30 Nisan 2016 Cumartesi

Geyik Koşan Efsanesi ve Yağlı Güreşleriyle Alaçam

Derler ki, bugün Alaçam’ın sahile bakan mesire yeri olarak da kullanılan ormanlık alan çevresinde vaktiyle tarlalar varmış. Alaçamlılar çift sürer, tarla tapan edermiş buralarda. Zaman yokluk zamanıdır. Tarlada koşacak hayvan her evde de olmazmış. Birçoğu tarlasını koşsa da tarlasını koşamayan çiftçiler olurmuş.

Günlerden bir gün tarlayı sürecek hayvanı olmayanlar şaşkınlıktan kalakalmışlar. Süremedikleri tarlalar kendiliğinden sürülür olmuş. Mucize gibi sürülmemiş tarlalar kendiliğinden sürülmüştür. Böyle devam edip giderken merak ederler elbette. İçlerinden biri geceden çıkar çamın tepesine gözetlemeye başlar. Olup biteni anlamak ister. Pürdikkat gariban birine ait sürülmemiş tarlayı seyreder.

Çok geçmez bir bakar ki ihtiyarca bir zat, koşuma hazır iki geyikler görünür. Başlar o garibin tarlasını sürmeye. Meraklı, çamda rahat durmaz. Ses çıkarır ve o geyik koşan zata kendini fark ettirir. Efsane bu ya meraklıyı gören zat geyikleriyle beraber anında görünmez olur.

Efsane bu ya sır çözülmüş, görülmemesi gereken görülmüştür. Artık bir daha görülemez o günden beri. Alaçamlılar buraya Geyik Koşan derler.

Ve bir de Türkiye’de Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nden sonra yüzlerce yıl sürdürdükleri Türkiye’nin 2. Büyük Katılımlı Yağlı Güreşleri kazandırılır Geyik Koşan’a. Her yıl Mayıs’ın 6’sında. Geyik Koşan mesire alanında etrafı çevrili çayırda nice meşhur başpehlivanlar, koç yiğitler güreşe tutuşurlar.

Geyik Koşan’daki kültür bu topraklara tohum olmuş hakiki yerli kültürdür. Umarım bu yıl da coşkuyla daha geniş katılımla gerçekleşir. Görünen o ki Samsun Geyik Koşan Güreşleri’nin ne kadar eskiye dayandığının, ne kadar yerli olduğunun yeterince farkında değil.

Farkında olsa sponsorluk için çabası olmaz mı? Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
30 Nisan 2016

29 Nisan 2016 Cuma

Sağlıkta Reklâm

Şehrin her yanında Arapça/Türkçe hekim tanıtım ve sağlık reklâmları boy gösteriyor. Arapça bilen hekim ihtiyacı, kentin sağlık sisteminin bir gerçeği.  Ama bu reklâmları hekim fotoğrafları kullanılarak şehrin sokaklarını süslemesi önce hukuki ve etik değil.. Her gün radyolardan ve televizyonlardan mucize ilaç, bitki reklâmları yüzümüze fırlıyor. Kansere çözüm bulan, 20 yaş gençleştiren vb… Hukuk bu konuda Sağlık erkine ve kent hekim örgütüne önemli görevler yüklüyor.  Sağlık erki ne yapıyor bilmiyorum ama Tabip Odasının bu konuda hiçbir şey yapmadığı ortada.. Bu bir anlamda görev ihmali..

Kamu kurumu niteliğinde bir meslek odasının bu konuda yapması gerekenler hukuki bağlamda belirlenmiş. Sağlık bir meta olunca, pazarlamasında da sermaye sahipleri gerekeni yapıyor. Radyo, TV, gazete reklamlarının sağlık alanında yansımaları insan hayatını tehdit eden tarzda.

Oysa bilindiği gibi “sağlık hizmetleri” alanı, tanıtıma önemli sınırlamalar getirilen, reklamınsa bütünüyle yasaklandığı bir alandır. Getirilen bu sınırlamaların amacı, insan sağlığı ve bu kapsamda insan haklarını korumak, insanların kâr, rekabet ve benzeri amaçlardan kaynaklanan eylemlerden zarar görmelerini engellemektir.

Sağlık hizmetlerinin hızla tahrip edildiği ve ticari bir alana dönüştürülmeye çalışıldığı ortamda, bunun bir aracı olarak kullanılan reklamın her ne suretle olursa olsun yapılmasını önlemek, tabip odalarımızın 6023 sayılı Yasa’da özel olarak da belirtilen önemli görevlerindendir. Türk  Tabipleri  Birliği  en  son  olarak  Yerel  Tabip  Odalarına:

*Reklam ve haksız rekabet oluşturan türden içerikleri barındıran site sahibi hekimler ile sağlık kuruluşlarının sorumlu hekimleri hakkında disiplin işlemlerinin yapılması,

*Ayrıca hekim ve sağlık kuruluşlarına aracılık yapan internet siteleri hakkında,

*Cumhuriyet Başsavcılılarının yanı sıra

*6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 63 ve 84. maddelerine dayanılarak hazırlanmış olan Reklam Kurulu Yönetmeliği uyarınca işlem yapmaya yetkili olan, üyeleri arasında Türk Tabipleri Birliği’nin temsilcisi de bulunan Reklam Kurulu nezdinde girişimlerde bulunulması,

Aynı şekilde tanıtım kurallarına aykırı hekim ve sağlık kuruluşu yayınları hakkında da yapılan bilgilendirmeye ve incelemeye başlanmış olmasına karşın reklam faaliyetlerine devam etmeleri durumunda Reklam Kurulu nezdinde girişimlerde bulunulması, tarzında  bir  uyarıda bulunmuştu.
***

İnsanın en temel haklarından biri olan sağlık hakkı ve sağlıklı yaşama ihtiyacının istismar edilmesi ve sınırsız kazanç isteklerine alet edilmesi kabul edilebilir bir  yaklaşım değildir.

Sağlıkta reklama getirilen eleştiriler şüphesiz dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sağlık hizmetlerinde reklam uygulamaları titizlikle kullanılması gereken bir konudur.

/Cem ŞAHAN
29.04.2016

27 Nisan 2016 Çarşamba

Samsunda Güzelliklerde Oluyor

Bu gün Samsun da olan güzelliklerden bahsedeceğim ama bir parantez açarak Samsun Makine Sanayi’nin Adana’ya kurduğu fabrikanın açılışının Cumhurbaşkanımız tarafından yapılmış olmasının sevincini mi yaşayayım üzüntüsünü mü? Hadi biz sebepleri bırakıp olumlu yönünü görüp Samsun’lu bir sanayicimizin başka şehirlere yatırım yapmasından, fabrika kurmasından mutluluk duyuyoruz kendilerine başarılar diliyoruz.

Samsun son yıllarda sportif faaliyetler bakımından birçok alanda ulusal ve uluslar arası faaliyetlere ev sahipliği yapmakta bu faaliyetlerin Samsun’a alınmasında emeği geçen ve bu tesisleri bu şehre kazandıranlara teşekkür etmek gerekir. Sondan başlayalım. Samsun’da 2017 işitme engelliler olimpiyatları yapılacak 120 ülkeden misafir davet edilecek bir önceki olimpiyatlar Sofya’da yapılmış 90 ülkeden katılım olmuş yani önümüzdeki yıl şehrimiz şenlenecek.

Canik belediyesi bayan basketbol takımı Avrupa kupalarına katılma hakkını kazanarak büyük bir başarıya imza attı. Büyükşehir belediyesi anakent basketbol takımı 1. lige çıkmak için önünde bir engel kaldı inşallah başarabilirler.2016 Rio Olimpiyatları Boks Avrupa Kota elemeleri de Samsun’da gerçekleştirildi.

Judoda grand prix 2016 müsabakaları da Samsunda yapıldı bu müsabakalara 70 ülkede 236 sı erkek 397 sporcu katıldı bir nevi Rio Olimpiyatları vizesi anlamını taşıyan müsabakalar Samsun’u şenlendirdi. Uluslar arası yıldız basketbol turnuvası 2 kıtadan 12 takımın katılımıyla Samsun’da yapıldı. Galatasaray ve Fenerbahçe bayan basketbol takımları arasında oynanan Cumhurbaşkanlığı kupası final maçı yine Samsun da yapıldı.

Bu saydığım organizasyonların kısa bir süre içinde yapılmış olması Samsun da spor altyapısı bakımından ciddi yatırımların yapıldığının göstergesiydi. Tabiî ki bu organizasyonları buraya alabilmekte bir başarıdır emeği geçenlere teşekkür ederken yeni stadımızda bir milli maç izlemeyi arzu ettiğimizi sayın spor bakanı Çağatay Kılıç’a iletmiş olalım.

Türkiye de spor ve spor altyapısı yıllarca ihmal edilmişti bu iktidar döneminde ciddi denebilecek yatırımlar yapılsa da yine eksik ve yetersiz kalmaktadır Türk gençliğini spora yönlendirerek çalışan, dinamik ve üretken hale getirmeliyiz bunun için ise daha çok yatırım, daha çok sporcu sloganıyla çok çalışmalıyız. İnşallah finali de Samsunsporun süper lige çıkışıyla taçlandıracağız bu şehir bunu hak ediyor bu şehir iki sezondur haksızlığa uğradı inşallah üçüncüsünde bunu başaracaktır.

Spor  bir yarış aracı,spor bir zeka geliştirme aracı,spor bir çevik olma aracı,spor bir dinç kalma aracı dır sporu bu manada  gören çocuklara ve gençlere ihtiyacımız var ne kadar çok çocuğumuzu ve gencimizi sporla buluşturursak o oranda sağlıklı nesiller yetiştirme ihtimalimiz artar. Spor yapan insanların devlete de yükü de az olur uzun vadede bu yatırımların faydası görülecektir tabiri caizse bu yatırımlar kendini amorti edecektir.

/Adnan ÖZ
27.04.2016

26 Nisan 2016 Salı

Sezonun Maçı

Geçtiğimiz hafta Play-Off’a kalmak isteyen takımların hepsi puan kaybı yaşadı… Samsunspor ise kazandı… Piyango gibi bir şey, planlasanız bundan iyisini yapamazdınız… Kısmet Samsunspor’un ayağına geldi… Tepip, tepmemek kendisinin bileceği bir şey… Kalan üç maçın üçünü de kazanmak gerek…

Daha düne kadar ipler başka takımların elindeydi, bu kez Samsunspor’un eline geçti… Sezonun en önemli maçı oynanacak bu hafta… Balıkesirspor yenilmeyecek takım değil… Üç puandan kat kat değeri var bu maçın… Son iki maçı düşünmek için vakit çok erken… Bu maçı, Balıkesirspor maçını mutlaka kazanmak gerek… Kazasız atlatılırsa play-off’un kapısı aralanır… Allah muhafaza tersi olursa, tüm bir sezonun emeği heba olunur…

Kalan iki maçın önemi olmaz… Maça kadar takımda sıkıyönetim ilan edilsin, iyi motivasyon, sıkı hazırlık, yüksek moral takviyesi, hatta yüksek prim vaadi yapılsın… Futbolculara maçın önemi iyiden iyiye anlatılsın… İte kaka, tüm engellemeler, olumsuzluklar, talihsizliklere rağmen bu güne gelindi… Değerini bilelim…

/Resul AKÇAY
26.04.2016

Samsun'da Okulların Dağılma Saatlerinde...

Samsun'da okulların dağılma saatlerinde, rastladığım öğrenci kalabalıkları beni korkutuyor. Yüzlerce, binlerce çocuk okuyup, ülkesine, memleketine ve ailesine yararlı olabilmek için okullara gidiyorlar. Bu çocuklarımız, önümüzdeki 8-9 yıl içerisinde bizlerden iş isteyecekler, aş isteyecekler ne yapacağız? Ne diyeceğiz bu çocuklarımıza?

Görünürde bu çocuklarımızın geleceğini rahatlatacak hiçbir hazırlığımızın olmadığını biliyorum. Bu çocuklarımızın geleceğini rahatlatacak iş alanları ve istihdama katkı verecek sanayi yatırımlarının yapılmadığını da biliyor ve izliyoruz. Bu çocukların geleceği hepimizi ilgilendirmektedir. Korkumuz ve tedirginliğimiz, bu sorumluluktan ve bir şey yapamamanın sıkıntısından kaynaklanmaktadır.

Kuzey Anadolu fay hattı gibi önemli bir fay hattıdır işsizlik. Bu fay hattı bazı illere uzaktan geçiyor, bazı illere yakın ama bazı illerimizin içinden geçmektedir. İşsizlik fay hattının şehrin göbeğinden geçtiği illerden birisi olmuştur Samsun. Sadece Samsun’da, her yıl 10 bin lise mezunu gencin kentteki işsiz sayısına eklendiği söyleniyor. Lise mezunlarının meslekleri olmadığı için işsiz kaldıkları sanılıyor. Oysaki Meslek edindiğini bildiğimiz, Endüstri Meslek Lisesi, Ticaret Lisesi mezunları da işsizler. Hatta Üniversite diploması olan işsizlerden hiç dem vurulmamaktadır.

İşsizlik bu ülkenin önemli bir sorunu, Samsunun ise özel bir sorunudur. Türkiye’nin her yerinde, sanayiciler, sivil toplum örgütleri ve siyasiler, kafa kafaya verip işsizliği nasıl yok edebilecekleri konusunu tartışmalıdır. Bunu, çözümün merkezi olması gereken siyasi partiler yapmalıdır. Ülkemizin de, Samsunun da, bir gelecek projesi olmalıdır. Bundan 10 sene sonra Ülkemiz nasıl bir ülke olacak, Samsun nasıl bir il olacaktır.

İşsizlik gibi önemli bir fay kırığının, Samsun’un göbeğinden geçtiğini biliyoruz. Bu konuda ne gibi önlemler alınabiliri Samsunu yönetenler ve Samsunda ki siyasetçiler çalışmalıdırlar. Bu fay kırıkları siyasi hayatımızı ve sosyal hayatımızı derinden etkiliyor. Bu kentte ve bu ülkede söz sahibi olanlar buraları yönetenler ve özellikle de siyasetçiler bu konuda çözüm üretmek zorundalar.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen umutlarımızı kaybetmeden siyasilerden, işsizliğe çözüm üretmelerini bekleyeceğiz.

/Tekin AKIN
26.04.2016

25 Nisan 2016 Pazartesi

İki Ruhlu Kent Samsun

Samsun, belki de Türkiye’nin en anlaşılması zor kentlerinden birisi haline geldi. Bir yanda, yolu bir şekilde Samsun’a düşen yabancılarla eski halini bilen ve uzun yıllar sonra Samsun’a gelenlerin çok beğendiği aydınlık yüzlü Samsun var. Diğer yanda ise, bu kentte yaşayanların bu kentin dünden bugüne nasıl kan kaybettiğini yakından izledikleri ve bütün olumsuz yönlerinden etkilendikleri için yakındıkları ve giderek kararan yüzü ile bir diğer Samsun var.

Samsun’un Aydınlık Yüzü;

Ziyaretçiler açısından bir kenti güzelleştiren ilk şey, o kentin girişlerinin yaratacağı olumlu görüntüdür. İşte son 20 yılda Samsun en başta bunu halletmiştir.

Samsun’un Bafra ve Çarşamba girişlerinden itibaren Atatürk Bulvarı’nın iki tarafında ki Samsun’a yakışmayan çok sayıda yapı ve işyerleri (Borsa, Kamyon Garajı, depolar, oto galerileri, Meyve ve Sebze Hali, Otogar gibi) kaldırıldı.

Onların yerlerini, bu kentin çok ihtiyaç duyduğu “Beş ve dört yıldızlı oteller”, “AVM’ ile “Raylı Sistem” Aldı. Büyük Otelin ve eski Yaşar Doğu Spor Salonu’nun yerine yapımı süren “19 Mayıs 1919 Panorama Müzesi”, Gazi Müzesi ve Bandırma Vapur’undan sonra Samsun’un 19 Mayıs kenti olma misyonuna önemli bir katkı sağlayacaktır.

Refüjler gözü okşayan bir peyzaj düzenlemesi çiçeklendirildi. Kavşaklara konulan cadde isimleri ve görülmesi gereken müze ve tarihi yerleri gösteren tabelalar, Samsun’a gelen yabancılara büyük kolaylıklar sağlamaktadır.

Açılan çok sayıda özel hastaneler ile Samsun her türlü hastalığın tedavi edilebildiği bir sağlık merkezi haline geldi.

Spor Bakanlığı’nın tüm ülkede yürüttüğü spor tesisleri yapma hamlesi ile Samsun çok sayıda spor tesisine sahip olmuştur.

Bu çerçeve de Fener Stadı’nın yerine yapılan modern “Atletizm Stadı” ve eski Ondokuzmayıs Stadı yerine Tekkeköy’de yapılmakta olan yeni “Ondokuzmayıs Stadı”, “Yaşar Doğu Kapalı Spor Salonu” ve Batı Park’ta yapılan “Mustafa Dağıstanlı Kapalı Spor Salonu” ile Atakum’da yapılan “Samsun Olimpik Yüzme Havuzu”, Samsun’u bir spor kenti haline getirmiştir.

Samsun’un güzelliğini artıran bir başka şey de, orta refüjlere konulan “Heykellerdir”. Bu heykellerin arasına, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ilk adımını atan Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkan onsekiz silah arkadaşının heykelleri de katılabilirse, Samsun’un Ondokuzmayıs kimliği çok daha anlam kazanır diye düşünüyorum.

Bu süreçte, Samsunluyu sahil ile buluşturan “Sahil Yolu” Düzenlemesi”, Batı Park’ta çocuklar için oluşturulan, “Hayal Kahramanları Parkı”, “Amazonlar Köyü”, “Amisos Tepesi Düzenlemesi” ile buraya çıkan “Teleferik”, eleştiriler alsa da Atakum sahilinde yapılan düzenlemeler, Samsun’un aydınlık yüzüne katkı yapan yüzeysel güzelliklerdir.

Atatürk Kültür Merkezi ve Atakum Kültür ve Sanat Merkezi sanat ve kültür adına kazanımlardır. Samsun’a gezmek için gelenlerin gördüğü yerler genellikle buralar olduğu için haklı olarak Samsun’a övgüler yağdırılmaktadır.

Tabii ki, bunlar bir kentin vitrinidir ve vitrini güzel olmayan bir kente neden ziyaretçi gelsin diye düşünülebilir? Bunların hepsi doğrudur ve yüzeysel olsa da, Samsun’un görüntüsünü olumluya çeviren bu değişim alkışı hak etmektedir.
***

Ne var ki, ziyaretçiler açısından beğeni alan Samsun’da ki bu yüzeysel olumlu değişimler, yaşamını Samsun’da sürdürenlere olumlu bir katkı sağlamamaktadır.

Çünkü Samsunlu mutlu değildir. Samsun’un diğer yüzünde ki olumsuzluklar, Samsun’da yaşamını sürdürenler açısından moral bozucudur ve gelecekleri açısından endişe yaratmaktadır.


Samsun’un Karamsarlık Yaratan Yüzü;

Bir kent sürekli olarak geçmişini arıyorsa, o kentte bir şeyler iyi gitmiyor demektir.

Samsunlunun en büyük sorunu işsizliktir. Samsun’da ki işsizlik oranı Türkiye ortalamasının üzerine çıkmıştır. Kapatılan Sigara Fabrikası ve Tekel’in özelleştirilmesi ile kapatılan Yaprak Tütün İşleme Merkezinin binlerce işçisi ile Samsun’dan kopartılarak başka kentlere taşınan bazı bölge müdürlükleri çalışanları yanında tütün ve şeker pancarına getirilen kısıtlamalar sonucu toprağından kopartılan çok sayı da köy genci de işsizler ordusuna katılmıştır.

Samsun’un en köklü sanayi kuruluşlarının başında gelen “Adeka İlaç Fabrikası” ile “Samsun Makine Sanayisi’nin” Tesislerini genişletebilmeleri taleplerine yer tahsisi yapılamadığı için Samsun’dan ayrılmaya karar vermişlerdir. Adeka ’ya son dakika da yer tahsisi yapılarak Samsun’dan ayrılması önlenirken, Samsun Makine Sanayi’sine bu imkan sağlanamadığı için yeni tesislerini Adana’da kurmuş ve şirket merkezini de Samsun’dan götürmüştür.. Böylece 1000-1500 kişinin iş umudu da kaybolmuştur.

Üniversite eğitimlerini tamamlayan Samsunlu gençlerimizin işsizlik nedeniyle Samsun’a dönememesi, Samsunlu ailelerin kanayan bir başka yarasıdır.

Bundan yirmi yıl önce üniversite sınavların da Türkiye şampiyonları çıkaran Samsun son yıllarda Türkiye sıralamasın da 34. Sıralara kadar düşmüştür. Aynı düşüş ortam eğitim içinde geçerlidir. Kısacası okullarda fiziki şartlar iyileştirilmiş olmasına rağmen, Samsun’da eğitim seviyesi yerlerde sürünmektedir.

Geçmişte ilk altı kent içerisinde yer alan Samsun, bugün ekonomik gelişim sıralamasında da, 34-35. Sıralarda gezinmektedir. Protesto olan çeklerde rekorlar kırılmaktadır. Kent içerisinde açılmasına göz yumulan AVM’ ler ve yabancı sermayeli dev market zincirleri, çok sayıda yerli firmaların sonu olmuştur.

Samsun ithalatı sürekli olarak ihracatından çok fazla olup, Samsun üretmeden tüketen bir kent haline gelmiştir.

Çarşamba ve Terme Ovalarına kurulmasına göz yumulan çok sayıda ki termik santraller geleceğimiz olan ovayı mahvederken, Samsun’ da Türkiye’nin en kirli kentlerinin ilk sıralarına yerleşerek, “Yaşanabilir Kentler” Sıralamasının da üst sıralarında kendisine yer bulamaz hale gelmiştir..

Samsun, Türkiye çocuk istismarını gösteren utanç listesinin 27. Sırasında yerini almıştır. Yıllardır kent yöneticileri ile kentin milletvekilleri arasında bir fikir birliği ve dayanışma bir türlü sağlanamamaktadır. Bunun sonucu olarak Türkiye’nin en verimli iki ovasına sahip olan Samsun’un en üst yöneticisi, “Samsun tarım kenti olarak kalkınamaz, tarımdan vaz geçmelidir” Derken, siyasetçileri “Tarımdan yana tavır koyarak tarım sanayisinin geliştirilmesini” Desteklemektedirler.

Samsun Halkı hiçbir sorunun da kendisine sahip çıkacak bir siyasetçi bulamamaktadır. Söz vermekte birbiri ile yarışanlar, her defasında Samsun Halkını yanıltmışlardır. Bir dönem, “Samsun’u Teşvik Yasası kapsamına aldırdık” Diye müjde vermek için yarışan milletvekilleri ve kent yöneticileri, tüm Karadeniz Bölgesin de sadece Samsun’u dışlayan açıklamayı, Samsun Ticaret Odası Salonunda yapan dönemin Başbakanı’nı ayakta alkışlıyordu.

2006 yılında Samsun’a Tersane yapılıyor müjdesini verenler, yerel seçimler sırasında 15.000 işçi alacağız diyerek oy topladılar. 10 yıl geçti, Tersane hala yapılacak. 

Son iki Gençlik ve Spor Bakanı Samsun milletvekilleri arasından atandı. Bu süreçte hiçbir kulübe uygulanmayan yaptırımlar Samsunspor’a yapıldı. Samsunspor’a yapılan haksızlıklar, üst üste verilen cezalar, final maçlarında Türk Spor Kamuoyunu dahi isyan ettiren yaptırımlarla sürekli olarak Samsunspor’un Süper Lig’e çıkması engellendi. Bunlar artık Samsunluları isyan ettirecek ve keşke Spor Bakanları Samsun’dan çıkmasaydı dedirtecek hale getirdi.

Bu örnekleri daha da artırabiliriz. Sonuç olarak Samsunluların artık inandığı tek şey, “Samsun’un sahipsiz bir kent” oluşudur.
***

Üzülerek söylemek gerekirse, Samsunlular artık Samsun’un bu sıkıntıları atlatacağına olan inancını yitirmeye başlamıştır.

Yine üzülerek söylemek gerekirse, Samsun’un birinci yüzünde ki güzellikler, Samsun’un 2.Yüzünde ki ayıplarını gidermeye yetmiyor.

Bunun sonucu olarak, Samsun’un seçkin aileleri Samsun’dan ayrılırken, yerini çevre illerden ve kırsaldan gelenler dolduruyor.

Artık sosyal yapıda ki bu olumsuz değişim, sokaklarda görünür hale geldi.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, Samsun’u yönetenler ve milletvekillerimiz artık toplumu yanıltan cafcaflı sözleri bir yana bırakmalı, yaşanan gerçekleri görmeli ve bu halkın ve onların temsilcisi STK’ların önerilerini dikkate alarak Samsun’u bu olumsuzluklardan kurtarmalıdır.

Bugüne kadar yaşananlarda bu kenti yönetenler ve siyasetçilerimiz ne kadar kusurluysa, onlardan çok daha fazla kusurlu olanlar, onları sorgulamayan Samsun Halkıdır.

Unutulmamalıdır ki, hakkını aramayana bu ülkede hak verilmez.

İyi haftalar.

/Sadi SUBAŞI
25.04.2016

24 Nisan 2016 Pazar

Umut Fakirin Ekmeği

Biri play-off’u, diğeride ligde kalmanın hesaplarını yaparken, atılanlarıyla, kaçırılanlarıyla, direkten dönenleriyle doğrusun isterseniz her yönüyle dolu dolu bir maçtı… Konuk ekip net gol pozisyonları üretti üretmesine de son vuruşlarda acemilik yaşadı durdu… Allah razı olsun Recep Niyaz’dan, beceriksizliği, yeteksizliğiyle örtüşmüş bu adam neler kaçırmadı ki? Hepsi de akla zarar… Takımının bu halde olmasına şaşmamak gerek! Bu durum Samsunspor’un işine geldi… Furkan’ın sakatlanması ise büyük talihsizlikti… Murat, Kone ve “golü ben atmalıyım” iddiasındaki bencil Ofoedu ile yakalanan fırsatlar gole dönüşemedi…

Devrenin sonlarına doğru Ekigho’nun beş savunma oyuncusunu ipe dizerek attığı gol kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi… Bu arada her iki ekibin birer topunun direklerden döndüğünün altını çizmemiz gerek… Rakibine bu kadar gol pozisyonu ikram eden bir Samsunspor’u en kötü gününde bile görmemiştim… Orta sahayı güle oynayan geçen takıma karşı önleyici tedbir alamayan teknik yönetim sınıfta kalmıştır… Adamların tek çaresi kazanmak, tıpkı senin gibi… Aksayan bölgende belli, müdahale etmen için gol yemen mi gerek? Yedin de, ne bekliyorsun o zaman? Orta sahan iflas etmiş, benim gibi maç seyrediyorsun… Elinde bir tek çekirdeğiniz eksik…

Teknik heyeti ipten Murat’ın enfes pasıyla galibiyet golünü atan Ekigho aldı… Denizlispor’a yazık oldu… Futbol sonuç oyunu, tarih kazananları yazar, kazananın adı Samsunspor… Denizli bu kayıpla umutlarını da yitirdi, Samsunspor’un play-off hayali devam ediyor… Bakalım nereye kadar gidecek? İnşallah Konya’yı görürüz…

/Resul AKÇAY
24.04.2016

Öylesine Yazdım...

Irmağın Kıyısındaki Köy Bengü, Bafra'nın en uzak ve bilinen en eski köylerinden biriydi. Kızılırmak kenarında, ova diye adlandırılan merkezi, 7 parça yaylasıyla aynı zamanda en büyük köyü. Bizim çocukluğumuzda elektrik yok, ulaşım willys jeep'lerle temin ediliyor. Hayat o kadar sıradan ve yavaş geçerdi ki o zamanlar... Zamanın durduğu yerdi adeta... Köyün mutad yaşantısı dışındaki tek değişiklik, köye yeni gelen öğretmen.

Uzak köy olduğu için çok sık öğretmen değişir ve genelde de yeni mezun olanlar tayin edilirdi. Tabi köyde; misafir ağırlanan evlerden oluşumuzdan dolayı yeni gelen öğretmen ilk biz de misafir olurdu. Daha gelir gelmez hoş beşten sonra çantasında ne tür kitap olduğunu sorardım. Ve alır iştahla, soluksuz okurdum sonra...

Henry Charier'in Kelebek romanını, Devlet Ana'yı, Gorki'nin Ana'sını hep o öğretmenlerden okudum. Tabi öğretmenin siyasi görüşüne göre kitaplar olurdu. Benim için hiç fark etmiyordu o zamanlar. Aslında şimdi geriye bakıp düşünüyorum da, ileriki yaşlarda savrulduğumuz kamplardan dolayı fikri yapılarımıza da bloklar koymuştuk. İyi ki okumuşum her tür kitap diyorum. Daha sonra babamın dini kitapları.. Amal-i İslam... Hatta Osmanlıca Kamus...

Samsun İmam-Hatip Okuluna başladığımda deryaya düşen dere balığına döndüm. Samsun Halk Kütüphanesine pazar sabahı oturur, kapanana kadar 4-5 kitap okuduğumu bilirim. Okul kütüphane memuru ismini unuttum, kartoteksin bitti diye bana kitap vermemişti. 16 kitaplık kartoteks yaparsan, Evliya Çelebi'nin 8 ciltlik seyahatnamesi zaten yarısını dolduruyor. Dayanır mı bir hafta kartoteks..

Marksiz'min temel kitaplarından sayılan Pulitzer'in Felsefeye Giriş'ini 16 yaşımda tütün dizerken okumuş, bir defter dolusu da reddiye yazmışım... Ha şimdi bazıları der ki.. Orhan Bey'in kitabı çoktur... Hiç kitabım yok..! Neden mi.. 1997'ler de battım. 1 yıl çalışmadım üstüne üstlük...

Beyazıtta İslam Eserleri Müzesi arkasında açık eski kitap alıp satanlar vardı o yıllarda. 10 kitap alır gider, 5 kitap alır takas yapardım. 3 gün sonra onları götürür yerine 2-3 kitap alırdm.. Böyle böyle evdeki ansiklopedilere kadar bitirdim... Hatta orada samimi olduğum bir satıcı abi vardı. Adını unuttum bir Rus yazara ait Gece ve Melek diye 1600 sayfalık bir romanı salı günü almış, çarşamba günü vermiştim... Adam inanmamış beni imtihan etmişti...

Kitap okumak biraz rahatsızlıktır.. Abdülkadir Gölpınarlı'nın bir kış günü sahafta gördüğü bir kitaba parası yetmez, ayağındaki çizmeleri satıp alır. Buna benzer olayı yaşamışımdır. Cebimde ki minibüs parasını verip, eve kadar yayan gelmişliğim çoktur.. Ha bu arada anamdan yediğim maşaları saymıyorum bile...

Ama bugün okumayan, araştırmayan ama bunun yanında ukalalıktan da asla vaz geçmeyen zamane insanımızı gördükçe de, kendi adıma seviniyorum. Biraz da tavizsizliğim veya kırıcılığım bu yüzden... Mesela.. Abla mütedeyyin, halim selim face de paylaşım yapıyor. Charles Bukowski'den... Ah bir kitabını eline alıp okusa ablam Bukowski'yi.. Daha 1. sayfada yüzü kızarıp atacak... Gibi işte...

Adam hem kel hem fodul... Çocuklarınıza bir şekilde kitap okuma alışkanlığını kazandırın.... Gerçi olmayana nasıl verirsiniz bilemem de.. Bu yazıyı niye yazdım diyeceklere... Sıkıldım... Bugün farklı olsun bari dedim... İyi pazarlar...

/Orhan Baylan
24 Nisan 2016

İlkadım Belediyesi Çocuk Kitapları Fuarı Hakkında

İlkadım Belediyesinin bu yıl ilk defa düzenlediği Çocuk Kitapları Fuarı Şenliğinin açılışının yapıldığı gün oradaydım. Fuarın son gününde de Samsun Yazarlar Derneği  Yönetim Kurulu Üyelerimizle birlikte gezip görme imkânı buldum. Fuara katılan yayıncı kuruluşlarla görüşüp konuşup sohbet ettim. Kitap Fuarı ve insanımızın ilgisinden dolayı memnun olduklarını gördüm. Gerek yazar /okur,  gerekse kitap açısından olumlu bir netice vermesine sevindim. Son yıllarda okur ve kitap arasında sıcak bir bağ kurulmasını kayda değer bir gelişme olarak görüyorum. Bu hususta yapılan çalışmaları da oldukça önemsiyorum. Keşke Samsunumuzun her ilçesinde böyle fuarlar kurulabilse ve kitaplar okurların ayağına götürülebilse.

Çocuk Kitapları Fuarına 55 yayın kuruluşunun katılmış olmasını sayı bakımından da önemsiyorum. İlkadım Belediyesinin ev sahipliğinde yapılan fuarın Karadeniz'de ilk defa gerçekleşiyor olmasının altını çizmeliyim. Tabi özellikle çocuk kitaplarının çocuklarla buluşturulması göz ardı edilecek bur durum değildir. Kitap Fuarları o kentin kültürel zenginliğinin de bir ifadesidir. Zira bir toplumun kitaba olan sevgisi ilgisi ve yaklaşımı aynı zamanda onun değerini belirleyen bir mihenk taşı gibidir.

Samsunlu vatandaşlarımız bu anlamda ciddi bir yol kat etmiş bulunmaktadır. Sanıyorum böyle fuarlar geleneksel hale gelip gelecek yıllarda da tekrar edilecektir. Bu yıl ilki olmasına rağmen yüzbini aşan ziyaretçi sayısıyla bu ışığı vermiş bulunmaktadır. Fuarın gerçekleşmesini düşünen sahip çıkan ve katkıda bulunanları tebrik ediyorum. Bu yıl fuara katılan yayınevlerinin daha şimdiden gelecek yıllarda daha bir heyecan ve coşkuyla yer alacağını ümit ediyorum. Bu arada fuarı ziyaret eden çocuk okurlarımıza onları kendi himayelerinde buraya getirme fedakârlığında bulunanlara ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Söz konusu kitap olunca, okumak olunca söylenecek daha çok sözümüz olabilir. Muhabbetle kalınız.

/Ahmet SEVEN
Samsun Yazarlar Derneği Başkanı
24.04.2016

23 Nisan 2016 Cumartesi

Şehirlere Ve Uluslara Kimlik Olan Sazlar

İstanbul oluyor musiki çoğu zaman. Çamlıca’dan kanun taksimi, Üsküdar’dan duyuluyor udun sesi. Adalar geliyor aşka. İstanbul’u hatırlatır tanbur, İstanbul olur musiki çoğu zaman. Ud, kanun, tanbur İstanbul dedim ya eskiden biraz da Samsun’du.

Bir zamanlar Samsun da öyleydi. Şimdi 2-3 koroyla direnmeye çalışıyor musiki. Ayrıca Samsun’un da sazı vardır çoğu kimse bilmez. Hikmet abi (Gürcan) olmasa yazmasaydı kitabına haberimiz dahi olmayacaktı. Evet Türk sazıdır birçok yerde de çalınır ancak bir şehirle kimlik uyumunu burada, Samsun’da kazanır.  “Iklığ” diyorlar ona, sazların anası…

Kastamonu’nun da var kendince kemanesi mesela. Kimseye anlatamıyorum Kemençe Trabzon’dur kardeşim, Ney mesela Konya. Klarnet Tekirdağ’dır, Keman biraz Ankara, viyolonsel biraz İzmir’dir. Piyanonun bahsini dahi açmıyorum, Floransa şaha kalmasın yeter. Bağlama Sivas’tır, diyorum anlatamıyorum. Divan bağlama Ardahan’dır  ve de Kars diyorum aşıkların elinde. Emsalsiz oluyor uzun ve ince saplı birçok ille de.

Erzurum’da zurna, Erzincan’da mey, Iğdır’da tar, Artvin’de tulum var. Rize tulumdur ama biraz da kemençe. Malatya mesela kaval, Göztepe mandolin. Karşıyaka buzukidir. Def, der Şanlıurfa Davul en çok Antalya. Daha var diyorum. Ulusları çağırır üç telli ve üçgen gövdeli geleneksel Rus çalgısı Balalayka…

Ata sazımızdır kopuz. Kemençede Ortaasya. Keman da İtalyan’dır. İran'la özdeşleşir santur. Gitar İspanyol, Flütse Almandır. Daha nice sazlar var. Nice sözler arkada musiki yoksa daha neye yarar söz neye yarar. Saz neye yarar… Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim

/Uğur DEDE
23 Nisan 2016

18 Nisan 2016 Pazartesi

Elde Var Hüzün...

Her iki takım için ya tamam ya devam maçıydı… Beraberlik ikisini de üzerdi. Kazanan yol alırdı. Ev sahibi ekip kazandı yoluna devam etti. Samsunspor ise çok şey kaybetti. İlk ayrıda savunmada kalıp kontrataklarla gol arayan kırmızı beyazlılar rakibini pozisyona sokmadı, kendisi iki net gol pozisyonu buldu. İlkinde Ofoedu boş kale yerine topu dışarı atma becerisini gerçekleştirdi. İkincisinde ise Kone direği geçemedi.

Dört hücum oyuncusu Kone, Ekigho, Ofoedu ve İvanov ile sahaya kazanmak için çıkan Samsunspor’da ilk 11’de yer alan İvanov varlık gösteremedi. Sahada adeta gezindi. Toptan ve mücadeleden kaçındı.
İkinci yarıya Ofoedu’suz çıkan Samsunspor kalesinde 2 gol görene kadar rakip ceza sahası içine giremedi. Yenilen 2 gol birbirinin fotokopisi gibiydi. 2-0’dan sonra Musa ve Alperen oyuna dahil oldu ve rakip kaleye tehlikeli ataklar üretildiyse de sonuç alınamadı.

Bu yenilgi hiç de iyi olmadı. Stratejik bir maçtı, kazanılamadı… Bundan sonrası mucizelere kalmış bir durum. .. Umudun bittiği yerdeyiz… Çotanaklar ise elleri daha da güçlenerek yoluna devam ediyor. Maç sonrası Engin hocanın koridorlarda önüne gelene hakemden dert yanmasına anlam veremedim. Bu yenilginin hakemle uzaktan yakından alakası yok.

/Resul AKÇAY
18.04.2016

16 Nisan 2016 Cumartesi

Samsun Sanat Çarşısı

Bu gün Bankalar Caddesi ile Mecidiye Çarşısı ve Yeraltı Camii arasına sıkışmış eminim ki, hepinizin içinden “Burası ne de güzel şöyle şöyle bir yer olur “ diye hayıflandığı Bedestenden, harikulâde bir Güzel Sanatlar Çarşısı olmaz mı?  

Samsun Sanat Çarşısı… Mağdur etmeden esnafı, ihya ederek elbette güzel bir dönüşümü hak etmiyor mu Samsun? Üstelik bu şehrin sosyolojisi uyumu her geçen gün biraz daha önemsemesi gereken yapıdayken… İnsanlara ve şehre birliktelik ruhu vererek… Düşünsenize Bedesteni; Taş yapısını mimarisini Sokaklarını ve dükkânlarını…  Geleneksel ve modern sanat atölyeleri olmuş dükkânlarını…
Mesela ressamların ortak kullanabildiği birkaç dükkandan oluşturulmuş resim atölyelerini...

Ebruzenlere, Hattatlara ayrılmış yine birkaç dükkândan oluşturulmuş geleneksel sanat atölyelerini...
İlçelerde üretilmiş el sanatlarını satıldığı bir el sanatları satış mağazasını… Mesela Türkiye’de  kispet denince akla gelen Uğur Kesen’e bir dükkan tahsis ederek kispetlerini sergileyebileceği zaman zaman üretebileceği bir dükkanı. Kim itiraz edebilir ki… Gemi maketçiliğinde Samsun’a değer katmış Hulusi ASLANTÜRK’e, ustası ki, ustaların ustasıdır Mesut ÜNALAN’a oralardan bir dükkan tahsis ederek o eşsiz çalışmalarını orada sergilese, en çok Samsun kazanmaz mı? Murat DÖLEK’e mesela Tahta Yüreği atölyesiyle taşısa oraya. Ürettiği ahşap sanat eserlerini sergilese, atölyesi orada olsa mesela... İbrahim ÇELEBİ gibi dünyaya kemençe  ihraç eden bir ustaya bir dükkan tahsis edilse… Onun gibi enstrüman yapımında artık ünü Samsun’u çoktan aşmış Ahmet AKIN’a mesela. Arif DENİZ’e cam işleme ve süsleme atölyesi… SAMANGÜL’e mesela harikulade ürünleriyle yer alabileceği bir yer verilmesi… Arzu BEDİR gibi bakır işleme ve süsleme ustalarından birine bir dükkanın atölye olarak tahsisi… Ağaç kökleriyle harikulade eserler üreten Yüksel KORKMAZ’a ve ahşabı adeta aydınlatmada pırlanta yapmış Hilmi UZUN’a mesela…

İki dükkânı birleştirerek, çalışacak mekan bulmakta hayli zorlanan Halk Müziği ve Sanat Müziği korolarına sırayla çalışmalarını gerçekleştirebileceği mekan oluşturmak… Tiyatroların kendilerini, oyunlarını tanıtabildiği hatta biletlerini satabildiği bir dükkân tahsis etmek mesela, ne kaybettirir bu şehre? Yaz akşamları sokaklarında açık hava sinemasının hatta kukla tiyatrosunun, gölge tiyatrosunun olduğu Bedesten?

Gazelhanların, âşıkların, solist ve koroların, oda orkestralarının, genç yeteneklerin,  müziğin her türlüsünün renklendirdiği geceler Bedesten’e Samsun’a ne kaybettirir? Dini ve milli bayramlarda özel konserlerin verildiği sergilendiği adeta panayıra dönen Bedesten kime ne kaybettirir? Tam anlamıyla kitaplarla okur ve yazarlarla dolu kıraathane Tam anlamıyla sohbeti hayatımıza yeniden kazandıracak kahvehane

Dünü, bu günü birlikte yaşatabileceğimiz bir çarşı… Küçük ama fonksiyonel tarihi mekân konseptinde sergi salonu, vesaire vesaire… Samsun’u dünyada bir ilki gerçekleştirmiş şehir yapacak çarşı… Yeter ki hayal et, bir gün olur... Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
16 Nisan 2016

14 Nisan 2016 Perşembe

Mahkumiyetten Özgürlüğe

Aldığı sonuçlarla istikrarsızlık abidesi haline gelen Samsunspor’da, teknik direktörde bu gidişe ayak uydurdu… Adanaspor karşısına tuhaf bir kadroyla çıkıldı, sonuç malum… Pisi pisine bir yenilgi… Hoca baktı ki papuç pahalı, tepkiler ağır, Göztepe karşısına 4 yabancılı ideale yakın bir on bir sürdü sahaya…

Kazanırsın, kaybedersin o başka bir şey, aklın yolu bir, macera aramaya gerek yok ki ! Ligin boyu kısalıyor, içerde dışarıda puanlar toplayıp bir şekilde play-off’a girmek gerek… Maçın başında etkili görünen Göztepe, iki net gol pozisyonundan yararlanamayan Samsunspor’du… Ofoedu iki dakik arayla bulduğu iki fırsatı bozuk para gibi harcadı… Kaçanlara hayıflanırken,  bu kez beş dakika arayla kazanılan penaltılara iki gole öne geçildi… İkinci yarı da konuk ekip saldıran, ev sahibi ekip de savunan rollerindeydi… Oyunu elinde tutamadı kırmızı beyazlı ekip…

Kazanılan bir serbest vuruş öncesi kenardan barajdaki oyunculara yukarı sıçrama talimatı verildi…Frikiği kullanan Gökhan yerden  vurdu ve farkı bire indirdi… Skoru koruma telaşı oyun kurmaya izin vermedi…Kazanılan tüm toplar rakibe teslim edilince maç adeta duvar tenisine dönüşüverdi…

Muharrem, İvanov ve Musa takviyesi  ile mahkumiyetten kurtulma düşüncesi de işe yaramadı… Göztepe baskısı sürdükçe sürdü sürmesine de, ikinci gol bulma şansını bir türlü bulamadılar… Izdırap dakikaları son bulduğunda esaretten özgürlüğüne kavuşmuş  mahkum gibi mutluyduk… Son sözüm de haybeden sarı kart görüp cezalı duruma düşen kaleci Furkan’a… Bu kadar acemi olmamalısın delikanlı…

/Resul AKÇAY
14.04.2016

12 Nisan 2016 Salı

Bu Kentin Sahibi Var mıdır?

Kentler, çocuklar gibidir. Birileri onları kucaklayıp bir yerlere taşır. Çocuklar,  günübirlik bakımları yanında gelecek için de donatılırlar. Kentler, bugünler için oldukları kadar yarınlar için de var olacaklardır.

Yaşamakta olduğumuz kentimize bakalım. Böyle bir hassasiyetle yönetildi mi ya da yönetiliyor mu?
Birilerini suçlamadan soralım: Bu kentin bu anlamda sahibi var mıdır? Birileri çıkıp, “işte ben varım ve Samsun’u kucağıma alp 15–20, ya da 100 yıl sonraya taşıyorum” diyebiliyor mu? Bunu diyebilenler var mıdır?

Otoparklardan pazaryerlerine, ulaşımdan kültüre kadar hep eskileri kendi içlerinde dönüştürmeye çalışıyoruz. Gerçekten belediye başkanlarımız popülist politikalar bisikleti üzerinde mi seyahat etmektedirler? Sayın başkanlarımız yönettikleri belediyelerle elbette kentin sosyo- ekonomik ve kültürel açılımlarına katkı sağlayacaklardır. Nitekim çok güzel çalışmalara imza attıklarına da tanık oluyoruz. Ama isteklerimiz vardır.

Pazar kurulan sokaklara dikkat ediyoruz. Bu sokaklarda bir yangın çıksa ya da biri bir kalp krizi geçirse itfaiye ve ambulans nasıl müdahale edecektir? Park parasını almadan ruhsat vermediğimiz vatandaşa şimdi de sokağı satarak ikinci defa para alıyoruz. Bu konuda meşruiyet dayanağımız herhangi bir mahkemenin kararı olabilir ama vicdanımız bunu onaylıyor mu?

Yine bu konuda Avrupa devletlerini de örnek gösterebiliriz.  Ama biz, hiç kendimiz olamaz mıyız? Yağmurlarda çukurlaşan sokaklarda biriken sulardan,  kaldırımlarda oynayan taşlardan yürümekte zorlanıyoruz.  Popülist politika bisikletinden inelim: Sokağı, kaldırımı, otoparkı, ulaşımı ve parkı ile hem bugünümüz ve hem de yarınımız için yaşanabilir bir kent inşa etmeye çalışalım. Yaşadığımız kentimizi ölmeyecek gibi sahiplenelim. Bu dileğimiz tüm başkanlarımızadır. Selam ve sevgi ile…

/Mustafa GENÇ
12.04.2016

11 Nisan 2016 Pazartesi

Samsun Sanat Sokağı'nın Hayaleti Ruhiyesi

Refik Baskın Hocam Şu Samsun'un Evleri kitabında  "Sanat Sokağı 220 adım. Sanat Sokağı'ndan geçin. Belki burnunuza geçmişten kalan bir sümbül kokusu çalınır, bir daldan bir kuş kalkar, dantelalı perdenin arkasından bir çift göz süzüyordur belki de sizi. Burası eski Samsun'dan bir fotoğraftır bir anı yakalamaktır yalnızca" der. Hocamın, ustamın sözünü dinler her seferinde yolumu oradan geçiririm mümkün olduğunca. 220 adımlığına da olsa şehrin hiç yaşayamadığım geçmişinde bulurum kendimi. Sokaktaki eski evlerin güzelliğini gördükçe ağzımın suyunu toplayamam bir apartman çocuğu olarak. Beton çöplüğüne dönmüş Samsun'da bir serap görmüş gibi hissederim.

1890'larda tütün tüccarlarını ağırlayan görkemli  Polihron Oteli iken sırasıyla askeri hastane, kültür müdürlüğü ve şimdi de ayakkabı mağazası! olarak kullanılan güzelim yapının karşısındaki saçma sapan binamsı beton yığınına geldiğimde ya da çok mantolu Çiftlik'e çıktığımda ise bu güzel rüyadan uyanırım. Sokak hakkında neler yazılmış diye bir gugılladım ve fakat sanat sokağının isim annesi öğretmen Müjgan Kırca ile yapılan bir röportaj dışında kayda değer pek bir şey bulamadım.

Röportajda Sanat Sokağı'nın kuruluş ve bitiş hikayesini anlatıyor Müjgan Hoca. "Orası benim elma şekerimdi. Tadı hala damağımda" diyor. 1989 yılında Samsun efsanesi Rahmetli Muzaffer Önder zamanında binbir emekle ve salt sanat aşkıyla kurulan, yıllar boyunca sanatın ve gençliğin Samsun'daki adresi olmuş, onlarca ressamı müzisyeni şairi yazarı misafir etmiş Türkiye'nin ilk Sanat Sokağı'nın bir tek adı kalmış durumda şu an. Bir de o serapsal evleri...

2002 yılında mahalle muhtarının öncülüğünde toplanan imzayla kapatılan sokakta Sanatın hayaleti dolaşıyor şimdilerde. Her geçtiğimde sayın hayalete selam verip soruyorum kendime.  Hazır tütün fabrikasının bir zamanlar akşam vakti geçmeye korktuğumuz sokağı canlanmışken, günde yüzlerce insan oradan geçerken, Sanat Sokağı da eskisi gibi bir sanat merkezine dönüştürülüp bu iki sokak birbirine bağlanamaz mı?

Sokağın ve Samsun tarihini anlatan fotoğraflar, resimler, şehir müzisyenlerinin canlı müzik resitalleri, unutulmuş yerel sanat ve zanaatların sergileri, o hiç gereksiz otoparklar yerine güzel bir açık hava sahnesi harika olmaz mı? Onu da geçtim, hiç olmazsa harap bitap düşmüş o güzelim evlerin bakımı, aslına uygun restorasyonu yapılamaz mı  diye... Fakat restorasyonu mantolamadan ibaret sanan zihniyetin şehrimizde yaptıklarını görünce de,  muhtemel bir kaş yaparken göz ziyanlığı korkusuyla aman kalsın diyorum. Gölge etmesinler başka ihsan istemez. Saygılar!

/Emre SEVEN
11.04.2016
http://www.hedefhalk.com/samsun-sanat-sokaginin-hayaleti-ruhiyesi-605087yy.htm

9 Nisan 2016 Cumartesi

Cerekli

Bugün Samsun'da sektörün ikinci büyük fabrikası olan Borsan Alüminyum Kablo Fabrikası’nın açılış günü… 21 bin metrekare arsa üzerinde, 40 bin 500 metrekare 3 katlı kapalı, 7 bin 500 metrekare açık alan, aylık 2 bin ton alüminyum ergitme kapasitesine sahip, toplam yatırım tutarı 110 milyon TL olan sektörün ikinci büyük Borsan Alüminyum Kablo Fabrikası…  Grubun gerek sanayi üretimi gerek yerel medyada sağladığı istihdam büyüklüğünden, üretim ve pazarlamayla dünya çapından gücünden bahsetmeden önce yazımızın özünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bundan tam 6 yıl önce bir vesileyle Samsun ilçe ve köylerinin tamamında bir araştırma yapıyorduk.  Sıra Engiz’e yeni adıyla 19 Mayıs İlçemize ve köylerine gelmişti. Günlerden bir gün yolum iç kesime uzanan bir yola düştü. Sahilden çok olmasa da biraz uzaktı. İlçe merkezinden 24 Km uzaklıktaydı.  Derken adeta yayla havası veren bir köye vardık. Adı Cerekli’ydi. Köye varır varmaz dikkatinizi çeken ilk  şey karşılaştığınız adeta kartal yuvasını andıran bütün ihtişamıyla vadiye bakan 3 villa...  uhaftı çünkü civar ilçe köylerinde bile rastlanmadığımız bir durumdu. Sessiz ve sakindi üstelik sanki kimse yaşamıyor gibiydi. Yine de olsun diyordum içimden ve şöyle devam ediyordum “ Kiminse kim köyüne bunu yapmış, değer vermişse ellerine yüreklerine sağlık, Allah ömürlerine ve kazançlarına bereket versin.”

Çok geçmedi köylülerimizle araştırmaya dair konuşurken merakımı gidermek istedim ve sordum:
-Bu villalar kimin?
Cevap:
-İşadamı Adnan Ölmez ve kardeşlerinin.

Bense Sn. Ölmez’i kendilerini o zamanlar Samsunspor Başkanlığı dolayısıyla tanıyordum. Önemlisi kendisine yönelik “Trabzonlu” (Sanki bir suçmuş gibi) kimliği ile değerlendirmelerden. Oysa ki Ölmez ailesinin büyükleri çok zaman önce göç ederek gelmiş bir aile,  tıpkı Samsun’un her ilçe ve yüzlerce köyünde olduğu gibi) İçimden geçenleri yine yazarak paylaşıyorum:

“Bir şu Samsunluyum, Samsun doğumluyum diye nara atıp köyüne kentine ailesine etrafına ışık tutmaktan acizlere bak, gel bir de Adnan Ölmez ve kardeşlerine bak.” Cerekli Ölmezler, köklerine, doğup büyüdüğü köyüne sahip çıkmış, ya öyle değerlendirenler? Samsunlu olmayı başka mecralarda arayanlar? Samsun’da Samsun gündeminde çokça yer alan “Samsunlu olmakla kendini yerli diğerlerini yabancı hissettirmeye dönük cümleler sarf eden” isimlerin köylerindeki evleri hiç gördünüz mü? Yani köklerine olan saygı ve ilgilerini? Samsuna olan emeklerini, katkılarını, faydalarını? Ürettikleri değeri, yatırımı, Samsunlu çocuklara kazandırdıkları istihdamı? Haşa niye üretsinler, eleştirmek varken… Şimdi bugün bu dev yatırım Samsun’da ya Samsun’a emek veren değer üreten Adnan Ölmez ve kardeşlerin ya şapkayı bir daha alıp önünüze iyice düşünesiniz. Kimmiş Samsunlu kimmiş köklerine değer veren?

Teşekkürler… Köyünüzde içimden geçenler gibi Allah ömrünüze ve kazancınıza bereket versin… Güzel günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.

/Uğur DEDE
09 Nisan 2016

8 Nisan 2016 Cuma

Galiptir Bu Yolda Mağlup

Rakibin beki, Emre sağ kanattan tek kişilik ordu gibi kaleye yükleniyor, yön değiştirip savunmanın göbeğine dalıyor, düzeltip topu plase vuruşla filelerle buluşturuyor… Bunu peşine takılan Oğuzhan’a toz yutturarak ağır çekimde yapıyor… Takımın iki stoperi Fatih ve N’Diaye  ayaklarına beton dökülmüşçesine hareketsiz  ve de karşılamada çaresiz… Hani bir demir çubuğa bağlanan futbolcu maketlerinden oluşan langırt oyunu vardır, hareket edemezler bunlarda öyle…

31’nci dakikada, pisi pisine yenen bu gol, oyunda hakimiyeti ele geçirip gol bulması an meselesi olan takımın gardını düşürmeye yetiyor… Durarak oynayanların sayısı fazla olunca tempoyu artırmak da mümkün olamayabiliyor… İkinci yarı belki arada bir gördüğümüz geri dönüşlerden birini daha yaşarız diye umut ederken şut mudur, orta mıdır bilinmez serseri bir topla fark ikiye çıkınca  anca o vakit kendine geldi Engin hoca…

Atı alan Üsküdar’da kahve içerken oyuna müdahale etme gereği duydu… Sahada gezinenler kenara alınıp, maç başından bu yana ön bölgede yalnız kalan Kone’nin yanına Ofoedu, Ekigho ve son olarak ta İvanov gönderilince takım kendini buldu… Kone’yle fark bire indi, beraberlik golü için bunaltıcı baskı kuruldu, ama son vuruş

Başarmanın yolu istikrardan geçer… Samsunspor istikrarı hiçbir zaman yakalayamadı… Çakar lamba gibi bir yandı, bir söndü durdu… Adana takımı istikrarı eline geçirmiş, tam yol gidiyor… Bulunduğu nokta ortada… Öyle ahım şahım bir futbol oynadıkları da yok, ya da dün öyleydiler…

Açık ara götürdükleri liderliğin verdiği rehavet buna sebeptir bilinmez… Ama öyle yenilmeyecek, puan alınmayacak takım görüntüsünde değiller… Samsunspor takımı belki de sezonun en kolay yenilgisini aldı… Son çeyrekte oynadığı futbol ile yenildiği, hem de lig lideri bir takıma seyircisini yuhalatmayı becermişse galiptir bu yolda mağlup…

/Resul AKÇAY
08.04.2016

6 Nisan 2016 Çarşamba

Çarşamba Köprüsünde Vurdular Beni -2

Çarşamba "nev-i şahsına münhasır" bir Anadolu kasabasıdır diye başlamıştık...  Kriminal istatistikleri incelendiğinde yüzyılın başında Çarşambada adli olayların ağırlıklı olarak üç ana başlıkta yoğunlaştığını görüyoruz,Çarşambamızın ilk ve ünlü dava vekili rahmetli Yusuf Ediz amcamız bunu

1- kan davası
2- Kız davası (*)
3-Tarla davası olarak ifade ederdi, kahkahalar atarak.

Gerçekte o yıllarda suçlar bu kadar çeşitlilik kazanmamıştı, tüm Anadolu kasabalarında da suç profili üç aşağı, beş yukarı aynı idi. Nazım Hikmet çok uzun mahpusluk yıllarında Anadolunun değişik hapishanelerinde yatmış kıdemli bir mahpus şair olarak gözlemlerini destanlaştırdığı "MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI" eserinde bu insanların benzeşen yaşamlarını destansı bir şekilde anlatmıştır.

O yıllarda Çarşamba kültüründe hukuka başvuru geleneği gelişmediğinden aralarında husumet olanlar sorunlarını genellikle "babadan, dededen gördükleri şekilde çözerlerdi, buda özellikle kırsal alanda aileler arasında kronikleşmiş bir "kan davası" geleneğini beraberinde sürüklemiştir. Kan gütmek ve kanı yerde bırakmamak taraflar için birer statü göstergesi halindedir. Kanını yerde koymuş biri için bu ataleti utanç lekesi gibi bir algı oluşturuyordu toplumda. Evlenmede bile bu olay reddedilme nedeni sayılıyordu. Belki de bu ilkel öç alma güdüsünü kronikleştiren ana nedenlerden biri toplumun olayı bu şekil de algılamasıdır.

Kan davası olayının kendi içinde bir hukuku, bir etik anlayışı oluşmuştu. Bu etik kurallara uymayan taraf toplum tarafından hoş görülmez, dışlanırdı. Kanlılar arasında zımni olarak gelişen bu kurallara göre: çocuklara ve kadınlar bu olayın dışında tutulur, kadına ve çocuklara pusu kurup kurşun atan asla affedilmez. Aynı aileden üst üste iki kişi öldürülmez -çok geçerli ve kabul edilir gerekçesi olmadan- genelde kan davası "bir sizden, bir bizden" esasına göre seyreder.

Düğünlerde, cenazelerde kan davası ertelenir, Olay birden çok kişi ile birlikte asla gerçekleştirilmez çoklu pusu kurarak hasmını öldüren için bir utanç lekesidir. Karısının ve çocuklarının yanında kan alınmaz. Asla arkadan insan vurulmaz.

Bence kan davalarının en ilginç yanı kimim kimi öldürmesi gerektiğinin taraflarca zımnen bilinmesidir, olağan üstü bir durum gelişmezse kiminle kimin çatışacağı önceden bilinirdi. Bu nedenle kan davaları için en uygun koşullar kasaba meydanlarıdır, hasımlar çoğunlukla hasımları ile kasaba meydanında hesaplaşırlar.

Çarşamba'da bu iş için en uygun yer kasabanın "ötca geçesi "ile "beyya geçesini" birbirine bağlayan köprü üzeridir ya da Cumhuriyet meydanıdır. En kral Western filmlerine taş çıkartan çatışmalar yaşanmıştır Çarşamba'da, hala nesilden nesile abartılarak aktarılan çatışma öyküleri dinleyebilirsiniz.

Yazılarımın ilerleyen bölümlerinde böylesi destanlaşmış kanlılar düellosundan birini anlatacağım, olayın bir anlamda öznesi olduğumdan yaşananları birinci ağızdan öğrenmiş olacaksınız.

saygı ile...

Editörün Notu:*İle işaretli bölüm (Kız davası) olarak değiştirilmiştir. Yazardan ve okurdan özür dileyerek. Saygıyla...

/Cemil BİÇER
11.09.2016





Samsun Tramvayında Üç Kadın
Kısa Bir Yazı ve Şiir. Ünlü heykeltraş RODİN'e sormuşlar,"üstat bu şaheser heykelleri nasıl yapıyorsun ?" diye, Üstat yanıtlamış " mermerlerin fazlalıklarını yontuyorum, geriye heykel kalıyor" demiş. Bana sormuyorlar bu "şiirleri nasıl yazıyorsun?" diye, eğer böyle bir soruya muhatap kalsaydım; "sözcüklerin gereksiz olanlarını siliyorum, geriye şiir kalıyor" derdim.

Şiir az sözcükle çok şey anlatabilme sanatıdır ve İnsanoğlunun konuşmayı icat ettiği günler kadar eski bir geçmişi vardır. Şiir vardır, savaşlar çıkartır en vahşisinden, şiir vardır Barış gülleri derler dostun bağından, şiir vardır kılıçtan keskin, kıldan incedir. Samsun Tramvayında yağmurlu, soğuk bir akşam seferinde son vagonda kulak misafiri olduğum bir dertleşmeyi paylaşmak istedim sizinle, sözcüklerin fazlalığı atarak..umarım beğenirsiniz.


SAMSUN TRAMVAYINDA ÜÇ KADIN
Samsun varoşlarında bir akşam tramvayı,
Son vagonda, üç kadın var,
Dışarıda, bardaktan boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay.
"Defter alacak paramız yoktu"
Diye fısıldadı birinci kadın,
Söylediklerinden utanır gibiydi
Kızardı yanakları...
"Bütün dersleri aynı deftere yazardım,
Zaman içinde doldu defter,
Kalmadı yazacak hiç bir yer,
Öğretmen "niye yazmıyorsun? "dedi,
Defterim yok öğretmenim diyemedim,
O an iki tokat yedim,
Kalemim düştü yere"
Vay… vay… vay.
Son vagonda üç kadın var,
Dışarıda, bardakta boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay,
"Benim, Çantam da ayakkabım da yoktu",dedi
ikinci kadın,
Yoksul bir tiyatro kostümü gibi kaykılmıştı koltuğa
Çöpten topladığımız bira şişelerini satıp
Naylon bir papuc aldık,kırmızı,,
Komşumuzun çöpe attığı deri bir koltuğun,
Sağlam yerlerinden çanta dikti annem...
Dünyanın en mutlu çocuğu oldum."
Vay… vay… vay.
Son vagonda üç kadın var,
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay.
Üçüncü kadın kalktı koltuğundan,
Kapıya yürüdü sessizce,
"Şimdiye ne demeli.
Yediğimiz dayak içimizde,
Duruyor haram bir lokma misali"
Bir korku titremesi gibiydi sesi,
Vay… vay… vay.
Kadınlar....kadınlar....kadınlar,
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur
Sintinesini boşaltıyordu Tramvay.

/Cemil BİÇER
06.04.2016
http://www.carsambatv.com/koseyazilari/cemil-bicer/samsun-tramvayinda-uc-kadin