Çok değil on, onbeş yıl önce dünyanın kendi kendine
yeten yedi ülkesinden birisi olan Türkiye, eğer bugün buğday, mısır ve şekeri
dahi ithalat yolu ile karşılayacak duruma düşmüşse, gelecekte başımıza nelerin
gelebileceğini bugünden oturup derin derin düşünmeliyiz.
TMO’ nin siloları üretilen buğdayı almadığı için
açık alanlarda üzeri naylonlarla örtülerek saklandığı dönemler çok eski değil..
Düşününce rüya gibi geliyor.
Peki, bu günlere nasıl geldik;
Bir ülkenin kendi topraklarında yetişen ürün ne
kadar pahalıya mal olursa olsun, bir dış ülkeden satın almasından çok daha
çıkarınadır.
· Çünkü yetişen her üründe üreticinin alın teri ve
emeği vardır.
· Çünkü ne kadar pahalı olursa olsun para o ülkenin
üreticisinin cebine girer ve içeride kalır. Ülkenin döviz kaynakları boşa
harcanmamış O ülkenin dış borcu tetiklenmemiş olur.
· Çünkü üreticisini üretimden kopartıp tembelliğe
alıştırmaz.
Üzülerek söylemek gerekirse, Türkiye de üretmek
yerine dışarıdan alma yanlışını yaptı. Bugün Türkiye’nin tahıl deposu olarak
anılan yörelerin köylerinde traktörler brandalı yatıyor, köyün gençleri
köylerini terk etmiş, aş ve için büyük kentlerin karanlık sokaklarında yaşama
mücadelesi veriyor. Ülkesini seven hiç kimse bu yapılanlara doğru diyemez ve
destek veremez.
Oysa bu ülkede geçmiş yıllarda en büyük yatırımlar
sulama alanına yapılmadı mı? Yapılan dev barajlar elektirik üretimi yanında
sulama için değil miydi?
Harran Ovası tarıma uygun hale böyle getirilmedi
mi? Bafra ve Çarşamba Ovalarında sulama kanalları yapımına büyük paralar
harcanmadı mı?
Ya şimdi.. Tarım üretimi adına yapılanlar mı
yanlıştı? Yoksa günümüzde hemen her alanda uygulanan üretimi terk ediş
politikası mı yanlış?
Eğer Türkiye bugün ilacının ve gıda maddelerinin de
büyük çoğunluğunu ithal etmek zorunda kalmışsa, yanlışın nerede olduğu belli
değil midir?
Bu soruları herkesin kendi kendine sorması gerekir.
Sevr’de Türkiye’yi parçalamayı başaramayanların
ekonomik yönden Türkiye’yi sonu karanlık bir çıkmaza doğru itelediklerini nasıl
göremeyiz? Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk boşuna,” “Ekonomik bağımsızlığı
olmayan ülkelerin, tam bağımsızlığından söz edilemez” Dememiş.
Ülkemiz üzerinde oynanan bu oyun yeni değildir.
Geçmiş yıllarda da buna benzer şeyler Ecevit Hükümeti iktidarında da
yaşanmıştı.
Türkiye ilaç etken maddelerinin çok zengin olduğu
bir bitki örtüsüne sahiptir.
Ecevit Hükümeti o güne kadar afyon’un işlenmemiş
kelle halinde dış satımına son vermek ve dünyanın en pahalı uyuşturucu ilaç
etken maddeleri olan kodein, dionin ve morfini Türkiye’de üretmek için düğmeye
basar. Afyon Bolvadin’de “Afyon Alkoloidleri Fabrikası” kurulur. Ham afyon dış
satımı sınırlandırılır. Türkiye artık ürettiği etken maddeleri ucuza değil,
milyon dolarlara satar hale gelir.
Yıllardır çok ucuza alıp milyonlarca liraya
sattıkları pazarı kaybeden ilaç tekelleri buna büyük tepki gösterir ve bunların
yerine sentetik türlerini üretirler. Türk afyon ve etken maddelerine ambargo
uygularlar. Afyon, Amerika ile Türkiye arasında siyasi soruna yol açar. Ecevit
Hükümeti’nin uzun ömürlü olmayışının altında yatan en önemli nedenlerden birisi
olarak bu gösterilmiştir.
Bugün ise Türkiye, Fransa’nın dahi üreticisine
eksinler diye destek verdiği şeker pancarını ektirmiyor ve piyasayı Amerikan
şeker tekeli Cagrill’e teslim ediyor. Kendi üreticisini yaşatmak için
desteklemek yerine şekeri, buğdayı, mısırı hatta büyükbaş hayvanı yurt dışından
sağlıyor.
Üretemeyen ülkeleri nasıl karanlık bir geleceğin
beklediğini SUDAN örneği çok güzel göstermiştir.
Sudan ve diğer Afrika ülkeleri durup dururken bu
kıtlık batağına saplanmamıştır. 19 Ağustos 2011 tarihli Vatan Gazetesinde çıkan
bir haber orada ki facianın nasıl bağıra bağıra geldiğini bakın ne güzel
anlatıyor. Özet olarak;
“Geniş ve
verimli topraklara sahip bölgede ki kıtlığın iklim değişikliği ve iç çatışmalar
dışında asıl nedeninin, bu ülkelerin geniş tarım alanlarının yabancı
yatırımcılara kiralanması veya satılması gösteriliyor. Geçmişte Sudan’ın tarım
ürünlerini büyük çapta sağladığı Etiyopya’da ise, ekili alanların çoğunun
yabancılara satıldığı veya kiralandığı ve yabancıların da bu alanları hala
endüstriyel tarım için kullanılıyor olması sonucu, şimdi bu ülkede de kıtlık
yaşanıyor.”
Bizde ektirmiyor, dışarıdan alarak toprakları boş
bırakıyor, üreticiyi tarımdan soğutuyoruz. Durum biraz farklı da olsa korkarım
ulaşacağı sonuç farklı olmayacaktır.
Afrikalı bir bilge bakın orada ki sömürgeci
anlayışı ne güzel özetlemiş. Diyor ki, “Dün bizim geniş ekili topraklarımız
vardı, İncilimiz yoktu. Yabancılar geldi İncilimiz var ama ekili topraklarımız
artık yok”
Aşağıda ki TÜİK verileri hem Samsun’un, hem de
Türkiye’nin geleceğine ayna tutuyor.
Türkiye’nin 2011 Mart Ayı Dış Ticaret Verileri:
Mart Ayı İhracatı : 11 Milyar
836 Milyon dolar
Mart Ayı İthalatı : 21 Milyar
647 Milyon dolar
Mart Ayı Dış Ticaret açığı :
9 Milyar 811 Milyon dolar
Geçen yılın aynı ayına göre ihracat artış
yüzdesi: %19,6
Geçen yılın aynı ayına göre ithalat artış yüzdesi
: %44,1
Mart ayı dış ticaret açığının geçen yılın aynı
ayına göre
artış yüzdesi
: % 91
Bu kısaca şu
demek; Mart ayı ihracatı bir önceki yıla göre bir artış ortaya koyarken ayni
ayin bir önceki yıla göre ithalat artışı ise ihracattaki artışın iki katından
fazla olarak gerçekleşmiş. dış ticaret açığı ise yine iki katına yükselmiş.
Ocak-Mart 2011 üç aylık dönem itibariyle
İhracatımız : 31
milyar dolar
İthalatımız : 56
milyar dolar
Bu üç aylık süre toplamında ihracatın ithalatı
karşılama oranı ise geçen yıl ayni dönem itibariyle % 67 iken, bu yıl % 56’ya gerilemiş.
Samsun’da İse
Tablo Şöyle;
Rakamlar Samsun'un da üretmeyen, ürettiğinden % 244
oranında fazla tüketen bir şehir olduğunu ortaya koydu. Ekonomi Bakanlığının
verilerine göre, Samsunda 2011 yılının ilk 6 ayında ihracat yapan firma sayısı,
geçen yılın aynı dönemine göre 7 azalarak 155'ten, 148'e düştü. Ancak ihracatı
yüzde 52,7 artarak 121,9 milyon dolardan, 186,2 milyon dolara çıktı.
İhracattaki rakamlardaki artış dikkat çekerken,
ithalat adeta patlama yaptı. Samsun'da, 2011 yılının ilk 6 ayında ithalat yapan
firma sayısı 188'e ulaştı. 2010 yılının aynı dönemindeki rakam ise 159'du.
İthalat yapan firma sayısı yüzde 18 artarken, ithalat rakamı yüzde 73,4
oranında arttı. 2010 yılının ilk 6 ayında 261,8 milyon dolar olan ithalat, 2011
yılının ilk 6 ayında 454,3 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Üretim rekoru ise Trabzon'da. Samsun’un durumu ise
çok kötü ve Trabzon ile tam ters durumda.
İl.........................İthalat............İhracat.....
...................... (milyon
dolar)........(milyon dolar)..
Samsun................. 454,3 .............186,2
Trabzon................. 52,5 ............... 534,6
Ordu..................... 43,4 ...............141,2
Giresun................. 2,5 ................ 62,1
Sinop .................. 2,4 ................ 8,6
Rize..................... 11,9...............174.6
Kısacası
Orta ve Doğu Karadeniz illeri içersinde ihracatı ithalatını karşılamayan tek il
Samsun. Hem de en büyük liman kentiyken.
Yukarıda ki
tablo Samsun’un bölgemizde dahi nasıl gerilerde kaldığını çok güzel anlatıyor.
Bu tablo Samsun’un geleceği adına hiç de umut vermiyor..
Samsun’u teşvik dışı bırakanlarla, seyredenlerin bu
tablodan içi sızlar mı bilmiyorum?
Sudan örneği Ülkemiz adına ibretlerle doludur.
Umarım bizi yönetenlerde bu gerçeği görüyordur..
İyi haftalar…
21 Ağustos 2011
/Ecz. Sadi
SUBAŞI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder