14 Şubat 2014 Cuma

Samsun Başkent Olmalıdır

‘Ben sana Bakan olamazsın demedim..!’
Ya da Samsun Başkent Olmalıdır…
Ey okur, merhaba! Merhaba Samsun! Merhaba Mustafa Abi! Merhaba çiçekler, böcekler merhaba! Bahar geldi memleketimin her bir yerine. Geç kaldı bu yıl bahar, gibi geliyor bana. Üşüdük! Çok üşüdük bu yıl.

98’de muallimliğe başladım Samsun’da. İlk görev yerim Samsun Ondokuzmayıs Lisesi. Felsefe muallimiyim. Herkes şaşırıyor ilk atamada Ondokuzmayıs Lisesi’ne tayin oluşuma. Torpilim büyük yerden. Yukardan!  Bir safdirik ‘Ben Başbakanlıktan arattım, olmadı’ diyor. ‘Sen nerden torpil yaptırdın?’. ‘Daha yukarıdan’ diyorum. ‘O kim ki?’.  Şimdilerde ve aslında bunun adı hep nasiptir. Hep sınanmadır. Allah’ın  ‘gönle göre’ vermesidir vesselam.

Okuldan çıkıyorum. Çiftlik’ten Mecidiye’ye oradan Fatih Sultan Mehmet Caddesi ve Saathane’ye geçiyorum. Sevgili dostum Sinan’a gidiyorum. Dünya tatlısı bir adam, iyi bir kitapçı. Beni sıkıyor eline her geçirişinde. Cebrail olup sıkıyor. Eline geçirdiği herkesi sıkıyor. Kendimize geliyoruz. Bayağı bir adama dönüyoruz o sıktıkça. Her taraf kitap; içimiz dışımız şiir, hikâye. Hurafeyle işimiz olmaz. Bazı dostlar sıkı seyahatname okuyor o yıllar. Bazı dediysem Ömer İdris’i kastediyorum. Ahmet Davutoğlu okuyoruz. Mustafa Armağan, Mustafa Kutlu favorim. Dostoyevski okumalarıma ara vermiş değilim. Beşir Ayvazoğlu popüler. Yahya Kemal’i fark etmişim o yıllar. ‘Eve Dönen Adam’ı okumuşum yeni. Bir Yahya Kemal yalnızlığıdır sarmış beni bir yol. Köpekler gibi aşığım. Gizli gizli, anasını kaybetmiş bir çocuk gibi ağlıyorum geceleri. Kimsenin anası ölmesin istiyorum. Babasız kalmasın kimse. ‘Sizin hiç babanız öldü mü?’ şiirini yazmamış olsun Cemal Süreya. Anne için neden böyle cesur bir şiir yazılmadı oluyorum. Yazılmasın elbet diyorum. Necdet Uzun’a baş sağlığı diliyorum. Ahmet Abi’yi bekliyoruz dört gözle. Ustamız Trabzon’dan gelecek. Gelir gelmez o akşam balıklar alınacak. ‘Ekşili’ yapılacak. Sigara içerken pencere açılması için ısrar edilecek. Üşüyoruz… Çok gülüyoruz.  Çay ocağına takılıyoruz. Dergi çıkarıyoruz. Arada bir Asmaaltı’na çaya gidiyoruz. Mustafa Demir her fırsatta kitap evine uğruyor. Bürosu oralara yakın bir iş merkezinde. Her zaman ciddi. Kuramsal takılıyor. Müsiad Başkanı o vakitler. Derken Ak Parti İl Başkanı oluyor. ‘Ne zaman evleniyorsun?’ diye sorup duruyor. ‘Üç vakte kadar’ oluyorum hep. Bir gün ‘Nevzatçığım bu adamlar okumuyor, partiye bir kütüphane kurmalıyız. Gel kitap seçelim’ diyor. Strateji, liderlik, iş başarma, iş kotarma içerikli kitaplar seçiyoruz. Mustafa Özel kitaplarını ısrarla, olmazsa olmaz ilave ettiriyorum. Araya şiir hikâye kitapları sıkıştırıyorum. Gönlü olan işadamlarını seviyorum o vakitler. Gönlü olan siyasetçileri seviyorum. Ufku olan adamları ciddiye alıyorum. Kitaba saygısı olan adamlara ısrarla saygılıyım. İl Başkanlığının ardından Milletvekili oluyor. Yerini Fuat Köktaş’a bırakıyor. İzliyorum. Danışmanlık teklif ediyor bana bir akşam Cibran’da. ‘Hem Dilek diyor Ankara’da.’ Gelemem diyorum. Öğretmenim. Cibran pek yoğun o vakitler. Ahmet Usta, diyorum senin adamın. Doğrusu odur, diyorum. Hak veriyor bütün arkadaşlar. Ahmet Abi’yi arıyorum. İkna etmeye çalışıyorum. Siyasete pek bir yabancı arkadaşlar. Siyasilere de. Ahmet Abi kitabı koklayarak okuyanlardan. Kokmayan kitaba para vermeyenlerden. Ahmet Abi Ankara’da. Mustafa Demir Ankara’da. Bir iki kez ziyaretine gidiyorum ‘Amet Abi’nin. ‘Bir sürü dergi kitap geliyor buraya’ diyor. Mecliste Demir’in odasında kitap dergi sohbetleri yapıyoruz. Ahmet Abi’ye soruyorum her seferinde Mustafa Demir’i. O uğraşmaz diğer vekillerin uğraştığı şeylerle diyor. O’nun gündemi daha önemli şeyler diyor. Mikro işler Demir’e göre değil, diyor. ‘Tayin, iş takibi vs. işler ona göre değil’ diyor. ‘Aferin’ diyorum içimden. Derken Bayındırlık Komisyon Başkanı oluyor. Mesut Yılmaz’ı sorgularken hatırlıyorum onu. Pek gönenmiştim. Bakanlık mevzuunda adı anılmaya başlıyor. Antalya’ya gidiyoruz birkaç gün sevgilimle tatil için. Orada Ali Orhan ve İdris Özyol birlikte gazete çıkarıyorlar. Mustafa Demir’in adını duyuyorum onlardan. Antalya’dan sorumlu milletvekili olduğunu öğreniyorum Demir’in. Akıl erdiremiyorum. Ben bu adamın bir gün Bakan olabileceğini biliyordum diyorum Recep Abi’ye. Sanayici bir aileden geliyor Demir. Kültürlü adamlarla oturup kalkıyor. Ak Parti İl Başkanlığı döneminde bugünkü gibi saçma sapan teşkilat boşlukları yaşanmadığını biliyorum. O günler teşkilatın birlik ve bütünlüğünü sağlamadaki rolünü, dengeleri iyi sağlayan liderliğini hatırlıyorum. Yerine görevi bıraktığı Fuat Köktaş’ta isabetini. Teşkilatta ondan doğan boşluğu hakkıyla dolduruşunu hatırlıyorum. Aklıma bir halk hikâyesi takılıyor Fuat Abi söz konusu olunca:

Köyün yaşlı semercisi Bekir Usta ölür. Tüm eşekler köy meydanında toplanırlar, tepinmeye, oynamaya başlarlar. Yaşlı, hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordur. Ona yaklaşırlar.“Haberin yok herhalde, semercimiz öldü,” derler.“Ne olmuş öldüyse?” “Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür olacağız!” “Nasıl bir özgürlükmüş bu?” “Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak. Böylece sahiplerimiz bizimle yük taşıyamayacak. Kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız...”Yaşlı eşek gülmüş: “Şaşarım aklınıza,” demiş. “Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi, siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur.”  Fuat Abi Ak Parti Samsun İl Başkanlığı süresince teşkilatın sırtının ölçüsünü iyi bilen bir semerciydi sayın okur. Ahmet Pala’ya anlatıyorum hikâyeyi. Sırtındaki yara izlerini gösteriyor. Değerini bilemedik semercinin diyor.

Fazla uzattığımı biliyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı kabine değişikliğinde AK Parti Samsun Milletvekili Mustafa Demir'e Bayındırlık ve İskân Bakanı görevini vermesi bütün Samsun’u onurlandırmıştır. Sayın Demir’in işi zor, yükü ağırdır. İl Başkanlığı sürecinde akil adam sıkıntısı çeken partinin ve bu şehrin önünü açmak teşkilatı toparlamak görevi de Sayın Bakanımız Mustafa Demir’e düşmektedir artık. Fuat Köktaş gibi teşkilatın sırtının ölçüsünü bilen adamların önünü açmak vazifesi behemehal ona düşmektedir. Ahmet Pala gibi muhalif ama iş kotaran, teşkilatın eğitimi vazifesini başarıyla götüren bir adamı İlçe Başkanlığı konusunda motive etmek ve önünü açmak da dengeler adına ona düşmektedir.

Ben Kent Kültürü dergisinde yazdıydım. Samsun bir gün mutlaka Başkent olacaktır. Sayın Başbakan Samsun’un yüz akı bir şehir olmaklığının farkındadır. Başbakan son kabine değişikliği ile Mustafa Demir’e Bakanlık vererek aslında kabinenin dokuz yeni adamından biri olmak şerefi yanında, bu şehri de onurlandırmış ve önemsediğini göstermiştir. Aslında Bakan olan Samsun olmuştur. Mustafa Demir’in önünü açmak ve işini kolaylaştırmak, kıldan tüyden taleplerle onu meşgul etmek ne sivil toplum kuruluşları ne de partinin işi olmalıdır. Eğer kıldan tüyden şeylerle meşgul edilir ve kabine dışı bakanlar safına düşerse o vakit ben Demir’e değil, Samsun’a şöyle derim: ‘Ben sana Bakan olamazsın demedim!’.

05.05.2009
/Nevzat ONMUŞ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder