17 Şubat 2014 Pazartesi

Her Şeyin Bedeli Var Mıdır?

"Hayatımızı bedelleştirdiler oğul, oysa ki; her şeyin bedeli var mıdır? Evimizin yerine ev verebilirler, koyunumun yerine koyun verebilirler, peki ya hatıralarımı nasıl verecekler? Ya doğduğum, büyüdüğüm toprağı; babamın, anamın mezarlarını, memleketimin havasını, suyunu nasıl bedelleştirecekler? Söylesene oğul, nasıl?"

"Hayatımızı bedelleştirdiler oğul, oysa ki; her şeyin bedeli var mıdır? Evimizin yerine ev verebilirler, koyunumun yerine koyun verebilirler, peki ya hatıralarımı nasıl verecekler? Ya doğduğum, büyüdüğüm toprağı; babamın, anamın mezarlarını, memleketimin havasını, suyunu nasıl bedelleştirecekler? Söylesene oğul, nasıl?"

Ve son...

Mübadelenin İzinde yazı dizisi, bugün sona eriyor...

Aslında dinlenmesi gereken onca hikaye, gidilmesi gereken onca köy var ki... Her yerde ayrı bir hikaye gelip karşınıza çıkıyor. Ancak, bir yazı dizisi için makul olan bir sürede bu çalışmayı bitirmek gerekiyordu ve bitti...

Mübadeleyi her yönüyle yaşamış olan bir kent Samsun, gerek Rumeli'den gelenler gerekse de Rumeli'ye gidenler, aynı acıları, aynı hasretleri yaşamışlar. Tarihin görüp göreceği en büyük nüfus değişimi, belki bizlere dinlemesi hoş hikayeler, hatıralar bıraktı ancak bunu yaşayanların özlemleri, hatıraları, sevdaları içlerinde bir yara olarak kaldı....

Kısa Bir Teşekkür Faslı
Mübadeleyle ilgili bir başka sonuç da çıktı bu yazı dizisi ile... Mübadelenin "canlı tarihine "dikkat çekti... Bu zamana kadar yapılan görüşmelerde, hikayelerin derlenip toplanması için yapılan çalışmalara ek olacak bir dizi oldu bu çalışma...

Yazı dizisini hazırlarken, bana kaynak bulmada yardımcı olan, mübadillerle irtibata geçmemde emek sarf eden, bu konuda her türlü destek sunan, üşenmeden, bıkmadan köylere kadar gelip, hikayelerini paylaşan herkese, tüm mübadil dostlarına teşekkür ediyorum....

Yazı dizisini yapmaya karar verdiğim gün, Enis'in Mutfağında Mübadele Derneği üyeleri ile buluşup, "nasıl bir çalışma yapabiliriz" diye kafa yoranlar arasında yer alan tarihçi Mehmet Köseoğlu, Dernek Başkanı Erdoğan Özoral ve Yönetim Kurulu Üyesi İlkay Baba "son söz" yerine geçecek birtakım değerlendirmelerde bulundular.

Başkan Özoral: Bizi Duygulandırdı
İşte Mübadele Derneği'nden Erdoğan Özoral'ın yazı dizisi hakkındaki değerlendirmesi: "Başta Mübadele temalı yazı dizisini hayata geçiren Miraç Öztürk olmak üzere, emeği geçen Gazete Gerçek çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Samsun'da yaşayan biz mübadillerin yaşadıkları bölgelerdeki hikayelerini bu yazı dizisi ile genç kuşaklara aktarılmasından ve çektiğimiz acıların bir daha yaşanmaması için tarihimizin sayfalarında gezintiye çıktığımız bu yazılar bütünü bizleri hem mutlu etti hem de çok duygulandırdı. Gazete Gerçek'e bu katkısından ötürü teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki yayın hayatında da başarılar diliyoruz. Mübadele Derneği ve mübadiller olarak da her zaman bu çalışmaların destekçisi olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz"

Tarihçi Köseoğlu: Tarihe Sıcak Bir Dokunuş
Mübadele ile ilgili tarih çalışmalarıyla tanınan, özellikle Kavak'taki mübadele sürecini anlattığı "Mübadelenin iki ucu-Drama Sancağı Sarışaban Mübadilleri-Mencenos'tan Karadağ ve Üçhanlar'a" kitabının yazarı, tarihçi Mehmet Köseoğlu da, göçün aslında Türk tarihinin karakteristik bir özelliği olduğunu ancak mübadelenin "zorunlu göç" temasıyla iki ucu da acıya değinen bir süreçten geldiğini söyledi. İşte Mehmet Hoca'nın değerlendirmesi:

"Göç, tarih boyunca Türk halkının hayatında var olan bir sürecin iki taraflı öyküsüdür. Bazen yeni umutların filizlendiği yolculuğun ilk evresiyle bazen de huzursuzluk ortamından sıyrılışın ilk günleriyle başlar. Tarih anlatılarında ailelerin çoğunda bu kavram, çoğunlukla önceki yurdun özlemleri ve hicranlarıyla beraber yaşar. Ana yurdun zorunlu olarak terk edilmesi, adımların ileriye isteksiz şekilde atılmasıyla da olsa yetişecek nesiller için artık memleket başka bir yerdir. Ayrılık; toprağı, tarlayı, ağacı daha değerli kılar. Göç katarının ardında bırakılan bir köpek yavrusu bile kendini burukluğa bırakır. Göç yolculuğuna çıkanlar, dönüp arkaya bakarken kapanmış bir kapının sanki canlandığı ve üzüldüğü hissiyle duygulanıp gururlu yürüyüşle yol alırlar.

İki Tarafı Da Anlatan Bir Dizi
Türkiye’de tarih ve kültür araştırmalarında sözlü tarihe pek önem verilmedi. Bu tür çalışmaları önceden yapanlar şanslıydı. Maalesef günümüzde birinci kuşak mübadiller yok denecek kadar az durumdadır. Onlardan öğreneceğimiz değerli bilgilerin çoğu da toprağa gömülüp gittiler.

Gazete Gerçek’te Miraç Öztürk ile ilk tanıştığımda kendisi mübadele süreci ile ilgili bir yazı dizisi hazırladığını ama kurguyu tam anlamıyla nasıl ele alacağı hususunda tereddütleri olduğunu dile getirmişti. Yorumlarım daha çok kurguyu insanî bakış açısıyla ve hayat hikayeleri üzerine odaklama üzerine olmuştu. Sonuçta gazetede Şubat ayı içerisinde harikulade bir yazı dizisi çıktı. Halkın yaşadıkları hem Balkan hem Anadolu toprakları üzerinden sunuldu. Sevindirici nokta ise; hasmane tavırlardan uzak bir üslupla iki taraf yönünde de göçün bir acı gerçek olduğuna önem verilmesiydi. Asgari derecede terminolojik hatalar olsa da bu kadar kısa sürede “arkası yarın” tarzında halkımızın belleğine sıcak bir dokunuş yapan yazı dizisi oldu diyebilirim"

"Hayatımızı Bedelleştirdiler Oğul"
Ve son sözü, Alaçam Mübadele Müzesi sorumlularından Devrim Hanım'ın anlattığı, Rum ya da Türk; kimliği bilinmeyen ancak mübadelenin, belki de kitaplara sığmayacak derecedeki ruhunu paylaşan bir öğütle söylüyoruz... Oğul'a öğüt:

"...Hayatımızı bedelleştirdiler oğul, oysa ki; her şeyin bedeli var mıdır? Evimizin yerine ev verebilirler, koyunumun yerine koyun verebilirler, peki ya hatıralarımı nasıl verecekler? Ya doğduğum, büyüdüğüm toprağı; babamın, anamın mezarlarını, memleketimin havasını, suyunu nasıl bedelleştirecekler? Söylesene oğul, nasıl?"

/Miraç ÖZTÜRK
17 Şubat 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder