Mencenoslu Hacı Osman'ın tek bir isteği vardı. Bir
an önce yarım kalan hayatlarına devam etmek istiyordu. Karısı, çocukları,
torunları günlerce süren yolculukta perişan olmuşlardı. İlk iş, Rumlardan kalan
hanları sahiplenen Belalanlı Hasan'ı buldu. Hasan, Hacı Osman'ın halinden her
şeyi anladı. Fırsat ayağına kadar gelmişti. Biraz düşündü, ağzından
"350" çıktı, "350 altın ver, hanlar senin olsun" dedi. Hacı
Osman, belindeki kuşağından 150 kırmızı altını çıkardı, tek tek saydı.
Yanındakilere dönüp, "Atımı getirin" dedi. Semerin altındaki gizli
bölmeden 200 altın daha çıkardı ve Belalanlı Hasan'a uzattı: "Şimdi
ceketini alıp gidebilirsin"
Alaçam'dan sonraki durağım, mübadillerin yoğun
olarak yaşadığı bir ilçe olan Kavak...
Özellikle Sarışaban'dan gelenlerin yoğun olarak
yaşadığı bir yer Kavak, hemen hemen her köyünde mübadil izine rastlamak
mümkün... Ama en dikkat çeken yeri, hikayesi diğerlerinden çok farklı olan bir
yer: 'Üç' Hanlar
Kavak Üçhanlar Köyü'ne ulaşmak için tarihçi Mehmet
Köseoğlu aracılığı ile, merhum Ali Saydam'ın torunu Osman Saydam'la
görüşüyoruz...
Kavak merkezde bir veteriner kliniğinde çalışan
Osman Saydam karşılıyor bizi... Yolda giderken de hikayelerini anlatmaya başlıyor...
Neden Üçhanlar denildiğini, nasıl geldiklerini, hanları nasıl satın aldıklarını
sırasıyla anlatıyor...
Yolumuz
Üçhanlar'a Düşüyor
Bir yandan mübadillerin yolda çektikleri
sıkıntılardan örnekler veriyor, diğer yandan da Kavak'a ilk geldiklerine ilçeye
ne gibi değişiklikleri getirdiklerinden bahsediyor...
Kavak merkezden yaklaşık 6-7 kilometre Ankara
istikametine gidiyoruz. Üçhanlar hemen Ankara yolunun kenarında, eski
"Ankara şosesi" denilen, Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele
döneminde izlediği yolun hemen üzerinde... Aynı zamanda, Üçhanlar'ın önünden
geçen yol daha da eski bir tarihe dayanıyor.
Tarihi İpek Yolu...
Rumların Terk
Ettiği 3 Han
Zaten Üçhanlar'daki hanların kuruluş amacı da
buradan geçen kervanlara hizmet etmek...Hanların içinde fırından mutfağa,
atların dinlenme yerlerinden yatağa kadar her şey düşünülmüş. Bir nevi zamanın
butik oteli olarak kullanılmış... Rumlardan kalma bu hanlar, mübadeleden önce
terk edilmiş. Kavak Üçhanlar'da yaşayan Rumlar, mübadeleden bir kaç sene evvel
her şeyi bırakıp kaçmışlar. Bir dönem boş kalan hanlar, civar köylerdeki
vatandaşlar tarafında sahiplenilmiş. Belalanlı Hasan da bunlardan birisiymiş...
Büyük Amcam
Askerde Buraları Gezmiş
Osman Saydam'ın büyük dedesi Hacı Osman, mübadele
ile geldikleri Kavak'ta, bu hanları çil çil altınları sayarak almış. İşte,
Osman Saydam'ın ağzından Kavak Üçhanlar'ın hikayesi:
"Dedem Ali Saydam, Drama Sancağı Sarışaban
Nahiyesi Mencenos Köyü'nden 1924 yılının Şubat yada Mart aylarında ailesiyle
birlikte geliyor. Geldiğinde 16 yaşındaymış. Gülcemal Vapuru ile Samsun
limanına geldikten sonra, Merkez'de "çiftlik" denilen bir toplanma
yeri var, orada yaklaşık 5-6 ay kadar kalıyorlar. Daha sonra oradan
dağılıyorlar.
Bir kısmı Bafra'ya gitmiş, bir kısmı Samsun içinde
kalmış, bir kısmı da Dedem Hacı Osman ve çocukları Üç Hanlara gelmişler.
Dedemin büyük oğlu Halil Sayar, buraları bilirmiş. Askerdeyken bu bölgeye
gelmiş, gezmiş. Babasına "Baba burası güzel yer" diyor ve ikna
ediyor. Büyük dedemiz de kabul ediyor. Burası zamanında Rumların kaldığı bir
yermiş. Köy Rum köyü, etrafta da hep Rumlar varmış.
Belalanlı
Hasan Hanları Sahiplenmiş
1923'ten önce, Kurtuluş Savaşı sırasında Rumların
kimisi kaçıyor, kimisi çetelere katılıyor. Uzun mücadeleler verilmiş ama sonra
da terk edip gitmişler. Burada ilk geldiklerinde 3 tane Rum hanı varmış. Zaten
o yüzden buraya "Üç Hanlar" demişler. Rumlar gidince, etraftaki yerli
köylerden kişiler gelip buraları sahiplenmiş. Belalan Köyü'nden
"Hasan" diye birisi gelip bu hanlara yerleşmiş.
Büyük dedemiz Hacı Osman buraya gelince, köyde o
zaman da karakol varmış; karakola gitmiş ilk iş olarak. Oradaki rütbeli kişiyi
bulmuş ve yerleşmek için izin istemiş. Karakol komutanı da izin vermiş. Dedem,
onu da alıp, hanların olduğu yere gitmiş. Hanın bir tanesi yaklaşık 15 odalı,
altında fırını var, konaklama yeri var, atları yemleme, yeri var. Her türlü
imkanı olan büyükçe bir tesismiş.
"350
Altın Ver Han Senin Olsun"
Geldiğinde, sahibinden burayı istiyor, sahibi
dediğimiz de Belalanlı Hasan. Dedem, "Burayı satın alacağım, bana verir
misin" diyor. Hasan da, dedemin alamayacağı bir rakam söylüyor. "Bana
350 altın ver, hanı sana vereyim" diyor. Dedem de, "Ceketini alıp
çıkacaksın" diyor. Adam da dedemin bu rakamı veremeyeceğini düşünüp,
"Tamam" diyor.
Dedemin yanında karakol komutanı da var. O'nu şahit
gösteriyor. Tam da o sırada, belindeki kuşağından 150 altın çıkartıyor. Sonra
yanındakilere, "Atımı getirin" diyor. Atı gelince de, semerinden 200
altın daha çıkartıyor. Adamın eline altınları sayıyor. Tabi adam da altınları
görünce bayılıyor. Hanın birine yerleşiyor, diğer 2 hana da akrabaları
yerleşiyorlar. 3 sülale yan yana hanlarda yaşıyorlar"
Osman Saydam ile köyü baştan sona geziyoruz... Bir
yandan hikayeleri anlatıyor, bir yandan da Üçhanlar'dan kalan iki hanı
gösteriyor bize...
Geçmişten
Günümüze Gelen Sapasağlam Bir Han
Hanlardan bir tanesi tam anlamıyla duruyor ve
sapasağlam. Bir diğer hanın ise yarısı yıkılmış, içine ev yapılmış. Onun
büyükçe bir avlusu var, etrafını çevreleyen duvarların içinden geçiyoruz, iç
taraflarında kalıntıları duruyor... Üçüncü han ise yıkılmış.
Hanların uzun yıllar işlevine devam ettiğini
söylüyor Osman Saydam. Dedesi Hacı Osman'ın hanları aldıktan sonra Rumeli'deki
mesleğine devam ettiğini, dedesinin aynı zamanda köylerindeki değirmeni gece
vakti sökerek gemiye yüklediğinden ve Kavak Üçhanlar'a kurarak civar köylerin
değirmen işlerini yaptığını da kaydediyor Osman Saydam:
Gece
Değirmenin Çarkını Söküp Gemiye Yüklemiş
"Dedem, zaten oradayken de bakkalmış. Hacı
Osman'ın bakkalı derlermiş. Zenginmiş. Değirmeni varmış. Değirmenin 32 tane çarkını gece sökmüş,
hayvanlarla birlikte gemiye taşımış, getirip, buradaki dereye kurmuş, buğdayını
mısırını öğütmüş, komşu köylerden gelenler olmuş.
Geldikleri zaman burada bir sıkıntı ile
karşılaşmamışlar. Zaten geldiklerinde kimse de yokmuş. O zamanlar, mübadillere
1 dönüm yer verilmiş. Kadın hamile bile olsa, 1 dönüm yer tahsis edilmiş. O
şekilde gelenler de tütün yapmışlar burada. Biz Selanik'ten tütünü getirmişiz,
burada da devam etmişler aynı işe. Sonra hayvancılık yapmışlar, koyunlarını,
öküzlerini getirmişler. Dedemler tam 500 hayvanla gelmişler"
Deden Kalan
Tek Hatıra: Ayva Ağacı
Köyde, gittiğimizde sadece iki üç hanede yaşayan
vardı. Osman Saydam ve akrabaları, sadece yaz aylarında dedelerinin ve
babalarının mezarlarını ziyaret etmek ve kısa da olsa vakit geçirmek için köye
geliyorlarmış... Osman Saydam bir ara bize, bir ayva ağacını gösteriyor. Büyük
Dedesi Hacı Osman'ın o ayva ağacının altına gömüldüğünü ama zamanla mezar taşlarının
yok olduğunu, mezarın görülmediğini söylüyor. Kendileri için dedelerinin tek
hatırası, gösterdiği ayva ağacı...
Mezarlıkta
Dua Ediyoruz
Köydeki gezimizi bitirip, aile kabristanlığına
giriyoruz. Osman Saydam'ın babası için ve Dedesi Ali Saydam için dua
okuyoruz... Ali Saydam, Osman Saydam'a tüm bu hikayeleri anlatan, aynı zamanda
da mübadele ile ilgili bugüne kadar yazılmış kitaplara, görüntülere kaynak
olmuş, çok değerli biri isim...
Mezarlıktan çıkıp, aracımıza biniyoruz. Köyden
ayrılmadan Osman Saydam ile bir hatıra fotoğrafı çekiniyoruz Üçhanlarda...
Köyden ayrılırken Osman Saydam bir hikaye daha anlatıyor. Bu kez konusu
Rumlardan bilgi sızdıran büyük dayısı...
Bir Köyde 6
Yerde Cuma Kılınırmış
Osman Saydam anlatıyor: "Halil Efendi
dedikleri, Halil Sayar yani babaannemin abisi, medrese eğitimi almış. Son
dönemlerde orada, 550 hanenin tamamı Türk’müş. Ve köyde 6 yerde Cuma namazı
kılınırmış. O kadar kalabalık yani. Dedem medreseye gitmiş, "Sarık
bağladım" derdi. Buraya gelmeden evvel son dönemlerde, 1917'li, 18'li
yıllarda Rumlar, orada köyleri bölmeye başlamışlar. Hatta evlerin yarısına
Rumları yerleştirmişler. Ama ne olursa olsun çatışmaya girmemişler. Bizimkiler
son dönemde her şeylerini toplamışlar.
Rumları
Dinler, Baskınları Haber Verirmiş
Mesela, Halil Efendi, okumuş, medrese görmüş bir
kişiydi. Rumcayı çok iyi bilirmiş. Nahiyede Rumların kendi aralarında
konuştuklarını takip edermiş, kulak misafiri olurmuş. Onlar aralarında,
"Bu akşam şu köye baskın olacak, filanca yerde baskın yapılacak" diye
konuşurlarmış. Duyduklarını hemen gidip paylaşırmış. Böylece kaç tane köyü, kaç
tane Müslümanı kurtarmış, anlatırlardı bize"
Osman Saydam'a anlattığı hikayeler ve rehberliği
için teşekkür ederek, Kavak'tan ayrılıyoruz. Tarihçi Mehmet Hoca ile buluşup,
eksik kalan bilgilerimizi tamamlıyor ve Üçhanların hikayesini almanın mutluluğu
ile Samsun'a dönüyoruz.
Yarın: Tekkeköy’ün ‘Büyük Ateş’i Çırakman Ve
Rumlardan Kalma Bir Mabed: Yel Değirmeni
Hanların içinde fırından mutfağa, atların dinlenme
yerlerinden yatağa kadar her şey düşünülmüş. Bir nevi zamanın butik oteli
olarak kullanılmış...
"Bana 350 altın ver, hanı sana vereyim"
diyor. Dedem de, "Ceketini alıp çıkacaksın" diyor. Adam da dedemin bu
rakamı veremeyeceğini düşünüp, "Tamam" diyor.
Dedem, değirmenin 32 tane çarkını gece sökmüş,
hayvanlarla birlikte gemiye taşımış, getirip, buradaki dereye kurmuş, buğdayını
mısırını öğütmüş, komşu köylerden gelenler olmuş
Halil Dedem Rumcayı çok iyi bilirmiş. Rumların
konuştuklarını takip edermiş, aralarında, "Bu akşam şu köye baskın
olacak" diye konuşurlarmış. Duyduklarını hemen gidip paylaşırmış. Böylece
kaç tane köyü, kaç tane Müslümanı kurtarmış
/Miraç ÖZTÜRK
11 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder