Yıl 1910... Osmanlı Seyr-i Sefain tarafından satın
alınıp, İstanbul'a, Dolmabahçe açıklarına getirilir Gülcemal... O sırada,
Sultan Reşad sarayın penceresinden; demir atmış, dalgalar arasında bir o yana
bir bu yana sallanıp duran gemiye dalıp dalıp gitmektedir… Marmara'nın
sakinliği gitmiş, deniz kabarmış, açıkta demirleyen gemi; tıpkı annesini
kalabalıklarda kaybetmiş bir çocuk gibi, biçare oradan oraya savruluyordu.
Sultan Reşad'ın aklına annesi düştü. Henüz kundaktayken kaybettiği anacığının
"gül yüzü", sarayın penceresinde buğulandı bir anda... Sultan Reşad,
yanındakilere döndü. Tek bir cümle çıktı ağzından: "Adı 'Gülcemal' olsun,
rahmetli anacığımın adıdır"
Gülcemal...
Mübadillerin hafızasındaki en net isim. Kiminle
konuşsanız, bohçasından bir "Gülcemal" anısı çıkar...
Kıyıdan sallanan her mendilin ardından giden
geminin adıdır Gülcemal...
Çocuklarından ayrılan baba...
Nişanlısını bırakıp giden erdir Gülcemal...
Bir sabah ezanıyla yola çıkmaktır Gülcemal...
Akşam olunca hüzün doldurmaktır kadehe...
Dumanı tüten her baca, biraz Gülcemal'dir...
Aşktır Gülcemal, özlemdir, acıdır, vatandır...
Gülcemal, herşeyden öte; 'ana'dır...
Sultan Reşad
Saray'ın Penceresinden Baktı Ve...
Yıl 1910... Osmanlı Seyr-i Sefain tarafından satın
alınıp, İstanbul'a, Dolmabahçe açıklarına getirilir Gülcemal... O sırada,
Sultan Reşad sarayın penceresinden demir atmış, dalgalar arasında bir o yana
bir bu yana sallanıp duran gemiye dalıp dalıp gitmektedir...
Marmara'nın sakinliği gitmiş, deniz kabarmış,
açıkta demirleyen gemi; tıpkı annesini kalabalıklarda kaybetmiş bir çocuk gibi,
biçare oradan oraya savruluyordu. Sultan Reşad'ın aklına annesi düştü. Henüz
kundaktayken kaybettiği anacığının "gül yüzü", sarayın penceresinde
buğulandı bir anda... Sultan Reşad, yanındakilere döndü. Tek bir cümle çıktı
ağzından: "Adı 'Gülcemal' olsun, rahmetli anacığımın adıdır"
Titanik'ten
Önce Buz Dağını Gördü
Gülcemal, aslında mübadeleden önce tarihe adını yazdırmış
bir gemi... Defalarca Amerika'ya gitmiş, Titanik'ten evvel buz dağını görmüş...
Çağının en büyük ve modern yapısı olan Gülcemal'de, misafirleri için bir bahçe
bile varmış... O bahçede yetişen çiçekler her gün yemek masalarını süslermiş...
Sanki, mübadillerin çiçek ve toprak aşkını bilirmişçesine, yıllarca onları
doğdukları topraklardan ölecekleri topraklara taşımıştı "gülcemal".
Gülcemal'in
Şanlı Tarihi
Peki, neydi "gülcemal", tarihi nasıldı?
İşte cevabı: Gülcemal Belfast’ta, efsane gemi Titanic'in sahibi olan White Star
firması adına 15 Ekim 1874 tarihinde GERMANIC ismiyle denize indirilmiştir. 30
Mayıs 1975 tarihinde ilk seferine çıkan Avrupa ile Amerika arasında sadece
denizyolu ile gidip gelinen yılların en lüks vasıtalarından biri olan Gülcemal’in
boyu 142 metre ,
genişliği 14 metre ,
su altında kalan kısmı 10 metreydi. 5 bin 71 groston ağırlığındaki geminin
makineleri 5 bin beygir gücündeydi.
Bu eşsiz gemi ilk olarak 1876 yılının Şubat ayında
New York limanından doğu yönünde çıktığı seferde, İngiltere'ye olan 2 bin 894
millik mesafeyi saatte ortalama 15 bin 790 millik bir hızla geçmeyi başardı. Bu
da saatte yaklaşık 29 bin 243
km ediyordu. Atlantik’i en kısa zamanda kat eden
gemilere verilen “Mavi Kurdele“ ödülünü birkaç kez almayı hak etmiş gerçek bir
transatlantik, bir denizler güzeliydi.
Bahçesinde
Taz Çiçekler Yetişirdi
1893 yılında Chicago açılan bir sergiye iştirak
etmek için görevli olarak gönderilen Ubeydullah Efendi daha sonra yayınlanan
hatıralarında gemide çiçek yetiştirilen bir bahçe olduğundan söz etmektedir.
“Yemek masalarının donatılmasında her gün taze olarak bu bahçeden koparılan bu
renk renk çiçekler kullanıldığı“ ayrıca
ambarlarının belirli bir bölümünde de canlı inek beslendiğini inekler sefer
esnasında sağılıp birinci mevki yolcularına kahvaltıda taze süt ikram edildiği
belirtmektedir. 1902 Yılında gemiyi merkezi Liverpool’de olan Dominian Lines
adlı vapurculuk şirketine satıldı. Geminin yeni adı “Ottowa" oldu. Yeni
sahibi bu gemiyle yedi yıl süre ile Avrupalı göçmenleri Amerika’ya taşıdı.
Karadeniz
Halkı Çok Sevdi
1910 yılında Nihad, Hamdi ve Abdurrahman Beylerden
oluşan satın alma komisyonu tarafından beğenilip Osmanlı Seyr-i Sefain adına 25
bin 112 altın liraya satın alındığı zaman 37 yaşında idi. Yeni alınan gemiye
Padişah Sultan V. Mehmet Reşat’ın annesin adı olan "Gülcemal" adı
verildi. Yolcuların çok sevdiği bu gemi özellikle düzenli posta seferleri
yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi oldu.
1. Dünya
Savaşı'nda Hastane Gemisi Oldu
1914 Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden
bir süre sonra asker taşımada kullanılmaya başlandı, hatta bir ara hastane
gemisi olarak da hizmet verdi. Gülcemal savunma amaçlı silahlandırıldı, ve
Gelibolu cephesine birlikler taşıdı, ve Gelibolu’dan İstanbul’a dönerken 27 Şubat
1915 tarihinde İngilizlerin E-11 denizaltısı tarafından İmralı açıklarında
torpilleyerek provasından büyük bir hasar verdi. Gemi o zaman, yaklaşık 4 bin asker taşıyordu ve gemi karaya
oturmadan önce çıkan kargaşadan dolayı birkaç kişi hayatını kaybetti. Gülcemal,
tekrar çalışabilmesi için iki yıl süreceği bir onarım için İstanbul’a çekildi.
Savaş sonunda Gülcemal 1918–1919 tarihleri arasında Yunanistan ve Mısır’daki
esir kamplarında tutulmakta olan Alman Askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg
limanlarına taşıdı.
Amerika'ya
Göçmen Taşıdı
Gülcemal 1920–1921 yıllarında Dedeoğlu adlı bir Rum
İşletmeci tarafından kiralanarak Köstence – İstanbul – Napoli ve Marsilya
üzerinden New York’a dört sefer yaptı. Savaşlardan çok sıkıntı çeken Türkiye,
yirminci yüzyılın başlarında hem İdaresini değiştirdi hem de idaresi altındaki
bazı ülkelerden çekildi. Gülcemal, savaştan yeni dünyaya, aynı gemide seyahat
eden Müslüman, Yahudi, Yunanlı ve diğer milletlerden göçmenleri taşıyan birkaç
Türk yolcu gemisinden en önemlisiydi. Gülcemal’de tipik birinci sınıf bileti
yaklaşık 200 $, Okyanusu geçen çoğunlukla göçmenlerin oluşturduğu koğuş
yolcuları için yaklaşık 35 $ idi. Amerika’da vatandaş olmak gayesinde olan
birçok Türk’ü de taşıdı.
Gülcemal 75
Yaşında "Veda" Etti
Göçmen taşımada kullanılan gemilerin en büyüğünü 5
bin 62 grostonluk “akdeniz“, en ünlüsünü ise Atatürk’ün de birkaç kez bindiği
“Gülcemal” oluşturdu. Gülcemal, mübadele yıllarında Girit, Kavala, Drama ve
Selanik’ten, İzmir, İstanbul, Ayvalık, Mudanya, Samsun, Trabzon, Ordu, Antalya
ve Mersin'e mübadilleri taşıdı. Gülcemal 1937 yılında hizmet dışı bırakıldı.
Kaptan İhya Görgün idaresinde Haliç’e girdi ve Camialtı Tersanesi önüne
demirledi ta ki 1950 yılına kadar orada kaldı. Bunca yıl ayakta kalmasını bir
savaş gemisi kadar sağlam olan teknesine borçluydu İkinci Dünya Savaşının o
karalık günlerini Haliç’te bağlı olarak geçiren Gülcemal 75 yaşında iken
sökülmek üzere 1950 yılında İtalyan’lara satıldı.
Bütün
Vapurların Adı: Gülcemal
Mübadilleri doğdukları topraklardan Anadolu'ya
taşıyan, isimleri birbirinden farklı sayısız vapur vardı. Ama her mübadil için
onların adı hep "gülcemal"di. İşte mübadelede görev alan ve 1 milyon
600 bin Müslüman Türk'ü Rumeli'den Anadolu'ya taşıyan vapurların adları:
"hacıpaşa, sadıkzade, sakarya, rumeli, bahr-i
cedit, nilüfer, dumlupınar, timsah, rize, istanbul, canik, sürat, sulh, ankara,
kırzade, salih, reşit paşa, ismet paşa, karabiga, reşadiye, altay, arslan,
millet, cumhuriyet, mahmudiye, akdeniz, türkiye, kartal, giresun, bozkurt, teşvikiye,
mahmut şevket paşa, ümit, trabzon, gülnihal"
"Gülcemal"
Edebiyatı
Gülcemal, edebiyatta da "acının, toprak
özleminin, hasretin" adı oldu uzun yıllar... Orhan Veli'den Bedri Rahmi
Eyüboğlu'na bir çok şair, "gülcemal" için şiirler yazdı, hikayeler
derledi. En çok da Karadeniz halkı, "gülcemal" için maniler dizdi.
"Hasret" kokan manilerde, her geminin adı "gülcemal"
oldu...
Bedri Rahmi
Eyüboğlu,
"İstanbul Destanı" adlı şiirinin bir bölümünde Gülcemal'i anlatır:
İstanbul deyince aklıma martı gelir.
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık, yarısı kuş.
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
bir varmış, bir yokmuş.
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu'da, toprak damlı bir evde,
Gülcemal üstüne türküler söylenir.
Süt akar cümle musluklarından,
direklerinde güller tomurcuklanır.
Anadolu'da, toprak damlı bir evde çocukluğum,
Gülcemel'le gider İstanbul'a,
Gülcemal'le gelir.
Orhan Veli'nin "Sakal"
şiirinde de yine "Gülcemal" vardır:
Hangimiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını;
Sedefli hançerle, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini;
Sunay Akın ise "gülcemal"
ile Cemal Süreyya'yı ortaklaştırmıştır adeta şiirinde;
Buz dağına çarptın mı bilmiyorum
ama titanik
gibi oldu batışın
bir sen vardın çünkü
şiirin dört bacalı şiiri
dalgaların kıyıya vurduğu
eşyalarını toplama telaşında
imgenin derin sularında
nefesleri yetmeyen lodosçular
bir gemi gibi batmak
yakışırdı sonuna
filikaya biniş sırasına benzeyen yaşantının
önce çocuklar
ve kadınlar
Gülcemal vapurunu hiç görmedim ama
tanıdığım cemal gül idi...
Erdal Ceyhan ise şiirinde
"gözyaşlarıyla" anlatır "gülcemali":
gülcemal geçiyor gözümün önünden
geçip gidip boğaza dalıyor
arkasından bir sürü martılar
bir ilkyaz sisi
ve bir sürü gözyaşları.
nereye böyle nazlı gemi?
toplayarak geçmişin bütün izlerini
bordasına yığarak anıları ve acıları
daldın yine boğazın karanlık sularına
nereye böyle yine
yine beykoz’daki evine mi?
görüyorum gidiyorsun bütün güzelliğinle
ey gülcemal!
adınla yaşa emi! geçmişin bülbülleri
çamlıca tepesinden seni gözlüyor
türküler söylüyorlar, seni seviyorlar
ey nazlı gemi.. ey hayalet gemi
geçmişte bıraktık bütün gidenleri..
gülcemal…
adınla çok yaşa emi!
Kazım
Karabekir Gülcemal'le Gidiyor
Sunay Akın, yine bir yazısında,
"gülcemal" ile ilgili ilginç bilgileri anlatır. Amerika macerasından,
Lütfi Kaptan'ın yarım kalan kaptanlığına... İşte Sunay Akın'ın kaleminden
"gülcemal" :
"Gülcemal", Karadeniz'de de birçok sefer
yapmıştır. Kâzım Karabekir Paşa, 12 Nisan 1919'da, İstanbul'dan Trabzon'a
"Gülcemal" ile gitmiştir. O yıllarda Trabzon'daki spor kulüplerinden
biri olan İdman Ocağın'da "Gülcemal" ile İstanbul'a gelerek futbol
karşılaşmaları yapmıştır. Karadeniz insanı tarafından öylesine sevilir ki
"Gülcemal", Eser Tutel "Seyr-i Sefain" adlı kitabında,
bölge halkı tarafından bazı hastalıklara iyi geleceği inancıyla, vapur Rize
açıklarında demirlediğinde bir kayığa bindirilen hastaların etrafında yedi kez
dolaştırıldığını yazar.
Lütfi Kaptan
Ve Gülcemal
Her kaptan gemisini sever. Ama, Lütfi Kaptan'ın
"Gülcemal"e olan aşkı dillere destandır. Lütfi Kaptan evini
güzelleştirsin diye armağan olarak verilen boyalarla "Gülcemal"i
boyattırır. "Gülcemal" ile Amerika'ya yaptığı ilk seferde de,
Titanik'in battığı bölgede sis ve buzdağlarıyla karşılaşır. Ama Lütfi Kaptan,
ilk kez dümen tuttuğu sularda New York limanına ulaşmakta hiç de zorluk çekmez.
Ne var ki, bu seferlerinden birinde "Gülcemal"i New York limanında
kendisine ayrılan yere biraz sert yanaştırır ve rıhtımda hasara yol açar. Yetkililer
gemiye tedbir koymaya kalkışsalar da, Lütfi Kaptan'ın gayretiyle
"Gülcemal" hacizden kurtulur ve gemi İstanbul'da büyük bir törenle
karşılanır.
Kemanını yanından hiç ayırmayan Lütfi Bey henüz 46
yaşındayken hastalanır ve kaptanlık şapkasını askıda yetim bırakır. Kızına
yadigar kalan gümüş sigara tabakası da, İstanbul'a yaptığı bir seferde yolcusu
olan Troçki tarafından armağan edilmiştir.
Dibi Görmüş
Bir Gemi
"Gülcemal"de görev yapan Ratip Tahir adlı
denizci fırsat buldukça resim ve karikatür çizmektedir. Yaptıklarını gören bir
yolcu "çizgi sahasında daha da ilerleyebilirsiniz" diyerek,
çalışmalarını Avrupa'ya giderek sürdürmesini önerir. Ratip Tahir'e bu öneriyi
söyleyen, "Gülcemal" ile Lozan Konferansı'ndan dönmekte olan İsmet
Paşa'dır. Ratip Tahir, İsmet Paşa'yla Abdülhak Hamit'in 70. yaş gününde bir kez
daha karşılaşır. İnönü'nün "Hani Avrupa'ya gidip resim çalışacaktın?"
sözü üzerine de kendisine Paris yolu açılır.
İşin aslını ararsanız, Ratip Tahir'in görev yaptığı
"Gülcemal" de batmış bir gemidir!.. Bu güzel gemi, 1899 yılında,
burun kısmında ve küpeştesinde "Germenic" adı okunurken, New York
limanına bağlı olduğu bir kış gününde yoğun kar yağışı altında kalır. Kömür
almak için günlerdir bekleyen Germanic, üstünde oluşan kalın buz tabakasıyla
oldukça ağırlaşmıştır. Buna bir de yağan kar eklenince daha fazla dayanamaz ve
dibe oturur. Sizin anlayacağınız,
"Gülcemal" de suyun dibiyle tanışmış bir gemidir. Hem de,
parmaklarımızın arasına aldığımızda bir kaç saniye de eriyen kar taneciklerinin
batırdığı bir gemi!
"Gülcemal
Vapuru Gibi Her Yere Uğrama"
Bir başka edebiyat duayeni Rıfat Ilgaz ise şöyle
anlatıyor Gülcemal'i; "Bu vapurlar, Karadeniz’de İstanbul’dan Trabzon’a
kadar gider ve tekrar geri dönerdi ve hemen hemen her limana uğrardı.
İstanbul-Zonguldak-İnebolu-Sinop-Samsun-Ünye-Ordu-Giresun ve Trabzon’a kadar
gider her limanda yolcu indirir, yük indirir ve yük ve yolcu alırdı. Sonra
tekrar Trabzon’dan başlar geriye dönerek daha önce uğradığı limanlara tekrar
uğrardı. Ünye’de bu yükleme ve boşaltma iki-üç saat kadar sürerdi. Ünye’den
yolcu ve esnafın İstanbul’a gönderdiği, fındık, kendir, fasulye, mısır, elma ve
benzeri şeyleri alırdı. Bu vapurlardan en meşhuru, benim yetişemediğim fakat
adını çok duyduğum Gülcemal vapuru idi. Hatta Ünye’de bir deyim vardır, “Sakın
Gülcemal vapuru gibi her yere uğramadan git gel” derler"
Gülcemal'in Karadeniz insanı için anlamı bir
başka... Bir zaman posta taşıyan "gülcemal", mübadeleyle birlikte
anlam da değiştiriyor Karadenizliler için. Karadenizli, en çok maniyi de yine
Gülcemal'e yazıyor:
Gülcemal dedukleri
Denizi elekleyi
Bacalari dumanli
Kıyılari bekleyi
Gülcemal Gülcemal
Savruluyi dumanıni
Aldın gittin yarımi
Yoktur senin imanın
Ah gülcemal gülcemal
Dört tane direğin var
Aldın benim babamı
Ne hain yüreğin var
Geminin direği yok
İçinde gezeni yok
Türkiye'yi hep gezdim
Babandan güzeli yok
Gemi gelir yan verir
Şehirlere can verir
Benim yarimi gören
Ayak üstü can verir
Gemi geliyor gemi
Dört direkli olacak
Benle sevdalık eden
Çok yürekli olacak
gülcemal dedukleri
denizi elekleyi
bacalari dumanli
kıyılari bekleyi
/Miraç ÖZTÜRK
17 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder