Sosyal ve kültürel mirasın görkemini temsil eden
ahşap kapısı, mermer mezar taşları, köprüleri ve mahalli üslup gösteren sivil
mimari zenginliğiyle oldukça canlı ve hareketli bir devrin kapandığının ipuçları
kolayca görülür göl beldesinde. Tarih sayfaları biraz daha aralanıp mirasın ilk
sahipleri belgeleriyle aranırken,
yeniden canlanır zihinlerde yaşananlar ve Göl beldesinin sıradan olmayan
tarihi biraz daha aydınlanır gözümüzde.
Amasya, Samsun, Çorum, Tokat’ın dâhil olduğu;
Selçuklu ve Osmanlı kaynaklarında Rum Bölgesi adıyla anılan bu bölge soylu ve
büyük toprak sahiplerinin meydana getirdiği özerk bir bünyeye sahipti. Bu
topluluğu oluşturan ailelerin nüfuzunu kırmak, onların sultanın emir ve
arzusuna bağımlı olmalarını sağlama politikası ise devrin tüm Hükümdar ve
Beylerinin siyaseti idi. Selçuklu Sultanı Kılıçaslan' in başarılı ve uzun
saltanat devresi sonunda ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırması, Bizans’a karşı
fetihleri devam ettirirken Anadolu kalelerinin alınmalarını da hızlandırdı.
Rukneddin Süleyman Şah, Muineddin Mesut ve Türkmen Emirleri kara deniz de
Kastamonu, Safranbolu ve batı Anadolu da birçok kent ve kale fethettiler. 1240
– 42 yıllarında gerçekleşen Babai ayaklanması Amasya, Osmancık ( Göl beldesine
çok yakın mesafede ) Çorum bölgesinde kendisini yoğun olarak hissettirdi ve
bölge büyük ölçüde hasar gördü. 1335 yılında Eratna Beyliğini kuran Alaettin Eratna
Bey, beylik sınırlarına Amasya ve Çorum civarını da kattı. 1352 yılından
itibaren oğlu Mehmet Bey bölgeyi idare ettiyse de merkezi otoriteyi kuramadı.
Bölge emirleri ve yöresel beyler bağımsız hareket etmeye başlayarak kendi
hükümdarlıklarını kurdular. Bunların en güçlülerinden biride Kadı Burhanettin
olup kendi adı ile anılan devleti kurdu. Bu arada 1362 yılında bölgede veba -
kolera salgını yaşandı ki Amasya, Samsun, Çorum halkı bundan yoğun olarak etkilenerek
çok miktarda can kaybı oldu. 1380 yılında Eratna Beyliğinden ayrılarak kendi devletini
kuran Kadı Burhanettin Ahmet merkeziyetçi devletini güçlendirmek için bölge emirlerine
baskı yapmaya başladı. Bunun üzerine baskıya dayanamayan Amasya, Osmancık, Maden
ve civardaki beyler Osmanlı himayesine girmek istemişler bunu öğrenen Kadı Burhanettin
Osmanlı Beyliğine savaş ilan etmiştir. Çorum civarındaki kırk dilim mevkiinde Beyazıt
ile gerçekleşen savaş sonucunda zafer kazanınca bölgedeki mahalli emirlerin
büyük çoğunluğunu katlederek topraklarını yağmalattı. 1393 yılında Çelebi
Mehmet Amasya ile Osmancık arasındaki tüm kaleleri Osmanlı hâkimiyetine sokarak
küçük Türkmen emirliklerine son verdi. 1398 yılında I. Beyazıt döneminde
bölgede hüküm süren Tacettin oğullan, Ordu Emiri Emirzâde Süleyman, Havza-Bafra
Emiri ve Vezirköprü bölgesi Emiri Taşanoğulları Osmanlı hâkimiyetine girmeyi
kabul ettiler. Ancak Rum bölgesindeki yerli beylerden Kara Devlet Şah,
Kubatoğulları, Gözleroğulları, Köpekoğulları, Inaloğulları, savcıoğulları,
Mezit Beylerin kendi aralarındaki ve çevre hükümdarlarla olan mücadeleleri devam
etti. Bu arada Ankara savaşı sonrası Moğol hâkimiyetinin artması sırasında
ortaya çıkan karışıklıklar nedeniyle yeniden ortaya çıkan Türkmen Emirlikleri
1388 yılında Rum bölgesinde Kadı Burhanettin’e karşı birleşerek taarruzi bir
ittifak meydana getirdiler. Ankara savaşından (1402) evvel Amasya, Samsun,
Bafra, Vezirköprü civarı Osmanlılar tarafından alınmış ancak savaş sonrası eski
emir ve beylerine toprakları iade edilmişti. 1419 yılında Çelebi Mehmet bölgeyi
tekrar Osmanlı topraklarına kattı. Kadı Burhanettine karşı birleşenler Erzincan
Emiri Mutahharten, Mogol Emiri Tacettinoglu, Amasya Emiri Ahmet Bey, Kubatoğulları,
Taşanoğulları, Inaloğulları gibi Türkmen Beyleri ile Zeamet erbabı ailelerdi.
1384 de Amasya ya saldıran Kadı Burhanettin bölgede
kurduğu baskı sonucu kısa bir süre de olsa istikrarı sağladı. II. Murat 1426
yılında Lala Yörgüç Paşayı Amasya ya gönderdiğinde Amasya, Canik, Tokat, Çorum,
Osmancık çevresindeki küçük Türkmen aile ve oymakları Osmanlı devlet yönetimini
hâla meşgul etmekteydi. Bunların çoğu Ankara savaşını takip eden yıllarda Çelebi
Mehmet tarafından yok edilmişse de geride kalanlar faaliyetlerine devam
etmekteydi. Bunların en önemlileri Canikte Alparslan oğlu Hasan Bey, Osmancık -
Vezirköprü civarında Kocakayası hakimi Haydar Bey, Çorumda Kızılkoca
Türkmenleriydi. Kocakayası hakimi Haydar Beyin kurduğu Zeytin Emirliğinin
merkezi Göl Beldesidir. Zeytin Emirliği ile ilgili bilgiler oldukça sınırlı
olup Amasya Tarihi, Türkiye Tarihi ve Neşri Tarihinde adına rastlanmaktadır.
Amasya Tarihi I de Köprü Kasabasından bahsedilirken
üç mühim sülale adına yer verilmiştir ki, bunlardan ilkinin Taşan sülalesi
olduğu ve Selçuklulardan Hüsrev Şah Evladı oldukları bildirilmiştir. Bu
sülalenin dağılım alanı olarak Kedeğra, Köprü, Merzifon, Gümüş, Havza, Zeytin
kazaları ile Bafra - Sinop gösterilmiştir. Zeytin Emirliği gibi yine Köprü
kazası dâhilindeki Kocakayası ( Vezirköprüde bir köy ) Emirliği, Taşan
sülalesinin bir koludur. Lala Yörgüç Paşa ile Kocakayası Emiri, Taşanoğlu Kasım
Beyin oğlu Haydar Bey arasındaki kalenin fethi mücadelesi, Türkiye Tarihi ve
Neşri Tarihinde açıkça zikredilmiştir. Zeytin Emirliğindeki Kocakayası
kalesinde hüküm süren Emir Haydar Bey yiyecek ambarlarının zenginliğine
güvenerek bir türlü kaleyi Yörgüç Paşaya teslim etmemektedir. Kaleden dışarıya
hiç çıkmadan oğlu olduğunu kimseye söylemediği Kasım Bey aracılığı ile sosyal
ilişkilerini devam ettirmektedir. Yörgüç Paşa kalenin kuvvet zoruyla
alınamayacağını anladığından Haydar Beyin güvendiği adamlarından Tayfur
Çelebiyi kızını ona vermek vaadiyle kandırarak zahire ambarlarını yaktırmış, bunun
üzerine Haydar Bey 1427 yılında savaşmadan kaleyi teslim etmek zorunda
kalmıştır. Sultan II. Murat Haydar Beye yaşamını devam ettirebilmesi için
bölgede bir tımar verilmesini emretmiştir. 1878 tarihinde 19 nahiyesi ve altmış
köyü bulunan Zeytin Kazası Nahiye haline getirilerek Köprü kazasına
bağlanmıştır. Zeytin kazasını meydana getiren nahiyeler, Avlagu, Kızılkese ve
Göl dür. Göl aynı zamanda Zeytin Emirliğinin de merkezidir. Beylikler devrinde
bölgede hüküm süren Taşanoğulları sülalesi emirleri, Kadı Burhanettin’in
bölgedeki Türkmen Emirlerini birer birer ortadan kaldırma siyaseti karşısında
Osmanlı Devletine katılmışlar, en son Haydar Bey Lala Yörgüç Paşanın duruma
müdahalesi ile Emirliğin bağımsızlık süreci son bulmuştur. Zekeriya Bey, Zeynel
Bey, Murat Bey, Zeytin Emirliği Emirlerinden olup her birinin Göl Beldesinde
birer türbesi, camisi ve vakıfları vardır. Mevcut mezar taşlarının da bu
türbelere ait olması gerekmektedir. Yine Zeytin kazasından II. Mehmet döneminin
Kadıyu’l Kuddatı Zeyneddin Mehmed-i Zeytuni, Emir Mehmet Paşa, Müşir Mehmet
Pasa gibi devlet adamları çıkmıştır. Zeytin Kazasında Taşanoğulları dışında
Kanık aşiretinden Esenli ve Karalı Oymakları oturmuş, Hüsrev Şahın oğlu Mahmut
Bey kendi aşireti ile buraya yerleşmiştir. Vezirköprü de bu gün Zeytin
Emirliğini oluşturan Köy ve nahiye adları ile Emir, Bey ve Oymakların adlarıyla
anılan yerler bulunmaktadır. Zeytin adı Osmancık, Vezirköprü ve Alaçam
ilçesinde köy ve mevkii ismi olarak hatırasını yaşatmaktadır.
X. Yüzyıldan itibaren Müslüman olan Türk
toplulukları İslâm dininde, süslü ve dikkat çekici mezarların yapılması hoş
görülmemişse de eski tarihsel miraslarına ve mezar kültürlerine bağlı olarak
yeni mezar gelenekleri geliştirdiler. İslâm öncesi bark ve balbal geleneği
yerini zaman içinde bu günkü mezar taşlarına bıraktı. Barklarda yer alan
Balballardaki tasvirin yerine zamanla ölen kişinin kavuk sarık veya kılıcı
alarak tarih ve mahalli etkenlere bağlı olarak çeşitli tiplerde mezar taşları
ortaya koydular.
Göl beldesindeki mezar sandukaları ile baş - ayak
taşlarının oluşturduğu şaideler Zeytin Emirliği döneminde beldede bulunan
türbelere ait olduğu, bir şekilde yıkılıp tahrip edilerek ortadan kaldırılan
türbelerin sağlam kalan parçaları oldukları sanılmaktadır. Sandukalar ile
şaidelerde ki baş – ayak taşlarının aynı kişilere ait olmaması, tahribat
sonrası elde kalan sağlam parçaların bu bölgede toplandığını göstermektedir.
Göl Beldesindeki tahribatların Babai isyanları, Nur Halife isyanı (1502),
Celali isyanları (17 yy.) sırasında oldukları sanılmakta ayrıca Beylikler arası
Mücadelelerde zaman zaman yıkılarak yağmalanan bölgeden Göl' ünde etkilendiği anlaşılmaktadır.
Amasya tarihinde bildirilen Zekeriya, Zeynel, Murat Beylere ait türbe, Camii ve
vakıfların bu güne ulaşamaması bu olayların sonucudur. Göl beldesinde olması
gereken camiiler bu gün mevcut olmamakla birlikte o günlerin hatırası olan çift
kanatlı ahşap kapı beylikler dönemi ahşap oyma işçiliğinin nadide örneklerinden
birini sergilemekte olup belediyece muhafaza altına alınmıştır. Devasal
ölçülerdeki ahşap kapının oyma tekniğinde yapılmış yazı kuşağı ve kitabesi zevk
ve sanat harikasıdır. Eski Cuma caminin yerine yapılan betonarme camii tamamlandığında
ahşap kapının burada muhafaza ve sergilenmesi planlanmaktadır. Ancak bu kapı yontulduğu
bu topraklarda sergilendiğinde hatta amacına uygun olarak kullanıldığında bir
devrin güç ve kudretinin sanatla buluştuğu ve yüzyıllarca hükmünü sürdürdüğü
günlere dönülecek ve yaşanmışlıklar bazen hüzün bazen de şükranla yâd
edilebilecektir.
Candaroğulları Beyliği döneminde bölgede kendini
hissettiren taş ve ağaç oymacılığı gerek mezar sandukalarında gerekse ahşap
kapıda varlığını en üst seviyede göstermektedir. Ayrıca göl beldesinde eski bir
köprü mevcut olup sivil mimari örneklerde kayda değer güzelliktedir.
Göl beldesindeki köprü ve mezarlar (içindeki ağaçla
birlikte) Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 21.11.1991
tarih ve 1215 sayılı kararı ile tescilleri yapılarak korumaya alınmışlardır.
Gri ve beyaz renk mermerden yapılmış olan mezarlar
genel olarak baş kısımdan ayak kısmına doğru yüksekliği alçalan tek kademeli,
üst kısmı prizmatik bir sandukadır. Yan yüzeylerde daha sık, üst prizmatik
yüzeylerde ise daha geniş bir satırlık kitabeleri vardır. Yazılarda güzel,
kaliteli bir taş işçiliği ile Selçuklu sülüsü ve üslubu görülmektedir. Besmele
ile başlayan yazıda Ayet - el Kürsî olduğu görülürken yazıların tamamı
okunamamıştır. Şaide baş ve ayak taşları dilimli olup rozet, vazo gibi
motiflerin olduğu görülür. Gerek bu taşlar, gerekse sandukalar beylikler
döneminin güzel taş işçilik örneklerindendir.
/Emine YILMAZ
Müze Araştırmacısı-SAMSUN
KAYNAKÇA
1 - Abdi - zade Hüseyin Hüsamettin; Amasya tarihi,
cilt 1, Ankara - 1986.
2- Prof. Dr. Ali SEVİM-Yaşar YÜCEL;Türkiye
Tarihi,Cilt 1- 2,T.T.K.Yay .Ankara- 1990.
3- ÖZTUNA,Yılmaz;Devletler ve Hanedanlar. Cilt 2.
T.T.K. Basımevi. Ankara – 1996.
4- Faik Reşit UNAT-Dr. Mehmet A.KOYMEN; Kitab-ı
Cihan-Nüma, Neşri Tarihi. Cilt
2. T.T.K. basımevi. Ankara – 1957.
5- Ord. Prof. Dr.UZUNCARŞILI, İsmail Hakkı; Osmanlı
Tarihi 1-2, T.T.K. Basımevi,
Ankara -1972.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder