25 Aralık 2017 Pazartesi

Tezgâh


Eskişehirspor maçını izlerken, bir yandan Mehmet Yazıcı elindeki telefondan Ümraniyespor deplasmanı için kendisine ve bana bilet rezervasyonu yapıyordu… O maçta dört yedik! Yine de biletleri iptal etmedik…

Dağın tepesindeki Ümraniye stadına giderken söylenip durdum… “Koca Samsunspor bu izbe yerde, dandik bir stada maç yapacak ve bizde buna şahit olacağız” Böyle kaderin içine edeyim… Bunu bize reva görenlere de saygılar sunayım…

Her söylenen söze sazan gibi atlayan spor basınımız milleti yine kandırdı… Yönetim uçağa binmek istemeyen futbolcuları, “paranız otobüste dağıtılacak” yalanıyla kandırdı… Basına da böyle servis edildi, araştırma inceleme, doğrulama hak getire, anında yaptılar haberi…

Oysa gerçek şu… Primler maçtan yarım saat önce soyunma odasında dağıtıldı… Rakamı da söyleyeyim de sizler o spor medyasına değil, bana inanın… 20 bin TL’lik hak edişin ancak 4 bin TL’si verildi…

Almak istemeyen futbolcular bu bozuk moralle sahaya çıktılar… Sıfır konsantre, sıfır moral, 4 komik gol, sıfır puan… Bu paranın otelde verilmeyişi tilki kurnazlığıydı… Belli ki futbolcuların maça çıkmama ihtimali bile düşünülmüş…

Size şunu açık seçik söyleyeyim… Yabancılar başta olmak üzere pek çok oyuncu, bu takımın devre arası kampına katılmayacak… Ne kadar para, o kadar köfte misali…

Geçtiğimiz hafta içinde Samsun büyük köy belediye başkanı yönetimi kurtarma adına esnafı tek tek gezerek 1,5 milyon para toplamıştı… Toplanılan bu para zamanında yönetime verilseydi, yönetimde futbolculara ve aylardır maaş alamayan çalışan emekçilere dağıtsaydı, bu eylemler, söylemler kısacası rezillikler yaşanmazdı…

Birileri ki siz onları iyi biliyor ve tanıyorsunuz… Samsunspor’u uçurumun kenarında tutmaya devam ediyor… Ne çekip kurtarıyorlar, ne de aşağı düşmesini istiyorlar… Böylesine aşağılık bir durum…

Bakın kulübü bu hale getirenlerin durumuna, hepsinin keyfi yerinde… Para ve makam onlarda, çile çekmek taraftarda… Kendilerinin yazıp, oynadığı bir oyunun son perdesini bu günlerde seyrediyoruz… Kimsenin aday olmasını istemiyorlar…

Vali bey ile telefon görüşmesi yapan Tanju Çolak, önceki gün bana “Sayın valimiz herhalde toplantıdan hala çıkmadı. Bir türlü dönüş yapmadı” diye sitem ediyor… “Ben Erkut için para topluyorum. Siz nerden çıktınız? “ diyerek Celil’in ekibine randevu vermiyor…

Arzu ettikleri durum şu… Revize edilen bir yönetim ile Erkut Tutu’nun devam etmesi… Perşembe günü, ya da on gün içinde gelinecek nokta bu olacak…

Benden söylemesi…

/Resul AKÇAY
25.12.2017

12 Aralık 2017 Salı

Hatalar Zinciri


Hasta yakınları, “Doktor bey, hastamız gözlerini açtı, bir şeyler de yiyor, içiyor, iyileşti mi ?” diye sorarlar masum masum… Oysa ki ölümden önceki son güzelliktir ortaya çıkan… Samsunsporlu bazı futbolcuların durumu da bu… İçlerinden kimileri girdikleri yoğun bakımdaki koma halini sürdürüyor, iyilik belirtilerinde “tık” yok!

Kimileri ise, bir daha bu formanın içine giremeyeceklerinden son güzelliklerini sergiliyorlar… Eğerim ki, devre arası bu takıma beklenen, arzu edilen takviyeler yapılsın, inanın göreceğiniz şey yukarıda yazdıklarımdır…

Eskişehir maçı geride kalan haftaların en iyi mücadelesinin yapıldığı hatta hatta pek çok net gol pozisyonlarına girildiği bir maç oldu… O kadar özlemişiz ki bunu, bazı şeyleri görmek işimize bile gelmiyor…

İlk otuz dakika rakibi sahasına hapsetmiş bir takım topu kaleciyle buluşturduğu şut çekimini 53. Dakikada gerçekleştirmiş… Yenen iki gol öncesi fütursuzca kaptırılan top kayıplarını, savunmadaki kademe hatalarını göz ardı etmişiz… İlk golü anlatayım, zaten hatırlarsınız…

Golcümüz Alperen’in(!) pasıyla sol taraftan son çizgiye inen Eskişehirspor kaptanının ortasında ön direkte topla buluşan siyahi oyuncunun tıklamasını üç savunma oyuncusu seyretti…

İkinci gol yine aynı oyuncunun ortaladığı topu arkasından geleni hissedemeyen Burhan’ın geç müdahalesi sonucu yendi… Böyle golleri halı sahada bile yemek mümkün değil, ama bu kadro yapısı yer, yiyor da… Bu nedenle buralarda sürünmelerdeyiz…

Olsun yine de heyecan veren bir futbol oynayıp, dört kişiyle kalecisiz kaleye topu iteleme becerisini gösterdik ya, canları sağ olsun… Şahsen az da olsa ne mutlu, ne de umutlu değilim… Askerlik yaparken tezkerenin gelmesi dahil, hayatta hiçbir şeyi bu kadar hevesle ve de içtenlikle beklemedim… Gel devre arası gel… Bitsin bu ızdırap…

/Resul AKÇAY
12.12.2017

4 Aralık 2017 Pazartesi

Duvara Tosladık!


Eskişehir maçının devre arasında karşılaştığım bir Samsunspor yöneticisinin söylediği bir söz bu yazımın başlığı oldu. “Duvara tosladık, bittik, hem sportif hem de mali olarak işler iyi gitmiyor. Sağlığımız bozuldu, kalp hastası oldum. Bırakmaktan başka seçeneğimiz yok!”

Kimdir bu yönetici diye sorma gafletine düşmeyin. Bugünkü Samsunspor’u yöneten hangi yönetim kurulu üyesi bundan farklı bir şeyler söyleyebilir ki? Sezona “ O sene, bu sene” diye başla, 14 hafta sonra ligin diplerinde sürün. Yaptığın içi boş, renkli transferlere çuval dolusu para harca, alayı fos çıksın.

Beyin ve beden olarak futbol ile ilişkisini kesmiş adamı plajdan al getir, cebini de bir güzel doldur, zoraki idmana çıkart, ondan fayda bekle. Mümkün mü? Değil elbet… Diğerleri farklı mı, tabi ki hayır…

Yedaş, Samsunspor’un söz de sponsoru… Şaşalı bir törenle imzalanmıştı sözleşme… Kaç para verdi bilmem ama, hafta içinde tesislerin şalterini  indirmesi  hiç yakışık almadı… Yönetimin yerinde olsam, suratlarına fırlatırdım sponsorluk anlaşmasını… Nerde öyle erkek? Ya da deli…

Bu yüzden ben olsam diyorum… Karagümrük’ün başkanının sallamalarına sessiz kalıp adeta üç maymunu oynayan da bunlar… “Sana ne lan! “ diyemediler… Tabi ya onlar akıllı, ben deli…

Son yaşanan olayı da yazayım, aklınızda bulunsun… Federasyon geçen hafta Samsunspor’a hak ediş olarak 675.000 TL ödüyor… Ama para, malum kişinin ipoteği nedeniyle Samsunspor’un hesabına yatamıyor… Yalvarıyorlar, rica ediyorlar ipotekçiye, parayı bize ver diye… Adam acıyor kabul ediyor…

Para Samsunspor’un hesabına geçiyor… Ama gelin görün ki kulüpteki ipotekçi sayısı bir değil ki, maliye el koyuyor paraya… Maliye de kafa kola alınıyor, bu para bize acil lazım, borcumuz borç başka sefer öderiz deniyor…

Maliye de acıyor Samsunspor’a, parayı geldiği yer olan TFF’ye geri gönderiyor… TFF gelen parayı yine Samsunspor’un hesabına yatırıyor…

Şimdi şöyle düşünebilirsiniz… Nihayet para Samsunspor’un eline geçti… Yanılıyorsunuz… Baş ipotekçi parayı tahsil ediyor, dönüp bizim yöneticilere “vazcaydım, size para mara yok” diyor…

Eskişehirspor maçı öncesi futbolculara bu parayı ödeme sözü verilmişti, bu söz yerine getirilemedi, futbolcular para yerine hava aldılar… Köy takımı gibi bir futbol sergilemeleri, ruhsuz, karaktersiz oyun ortaya koyup, rezil bir skor almalarının sebebi budur…

Varsa başka bir neden söyleyin de bileyim…

/Resul AKÇAY
04.12.2017

19 Kasım 2017 Pazar

Dehşet Fikir!


Konyaspor  seyircisinin yaptığı magandalığın faturası Samsun’a KE-Sİ-LE-MEZ! Benden bugün oynanan Adanaspor maçının yorumunu bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Konumuz ilk satırda yazılandır.

Samsun’da Beşiktaş ile Konyaspor arasındaki süper kupa finali esnası ve sonrasında yaşanan olayları hatırlayınız. Stada onca üst araması yapılmasına rağmen yüzlerce maytabı sokup yakan, stadın tüm eşyalarına zarar veren, maç sonrası da sahaya girip taşkınlık yapanlar meğerim Konyasporlular değil Samsunlularmış. Bir emniyet yetkilisi olayların sorumluluğunu Samsun spor seyircisine atarak şu öneriyi dikte etmeye kalkıyor. Bu fikrini İstanbul’da yapılan üst düzey güvenlik toplantısında açıklıyor.


“Maraton Tribününe  Tıpkı Kale Arkalarında Olduğu Gibi Ağ Serin”

Böylelikle seyirci sahaya inmeyecek! Makam mevki sahibi biri kale arkasındaki ağın koruyucu amaçlı olduğunu düşünemiyor… Oldu olacak, çelik ağ gerin, yetmedi 220 volt yükleyin dokunan yansın…

Aslında benim farklı bir önerim var o beyefendiye… Maçlara seyirci almayın, herkes rahat etsin… Soruyorum… Samsun’da ne zaman bir maçta yüzlerce insan aynı anda sahaya inip olay çıkardı? Çıkıp söyler misiniz?

Konya seyircisinin faturasını Samsun’a kesmek günahtır, ayıptır… Dünyanın hangi stadında maraton tribününde taraftar sahaya girmesin diye ağ çekilmiş… Bir örnek verebilir misiniz?

50’nin üzerinde ülke gezdim şahsen ben görmedim… Umarım bu yanlış düşünce sadece o kişinin beyninde hapis olur, hayata geçirilme yanlışında  bulunulmaz…

/Resul AKÇAY
19.11.2017

6 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Şerefsize Nasihat…


Çevremizde bir, “Adam diyebildiklerimiz vardır”, bir de, “Adam diye, bildiklerimiz vardır.” Geçtiğimiz günlerde, bir şahıs benim hakkımda bir şeyler karalamış işgal ettiği köşesinden. Arkadaşlar deyince haberim oldu. Merak ettim.

Aldım gazeteyi elime. Baktım, inceledim, süzdüm, vallahi de billahi de ben adam göremedim! Şaşırdım. Soruyorum o zata. Hayır, sen uzaktan mı adamsın, yoksa adamlıktan mı uzaksın?

Yok bakıyorum bakıyorum, bir türlü göremiyorum. Oysa bu yaşa geldim gözlük bile kullanmıyorum. Bak koçum. Sen. Ne adam gibi adamsın.. Ne de madamsın. Sorarım sana. Sahiden, ciddi ciddi kendine adam mı diyorsun? Deme bence. Ayakkabı mağazası gibisin. Her numara bulunur sende. Sıkışınca, popon dara düşünce, dansöz Asena’dan bile iyi kıvırırsın.

Delikanlı sanmışım seni… Yanılmışım… Sınıfta kaldın… Delikanlılığın “D” si terk etmiş seni, farkında değilsin, ayakta uyuyorsun… Hayatın yalan dolan… Pembe dizi karakteri olmuşsun… Gidip başkarakteri vurmuşsun… Karakterin yok senin… Sende karakter marakter göremiyorum… Senin karakterin otururken altından sandalye çekmişler be oğlum… Yerlerde sürünüyorsun… Telefonuma şifre koysam, şifreye adını versem… Telefon uyarı verir… “Yetersiz karakter” diye…

Bizim topraklarda senin gibisi çıkmaz… Sahi nerelisin sen? Şerefin kadar konuş desem ömür boyu susarsın be oğlum… Şeref fukarasısın, git cami önlerinde dilen… Varlığı yetersiz olanın yokluğu yokluk değildir… İki dakika delikanlı ol desem saat tutarsın…

Benden sana kulağına küpe olacak bir nasihat… İtle, köpekle uğraşsaydım Veteriner olurdum… Yüz verip muhatap aldıysam sıfırla çarpıp yok etmesini bilirim… Bunu asla unutma…

Anne sütüyle adam olamayan inek sütüyle öküz oluyor bu memlekette… Bariz örneği sensin… Bu arada öküzlere hakaret ettiğimin farkındayım… Öküzü satsam, milyarlar eder… Seni satsam… Üste para isterler be oğlum…

Bozuk post cihazı gibisin… “Z “raporun çıkmıyor… Yunus Emre şöyle buyurmuş…

Edebim izin vermez edepsizlik edene.
Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene”

Biliyorum, kabahatliyim, uymuyorum Yunus’a, mecburen cevap vereceğim senin gibi edep fukarasına… Hiçbir şeyi beceremiyorsan, hazır ayakların gereksiz bedenini taşırken koş peşinden belki yakalarsın uçup giden edebine… Salladığın zarlar hileli, atıyorsun, düşeş gelsin bekliyorsun, hep yek’e talim ediyorsun…

Seni gidi talihsiz şempanze… Kenar mahalle karılarından farkın kalmamış, az biraz da önde gibisin… Çenen susmak bilmiyor… Ağzından salyalar akıyor, adres bildir mendil göndereyim…

Kedi gibisin, uzanamadığın ete mundar diyorsun… Kovulduğun kapının eşiğinde yatmaya bile razısın, ama sende biliyorsun ki tren kaçtı içeri alınmazsın…

/Resul AKÇAY
06.11.2017

23 Ekim 2017 Pazartesi

Canik İyi Yolda


Ligin ilk iki haftasını kayıpsız geçen iki takımın maçıydı. Son Lig ve Avrupa şampiyonu karşısında ilk iki periyot müthiş bir direnç ortaya koydu Canik.  Devrenin sonlarına doğru 5 sayılık farkı da yakaladı. Soyunma odasında ne içtiler bilmiyorum, üçüncü çeyrekte inanılmaz akıl almaz bir geri dönüşüm yaşandı. 7 dakika sayı atamadı, konuk ekip 15\0’lık bir seri yakaladı.

Toparlanma ve maça yeniden ortak olma çabası yetersiz kalınınca sahadan zorunlu olarak yenik ayrılındı. Maçın kısa özeti şu, gardın iyiyse sende iyisin. Canik’in iki gardı da gününde değildi. Bireysel yetenek de bir yere kadar. Takım oyunlarında her fert oyunu bütün olarak oynama düşüncesinde olmalı…

Canik bu konuda eksik kaldı. Yakın Doğu Üniversitesi bu ligin kadro derinliği yüksek en tecrübeli ekibi. Geçen sezonki başarıyı lig, kupa ve Avrupa’da tekrarlayabilirler… Yolları açık olsun…

Canik Belediyespor’un verdiği fotoğraftan çıkan sonuç şu; Geçtiğimiz sezonu asla ve kata yaşatmayacaklar… Samsun’un yine gururu olacaklar… Oynanacak Hatay ve Botaş maçları çizilecek hedef için çok ama çok önemli… Alınacak iki galibiyet sonrası çok farklı düşüncelere sahip olunabilinir…

/Resul AKÇAY
23.10.2017

15 Ekim 2017 Pazar

Fırsatı Ranta Çevirmek


Sezona büyük umutlarla giren ama geride kalan 7 hafta da beklentileri karşılamaktan uzak kalan iki takımın mücadelesiydi. İki Karadeniz ekibi gittikleri hoca değişikliğinden olacak umut var düşüncedeydi. Ligin en kötü savunmasına sahip olma özelliklerini birbirlerine göstermekten imtina etmediler. Özellikle ilk 45 de her iki kalede de forvetler bolca gol pozisyonu ürettiler.

İlkyarıda öne geçme sırasını iyi kullanamadı Samsunspor, ardı ardına üç net fırsat ranta çevrilemedi. “Sen atamıyorsan, ben atayım” dedi Rizespor, Samsunspor savunmasının ikramı, kalecinin şaşkın bakışları arasında Orhan ellerini kollarını sallaya salya geldi ve golü buldu. Ayite’nin kaçırdığı, ya da sahanın en iyisi Rize kalecisi Gökhan’ın kurtardığı penaltı soyunma odasına boynu bükük gönderdi Samsunspor’u.

İkinci yarıya golle başladı Samsunspor. İKaleye yeni geçen Cihan’ın, ikramını ve tabi ki büyük hatasını Ahmet Cebe teşekkür ederek affetmedi. Bu golle oyuna tutunan ve moral bulan Samsunspor, savunmada hatasız. Topa sahip olmanın değerini bildi. Rakibi kalesinden uzak tuttu.

Düşünür dururdum “Rizespor niye, nasıl düştü ?” diye. Meğer futbol fukarası Recep oynarmış. Çakma maestro, dün takımının adeta el freni idi. İlk penaltı da pozisyonu iyi süzen hakem, ikinci yarıdaki buz gibi penaltıyı es geçti verse belki de evine üç puanla dönerdi kırmızı beyaz siyahlılar.

/Resul AKÇAY
15.10.2017

11 Ekim 2017 Çarşamba

Bu İşte Bir Tuhaflık Var


Bir kulübün mahrem evraklarındandır, KARAR DEFTERİ… İçinde nelerin yazıldığı başkan, yönetim kurulu haricinde üçüncü şahısları pek ilgilendirmez… Öyle alınan her karar ifşa edilmez… Ama nedense son zamanlarda Samsunspor karar defteri sayfaları basın aracılığıyla havalarda uçuşuyor…

Geçen sezon sonunda futbolculara Bandırmaspor maçının önemine binaen 40 biner lira pirim vadeden yönetim, bunun sözde değil yazılı olarak ta zaptı rap altına alındığını göstermek amacıyla karar defterine not olarak düşürmüştü… Bizler bir gün bu kararı gazetelerde okuduk… Hem de fotoğrafıyla… Tuhafımıza gitmiş, “kulüp bunu nasıl ifşa eder?” eleştirisinde bulunmuştuk!…

Sonra öğrendik ki gerçek bizim düşündüğümüz gibi değilmiş… Yönetim parayı futbolculara vereceklerini ispatlamak için karar defterinin o sayfasını fotokopi olarak çoğaltmış ve ellerine tutuşturmuştu… Futbolcular çıkıp aslanlar gibi oynadılar ve maçı kaybetmeyip takımlarının ligde tutunmasını sağlamışlardı… Allah onlardan razı olsun…

Ya sonra? Sonrası paralarını alamadılar, hala da almamışlar mıdır? Bilmiyorum… Bildiğim tek şey var o da, futbolculardan birinin basına bu fotokopiyi gönderip, “söz verdiler, o sözü karar defterine geçirdiler, ancak primlerimizi alamadık” demeleridir… Bunu geçelim…

Son olay, sıcaklığını muhafaza ediyor… Yönetim paraya sıkışıyor, soluğu valilik makamında alıyor… Eski başkan ve kulübün tepesine  Demoklesin kılıcını diken Kazım Yılmaz valiliğe davet ediliyor… 1 milyon talep ediliyor… Borç olarak tabi ki, Yılmaz’da hibe verecek göz mü var? Yok elbet! Olsa, kulüpten alacağı parayı dövize çevirip, kazancına kazanç katmazdı… Konumuz bu değil…

Parayı vermeyi gönülden istemeden de kabul ediyor… Yönetime de bu borcun varlığını karar defterine işlenmesini talep ediyor…

Çünkü…

Para zamanında geri ödenmez ise Yılmaz TFF’ye gider, temlik vasıtasıyla çatır çatır tahsil eder… Karar defterinin o sayfası da, notere onaylattırılır… Birileri basına Yılmaz’ın kulübe verdiği para haberini sızdırır… Önce hibe denir, sonra da borç… Ve bir gün Atilla Çebeci araştırmacı gazetecilik çalışması yapar ve o noter onaylı kararı ortaya koyar…

Yılmaz bu habere tepki koyar, birilerinin kendisini itibarsızlaştırmaya çalıştığını, taraftarlarla karşı kaşıya getirildiğini açıklar… Sitemi, kızgınlığı yönetimedir… Haksız da değildir… Yönetim ise bu haberin kendileri tarafından yapılmadığını öne sürüyor…

Orta da geriye iki kişi kalıyor… Biri noter, diğeri de tarafların avukatları… Ben de işin içinden çıkamadım…

Ya siz?

/Resul AKÇAY
11.10.2017

1 Ekim 2017 Pazar

Duaların Kabulü


Maçın başından devreye kadar geçen sürede futbol olarak vasatın üstüne çıkamayan, pozisyon üretemeyen, kaleye şut bile çekemeyen iki takım söz birliği etmişçesine ikinci yarıya başladı.

Rakip kaleye inme isteği daha fazla olan Samsunspor Göksu ile golü buldu. Aynı Göksu üç dakika sonrasında maçı bitirecek şansı önünde buldu, ama beceremedi. Dönen top, gelişen Balıkesirspor atağında kazanılan köşe vuruşunda konuk ekip beraberlik golünü attı.

O dakika ya kadar uyumlu bir dörtlü görüntüsü veren savunma adam paylaşımını uzak mesafeli yapınca, antrenmanlarda bile yenmeyecek golü yarattı.

Benzer savunma hatası bu kez Balıkesirspor’dan geldi. Çıkarken kaptırılan topu Aiete uzak mesafeden kaleye gönderdi. Kalecinin de katkısıyla Samsunspor yeniden öne geçti.

On kişi kalan rakibine oyun üstünlüğünü kaptırmayan Samsunspor 94, 5 dakika sonra maçın kazananın oluverdi…

Teknik Direktör değişikliği futbolcular üzerinde pozitif bir etki yaratmış görünümünü uyandırdı… Özgüveni yüksek, oyuncu kimliklerini ortaya koyan, takımdaşlığın ve yardımlaşmanın alenen sergilendiği bir Samsunspor vardı… Artık çok pas yapılabiliyor, oyun dikine oynanabiliyor, her şeyden önce ilk yarı olmasa da kaleye şut çekme düşüncesi hasıl olabiliniyor…

Bu iyi bir fotoğraf ve ilerisi için ümit verici bir durum… Maç öncesi arayıp başarılar dilediğim Besim hoca,” duaya ihtiyacımız var” demişti…

Sanırım o dualar karşılık buldu.

/Resul AKÇAY
01.10.2017

18 Eylül 2017 Pazartesi

Lordlar ve Avam Kamarası


Cumartesi akşamı Altınordu takımı Samsunspor’un fiyakasını yerle yeksan eyledi. Şişirilen şampiyonluk balonunu indiriverdi. Emeklerinin karşılığını da futbolu, yönetenlerden daha iyi anlayanların alkışlarıyla aldılar. Helal olsun İzmirli gençlere.

Demek ki neymiş?

Kurduğun hayal gerçeğe yakın olacak. Söylemlerin değil, eylemlerin öne çıkacak. Sizi kayıtsız, şartsız destekleyen, yalanlarınızı allayıp pullayıp haber yapan basınınız bile şapa oturdu. Takkeniz düştü, keliniz göründü.

Nerde, Messileriniz, Ronaldolarınız? Monaco ve Beşiktaş’a kaptırmayıp Samsunspor’a kattığınız? Emekli golcüye trilyonlar verecektiniz,  paranız o kadar boldu, göbekli Tanju’ya lisans çıkaraydınız daha faydalı olurdu.

Sahi sizin kadro mühendisiniz kim? Bi söyleyiverseniz de bilsek! Maç içinde, kravatlı, lacivertli lordlar, kaşkollu avam tabakasına dayılık yapmışlar… Ayıp yapmışlar, kendilerinin haksız olduklarını, karşı tarafın haklı olduğunu düşünememiş, empati yapamamışlar…

Oysa ki bilgi ve yetenekleri buna müsait olduğu zannediliyordu… Demek ki değilmiş… Halktan kopuk olanların sonu malum, unutmuşlar… Gün gelip yaşadıklarında anlayacaklardır belki…

Aynı cesareti, çalışmayan passolig cihazlarına gösterip biletli insanlarının içeriye girmelerini sağlamakta gösterememişler… Lordların bir teki dahi “yemişim sizin pasonuzu da masonuzu da” deyip,bir kapı açtırıp biletli insanlarının maç izlemesini sağlayamamış, çaresizce evlerine dönmelerini izlemiş, protokol tribününde ağalığa soyunmuş… Vah ki, vah !

Akıllı olalım beyler, akıllı… Sağ duyulu olalım beyler, yaşanan bu ortamın telif hakları tamamen sizindir…

/Resul AKÇAY
18.09.2017

11 Eylül 2017 Pazartesi

Hayal Kahvesi


Kimse masal okumasın. İşkembeden atıp tutup, saf temiz insanları kandırmaya kalkmasın. Buna yerel basın dâhil.

Samsun’da ki hazırlık maçları, ilaveten ligde oynanan dört maç gösterdi ki, bu takımın gücü Süper Lig hedefini taşıyamaz. İstatistiklere bakın.

Rakip kaleye şut çekmeyen bir takımdan bahsediyoruz. Dikine değil, yana oynayan bir mantaliteden başka ne sonuç çıkabilir ki? Rakibin pısırık baskısına boyun eğen savunmada kalıp, “aman gol yemeyeyim” diyen bir oyun anlayışından söz ediyorum.

Erzurumspor maçında rakip kalecinin ellerine gönderilen topun dakikasına ve sayısına bakın bir. Yabancı transferlerde yine başarısızlık söz konusu... Samaras’ın ayağına üç kez top değdi. Trilyonluk transferin adı yüksek, kendi zeminlerde. Ayite’ye umut bağlanmış, o bekleniyor. Senin organize olabilen bir orta sahan mevcut değil ki? Kim gol atsın diye Aite’ye pas atabilecek?

Takımda sıkıntı oyun kurucu eksikliği. Bu halde takımın yükünü savunma ve kaleci çekiyor. Rize’de alınan bir puan için Furkan’ın ellerini öpmek lazım. Geriye düşüldükten sonra tehditvari tezahürat yapıp, takımı ateşleyen taraftarları da unutmamak gerek.

/Resul AKÇAY
11.09.2017

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Kanunu Uygulamayan Kanunsuzlar…


Dün akşam ki spor terörü karşısında yine suskun kalacaklar… Her türlü pisliği yapanlara ceza vermemek adına üç maymunu oynayacaklar… Suçu işleyen taraftara dokunulmayacak, bedel ödeyecek olan yine kulüpler olacak…

Madem biletler isme ve TC ye göre verildi… Suçluların belirlenmesi için o stat da vesikalık resim çekebilecek kalitede yüzlerce kamera var… Tespit et, yakala, ömür boyu spor müsabakalarına girme cezasını yapıştır…

Zor mu? Hayır

Yapar mısın? Hayır

Niye? İşinize gelmez…

Locaya özel insanlar girer, bakıldığında “bu insanlardan zarar gelmez” dersin… Ama locaya girenleri kıçının deliğine varıncaya kadar taciz edercesine ararsın… Peki potansiyel olay çıkarıcıları niye bu kadar titizlikle aramadınız? Aratmadılar mı yoksa? O zaman neyin özel güvenlikçilerisiniz?

Sahaya girenler içerisinde Konyasporlu bir kadını gördüm, reklam panosunun üzerinden geçmekte zorlanıyordu… Başı bağlı bir özel güvenlikçi engelleyeceğine ona yardım elini uzatıyordu… Gel de küçük dilini yutma…

Sahaya ilk gireni kafasını koltuğunun altına sıkıştırarak içeri getiren özel güvenlikçiyi ise tebrik ediyorum… Emniyet Müdürü olsam, yarın polis yapardım… İşini adam gibi yaptı…

Tribünlerin önüne dizilenler korkuluk gibiydi… Fanatikler korkulukları aşıp sahaya girdiğinde, kümesten kaçan tavuğun peşinden koşarcasına yakalamak için çırpınıyorlardı…
Çok komikti, hem de çok…

Zarar büyük, Yeni stat talan edildi… Herkes çekti gitti kaldık biz bize.

/Resul AKÇAY
07.08.2017

7 Temmuz 2017 Cuma

Yeni Samsun 19 Mayıs Stadı Üzerine…


Dünya’da pek çok şehir ve ülke başkentleri var. Hepsinin yöneticileri şehirlerinde olimpiyat düzenlenmesini arzu eder. İstanbul yıllardır bu hayalin peşinde. Ama zor, vermiyorlar, ya da almasını bilmiyoruz.

Samsun yani bizim şehrimiz. Dünyanın yaz ve kış olimpiyatlarından sonra gelen en büyük organizasyonunu aldı. Bu şehrin Ankara’daki temsilcilerinin gayretleri ile. Şanslı mıyız? Şüphesiz ki Evet.

Son 7-8 senedir şehrin her noktasına spor tesisi yapılıyor. Yüzme, jimnastik, bowling gibi. Rüyamda görsem inanmazdım. Tesis önemli içini doldurmak yarışmacı sporcular yetiştirebilmek daha da önemli. Bu taraf apayrı bir konu başlığı, ben yine rotama döneyim. Tesisleşme furyasıyla birlikte bana göre dünyanın en şekilsiz çirkin mi çirkin stadından kurtulup, son derece modern bir stada kavuşuyoruz. Şanslı mıyız? Şüphesiz ki Evet.

Eğer olimpiyatlar Samsun’da olmasaydı, sıradan bir stadımız olacaktı. Bu sayede uluslararası standartların da üzerinde yapıldı. Şanslı mıyız? Şüphesiz ki Evet.

Resmi açılışı Olimpiyatlarla yapılan dünya da kaç tane stad var? Biliyormusunuz? 6 ya da yanılmıyorsam 7. Biri de Samsunumuzda. Şanslı mıyız? Şüphesiz ki Evet.

Lafı fazla uzatmaya gerek yok! Son sözüm şudur. Tarih Samsun 19 Mayıs Stadı’nın olimpiyat açılış töreni ile hizmete girdiğini yazacaktır. Gerisi hikaye, masal, gazel.

/Resul AKÇAY
7.07.2017

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Yırttık!


Ligin ikinci yarısı tamamlandığında on bir puanla sondan ikinci sıradaydık… En az kazanan, en çok mağlup olan, en az gol atan takımıydık… Normalde bu kadar kötü bir istatistiğe sahip takım sezonun ikinci yarısı tamamlanmadan küme düşmeyi kesinleştirir… Geçmişten gelen örnekler bunu gösteriyor… Samsunspor geleneği yıktı ve 25 puan toplayarak ligde kaldı… Bunda emeği olan herkesi tebrik etmek gerek… Bandırma maçı stada veda maçıydı…

Bu stad 1975 de beraberlikle tamamlanan bir maçta açılmıştı, berabere biten bir maçla görevini tamamladı… Acı, tatlı anılarla bir devir kapandı, şimdi rota Tekkeköy… Bandırma maçına kalmadan bu sıkıntıdan kurtulmalıydık, beceremedik… Kader böyle istedi, son haftaya bıraktık…

Bandırmaspor içinde yazgının böyle şekil alması talihsizlikti… İki yumurtadan biri kırılacaktı… İlahlar böyle istemişti, bu stresi, heyecanı çeşitli duygularla yaşadık… Savunmayı sağlam tutup akılla birleştirip 94 dakika sonra sahadan istediğimizi alan taraf olarak ayrıldık…

Soyunma odasındaydım… Orada ki ortamı yazma yeteneğine sahip değilim, yaşamak gerek… Hasan’ın, Mustafa Sevgi’nin gözlerinden akan yaşları, hüngür hüngür ağlamalarını gördüm… Uzatma dakikalarında kafasına darbe alan Göksu’nun şuur kaybı yaşamasına rağmen “bitti di mi, kurtardık di mi ?” sorularını duydum… Helal olsun…

Şimdi konuyu değiştirip farklı bir pencereye taşımak istiyorum sizi… Bitiş düdüğü ile birlikte, binlerce taraftar sahaya indi… Mutluydular, kale direkleri, kapılar pencereler, korner bayrakları kırıldı… Fileler söküldü, camlar kırıldı, tabi bunlar sevinçten yapılan davranışlardı…

Ya tersi bir durum olsaydı… Takım kaybetseydi, küme düşülseydi… Hakemler, tüm futbolcular, hocalar sahada savunmasız bir şekildeydiler… Vahim bir olay yaşanır mıydı, yaşanmaz mıydı? Düşünmek bile istemiyorum…

Maç sonunda ki fotoğrafı emniyet kuvvetlerinin iyi ve doğru okumasını arzu ederim…

/Resul AKÇAY
20.05.2017

16 Mayıs 2017 Salı

1900…


Önceki Pazar günü Samsunspor sahasında Giresunspor’u konuk etti… Bu maçın önemini yazmama gerek yok! Herkes iyi biliyor, iyi görüyor, iyi okuyor… Gökay o golü atmasa kara kara bulutlar çökerdi üzerimize… Şimdilik hava bugünlerde olduğu gibi parçalı bulutlu… Soracaksınız, merak da ediyorsunuz… Şu 1900 rakamının anlamı, kerameti nedir? diye…

Profesyonel hayatına başladığı 1965 yılındaki ilk maçından (Nihat Serçeme’nin attığı gol ile 1-0 kazandığımız Yeşildirek maçıdır o) Pazar günü oynanan Giresun maçına kadar gelinen süreçte oynanan maçların toplamıdır… Evet, lig tarihimizde 1900. Maçımıza çıktık… Şüphesiz hepsi çok ama çok önemliydi, ancak bu maç da hakikaten hayati derecedeydi… Merak etmişsinizdir de soramıyorsunuzdur…

Süper Lig ve 1.Lig de oynadığımız 1900 maçta, 740 galibiyet aldık. 492 maçı berabere tamamladık. 668 maçı da kaybettik. 2392 gol atıp 2206 gol yedik… Karnemiz bu… Beğendiyseniz ne ala…

Son dokuz lig maçında Samsunspor taraftarının sebep olduğu olaylardan ötürü kulübe ceza yağdı… Ya merdiven boşlukları, ya kötü ve çirkin tezahürat ya da stat ekipmanlarına zarar verilmesi… Koltukların kırılması, ayna ve lavaboların muslukların parçalanması gibi tasvip edilmeyecek davranışlar…

Maddi zararı ödeyen ise para diye inim inim inleyen kulüp… Sırf bu nedenle Kazım Yılmaz’a olan borç ödenemiyor… TFF bu cezaları tahsil ettiği için, Yılmaz para alamıyor… Yazık değil mi? Alamadığı her süre içerisinde artan döviz de cabası…

Göztepe maçında yine ceza yenilecek, TFF savunma istiyor… Neyin savunmasını yapacak kulüp? Demir kapıları bile kıracak güce sahibiz… Eyyy, sevgili taraftarımız, canlarımız yapmayınız, yapanları da ikaz ediniz…

/Resul AKÇAY
16.05.2017

7 Mayıs 2017 Pazar

İlaç Gibi


Caner Koca, aylardır idman futbolcusuydu… Kenan’nın sakatlığında, Osman hoca sürpriz yaptı, böylesine hayati bir maçta sahaya sürdü… Heyecandan olsa gerek, çok top kaybı yaptı ama yerinde müdehaleleriyle rakiplerine kolay çıkışı engelledi… Kumaşı iyi, daha fazla fırsat daha iyi oyun…

Dakika bir di… Tom öyle bir kurtarış yaptı ki, takımının maça geriden başlamasına izin vermedi… Giresun takımı bu ligde izlediğim en iyi rakipti… Golü bulacak yaratıcılıktan uzak olsalarda ki bunda Samsun savunmasının payı büyüktü iyi mücadele ettiler… Top ayağında olan Samsunlu oyuncuya ikili, zaman zamanda üçlü baskı uyguladılar… Sahanın her yerini parselleyip, Samsun’a geniş alan bırakmadılar…

Onlar yapar da, Samsun aşağıda kalır mı? Kalmaz elbet! Şurası bir gerçek Samsun takımı maça mental olarak çok iyi hazırlanmış, oyun disiplininden kopmadan, ölesiye mücadele ettiler… Alınacak bir üç puanın önemini iyi biliyorlardı… Dakikalar tükendikçe, gol gelmese bile aynı hırs ve mücadeleyi tempo azaltmadan ortaya koydular… Buna mecburdular zira arkalarında inanılmaz bir itici güç vardı… Bu güç taraftardı…

Koreografi kralları yine yaptı yapacağını… Maç başlarken “19 Mayıs Stadı-Hatıran yeter” yazılı tabloyu Neşe Karaböcek’in “hatıran yeter” şarkısıyla seyrederken tüylerimiz diken diken oldu… Son düdüğe kadar tiribünler susmak bilmedi… Bu önemli maçta tribünlerde takımlarını çılgınca destekleyen 8505 biletli seyirci vardı…

Nazlı gol uzatmada geldi… Gitti denen iki puanı Gökay kale dibinden söktü aldı… İlaç gibi bir galibiyet oldu… Hele rakiplerden kazananlar olunca önemi daha da arttı üç puanın…

Cuma günü İzmir’deyiz… Puan ya da puanlar alınmadan gelinmeyecek… Bunu nasıl de emin bir şekilde söylüyorum… İki nedeni var… İlki bu takıma olan inancım… İkincisi orda olacağım… Yetmez mi? Yeter elbet…

/Resul AKÇAY
07.05.2017

2 Mayıs 2017 Salı

Samsun’un Üç Yiğit Evladı -II


Dün “Samsun’un üç yiğit evladını” anlatacaktım, köşem ancak ikisini anlatmama izin verdi. Milli Mücadele’nin Samsun Müftü Vekili Yusuf Bahri (Uğurlu) ile Havza-Direm Köyü İmamı Sıtkı Hoca. Bu kentin, bu vatanın, bu milletin binlerce kahramanlarından sadece ikisi. Milli Mücadele'ye inanmış ve yürek koymuş iki din adamı. Onları özetleyebildiğim kadarıyla özetleyerek anlatmaya çalıştım dün; bugün de bir başka Samsunluyu, Havza Müdafaa-i Hukuk’unun yiğit evlatlarından ve kurucularından Zübeyirzade Mehmet Fuat(Kaynar) Beyi anlatmaya çalışacağım elimden geldiğince.

Oğuz’un Kınık boyundandır. 1889’da Havza’da dünyaya geldi; ilk ve ortaöğretimini Havza iptidai ve rüştiye mekteplerinde tamamladı, Samsun İdadisinden mezun oldu. Toplumsal olaylara son derece ilgiliydi. Dönemin iki etkili siyasi partisinden işbirlikçi ve İngilizci Sulh ve Selamet’i değil millici ve milli ekonomi taraftarı İttihat ve Terakki’yi tercih etti; İttihat ve Terakki’nin bölgede yapılanmasına katkı verdi.

Basınla da ilgiliydi; İstanbul’da yayınlanan Sabah, Akşam ve Tan gibi gazetelerin Samsun temsilciliğini yaptı. Çanakkale Savaşı’na yedek subay olarak katıldı, kahramanlıklar gösterdi ve memleketine gazi olarak döndü.

Milli Mücadele’nin örgütlenmesi için olağanüstü bir gayretle çalıştı. Havza Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuklarının kuruluşlarında en önde yer aldı. Mustafa Kemal Paşa’yı Havza’ya gelişlerinde karşılayanlar arasında da vardı ve yine en öndeydi. O, Havza’da kaldığı süre zarfında hep Atatürk’ün yanında, hep Milli Mücadele’nin emrinde oldu.

Onu Havza’daki ilk mitingde kürsüde görürüz. Hani şu, Sıtkı Hoca’nın “Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz! Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız. Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonra da yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz” dediği büyük mitingden bir hafta önceki miting.

Hazırlıksız çıkmıştır kürsüye ama kalbindeki iman, beynindeki idealle konuşmada hiç zorluk çekmez. İzmir’in kabul edilemez akıbetine yarın Samsun’un da, Havza’nın ve mukaddes vatanın herhangi bir köşesinin de uğraması ihtimalinden bahseder ve “Her Müslüman her ne karşılığında olursa olsun silahlanmaya mecburdur” der. Konuşmasının sonunda meydanda toplanan Havzalıları “dinleri, namusları ve nikâhları üzerine” vatan ve millet için yemin ettirir. Olay yeminle kalmaz, silahlar temin edilir, çeteler kurulur ve Pontus sevdalılarına anladıkları dilden cevaplar verilir.

Zübeyirzade Mehmet Fuat Efendi o konuşmayı yaptığında, Reji İdaresi’nde çalışmaktaydı. Bu konuşma hemen İngiliz işgal kuvvetleri temsilcilerine ihbar edilir ve Reji İdaresi, Mehmet Fuat Efendi’nin işine son verir. Mehmet Fuat Efendi artık işsizdir ama o bunu hiç dert etmez, onun asli işi artık vatanın kurtarılması, milletin bağımsızlığıdır.

O dert etmez ama bunu dert edinen birisi vardır bu ülkede. Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan milletinin savaşını verirken diğer taraftan dava arkadaşlarının kavgasını da veren bir liderdir, başkomutandır. Haberi Sivas’ta alır ve hemen III. Kolordu Komutanı Albay Refet(Bele) Beye talimatını verir. Mehmet Fuat Efendi kısa bir süre sonra işine geri dönecektir hem de daha yüksek bir maaşla.

Zaferden sonra Mustafa Kemal Atatürk, onu Ankara’ya çağırır, gurur duyar bu davetten ama Havza ve çevresinden ayrılmak istemez, Havza’da kalır, “Yurdumuz Havza” kitabını 1925’te yayınlar. Küçük hacimli ama önemli bir kitaptır. Hele de Mustafa Kemal Paşa’nın Havza günlerini öğrenmek ve kimi tarih kalpazanlarının sahte tarih anlatılarını çürütmek açısından daha da önemlidir.

Zübeyirzade Mehmet Fuat Efendi’nin adını yaşatmak Havzalılara düşen bir asli görev. Niye yapmazlar anlamak mümkün değil. O ve diğer aziz kahramanlar, nurlar içinde yatsınlar.

/Osman KARA
02.05.2017

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Samsun’un Üç Yiğit Evladı I


Eğer bugün milletler âleminde hür ve bağımsız bir millet olarak saygın bir yerimiz varsa bunu Milli Mücadele’ye ve o şanlı mücadelenin kahramanlarına borçlu olduğumuzu unutmamamız gerek. Dünü hatırlamadan bugünü anlamak da yarınları doğru dürüst planlamak da mümkün değil.

Milli Mücadele’nin üç yiğit evladını konu edeceğim bugünkü yazımda. Üçü de Samsunlu ve ne yazık ki üçü de bırakın Türk kamuoyunu hemşehrileri tarafından bile ya hiç bilinmemekte ya da pek az bilinmekte. Halbuki, her üçü de her Samsunlunun haklı olarak gurur duyacağı hizmet ve himmetlerin sahibidir ve mutlaka bilinmeleri gereken vatanseverlerdir.

Milli Mücadele’nin kader anlarından yahut da kaderini belirleyen tarihi olaylardan birisi de şüphesiz ki, Anadolu’nun kutsal mücadelesini isyan ve mücahitlerini asi ve şaki olarak niteleyen ve öldürülmelerinin şeran caiz olduğunu vurgulayan İstanbul’daki Şeyhülislam Dürrizade Abdullah fetvasına karşılık Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi önderliğinde Anadolu ulemasının yayınladığı cihat fetvasıdır.

153 din adamı ya imza atar ya da mühür basar bu cihat fetvasının altına. İlk mührü basan da Samsun Müftü Vekili Yusuf Bahri (Uğurlu) Efendidir. Bu toprakların çocuğudur, Badırlı’dandır. Samsun Sıbyan Mektebi’nde başlayan eğitimini İstanbul Çifte Baş Kurşunlu Medresesi'nde tamamladı. Fatih Dersiamlarından dersler aldı. Öğrenimini tamamladıktan sonra Samsun’a döndü, Saitbey Medresesi ve Pazar Camii’nde dersler verdi. 30 Ocak 1919’da Samsun müftü vekili olarak atandı ve Cihat Fetvasının altına mührünü basan ilk müftü olarak tarihe geçti. O fetvaya Samsun’dan mühür basan bir diğer din adamı da Havza Müftüsü İsmail Efendidir. İkisi de nurlar içinde yatsın.

Milli Mücadele ve Samsun, Milli Mücadele ve din adamları deyince Sıtkı Hoca’yı hatırlamamak ve rahmet ve şükranla anmamak olur mu? Ulemadandır, Havza Direm Köyü imamıdır. Ama şöhreti köyüyle sınırlı değildir. Tüm Havza’da tanınır, sevilir, sözlerine itibar edilir, önerilerine uyulur. Havza Milli Mücadele’ye daha Mustafa Kemal Paşa gelmeden hazırdır, Reddi İlhak daha önceden kurulmuştur, Müdafaa-ı Hukuk ise Atatürk’ün gelişinden hemen iki üç gün sonra ve yine onun isteği üzerine kurulacaktır. Havza aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa’nın halkın arasına ilk defa katıldığı yerdir, hem caddelerde, sokaklarda halk arasındadır hem de 30 Mayıs’ta Yörgüçpaşazâde Mustafa Bey Mescidi'ndeki mevlitte halkla beraberdir, 12 Haziran’daki büyük mitingi de o ister.

Sıtkı Hoca, 12 Haziran’daki büyük mitingde kürsüdedir. Sıtkı Hoca konuşacaktır; köylüler Havza’ya akmıştır ve meydan tıklım tıklım doludur. Şevket Süreyya Aydemir o günü ve o anları “Tek Adam” adlı üç ciltlik eserinin ikinci cildinde şiirsel bir dille şöyle anlatır:

“Halk evvelâ Mescide, sonra Mesudiye Oteli önüne yığılır. Mustafa Kemal mitingi, odasının penceresinden izler. Hatipleri sahnededirler. Sıtkı Hoca, kürsüde görülür. Halk Sıtkı Hoca’nın konuşmalarını; Mescitte vaazını dinler gibi, yahut arkasında namaz kılar gibi bir huşû ve teslimiyet içinde dinler. Kendini ona verir. Ve Hoca neler konuşmaz:

‘Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz! Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız. Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonra da yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz.”

Nasıl bir milli şuur ki, Anadolu’nun bir küçük ilçesinin daha da küçük köyünden bir din adamı olacağı olmadan önce tespit ve ilan edecek. Ve o nasıl bir büyük millet ki, dededen kalma paslı çakaralmaz silah ya da kör balta ya da sağlam bir sopayla ayağa kalkacak, önce içerideki “ekmek bilmez hainleri” sonra da işgalcileri temizleyecek. Milli Mücadele silahı olmayan ama imanı ve bağımsızlığa olan tutkusu tarih boyunca hiç eksilmeyen insanların baltayla, taşla, sopayla yazdığı eşi olmayan bir destandır.

“Samsun’un üç yiğit evladı” demiştim başlıkta, köşem ancak ikisini nakletmeye yetti, üçüncü kahramanı da yarın anlatacağız kısmet olursa.

/Osman KARA
01.05.2017

24 Nisan 2017 Pazartesi

Kimliksiz Şahsiyetler


Ortaya atılan asılsız hoca transferleriyle mevcut olan huzur ve başarı ortamını bulandıran, içimizde yaşayıp sağa sola sırıtarak şirin görünmeye çalışan İrlandalılar… İstikrara çomak sokanlar… Bilinsin ki, bunlar asla Samsunlu ve de Samsunsporlu değildirler…

Yarattıkları kaos ortamına, sanal darbeye inanıp adeta sazan gibi atlayıp, “hal böyle ise ben yoğum” diyenler bu kimliksizlerin ekmeğine yağ sürmeyip de, ne yapmaktadırlar acaba?

Daha düne kadar bu takım paraşütsüz düşer deniliyordu… Rüzgar tersinden esip, yelkenler şiştiğinde hız alınca taka, play-Off mu, neden olmasın’ a dönmüştü fikirler… Birileri o, yukarıda anlatmaya çalıştıklarım devreye girdi, ortalık gerildi… Etki büyük oldu…
İki maçta, hem de altışar puanlık maçlarda sıfır çekildi…  Döndük yine başa… Hadi gelin de ayıklayın pirincin taşını…

İki maçlık avantaja asla güvenmeyin, eğer kalan beş haftada en az iki galibiyet çıkartılamaz ise korku dağları üzerimize gelir bilesiniz… Ben yine gecenin en siyahında, umudun bittiği yerde bu çomakçıların kimliklerinin araştırması içerisindeyim… Bulursam köklerine kibrit suyu çakmak vatan görevim olsun…

Ne taktığınız ray-ban gözlükler, ne de artistik varı yürüyüşleriniz sizi kurtaracak… Bundan emin olabilirsiniz…

/Resul AKÇAY
24.04.2017

20 Nisan 2017 Perşembe

İş Kazası


Keyifli bir yolculuk yapıyorduk… Lastik patlattık! Keyfimiz bir hayli kaçtı… Allah’tan yedek lastik var, değiştirip yola devam edeceğiz… Önemli olan sadece lastiği değil, morallerimizi de tamir etmek… Belli ki ziyadesiyle rehavete kapılmışız… Nasılsa yeneriz edasıyla çıkıldı sahaya…

Maçın üçte ikilik döneminde yenmek için gerekenleri ortaya koyamadı Samsunspor… Orta sahası çalışmayan, ne oynadığını bilemeyen bir kadro… Bir, bilemedin iki oyuncun vasatın altında kalır da, diğerleri biraz vites artırıp onların açığını kapatır buna ses çıkarmazsın…

Hasan, Lumu, Murat, Abdülkerim, sezonun kendileri adına en berbat oyununu sergilediler… Bir de kurtarıcı diye sahaya sürülen Adiloviç… Aman tanrım bu nedir ya? Bu kadar mı kötü oynanır?

Golü atan taraftardır, son vuruşu kim yaparsa yapsın… Hiç önemli değil… Taraftarın gazıyla ite kaka geldi gol… Keşke atılmasaydı, rehavet patlaması yaşadı takım, maç bitti diye düşündü beyinler… Uyuyan tarzanı uyandırdı bu gol… Peş peşe gelen iki gol ile uçup gitti puanlar…

Urfa maçı sonrası “iyi kaleci bir puandır” demiş ve Muyters’e övgüler yağdırmıştım… Hepsini geri alıyorum… Dünyanın en çaylak kaleci bu iki golü yemez, kıçıyla gözü kapalı kurtarırdı… Resmen çuvalladı…

Cedit-Ilıca çocuğuyum… Abilerimizden öğrendiğim pek çok küfür hakaret var akıl heybemde… Alayını, katlarıyla çarparak gönderiyorum Süleyman Abay denen yaratığa… Tabi, onu inatla, kasıtla, Samsunspor maçlarına gönderenlere de ikramım olacaktır elbet… Son altı maça altı puan avantajla giriyoruz…

Çetin rakiplerle oynayacağız, umarım bu maçtan çıkarılacak dersleri iyi çalışırız… Moral bozmadan yola devam… Enflasyon düşer, hükümet düşer, Samsunspor düşmez nakaratına sonuna kadar inananlardanım… Merak edip tarihimize bir bakın bakalım… 1.Ligden öte bir lige hiç gitmiş miyiz? Yoktur zaten gitmek gibi bir düşüncemiz…

/Resul AKÇAY
20.04.2017

10 Nisan 2017 Pazartesi

Canik Zora Soktu


İstanbul Üniversitesi’ni yenip, rakipleri de yenilince ligin bitimine iki hafta kala Canik Belediyespor’un ligde kaldığı yönünde fikirler ortaya atmıştım… Ancak, cumartesi günü sonuçları beni ister istemez karamsarlığa soktu…

Mersin B.Ş.Belediyesine karşı kaybedilmesi tüm planları suya döktü… Mersin Basketbol, deplasmanda Osmaniye’yi yenerek ligde kalma umutlarını son haftaya taşırken rakibini küme düşürdü… Osmaniye kazansaydı, şimdi bunları konuşmaya gerek kalmayacaktı… İkisi de düşmüş olurdu… Şimdi ince hesap zamanı…

Girne Üniversitesi son hafta evinde Hatay Belediyesi ile oynuyor… Mersin Basketbol evinde Mersin B.Ş.Belediyespor ile oynuyor… Canik Belediyesi evinde Beşiktaş ile oynuyor… Maçlar bittiğinde bu üç takımdan biri daha düşecek… Canik ikisinden de bir puan önde… Kazandığında kendi göbeğini kendi keseceğinden sıkıntı olmayacak ve ligde kalacak… Kaybettiğinde ise iki rakibinden birinin kaybetmesini bekleyecek… İkisi de kazanır, Canik kaybederse, sıralamada üç takımında puanı aynı olur…

Üçlü averaj hesabı diye nitelendirilen üc takımın birbirleriyle yaptıkları maçların hesaplanması devreye girer ve en kötü averaja sahip olan Canik lige veda eder… Mersin B.Ş.Belediyespor’un ligde iddiası bulunmuyor… Kendi ilinin takımının düşmesini ister mi? Bence istemez…

Girne Üniversitesi ise, Hatay Belediyespor ile karşılaşacak… Evinde zor kaybeden bir takım, kazanacaktır diye düşünüyorum… Canik Belediyespor ne edip edecek Beşiktaş’ı yenecek… Diğer maçların sonuçlarını asla düşünmeyecek… Başka yolu yok!

19 Nisan Çarşamba akşamı Samsun’da iki önemli maç var… Samsunspor, Manisaspor ile, Canik Belediyespor, Beşiktaş ile aynı saatte (18.00) karşılaşacak… Futbol seyircisi stada, basketbol seyircisi ise salona gidecek… Takımlarını destekleyecek… Ümidim ve beklentim ikisinin de kazanması ve yüzümüzün gülmesi…

/Resul AKÇAY
10.04.2017

9 Nisan 2017 Pazar

Sıradaki Lütfen


Ev sahibi ekip üç kez geldiği Samsunspor kalesinde tek gol bulabildi… Tabelayı değiştirmekten öte hiçbir anlam ifade etmeyen gol öncesi atı alan Samsunspor Üsküdar’ı çoktan geçmişti… “İyi kaleci eşittir bir puan” derdi sevgili büyüğüm Canavar Hamdi… Muyters iki kritik kurtarış yaptı, hem de skor eşit devam ederken… Kalecisinin iyi oynadığını bilen, hisseden oyuncunun öz güveni daha da artar, maça sıkıca sarılır…

Pazartesi günü yüksek tempolu zor bir maç oyna, ardından tek idmanla yollara düş, iki uçak, bir otobüs yolculuğu geçir, ter antrenmanıyla böylesi önemli bir maça çık… Buna ne vücut, ne de kafa direnç gösterir… Zafiyetler tavan yapar…

Osman hocanın TFF maç planlamacılarına gönderdiği sitemde sonuna kadar haklıdır… Düşük tempolu bir maç oldu, yorgunluk hissedildi… Ev sahibi ekipte buna ayak uydurunca bu durum Samsunspor’un işine geldi..

İlk yarıyı sıfır atakla kapatan kırmızı beyazlıların ilk şutu 49. dakikada kayıtlara geçti… İlk golü kime yazalım? Süper bir orta kesen Mustafa’ya mı? Savunmadan kopup gelip fırsatçılığını konuşturan Fatih’e mi? İkisinin de ayaklarına sağlık…

Kone’de ciddi anlamda düşüş var… Son iki maçtır bu böyle… Bakmayın ikinci goldeki deparına ve kaleciyi çalımlamasına bu özellik onda zaten mevcut… Ondan istenen ve beklenen de bu… Birileri ona kalabalık savunmalara girdiğinde yaptığı top kayıplarını alt alta toplayıp hatırlatsın…

Kaybetme alışkanlığından, kazanma alışkanlığına dönüşen bir takım oldu Samsunspor… Bu iyi bir şey, beraberinde pek çok olum işi de sürükler… Alt sıralardan yukarı tırmanış serisi sürüyor… Üç puandan daha fazla eden maçlar oynanıyor ve şimdiye dek karlı işler yapıldı…

Manisaspor maçı da benzer bir tabloyu ortaya koyacak cinsten olacak… İşi sıkı tutuyoruz ve asla da gevşetilmemeli… Kazandık ama önemli hatalarımız da oldu… Güreşçi Batuhan’ı tutmakta gösterilen zafiyet, frikikte de devam etti ve golü yedik… Böylesine düzensiz bir baraj, adam paylaşımsızlığı yapılır mı? İyi ki iki farklı öndeydik, iyi ki maçın son dakikasıydı… Kazandık, ama bunları da göz ardı etmememiz gerekir diye düşünüyorum…

/Resul AKÇAY
09.04.2017