Çayleyik'in meydanında hüzün vardı. Henüz 20'sine
varmamış, 65 delikanlı hazırlıklarını yapmış, sıraya geçmiş, Süveyş Cephesi'ne
gitmek için köyden ayrılmayı bekliyordu. Anaları, değirmende ayrık kökünden ve
mısır püskülünden çektikleri unla, hepsine birer somun ekmek yapmıştı. Beze
sardıkları ekmekleri öpüp alınlarına götüren 65 delikanlı, son kez sevdiklerine
sarıldı. Sadece 3'ü doğdukları topraklara geri dönebildi. Ama, o topraklarda
ölemedi...
Aslında, Fahrettin Vural ile görüşmek gibi bir
planım yoktu... Yazı Dizisi için hazırladığım bir şablon vardı. Yapacağım
görüşmeleri planlamış ve o plan üzerinden yürümeye başlamıştım. Ancak, dizi
devam ederken geçtiğimiz günlerde gazeteye bir telefon geldi. Arayan Fahrettin
Vural'dı... Önce beni yaptığım çalışma için tebrik etti. Hikayeleri çok
beğendiğini, duygulandığını söyledi ve "benim de size anlatacaklarım
var" dedi. Bir randevu ayarladık ve buluştuk Fahrettin Bey'le.
Tekkeköy'ün Kutlukent Beldesi'nde bir yerde
çaylarımızı söyledik ve başladık sohbete... Fahrettin Bey, bütün röportajlarda
olduğu gibi önce kendi ailesinin hikayesini anlattı. Ailesinin haricinde de
Balkanlarla, mübadele öncesi ve sonrasıyla ilgili çok önemli bilgiler verdi.
Ayrıca Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nden de bahsetti. Bu zamana kadar kimse
anlatmamıştı... Yaklaşık 2 saatlik bir görüşme yaptık Fahrettin Bey'le...
Anlattıkları arasında bir hikaye vardı ki, anlatırken O'nun da gözleri doldu,
benim de...
'Büyük Dedem
Sarayda Daimi Askermiş'
İşte başlıyoruz... Fahrettin Vural, ailesini
anlatıyor: "Büyük dedem Halil Vural sarayda daimi askermiş. 6 ayda bir
gelirmiş. Büyük amcam anlatırdı. Nişanlı gelen amcamdan da dinlerdim.
Teçhizatıyla gelirmiş köye. Köyün bekçisi saraya çağırılacağı zaman dedeme,
"Hasan Aga seni çağırıyorlar" dediğinde, "Gene olsun be Agani,
bizim de çamaşırlar kurudu ya" dermiş. Tüfeğini takar, elbiselerini
giyinir çıkarmış yola. Daha da o günden sonra gitmiş ve gelmemiş. Dedem,
"Ben 14-15 yaşlarındaydım" diyor. Bu olay mübadeleden 5-6 sene evvele
tekabül ediyor ve yetim kalıyorlar. Dedemin o zaman bakkalı varmış.
Sarışaban'ın Çayleyik Köyü'ndeniz biz. Çaylık da, Çayleyik derlermiş.
Mübadeleye kadar o bakkalla geçiniyorlarmış. Babam da mübadelede 4 yaşındaymış.
Batı Trakya
Türk Cumhuriyeti'nin Kuruluşu
Çayleyik 550 hanelik bir köymüş. Kavala'nın en
büyük köyü Mencenos ve Çayleyik. Türklerin yaşadığı, tarımla, tütüncülükle
uğraştığı köyler bunlar. Rumlarla fazla ilişkileri yokmuş. Rumlar genelde
Kavala'da sanatla, ticaretle
uğraşırlarmış. Bizimkilerin tek işi tarım ve hayvancılık. Hatta, mübadelede bin
500 baş hayvanıyla gelen bile olmuş. Çayleyiğin bir başka özelliği de,
Bulgarlara karşı büyük savaşlara girişmişler. Adeta bir gerilla mücadelesi
yapmışlar. Dağlarda savaşmışlar. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunda
Çayleyiklilerin büyük katkıları var. Yunan'a sabotaj yaparlarmış, Bulgar’a
gelecek yardımları kesmek için köprüleri havaya uçururlarmış.
Çayleyik'te
Sürekli Çatışmalar Olmuş
Kavala limanında Yunan müfrezesiyle çatışıyor
Çayleyikliler, İsmail çavuş vardı mesela o taburda yine bizim köyden. Karısı,
çocukları Tekkeköy'de yaşadı. Bizim köyde büyük mücadeleler oluyor,
tutuklamalar yaşanıyor, sıkıntılar çekiliyor. Bulgar Köyü basıyor, esas katliam
oralarda başlıyor. Camilerde tecavüzler, evlerde, yollarda öldürüyorlar
insanlarımızı Ruslarla birlikte. Bizim
köye çok fazla girememiş çeteler, bizimkiler sürekli çatışmışlar. En az 200-300
kişi dağlardaymış. Tabi bunların içinde bazı yanlış yapanlar da varmış ama asıl
amaç Rumlarla çatışmak. Fuat Balkan da bunları örgütlüyor. Bu taburun moral
hocalığını da Çinikli Hacı İdris yapıyor. Onlara moral veriyor.
Çayleyik'ten
Kavala'ya 8 Karakol Kuruluyor
Mübadelede bizim köyü göndermek istemiyor Yunanlı.
Çünkü çetelerin teslim olmasını istiyor. "Çeteleri teslim edin, sizi
gönderelim" diyorlar. Bizim köyün ileri gelenleri, "Onlar dağda biz
nasıl bulalım, biz bir şey yapamayız" diyorlar. Daha sonra ne olduysa,
göndermeye karar veriyorlar. Bir sabah, "toplanın gidiyoruz"
diyorlar. Çayleyik'ten Kavala yürüme 6 saat. Yola 8 karakol kuruluyor. Yunan
kuvvetler tarafından aramadan geçiyorlar. O aramada, Debreli'nin de çeyiz
sandığıyla geçtiği rivayet edilir. Yunan
jandarma sandıkları tek tek süngü sokarak arıyor. Debreli'ye azıcık dokunmuş,
Çanakkale Boğazı'na gelince, "Yunan süngüyü soktu be kızanım, tabancayı
çıkardıydım azıcık daha girseydi alttan yukarı çakacaktım" demiş"
Sarı
İsmail'in Ailesi Tekkeköy'de Ölüyor
Fahrettin Vural, Çayleyik'teki milislerin başında
yer alan Sarı İsmail'den bahsediyor bir ara... Sarı İsmail, Yunan ve Bulgar
çetelerinin baş belası, bir nevi "Debreli Hasan" gibi dağda silah
çatmış bir kahraman... Sarı İsmail'in Rumeli'den Anadolu'ya ailesini arama
hikayesini de anlatıyor Fahrettin Bey:
"Sarı İsmail dediğim gibi Rumların korkulu
rüyası, milislerin başı. Köyüne giremiyor. Kaçak. İşte bu adamın bir miktar
parası varmış. Altını köyün dışına gömüyor. Hanımı Rukiye'ye mübadele öncesi,
"Falan yere altınları gömdüm, git al onları" diyor. Kendisi kaçak
gidemiyor. "Ben sizi İstanbul üzerinden bulacağım" diyor. Kadıncağız
da o telaşla altınları almadan yola çıkıyor. Mübadelede bizim köyü ilk önce
İzmir'e veriyorlar. Gülcemal'e
biniyorlar, İzmir'e gidiyorlar. İsmail Çavuş da onları İzmir'e gidiyor sanıyor.
Çünkü herkes öyle biliyor. Çanakkale'de bir haber mi geliyor, telgraf mı
geliyor bilemiyoruz, gemi yönünü İstanbul'a çeviriyor. Tabi, Sarı İsmail'in
bundan haberi yok.
Para Bulup Da
İstanbul'a Gidemiyorlar
Çayleyikliler, Samsun'a geldikleri zaman bundan
Sarı İsmail'in haberi olmuyor. İzlerini kaybediyor ailesinin. Ailesi de
Tekekköy'e yerleşiyor. İsmail Çavuş Fuat Balkan'ı buluyor İstanbul'da, o arada
hastalanıyor ölüyor. Bir zaman sonra Tekkeköy'e 1950'li yıllarda bir haber
geliyor Fuat Balkan'dan. İstanbul'da mülkler kalmış İsmail'den, gelip sahip
çıksınlar diye. Fakat çocuklar para
bulup da gidemediler, mallarının peşine düşemediler. Hepsi fakirlikte
öldüler"
450 Hane
İstanbul'a Sığmıyor
Fahrettin Bey, Çayleyiklilerin İzmir'den İstanbul'a
yönelmelerini, İstanbul'da Vali'nin, "Sizi buraya sığdıramayız"
dediğini de ekliyor ve Samsun'a geliş hikayesini anlatıyor. Ayrıca, büyük
amcası Mehmet Vural'ın nişanlısı Ayşe'nin peşinden Amasya-Vezirköprü'ye
gidişini de paylaşıyor:
"İstanbul'a gelince 450 hane var. Kocası ölen
kardeşine sığınmış, annesi ölmüş o oğluna sığınmış, olmuş bir hane böyle toplam
450 hane var, kalabalık. İstanbul Valisi, hayvanlar var bir sürü, insanlara
bakıyor, "Sizi İstanbul'a sığdıramayız" diyor. Karadeniz'e
gönderilmesini sağlıyor. Tabi ölenler oluyor, hastalananalar oluyor. Samsun'da Hamdi Bey'e telgraf geliyor.
"Bir köy geliyor" diyorlar. Samsun Valisi, bizim köy için 19 Mayıs
Mahallesi'ni boşaltıyor. Cumhuriyet Meydanı'ndan Shell'e kadar, Çayleyik'i yerleştirmek
için boşaltıyor. Bizimkiler keçisiyle, davarıyla geliyor. Bakıyorlar ki, buraya
yerleşecek düzeyde değil. Bakıyorlar ki, sığılacak gibi değil.
"Amcam
Elmas Hoca'nın Kızıyla Nişanlı"
O zamanlar, benim Mehmet amcam da nişanlı geliyor.
Elmas Hoca'nın kızıyla nişanlı, Ayşe yengeyle. O'nu çok da seviyor. Elmas
Hoca'nın da akrabaları, Havza ve Vezirköprü o zamanlar Amasya'ya bağlı, Vali;
"Sizi oraya gönderelim" diyor. Devgeriş'te biraz yer var, Tekkeköy'de
biraz yer var diyorlar. Tabi burada sülale bölünüyor, herkes farklı bir yere
gidiyor. Bir grup Çinik'e, bir grup Devgeriş'e gidiyor. Bizim Elmas Hoca grubu
da Vezirköprü tarafında gidiyorlar, Kayabaşı Köyü'ne.
Amcam Da
Sevdiğini Peşinden Gidiyor
Amcamın nişanlısı oraya gidince, Dedem Mehmet
Amcam'a diyor ki, "Bak burada bize 2 tane ev veriyorlar. Dükkan da
veriyorlar, gel burada kalalım" diyor. Amcam da, "Olmaz, benim
nişanlım Vezirköprü'ye gidiyor, ben de onlarla gideceğim" diyor.
Babaannemin de o zamanlar koyunları var. Amcaları falan da orada. Onun da gönlü
var. Dedemi ikna edip, gidiyorlar. Tabi bu arada amcam da evleniyor. Gidiyorlar
ama bakıyorlar ki arazi dar, tarıma uygun değil. Geçim zor. Dedem de o zamanlar
amcalarının yanına geliyor Çinik'e. Amcasına olanları anlatıyor. Onlar da,
"Yukarıda bir köy var, Karaperçin, boşta. Bazen Gebililer geliyor, bir
şeyler ekiyor ama ilgilenmiyorlar. Gelin sizi buraya yerleştirelim" diyor.
Dedemler 12 hane toplanıp, Karaperçin'e geliyorlar.
Karaperçin'de
Kış Ve Ölüm...
Geldikleri sene burada çok büyük bir kış oluyor.
Zaten mübadeleden yeni gelmişsin. Hastalık var, yorgunluk var, fakirlik var.
Geldiklerinde burada ev yokmuş. Rumlar giderken sağlam yapı bırakmamış, çeteler
gelmiş hepsini yakmışlar. Birer kulübe yapıyorlar. Yakmaya odunları bile yok
düşünün. O kışı zor şartlarda geçiriyorlar. Ve amcamın evlendiği hanımı Ayşe, o
sene orada vefat ediyor. Doğumdan ölüyor. Bizim köyün ilk mezarı da O'nundur.
Yaşı çok genç daha 17-18. Amcam O'na çok aşıktı. Amcam bir daha evleniyor ama
öldüğünde mezarını Ayşe yengemin yanına yaptırıyor. 8 tane çocuğu oldu diğer eşinden,
ilk kız çocuğunun adını da Ayşe koydu. Amcam gece sabahlara kadar anlatırdı
bunları. Ağlardı"
"Babam
Karakolda Ayna Var"I Söylerdi
Fahrettin Bey, Çayleyik ile ilgili türkülerden,
şiirlerden örnekler veriyor. Selanik Türkü'sünü anlatıyor, Aliş'in türküsünden
bahsediyor. Hepsinin ayrı bir hikayesi, ayrı bir anısı var. Fahrettin Bey'in
anlattıkları arasında, İbrahim Tatlıses ile meşhur olmuş bir şarkı da var...
"Karakolda ayna var". Fahrettin Bey, bu türküyü babasının söylediği
günleri hatırlıyor ve bu şarkının da bir Rumeli şarkısı olduğundan
bahsediyor...
65
Delikanlıdan Sadece 3'ü Dönüyor
Aliş'in türküsünden bahsederken, konu o yıllardaki
savaşlara geliyor. Filistin, Süveyş cephesine... Bir günde sadece Çayleyik'ten
65 delikanlının Süveyş cephesine gönderilmesini anlatıyor: "Çayleyik'ten
Süveyş Cephesi'ne giden askerler var. Bir günde 65 kişi çağırılıyor
köyden. Bunlara köy meydanında tören
yapıyorlar, dualar ediyorlar. Babaannem anlatırdı, kıtlık var o zamanlar.
Bunlara ayrık kökünden, mısır sapından öğüttükleri unla birer parça somun
vermişler, bez torbaya sarmışlar. İşte o 65 kişiden 3 kişi geri dönüyor sadece.
Onlar da mübadeleyle Samsun'a geldiler. Hasan Dedem, Süveyş Cephesi'nde 12 yıl
kalıyor. 110 yaşında öldü. Diğeri Geyik Hafız bir diğeri de Mümin Ağa'ydı.
Geyik Hafız'la Hasan Dedem, Karaperçin'de, Mümin Ağa ise Aşağı Çinik'te
öldü. Çok şey anlatırdı, hem anlatır hem
ağlardı. O'nun anlattıklarını kasete almışlardı, bir öğretmen o kasetleri aldı
gitti. Daha da getirmedi. Onlarda çok güzel anılar vardı.
12 Senenin
7'si Esrilikte Geçiyor
Mesela, orada 12 sene kalmış. 7 yılını esir olarak
geçirmiş. 5 yıl da savaşıyor. Tel örgü içinde, sabah kalkardık üzerimizden
bitleri sıyırıp postallarla kuma gömerdik, gece tekrar çıkardı diye anlatırdı.
Günde 1 parça ekmek verirlermiş. Yeni
nişanlıyken gidiyor. Sevdiği kızın adı da Gülsüm. 12 yıl sonra ümidi
kesiyorlarken, çıkıp geliyor Çayleyik'e.
Nişanlısı
Tanıyamıyor, Annesi Görünce Bayılıyor
Orada da evlerin kapısında köpek olur. Köpek
çöküyor, sahibini tanımıyor. O zamanda nişanlısı onların evinde annesine yardım
ediyor. Evlenmemiş kimseyle. Delikanlı yok ki evlensin. Kız da kaynanasına
yardım ediyor. Annesi, "Gülsüm köpek çöktü git bak bakalım kimmiş"
diyor. Kız dışarı çıkıyor, Hasan dedemi görür görmez içeri kaçıyor. Anne,
kapıda bir yabancı var diyor. Nişanlısı onu tanımıyor. "Anne kapıda bir
yabancı var" diyor. Annesi çıkıyor, hemen tanıyor oğlunu. Gidiyor
sarılıyor, öpüyor. "Gülsüm Hasan ya" diyor, o sıra bayılıyor. Daha sonra mübadele olunca, Hasan Dedem,
Gülsüm Yengem'le Karaperçin'e geliyor"
Karaperçin
Rumların Askeri Üssü
Fahrettin Bey'le eski anılardan ayrılıp,
Karaperçin'le ilgili konuşmaya başlıyoruz... Karaperçin'in adı, Rumlardan bu
yana hiç değişmemiş. Zaten Rumlar zamanında Karaperçin adeta bir askeri üs
olarak kullanılmış... Bunları, 1973 yılında Yunanistan'dan Karaperçin'e ata
topraklarını ziyaret etmek için gelen bir Rum'dan dinlediğini söylüyor
Fahrettin Bey ve devam ediyor: "Burada o zamanın subay okulu varmış.
Askeri üs olarak kullanırlarmış burayı. Ayrıca kilisesi de ana merkezmiş. Diğer
bölge kiliseleri Karaperçin'e bağlıymış. Bir de, burada altın olduğu rivayet
edilir. Eski Mecidiye ‘deki kuyumcu Rumların Karaperçinli oldukları, altınları
bu köyün etrafında çıkardıkları rivayet edilirdi. Tabi bunlar büyüklerimizi
anlattıkları, diğerlerini de buraya gelen Rumlardan dinlediklerimiz"
Fahrettin Bey'le, yaklaşık iki saat süren sohbetin
sonunda evine gidiyoruz. Mehmet Amca ve genç yaşta ölen Ayşe Yenge başta olmak
üzere diğer anlatılanların fotoğraflarına ulaşmaya çalışıyoruz. Ama ne yazık ki
ne Mehmet Amca'nın ne de Ayşe Yenge'nin fotoğraflarına ulaşamıyoruz. Zorlukla
da olsa telefon trafiğinin ardından Hasan Amca'nın bir fotoğrafını
buluyoruz. Fotoğraf faslının ardından
Fahrettin Bey'in eşi, bize birer Türk kahvesi yapıyor ve yaklaşık 2 saat süren
görüşmenin yorgunluğunu üzerimizden atıyoruz.
Yarın:
"Ey Gülcemal Gülcemal, Dört Tane Direğin Var, Aldın Gittin Yarimi, Ne Hain
Yüreğin Var"
Fahrettin Bey'le, yaklaşık iki saat süren sohbetin
sonunda evine gidiyoruz. Mehmet Amca ve genç yaşta ölen Ayşe Yenge başta olmak
üzere diğer anlatılanların fotoğraflarına ulaşmaya çalışıyoruz.
Karaperçin'de zamanında subay okulu varmış. Rumlar
burayı askeri üs olarak kullanırlarmış. Ayrıca kilisesi de ana merkezmiş.
Nişanlısı onu tanımıyor. "Anne kapıda bir
yabancı var" diyor. Annesi çıkıyor, hemen tanıyor oğlunu. Gidiyor
sarılıyor, öpüyor. "Gülsüm Hasan ya" diyor, o sıra bayılıyor.
Hasan Dedem, Süveyş Cephesi'nde 12 yıl kalıyor. 110
yaşında öldü. Diğeri Geyik Hafız bir diğeri de Mümin Ağa'ydı. Geyik Hafız'la
Hasan Dedem, Karaperçin'de, Mümin Ağa ise Aşağı Çinik'te öldü.
O kışı zor şartlarda geçiriyorlar. Ve amcamın
evlendiği hanımı Ayşe, o sene orada vefat ediyor. Doğumdan ölüyor. Bizim köyün ilk
mezarı da O'nundur. Yaşı çok genç daha 17-18.
Samsun Valisi, bizim köy için 19 Mayıs Mahallesi'ni
boşaltıyor. Cumhuriyet Meydanı'ndan Shell'e kadar, Çayleyik'i yerleştirmek için
boşaltıyor
/Miraç ÖZTÜRK
15 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder