‘Ben sana Bakan olamazsın demedim..!’
Ya da Samsun Başkent Olmalıdır…
Ey okur, merhaba! Merhaba Samsun! Merhaba Mustafa
Abi! Merhaba çiçekler, böcekler merhaba! Bahar geldi memleketimin her bir
yerine. Geç kaldı bu yıl bahar, gibi geliyor bana. Üşüdük! Çok üşüdük bu yıl.
98’de muallimliğe başladım Samsun’da. İlk görev
yerim Samsun Ondokuzmayıs Lisesi. Felsefe muallimiyim. Herkes şaşırıyor ilk
atamada Ondokuzmayıs Lisesi’ne tayin oluşuma. Torpilim büyük yerden.
Yukardan! Bir safdirik ‘Ben
Başbakanlıktan arattım, olmadı’ diyor. ‘Sen nerden torpil yaptırdın?’. ‘Daha
yukarıdan’ diyorum. ‘O kim ki?’. Şimdilerde
ve aslında bunun adı hep nasiptir. Hep sınanmadır. Allah’ın ‘gönle göre’ vermesidir vesselam.
Okuldan çıkıyorum. Çiftlik’ten Mecidiye’ye oradan
Fatih Sultan Mehmet Caddesi ve Saathane’ye geçiyorum. Sevgili dostum Sinan’a
gidiyorum. Dünya tatlısı bir adam, iyi bir kitapçı. Beni sıkıyor eline her
geçirişinde. Cebrail olup sıkıyor. Eline geçirdiği herkesi sıkıyor. Kendimize
geliyoruz. Bayağı bir adama dönüyoruz o sıktıkça. Her taraf kitap; içimiz
dışımız şiir, hikâye. Hurafeyle işimiz olmaz. Bazı dostlar sıkı seyahatname
okuyor o yıllar. Bazı dediysem Ömer İdris’i kastediyorum. Ahmet Davutoğlu
okuyoruz. Mustafa Armağan, Mustafa Kutlu favorim. Dostoyevski okumalarıma ara
vermiş değilim. Beşir Ayvazoğlu popüler. Yahya Kemal’i fark etmişim o yıllar.
‘Eve Dönen Adam’ı okumuşum yeni. Bir Yahya Kemal yalnızlığıdır sarmış beni bir
yol. Köpekler gibi aşığım. Gizli gizli, anasını kaybetmiş bir çocuk gibi ağlıyorum
geceleri. Kimsenin anası ölmesin istiyorum. Babasız kalmasın kimse. ‘Sizin hiç
babanız öldü mü?’ şiirini yazmamış olsun Cemal Süreya. Anne için neden böyle
cesur bir şiir yazılmadı oluyorum. Yazılmasın elbet diyorum. Necdet Uzun’a baş
sağlığı diliyorum. Ahmet Abi’yi bekliyoruz dört gözle. Ustamız Trabzon’dan
gelecek. Gelir gelmez o akşam balıklar alınacak. ‘Ekşili’ yapılacak. Sigara
içerken pencere açılması için ısrar edilecek. Üşüyoruz… Çok gülüyoruz. Çay ocağına takılıyoruz. Dergi çıkarıyoruz.
Arada bir Asmaaltı’na çaya gidiyoruz. Mustafa Demir her fırsatta kitap evine
uğruyor. Bürosu oralara yakın bir iş merkezinde. Her zaman ciddi. Kuramsal
takılıyor. Müsiad Başkanı o vakitler. Derken Ak Parti İl Başkanı oluyor. ‘Ne
zaman evleniyorsun?’ diye sorup duruyor. ‘Üç vakte kadar’ oluyorum hep. Bir gün
‘Nevzatçığım bu adamlar okumuyor, partiye bir kütüphane kurmalıyız. Gel kitap
seçelim’ diyor. Strateji, liderlik, iş başarma, iş kotarma içerikli kitaplar
seçiyoruz. Mustafa Özel kitaplarını ısrarla, olmazsa olmaz ilave ettiriyorum.
Araya şiir hikâye kitapları sıkıştırıyorum. Gönlü olan işadamlarını seviyorum o
vakitler. Gönlü olan siyasetçileri seviyorum. Ufku olan adamları ciddiye
alıyorum. Kitaba saygısı olan adamlara ısrarla saygılıyım. İl Başkanlığının ardından
Milletvekili oluyor. Yerini Fuat Köktaş’a bırakıyor. İzliyorum. Danışmanlık
teklif ediyor bana bir akşam Cibran’da. ‘Hem Dilek diyor Ankara’da.’ Gelemem
diyorum. Öğretmenim. Cibran pek yoğun o vakitler. Ahmet Usta, diyorum senin
adamın. Doğrusu odur, diyorum. Hak veriyor bütün arkadaşlar. Ahmet Abi’yi
arıyorum. İkna etmeye çalışıyorum. Siyasete pek bir yabancı arkadaşlar.
Siyasilere de. Ahmet Abi kitabı koklayarak okuyanlardan. Kokmayan kitaba para
vermeyenlerden. Ahmet Abi Ankara’da. Mustafa Demir Ankara’da. Bir iki kez
ziyaretine gidiyorum ‘Amet Abi’nin. ‘Bir sürü dergi kitap geliyor buraya’
diyor. Mecliste Demir’in odasında kitap dergi sohbetleri yapıyoruz. Ahmet
Abi’ye soruyorum her seferinde Mustafa Demir’i. O uğraşmaz diğer vekillerin
uğraştığı şeylerle diyor. O’nun gündemi daha önemli şeyler diyor. Mikro işler
Demir’e göre değil, diyor. ‘Tayin, iş takibi vs. işler ona göre değil’ diyor.
‘Aferin’ diyorum içimden. Derken Bayındırlık Komisyon Başkanı oluyor. Mesut
Yılmaz’ı sorgularken hatırlıyorum onu. Pek gönenmiştim. Bakanlık mevzuunda adı
anılmaya başlıyor. Antalya’ya gidiyoruz birkaç gün sevgilimle tatil için. Orada
Ali Orhan ve İdris Özyol birlikte gazete çıkarıyorlar. Mustafa Demir’in adını
duyuyorum onlardan. Antalya’dan sorumlu milletvekili olduğunu öğreniyorum
Demir’in. Akıl erdiremiyorum. Ben bu adamın bir gün Bakan olabileceğini
biliyordum diyorum Recep Abi’ye. Sanayici bir aileden geliyor Demir. Kültürlü
adamlarla oturup kalkıyor. Ak Parti İl Başkanlığı döneminde bugünkü gibi saçma
sapan teşkilat boşlukları yaşanmadığını biliyorum. O günler teşkilatın birlik
ve bütünlüğünü sağlamadaki rolünü, dengeleri iyi sağlayan liderliğini
hatırlıyorum. Yerine görevi bıraktığı Fuat Köktaş’ta isabetini. Teşkilatta
ondan doğan boşluğu hakkıyla dolduruşunu hatırlıyorum. Aklıma bir halk hikâyesi
takılıyor Fuat Abi söz konusu olunca:
Köyün yaşlı semercisi Bekir Usta ölür. Tüm eşekler
köy meydanında toplanırlar, tepinmeye, oynamaya başlarlar. Yaşlı, hasta bir
eşek duvar dibinde düşünüyordur. Ona yaklaşırlar.“Haberin yok herhalde,
semercimiz öldü,” derler.“Ne olmuş öldüyse?” “Artık sırtımız yara bere
olmayacak, özgür olacağız!” “Nasıl bir özgürlükmüş bu?” “Semerci olmayınca
artık sırtımıza semer yapılmayacak. Böylece sahiplerimiz bizimle yük
taşıyamayacak. Kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız...”Yaşlı eşek gülmüş:
“Şaşarım aklınıza,” demiş. “Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas
tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız
etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler,
sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi, siz semerciden değil, eşeklikten
kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan
bulunur.” Fuat Abi Ak Parti Samsun İl
Başkanlığı süresince teşkilatın sırtının ölçüsünü iyi bilen bir semerciydi
sayın okur. Ahmet Pala’ya anlatıyorum hikâyeyi. Sırtındaki yara izlerini
gösteriyor. Değerini bilemedik semercinin diyor.
Fazla uzattığımı biliyorum. Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın yaptığı kabine değişikliğinde AK Parti Samsun Milletvekili Mustafa
Demir'e Bayındırlık ve İskân Bakanı görevini vermesi bütün Samsun’u
onurlandırmıştır. Sayın Demir’in işi zor, yükü ağırdır. İl Başkanlığı sürecinde
akil adam sıkıntısı çeken partinin ve bu şehrin önünü açmak teşkilatı
toparlamak görevi de Sayın Bakanımız Mustafa Demir’e düşmektedir artık. Fuat
Köktaş gibi teşkilatın sırtının ölçüsünü bilen adamların önünü açmak vazifesi
behemehal ona düşmektedir. Ahmet Pala gibi muhalif ama iş kotaran, teşkilatın
eğitimi vazifesini başarıyla götüren bir adamı İlçe Başkanlığı konusunda motive
etmek ve önünü açmak da dengeler adına ona düşmektedir.
Ben Kent Kültürü dergisinde yazdıydım. Samsun bir
gün mutlaka Başkent olacaktır. Sayın Başbakan Samsun’un yüz akı bir şehir
olmaklığının farkındadır. Başbakan son kabine değişikliği ile Mustafa Demir’e
Bakanlık vererek aslında kabinenin dokuz yeni adamından biri olmak şerefi
yanında, bu şehri de onurlandırmış ve önemsediğini göstermiştir. Aslında Bakan
olan Samsun olmuştur. Mustafa Demir’in önünü açmak ve işini kolaylaştırmak,
kıldan tüyden taleplerle onu meşgul etmek ne sivil toplum kuruluşları ne de
partinin işi olmalıdır. Eğer kıldan tüyden şeylerle meşgul edilir ve kabine
dışı bakanlar safına düşerse o vakit ben Demir’e değil, Samsun’a şöyle derim: ‘Ben
sana Bakan olamazsın demedim!’.
05.05.2009
/Nevzat ONMUŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder