14 Şubat 2014 Cuma

Vezirköprü İlçesi Göl Beldesinde Tarih Ve Sanat

Sosyal ve kültürel mirasın görkemini temsil eden ahşap kapısı, mermer mezar taşları, köprüleri ve mahalli üslup gösteren sivil mimari zenginliğiyle oldukça canlı ve hareketli bir devrin kapandığının ipuçları kolayca görülür göl beldesinde. Tarih sayfaları biraz daha aralanıp mirasın ilk sahipleri belgeleriyle aranırken,  yeniden canlanır zihinlerde yaşananlar ve Göl beldesinin sıradan olmayan tarihi biraz daha aydınlanır gözümüzde. 
                  
Amasya, Samsun, Çorum, Tokat’ın dâhil olduğu; Selçuklu ve Osmanlı kaynaklarında Rum Bölgesi adıyla anılan bu bölge soylu ve büyük toprak sahiplerinin meydana getirdiği özerk bir bünyeye sahipti. Bu topluluğu oluşturan ailelerin nüfuzunu kırmak, onların sultanın emir ve arzusuna bağımlı olmalarını sağlama politikası ise devrin tüm Hükümdar ve Beylerinin siyaseti idi. Selçuklu Sultanı Kılıçaslan' in başarılı ve uzun saltanat devresi sonunda ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırması, Bizans’a karşı fetihleri devam ettirirken Anadolu kalelerinin alınmalarını da hızlandırdı. Rukneddin Süleyman Şah, Muineddin Mesut ve Türkmen Emirleri kara deniz de Kastamonu, Safranbolu ve batı Anadolu da birçok kent ve kale fethettiler. 1240 – 42 yıllarında gerçekleşen Babai ayaklanması Amasya, Osmancık ( Göl beldesine çok yakın mesafede ) Çorum bölgesinde kendisini yoğun olarak hissettirdi ve bölge büyük ölçüde hasar gördü. 1335 yılında Eratna Beyliğini kuran Alaettin Eratna Bey, beylik sınırlarına Amasya ve Çorum civarını da kattı. 1352 yılından itibaren oğlu Mehmet Bey bölgeyi idare ettiyse de merkezi otoriteyi kuramadı. Bölge emirleri ve yöresel beyler bağımsız hareket etmeye başlayarak kendi hükümdarlıklarını kurdular. Bunların en güçlülerinden biride Kadı Burhanettin olup kendi adı ile anılan devleti kurdu. Bu arada 1362 yılında bölgede veba - kolera salgını yaşandı ki Amasya, Samsun, Çorum halkı bundan yoğun olarak etkilenerek çok miktarda can kaybı oldu. 1380 yılında Eratna Beyliğinden ayrılarak kendi devletini kuran Kadı Burhanettin Ahmet merkeziyetçi devletini güçlendirmek için bölge emirlerine baskı yapmaya başladı. Bunun üzerine baskıya dayanamayan Amasya, Osmancık, Maden ve civardaki beyler Osmanlı himayesine girmek istemişler bunu öğrenen Kadı Burhanettin Osmanlı Beyliğine savaş ilan etmiştir. Çorum civarındaki kırk dilim mevkiinde Beyazıt ile gerçekleşen savaş sonucunda zafer kazanınca bölgedeki mahalli emirlerin büyük çoğunluğunu katlederek topraklarını yağmalattı. 1393 yılında Çelebi Mehmet Amasya ile Osmancık arasındaki tüm kaleleri Osmanlı hâkimiyetine sokarak küçük Türkmen emirliklerine son verdi. 1398 yılında I. Beyazıt döneminde bölgede hüküm süren Tacettin oğullan, Ordu Emiri Emirzâde Süleyman, Havza-Bafra Emiri ve Vezirköprü bölgesi Emiri Taşanoğulları Osmanlı hâkimiyetine girmeyi kabul ettiler. Ancak Rum bölgesindeki yerli beylerden Kara Devlet Şah, Kubatoğulları, Gözleroğulları, Köpekoğulları, Inaloğulları, savcıoğulları, Mezit Beylerin kendi aralarındaki ve çevre hükümdarlarla olan mücadeleleri devam etti. Bu arada Ankara savaşı sonrası Moğol hâkimiyetinin artması sırasında ortaya çıkan karışıklıklar nedeniyle yeniden ortaya çıkan Türkmen Emirlikleri 1388 yılında Rum bölgesinde Kadı Burhanettin’e karşı birleşerek taarruzi bir ittifak meydana getirdiler. Ankara savaşından (1402) evvel Amasya, Samsun, Bafra, Vezirköprü civarı Osmanlılar tarafından alınmış ancak savaş sonrası eski emir ve beylerine toprakları iade edilmişti. 1419 yılında Çelebi Mehmet bölgeyi tekrar Osmanlı topraklarına kattı. Kadı Burhanettine karşı birleşenler Erzincan Emiri Mutahharten, Mogol Emiri Tacettinoglu, Amasya Emiri Ahmet Bey, Kubatoğulları, Taşanoğulları, Inaloğulları gibi Türkmen Beyleri ile Zeamet erbabı ailelerdi.

1384 de Amasya ya saldıran Kadı Burhanettin bölgede kurduğu baskı sonucu kısa bir süre de olsa istikrarı sağladı. II. Murat 1426 yılında Lala Yörgüç Paşayı Amasya ya gönderdiğinde Amasya, Canik, Tokat, Çorum, Osmancık çevresindeki küçük Türkmen aile ve oymakları Osmanlı devlet yönetimini hâla meşgul etmekteydi. Bunların çoğu Ankara savaşını takip eden yıllarda Çelebi Mehmet tarafından yok edilmişse de geride kalanlar faaliyetlerine devam etmekteydi. Bunların en önemlileri Canikte Alparslan oğlu Hasan Bey, Osmancık - Vezirköprü civarında Kocakayası hakimi Haydar Bey, Çorumda Kızılkoca Türkmenleriydi. Kocakayası hakimi Haydar Beyin kurduğu Zeytin Emirliğinin merkezi Göl Beldesidir. Zeytin Emirliği ile ilgili bilgiler oldukça sınırlı olup Amasya Tarihi, Türkiye Tarihi ve Neşri Tarihinde adına rastlanmaktadır.

Amasya Tarihi I de Köprü Kasabasından bahsedilirken üç mühim sülale adına yer verilmiştir ki, bunlardan ilkinin Taşan sülalesi olduğu ve Selçuklulardan Hüsrev Şah Evladı oldukları bildirilmiştir. Bu sülalenin dağılım alanı olarak Kedeğra, Köprü, Merzifon, Gümüş, Havza, Zeytin kazaları ile Bafra - Sinop gösterilmiştir. Zeytin Emirliği gibi yine Köprü kazası dâhilindeki Kocakayası ( Vezirköprüde bir köy ) Emirliği, Taşan sülalesinin bir koludur. Lala Yörgüç Paşa ile Kocakayası Emiri, Taşanoğlu Kasım Beyin oğlu Haydar Bey arasındaki kalenin fethi mücadelesi, Türkiye Tarihi ve Neşri Tarihinde açıkça zikredilmiştir. Zeytin Emirliğindeki Kocakayası kalesinde hüküm süren Emir Haydar Bey yiyecek ambarlarının zenginliğine güvenerek bir türlü kaleyi Yörgüç Paşaya teslim etmemektedir. Kaleden dışarıya hiç çıkmadan oğlu olduğunu kimseye söylemediği Kasım Bey aracılığı ile sosyal ilişkilerini devam ettirmektedir. Yörgüç Paşa kalenin kuvvet zoruyla alınamayacağını anladığından Haydar Beyin güvendiği adamlarından Tayfur Çelebiyi kızını ona vermek vaadiyle kandırarak zahire ambarlarını yaktırmış, bunun üzerine Haydar Bey 1427 yılında savaşmadan kaleyi teslim etmek zorunda kalmıştır. Sultan II. Murat Haydar Beye yaşamını devam ettirebilmesi için bölgede bir tımar verilmesini emretmiştir. 1878 tarihinde 19 nahiyesi ve altmış köyü bulunan Zeytin Kazası Nahiye haline getirilerek Köprü kazasına bağlanmıştır. Zeytin kazasını meydana getiren nahiyeler, Avlagu, Kızılkese ve Göl dür. Göl aynı zamanda Zeytin Emirliğinin de merkezidir. Beylikler devrinde bölgede hüküm süren Taşanoğulları sülalesi emirleri, Kadı Burhanettin’in bölgedeki Türkmen Emirlerini birer birer ortadan kaldırma siyaseti karşısında Osmanlı Devletine katılmışlar, en son Haydar Bey Lala Yörgüç Paşanın duruma müdahalesi ile Emirliğin bağımsızlık süreci son bulmuştur. Zekeriya Bey, Zeynel Bey, Murat Bey, Zeytin Emirliği Emirlerinden olup her birinin Göl Beldesinde birer türbesi, camisi ve vakıfları vardır. Mevcut mezar taşlarının da bu türbelere ait olması gerekmektedir. Yine Zeytin kazasından II. Mehmet döneminin Kadıyu’l Kuddatı Zeyneddin Mehmed-i Zeytuni, Emir Mehmet Paşa, Müşir Mehmet Pasa gibi devlet adamları çıkmıştır. Zeytin Kazasında Taşanoğulları dışında Kanık aşiretinden Esenli ve Karalı Oymakları oturmuş, Hüsrev Şahın oğlu Mahmut Bey kendi aşireti ile buraya yerleşmiştir. Vezirköprü de bu gün Zeytin Emirliğini oluşturan Köy ve nahiye adları ile Emir, Bey ve Oymakların adlarıyla anılan yerler bulunmaktadır. Zeytin adı Osmancık, Vezirköprü ve Alaçam ilçesinde köy ve mevkii ismi olarak hatırasını yaşatmaktadır.

X. Yüzyıldan itibaren Müslüman olan Türk toplulukları İslâm dininde, süslü ve dikkat çekici mezarların yapılması hoş görülmemişse de eski tarihsel miraslarına ve mezar kültürlerine bağlı olarak yeni mezar gelenekleri geliştirdiler. İslâm öncesi bark ve balbal geleneği yerini zaman içinde bu günkü mezar taşlarına bıraktı. Barklarda yer alan Balballardaki tasvirin yerine zamanla ölen kişinin kavuk sarık veya kılıcı alarak tarih ve mahalli etkenlere bağlı olarak çeşitli tiplerde mezar taşları ortaya koydular.

Göl beldesindeki mezar sandukaları ile baş - ayak taşlarının oluşturduğu şaideler Zeytin Emirliği döneminde beldede bulunan türbelere ait olduğu, bir şekilde yıkılıp tahrip edilerek ortadan kaldırılan türbelerin sağlam kalan parçaları oldukları sanılmaktadır. Sandukalar ile şaidelerde ki baş – ayak taşlarının aynı kişilere ait olmaması, tahribat sonrası elde kalan sağlam parçaların bu bölgede toplandığını göstermektedir. Göl Beldesindeki tahribatların Babai isyanları, Nur Halife isyanı (1502), Celali isyanları (17 yy.) sırasında oldukları sanılmakta ayrıca Beylikler arası Mücadelelerde zaman zaman yıkılarak yağmalanan bölgeden Göl' ünde etkilendiği anlaşılmaktadır. Amasya tarihinde bildirilen Zekeriya, Zeynel, Murat Beylere ait türbe, Camii ve vakıfların bu güne ulaşamaması bu olayların sonucudur. Göl beldesinde olması gereken camiiler bu gün mevcut olmamakla birlikte o günlerin hatırası olan çift kanatlı ahşap kapı beylikler dönemi ahşap oyma işçiliğinin nadide örneklerinden birini sergilemekte olup belediyece muhafaza altına alınmıştır. Devasal ölçülerdeki ahşap kapının oyma tekniğinde yapılmış yazı kuşağı ve kitabesi zevk ve sanat harikasıdır. Eski Cuma caminin yerine yapılan betonarme camii tamamlandığında ahşap kapının burada muhafaza ve sergilenmesi planlanmaktadır. Ancak bu kapı yontulduğu bu topraklarda sergilendiğinde hatta amacına uygun olarak kullanıldığında bir devrin güç ve kudretinin sanatla buluştuğu ve yüzyıllarca hükmünü sürdürdüğü günlere dönülecek ve yaşanmışlıklar bazen hüzün bazen de şükranla yâd edilebilecektir.

Candaroğulları Beyliği döneminde bölgede kendini hissettiren taş ve ağaç oymacılığı gerek mezar sandukalarında gerekse ahşap kapıda varlığını en üst seviyede göstermektedir. Ayrıca göl beldesinde eski bir köprü mevcut olup sivil mimari örneklerde kayda değer güzelliktedir.

Göl beldesindeki köprü ve mezarlar (içindeki ağaçla birlikte) Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 21.11.1991 tarih ve 1215 sayılı kararı ile tescilleri yapılarak korumaya alınmışlardır.

Gri ve beyaz renk mermerden yapılmış olan mezarlar genel olarak baş kısımdan ayak kısmına doğru yüksekliği alçalan tek kademeli, üst kısmı prizmatik bir sandukadır. Yan yüzeylerde daha sık, üst prizmatik yüzeylerde ise daha geniş bir satırlık kitabeleri vardır. Yazılarda güzel, kaliteli bir taş işçiliği ile Selçuklu sülüsü ve üslubu görülmektedir. Besmele ile başlayan yazıda Ayet - el Kürsî olduğu görülürken yazıların tamamı okunamamıştır. Şaide baş ve ayak taşları dilimli olup rozet, vazo gibi motiflerin olduğu görülür. Gerek bu taşlar, gerekse sandukalar beylikler döneminin güzel taş işçilik örneklerindendir.

/Emine YILMAZ
Müze Araştırmacısı-SAMSUN
                                                                                                                                           
KAYNAKÇA
1 - Abdi - zade Hüseyin Hüsamettin; Amasya tarihi, cilt 1, Ankara - 1986.
2- Prof. Dr. Ali SEVİM-Yaşar YÜCEL;Türkiye Tarihi,Cilt 1- 2,T.T.K.Yay .Ankara- 1990.
3- ÖZTUNA,Yılmaz;Devletler ve Hanedanlar. Cilt 2. T.T.K. Basımevi. Ankara – 1996.
4- Faik Reşit UNAT-Dr. Mehmet A.KOYMEN; Kitab-ı Cihan-Nüma, Neşri Tarihi. Cilt
2. T.T.K. basımevi. Ankara – 1957.
5- Ord. Prof. Dr.UZUNCARŞILI, İsmail Hakkı; Osmanlı Tarihi 1-2, T.T.K. Basımevi,
Ankara -1972.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder