12 Şubat 2014 Çarşamba

Samsun’da Yaşayan Halk Ozanları -II

Âşık Erdemli (Sebahattin DÜLGER)
Ardahan ili Göle ilçesi Orakilise Köyü’nde 1950 yılında doğmuştur. Babasının askerliği dolayısıyla bir süre Isparta’da kalmıştır. Yine babasının tayini nedeniyle geldikleri Samsun’un Çarşamba İlçesi’nde bir süre ikamet etmiştir. 1962 yılında Ladik Akpınar İlköğretmen Okulu’nu kazanır. Bu okulu bitirdikten sonra 1969 yılında kendi isteği ile gittiği Hakkari İli Yüksekova İlçesinde öğretmenlik mesleğine ilk adımını atar. Bir yıl sonra askerlik dönüşü Samsun İline atanır. Çeşitli köylerde görev yaptıktan sonra merkez Tekpınar Yüzüncü Yıl İlkokulu Müdürlüğü’ne atanır.1986 yılında Kocatepe İlköğretim Okulu’na öğretmen olarak tayin edilir ve 1994 yılında emekli olur. Evli ve iki çocuk babasıdır.

İlk şiir yazma denemeleri 1964 yılında başlamıştır. Sonradan bu ilk şiirlerini beğenmediği için yırtıp atmıştır. Saz çalmaya sekiz yaşında babasının yol göstericiliği ile başlamış; Öğretmen okulunda saz çalmayı iyice geliştirmiştir.

Usta-çırak ilişkisine göre yetişmiştir. Ustası, ilkokul öğretmenliğini de yapan babası, tanınmış halk şairi Âşık İnanî (Selahattin DÜLGER)’dir. Geleneğin ilk bilgilerini ondan öğrenmiştir. Onun şiirlerini okuyarak, çalarak şairliğe ilk adımını atmış, babasının teşvik ve telkinleri ile de bu işe devam etmiştir. Belli bir seviyeye gelince ustası ona, aynı zamanda eğitimci de olduğundan, “Erdemli” mahlasını vermiştir.

Âşık Ekfârî, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Âşık İlhamî, Âşık Feymanî, Sefil Selimî, Reyhanî, Selmanî gibi âşıklardan da geleneği öğrenmeye devam etmiştir. Lebdeğmez türünde kendisini geliştirmesinde Âşık Selmanî’nin katkısı büyük olmuştur. 1973 yılından sonra Davut Sularî ve Neşat Ertaş’tan etkilenmiştir. Neşet Ertaş’tan o kadar etkilenmiştir ki saz çalmasında bile onun etkisinden kurtulamamıştır.

İrticalen şiirler söylemekte ve Âşık edebiyatının bütün tür ve biçimlerini ustaca kullanabilmektedir. En çok ustalık ve yetenek gerektiren lebdeğmez de yapabilmektedir.

Ustası ve babası İnanî ise badeli âşıklardandır. Ustası bir gece rüyasında üç güvercin görür. Bunlar üç tane beyaz sakallı pirlere dönüşürler birden. Aynı zamanda üç tane de ırmak akmaktadır. Kendisine yüzük çıkarırlar ve yüzükten bakarsa aradığını bulacağını söylerler. Bakınca Buhara kentini ve orada yaşayan “Gülsün” adında bir sevgili görür. Kendilerine elma sunarlar, yarısını İnanî, yarısını da Gülsün yer.

Rüyada bade içmeyi, âşığın şiirine ve yaşayışına katkıda bulunan bir etken olarak görmez. Sadece âşıklığa adım atmasına vesile olabileceğini ifade eder. Gelenekte bir yer işgal etmenin rüya ile değil, toplumun kabul ettiği yaşama biçimi ve söyleyişte olduğunu savunur.

Erdemli, babasının şiirlerini derler ve kitap haline getirir. Babasının ikinci kitabı ise “Âşık İnanî ile Gülsün” adı verilen, gördüğü rüya ile ilgili olan, iki yüz sayfa civarında hacmi olan bir halk hikâyesidir. Babasının 2050 yılından önce bastırılmamasını vasiyet ettiği için bu şiirler kitaplaştırılmasına rağmen bastırılamamaktadır.

Âşık Erdemli’nin basılmış şiir kitabı yoktur, fakat şiirlerini iki cilt halinde toplamıştır. Ayrıca “Güneşin Doğuşu”, “Hey Gidi Akpınar”, “Köylü Memet “ ve “Cumhuriyet ve Atatürk Oratoryosu” adlarını taşıyan bastırılmamış tiyatroları da mevcuttur. “Kuşlar” adlı bir öyküsü yayımlanmıştır.

Usta-çırak ilişkisine göre geleneği icra edecek şekilde sadece Âşık Sancak’ı yetiştirmiştir. Şiirlerinde Atatürk ilkeleri, toplumsal aksaklıklar, milli değerlerimiz ve kültürel unsurlarımız ile yaşadığı yörenin özelliklerini işlemiştir.



Şiiri:

ŞU YALAN DÜNYAYA GELDİM GELELİ

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Gördüğümden görmediğim çok benim
Hal hatır sorardım kendim bileli
Sorduğumdan, sormadığım çok benim.

Aldanmadım bu âlemin varına
Yaktı beni aldırmadım narına
İnsan iken insanlığın sırrına
Erdiğimden, ermediğim çok benim.

Kusurum, görmeden akı karayı
Yıkmışımdır elbet gönül sarayı
Dilimin açtığı her bir yarayı
Sardığımdan, sarmadığım çok benim.

Bilir misin gönül, gönül nicedir
Sevgisiz gönüller insan kocadır
Sevginin girdiği gönül yücedir
Girdiğimden, girmediğim çok benim.

Bağladı bu kader elim kolumu
Abdala dönderdi garip halimi
Sararttım soldurdum gonca gülümü
Derdiğimden, dermediğim çok benim.

Bir bilebilsem ki acım dindi mi?
Derdin yaylasından düze indi mi?
Ben de bir insanım kendi kendimi
Yerdiğimden, yermediğim çok benim.

ERDEMLİ der unutmadım vefayı
Kader reva gördü bana cefayı
Şu âlemde herkes gibi sefayı
Sürdüğümden, sürmediğim çok benim.

/Bekir ŞİŞMAN
http://www.samsunbulten.com/kose.asp?yazar=52&id=469

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder