Hatırlanacağı gibi, benim Samsun’lu bir gazeteci
olarak üzerinde durduğum ve bu konuda hayli yazılar yazdığım Samsun
sahillerinin hızla yok oluşunun asıl nedeninin, sahillere yapılan bilimsel
görüşlerden uzak yatırımlardan kaynaklandığını anlıyoruz. Çevreci girişimlerini
takdirle izlediğimiz Metin Telatar’ın yazdığı bir yazıdan haberdar olduğumuz;
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Prof. Dr. Ömer
Yüksek’in hazırladığı bir Rapor, bugüne kadar yapılan yanlışları bir bir gözler
önüne seriyor. Prof. Dr.Ömer Yüksek; Bafra ve 19 Mayıs ilçeleri içinde yer alan
Kızılırmak Deltası’nda yaşanan değişimleri incelemiş…
Bununla da kalmamış ve çözüm önerilerini de sunmuş
hazırladığı bildirisinde… Dediğine göre;
Kıyılardan doğal olarak aynı miktarda malzeme ayrılıp, aynı miktarda malzeme
geldiği sürece sahillerde Erozyon veya herhangi bir yığılma olmazmış. Fakat
herhangi bir sebepten dolayı gelen malzemenin azalması ise Erozyona yol
açıyormuş. Yani, Kızılırmak Deltası
böyle bir sürecin tehdidi altında eriyormuş, günden güne daha da dar bir alana
sıkışıyormuş delta…
Tehlike Büyük
Bilindiği gibi; Kızılırmak Deltasındaki bu Erozyonu
önlemek için adı geçen o sahillerde mahmuzlar inşa edilmişti. O bölgede
erozyonu önleyen mahmuzlar, daha sonra Bafra sahillerinin doğuya doğru
erozyonun yayılmasına neden olmuş. Prof.Yüksek’in raporunu incelediğimizde,
Samsun sahillerine yapılan deniz dolgularının ve de Yat limanının da yerinin
tartışmalı olduğunu bize gösteriyor. Devam edelim.. Bir de Kızılırmak
Deltasının erimesinin nedeni neymiş biliyor musunuz? —Kızılırmak üzerinde yapılmış olan Altınkaya,
Derbent, Hirfanlı, Kesikköprü, Kapukaya, Çubuk 1 ve 2 HES’lermiş. Barajlar,
yenilenebilir Enerji kaynağı olan Su ile Elektrik üretimini sağlamakta, yaşamı
kolaylaştırmaktadır. Ancak, Kızılırmak’ın getirdiği katı malzemenin de
azalmasına neden olduklarından Kızılırmak Deltasının erimesine doğrudan neden
oluyormuş…
Dereköy
Balıkçı Barınağı Yanlış Yatırım…
Yapılan tespitlere göre; Kızılırmak’ın taşıdığı
yıllık katı madde miktarı barajların yapımından önce 1960 yılında 23.1 milyon
ton iken, bu rakam Hirfanlı Barajının devreye girmesiyle birlikte 18 milyon
ton’a düşmüş. Katı malzeme miktarı zamanla hızlı bir azalma göstermiş,
Altınkaya (1987) ve Derbent (1991) Barajlarında su tutulmaya başlandığında 0.46
milyon ton’a gerilemiş.. Eriyen deltanın kıyı erozyonunu durdurmak için yapılan
yeni mahmuzlar da kendi bölgesini korumuş;
ancak, bu defa da erozyonun doğuya ilerlemesine neden olmuş gibi
gözüküyor.
Ondokuzmayıs İlçesi Dereköy Beldesi kıyısında
yapılan balıkçı barınağı ise Dereköy ve Taflan Beldelerinde kıyı dengesinin
bozulmasını hızlandırmıştır. Balıkçı Barınağı sözüm ona bölge insanının
yaşamının kolaylaştırılması için yapılmıştı. Bu güne kadar hep bize bu hikaye
anlatılmadı mı? Bugün sahillerimizde
geri döndürülemez kıyı facialarının asıl nedeninin bu ve buna benzer
yatırımların olduğu bilimsel pencereden bakıldığında kabak gibi ortaya çıkıyor.
Facianın durdurulması için tekrar yeni
mahmuzlar yapıldıysa da, özellikle Delta bölgesindeki sahillerde erozyon doğuya
doğru ilerlemesini sürdürmüş ve bugün MEB, PTT, Sağlık Kampı ile Maliye Kampı
sahillerinin tamamen yok olmasına neden olmuştur...
Kıyı erozyonu; burada da durmamış, yeni mahmuzlar
yapıldıkça doğu istikametindeki kilometrelerce sahili yutmuştur. Özetle;
yenilenebilir enerji kaynağı olan Kızılırmak’ın üzerine, suyundan elektrik enerjisi elde etmek için
barajlar yapılmış, katı malzemeleri tutan barajlar Kızılırmak Deltası’nın
erimesine sebep olmuştur. Dereköy
Balıkçı Barınağı, balıkçılığın gelişmesi için yapılmış olsa bile yanlış
planlandığından kıyı dengesinin bozulmasına yol açmıştır.
Bu gelişmelerden ders alınmamış olmalı ki; benzer
yanlış Tekkeköy sahillerinde tekrarlanmıştır. Yıllardır getirdikleri alüvyon
malzeme ile Tekkeköy’ün sahilini oluşturan iki derenin önünü, sözüm ona tersane
yapıyoruz diyerek bir mendirekle kapatmışlar. Derenin birinin getirdiği malzeme, bin
metrelik dalgakıranın içini daha şimdiden doldurmuş.
Sonuç olarak; fayda beklediğimiz baraj veya tersane
gibi yatırımlar, eğer yanlış planlanıyorsa, yanlış yer seçimi yapılıyorsa
doğaya zarar veren yapılara dönüşebilmektedir. O halde, hangi yatırımı yaparsak
yapalım, akşam karar verip sabah uygulamaya koyan mantıksızlık yerine iyi
düşünülerek planlanan, oluşabilecek olası zararların giderileceği önlemlerin
daha işin başında iken alınması gerekmiyor mu? Bunun için de bilime ve bilim
insanlarına biraz kulak vermemiz gerekiyor ama, özellikle sahillerimize bu güne
kadar yapılan bu gibi yatırımlar öncesi hiçbir bilimsel veriye rastlanmıyor.
Rastlansa zaten sahillerimizde bugün yaşanılan tahribatlar yaşanmıyor olacaktı…
xxx
Doğa ile oynamak tehlikelidir. Doğa; ondan aldıklarınızı, bir gün gelir
sizden geri alır. Bu ülkenin kıt kaynakları ile yapılan yatırımların yarattığı
olumsuzlukları yine bizim vergilerimizle gidermeye çalışmak, akıntıya kürek
çekmeye benzer… Metin Telatar’a, Prof. Dr. Ömer Yüksek’in sunduğu bu raporu
bize taşıdığı için kendisine teşekkür ediyoruz. Sayın Telatar’ın yukarıdaki
satırlarından anladığıma göre “mahmuz” dediği her halde bugünlerde Taflan ve
Çatalçam sahillerine yapılan T’ler olmalıdır. Ben o T’lerin yapımını izliyorum.
Geçen Pazar günü yine Çatalçam
sahilindeydim. T’ler bir biri ardına yapılıyor. Ancak Taflan ve Çatalçam’da şu
anda sahil diye bir şey kalmamış.. Hani eskilerin bir lafı var; “Bayram
geçtikten sonra Kınayı kıçına yak..!” Sanki bizim bu T’ler tıpkı buna
benzemiş…. Yıllar önce akılsız kafaların sahillere yaptığı Dereköy Balıkçı
barınağı gibi yanlış yatırımlar ne yazık ki şimdilerde sahillerimizin hızla
ayağımızın altından kaydığı günleri yaşatıyor bizlere… Hiç olmazsa bundan sonra
aklımızı başımıza devşirmeliyiz…
/Ferruh ÇETİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder