ankara yolunun kenarında, eski "Ankara şosesi" denilen, Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele döneminde izlediği yolun hemen üzerinde... Aynı zamanda, Üçhanlar'ın önünden geçen yol daha da eski bir tarihe dayanıyor.

Tarihi İpek Yolu...


Rumların Terk Ettiği 3 Han
Zaten Üçhanlar'daki hanların kuruluş amacı da buradan geçen kervanlara hizmet etmek...Hanların içinde fırından mutfağa, atların dinlenme yerlerinden yatağa kadar her şey düşünülmüş. Bir nevi zamanın butik oteli olarak kullanılmış... Rumlardan kalma bu hanlar, mübadeleden önce terk edilmiş. Kavak Üçhanlar'da yaşayan Rumlar, mübadeleden bir kaç sene evvel her şeyi bırakıp kaçmışlar. Bir dönem boş kalan hanlar, civar köylerdeki vatandaşlar tarafında sahiplenilmiş. Belalanlı Hasan da bunlardan birisiymiş...


Büyük Amcam Askerde Buraları Gezmiş
Osman Saydam'ın büyük dedesi Hacı Osman, mübadele ile geldikleri Kavak'ta, bu hanları çil çil altınları sayarak almış. İşte, Osman Saydam'ın ağzından Kavak Üçhanlar'ın hikayesi:

"Dedem Ali Saydam, Drama Sancağı Sarışaban Nahiyesi Mencenos Köyü'nden 1924 yılının Şubat yada Mart aylarında ailesiyle birlikte geliyor. Geldiğinde 16 yaşındaymış. Gülcemal Vapuru ile Samsun limanına geldikten sonra, Merkez'de "çiftlik" denilen bir toplanma yeri var, orada yaklaşık 5-6 ay kadar kalıyorlar. Daha sonra oradan dağılıyorlar.

Bir kısmı Bafra'ya gitmiş, bir kısmı Samsun içinde kalmış, bir kısmı da Dedem Hacı Osman ve çocukları Üç Hanlara gelmişler. Dedemin büyük oğlu Halil Sayar, buraları bilirmiş. Askerdeyken bu bölgeye gelmiş, gezmiş. Babasına "Baba burası güzel yer" diyor ve ikna ediyor. Büyük dedemiz de kabul ediyor. Burası zamanında Rumların kaldığı bir yermiş. Köy Rum köyü, etrafta da hep Rumlar varmış.


Belalanlı Hasan Hanları Sahiplenmiş
1923'ten önce, Kurtuluş Savaşı sırasında Rumların kimisi kaçıyor, kimisi çetelere katılıyor. Uzun mücadeleler verilmiş ama sonra da terk edip gitmişler. Burada ilk geldiklerinde 3 tane Rum hanı varmış. Zaten o yüzden buraya "Üç Hanlar" demişler. Rumlar gidince, etraftaki yerli köylerden kişiler gelip buraları sahiplenmiş. Belalan Köyü'nden "Hasan" diye birisi gelip bu hanlara yerleşmiş.

Büyük dedemiz Hacı Osman buraya gelince, köyde o zaman da karakol varmış; karakola gitmiş ilk iş olarak. Oradaki rütbeli kişiyi bulmuş ve yerleşmek için izin istemiş. Karakol komutanı da izin vermiş. Dedem, onu da alıp, hanların olduğu yere gitmiş. Hanın bir tanesi yaklaşık 15 odalı, altında fırını var, konaklama yeri var, atları yemleme, yeri var. Her türlü imkanı olan büyükçe bir tesismiş.


"350 Altın Ver Han Senin Olsun"
Geldiğinde, sahibinden burayı istiyor, sahibi dediğimiz de Belalanlı Hasan. Dedem, "Burayı satın alacağım, bana verir misin" diyor. Hasan da, dedemin alamayacağı bir rakam söylüyor. "Bana 350 altın ver, hanı sana vereyim" diyor. Dedem de, "Ceketini alıp çıkacaksın" diyor. Adam da dedemin bu rakamı veremeyeceğini düşünüp, "Tamam" diyor.

Dedemin yanında karakol komutanı da var. O'nu şahit gösteriyor. Tam da o sırada, belindeki kuşağından 150 altın çıkartıyor. Sonra yanındakilere, "Atımı getirin" diyor. Atı gelince de, semerinden 200 altın daha çıkartıyor. Adamın eline altınları sayıyor. Tabi adam da altınları görünce bayılıyor. Hanın birine yerleşiyor, diğer 2 hana da akrabaları yerleşiyorlar. 3 sülale yan yana hanlarda yaşıyorlar"

Osman Saydam ile köyü baştan sona geziyoruz... Bir yandan hikayeleri anlatıyor, bir yandan da Üçhanlar'dan kalan iki hanı gösteriyor bize...


Geçmişten Günümüze Gelen Sapasağlam Bir Han
Hanlardan bir tanesi tam anlamıyla duruyor ve sapasağlam. Bir diğer hanın ise yarısı yıkılmış, içine ev yapılmış. Onun büyükçe bir avlusu var, etrafını çevreleyen duvarların içinden geçiyoruz, iç taraflarında kalıntıları duruyor... Üçüncü han ise yıkılmış.

Hanların uzun yıllar işlevine devam ettiğini söylüyor Osman Saydam. Dedesi Hacı Osman'ın hanları aldıktan sonra Rumeli'deki mesleğine devam ettiğini, dedesinin aynı zamanda köylerindeki değirmeni gece vakti sökerek gemiye yüklediğinden ve Kavak Üçhanlar'a kurarak civar köylerin değirmen işlerini yaptığını da kaydediyor Osman Saydam:


Gece Değirmenin Çarkını Söküp Gemiye Yüklemiş
"Dedem, zaten oradayken de bakkalmış. Hacı Osman'ın bakkalı derlermiş. Zenginmiş. Değirmeni varmış.  Değirmenin 32 tane çarkını gece sökmüş, hayvanlarla birlikte gemiye taşımış, getirip, buradaki dereye kurmuş, buğdayını mısırını öğütmüş, komşu köylerden gelenler olmuş.

Geldikleri zaman burada bir sıkıntı ile karşılaşmamışlar. Zaten geldiklerinde kimse de yokmuş. O zamanlar, mübadillere 1 dönüm yer verilmiş. Kadın hamile bile olsa, 1 dönüm yer tahsis edilmiş. O şekilde gelenler de tütün yapmışlar burada. Biz Selanik'ten tütünü getirmişiz, burada da devam etmişler aynı işe. Sonra hayvancılık yapmışlar, koyunlarını, öküzlerini getirmişler. Dedemler tam 500 hayvanla gelmişler"


Deden Kalan Tek Hatıra: Ayva Ağacı
Köyde, gittiğimizde sadece iki üç hanede yaşayan vardı. Osman Saydam ve akrabaları, sadece yaz aylarında dedelerinin ve babalarının mezarlarını ziyaret etmek ve kısa da olsa vakit geçirmek için köye geliyorlarmış... Osman Saydam bir ara bize, bir ayva ağacını gösteriyor. Büyük Dedesi Hacı Osman'ın o ayva ağacının altına gömüldüğünü ama zamanla mezar taşlarının yok olduğunu, mezarın görülmediğini söylüyor. Kendileri için dedelerinin tek hatırası, gösterdiği ayva ağacı...


Mezarlıkta Dua Ediyoruz
Köydeki gezimizi bitirip, aile kabristanlığına giriyoruz. Osman Saydam'ın babası için ve Dedesi Ali Saydam için dua okuyoruz... Ali Saydam, Osman Saydam'a tüm bu hikayeleri anlatan, aynı zamanda da mübadele ile ilgili bugüne kadar yazılmış kitaplara, görüntülere kaynak olmuş, çok değerli biri isim...

Mezarlıktan çıkıp, aracımıza biniyoruz. Köyden ayrılmadan Osman Saydam ile bir hatıra fotoğrafı çekiniyoruz Üçhanlarda... Köyden ayrılırken Osman Saydam bir hikaye daha anlatıyor. Bu kez konusu Rumlardan bilgi sızdıran büyük dayısı...


Bir Köyde 6 Yerde Cuma Kılınırmış
Osman Saydam anlatıyor: "Halil Efendi dedikleri, Halil Sayar yani babaannemin abisi, medrese eğitimi almış. Son dönemlerde orada, 550 hanenin tamamı Türk’müş. Ve köyde 6 yerde Cuma namazı kılınırmış. O kadar kalabalık yani. Dedem medreseye gitmiş, "Sarık bağladım" derdi. Buraya gelmeden evvel son dönemlerde, 1917'li, 18'li yıllarda Rumlar, orada köyleri bölmeye başlamışlar. Hatta evlerin yarısına Rumları yerleştirmişler. Ama ne olursa olsun çatışmaya girmemişler. Bizimkiler son dönemde her şeylerini toplamışlar.


Rumları Dinler, Baskınları Haber Verirmiş
Mesela, Halil Efendi, okumuş, medrese görmüş bir kişiydi. Rumcayı çok iyi bilirmiş. Nahiyede Rumların kendi aralarında konuştuklarını takip edermiş, kulak misafiri olurmuş. Onlar aralarında, "Bu akşam şu köye baskın olacak, filanca yerde baskın yapılacak" diye konuşurlarmış. Duyduklarını hemen gidip paylaşırmış. Böylece kaç tane köyü, kaç tane Müslümanı kurtarmış, anlatırlardı bize"

Osman Saydam'a anlattığı hikayeler ve rehberliği için teşekkür ederek, Kavak'tan ayrılıyoruz. Tarihçi Mehmet Hoca ile buluşup, eksik kalan bilgilerimizi tamamlıyor ve Üçhanların hikayesini almanın mutluluğu ile Samsun'a dönüyoruz.


Yarın:  Tekkeköy’ün ‘Büyük Ateş’i Çırakman Ve Rumlardan Kalma Bir Mabed: Yel Değirmeni

Hanların içinde fırından mutfağa, atların dinlenme yerlerinden yatağa kadar her şey düşünülmüş. Bir nevi zamanın butik oteli olarak kullanılmış...

"Bana 350 altın ver, hanı sana vereyim" diyor. Dedem de, "Ceketini alıp çıkacaksın" diyor. Adam da dedemin bu rakamı veremeyeceğini düşünüp, "Tamam" diyor.

Dedem, değirmenin 32 tane çarkını gece sökmüş, hayvanlarla birlikte gemiye taşımış, getirip, buradaki dereye kurmuş, buğdayını mısırını öğütmüş, komşu köylerden gelenler olmuş

Halil Dedem Rumcayı çok iyi bilirmiş. Rumların konuştuklarını takip edermiş, aralarında, "Bu akşam şu köye baskın olacak" diye konuşurlarmış. Duyduklarını hemen gidip paylaşırmış. Böylece kaç tane köyü, kaç tane Müslümanı kurtarmış

/Miraç ÖZTÜRK
11 Şubat 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder