14 Şubat 2014 Cuma

Samsun Acem Tekkesinin Dört Kanatlı Meleği

‘’ Gerçek şu ki,kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir,onda şüphe yoktur.Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir’’(1) diye vahiy etti yaratıcı.
               
‘’Sûr’a üflenir; Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerlerdeki herkes ölür.Sonra ona bir daha üflenir; birde bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar (2).
               
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri ölüm ve sonrası olan gayb gizemini korumuş, varoluşun gayesi konusu birçok bilimin ortaya çıkış nedeni olurken , bazı bilimlerle farklı açılardan temaslarla da çekim alanında kalmayı başarmıştır.İnsanlık tarihiyle paralellik gösteren sanatın ‘’ana tema’’sını da doğrudan temaslarla dinler oluşturmaktadır. Sanat Tarihi, Dinler Tarihi egemenliğindeki somut veri sürecini oluştururken kendi dönemleri içindeki inanç unsurlarını hayatın her alanına yayarak ve en yasaklı zamanlarda bile farklı görsellikler katıp, yeni manalar kazandırarak ona yön vermiş, dolaylı temaslarla da istediği mesajı vermeyi başarmıştır.Dinlerin gizeminden beslenen bu sanat eserleri her zaman incelenmeye değer metalar olarak kabul görmüş ürünlerdir.
               
İslâm Dini ortaya çıktığı 7. yy. dan itibaren geniş bir coğrafyada yayılmış, kendinden önceki din ve öğretilerle farklı medeniyetlerin özgün birikimleri son dinin getirdikleriyle birleşip yeni gereklerle şekillenerek sanatsal ürünler vermeye başlamış, böylece İslam Sanatları olgusu ortaya çıkmıştır.Ortaya çıktığı coğrafya nedeniyle semavi dinler,pagan inançlar,öğretiler ve uzak doğunun gizemli inanç sistemlerinin etki alanında kalan İslâm Sanatları etkilendikleri alan kadar etkiledikleri coğrafyanın genişliğiyle batıda pek de rastlanmayan çok kültür temelli zenginlik içerisinde gelişimi sürdürmüş ve yeni kimliğinde özgünleşerek verdiği ürünlerle evrensel yerini bulmuştur.
               
Buna en güzel örnek yazının konusu olan Samsun Acem Tekkesinin ‘’dört kanatlı Melek’’ figürüdür.Samsun’ da bir Acem Tekkesinin varlığı ne kadar ilgi çekiciyse, bir Tasavvuf, Sufilik mekânı olan dini temalı tekkede insan formlu dört kanatlı Melek figürünün olması da bir o kadar ilginçtir.Çünkü Nurani ve ruhani bir varlığın dünyevi ve cismani bir varlık görselliğinde tekkede sunulması pek de alışılagelmiş bir durum değildir.Samsun İli,İlkadım İlçesi,Selahiye Mahallesinde yer alıp yığma tuğla örgü sistemiyle inşa edilen Acem Tekkesinin ilk yapımının ne zaman olduğu bilinmese de konumu dikkate alındığında oldukça eskiye dayandığı önerilebilir. Acem Tekkesi bugün ki mimarisi ile 18.yy. yapısıdır ve batı etkisinde gelişen Osmanlı ile neoklasik mimari üsluplardan esintiler taşır. 13.yy.da inşa edilmiş olan Seyyid Kutbiddin Külliyesi ve mezarlığının orijinal sınırları ile komşu olması bir tesadüf olmayıp ilk kuruluş bakımından paralellik göstermesi kabul edilebilir bir durumdur.19.-20.yy.da İranlı tüccarların konaklama yeri olan Tekke bir dönem Samsunlu aileye ikamet amaçlı verilmişse de daha sonra ailenin burayı terk etmesiyle restore edilerek İlkadım Belediyesince Sohbet ve Kültür Evi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mülkiyeti Hazineye ait olan tescilli binadaki eşyalardan 2863 sayılı yasa kapsamında kalanlar 1998 yılında Müzeye nakledilmiştir.Az sayıdaki Tekke eşyasının muhteviyatını Avize, Lamba ile İran Düğümü tekniğindeki İpek Seccade,Sancak Eli gibi Dini temalı eserler oluşturmaktadır (3).Bu eşyalar,  felsefesini dini akımların oluşturduğu Tekke olgusu için sıradan görünürken detaylarda İslâmi Sanat anlayışının gelenekselliğinin sınırlarını zorlayan uygulamaların varlığı görülür.Çünkü Gaz lambalarından birinin haznesinin oturduğu prinç duvar apliği Elindeki Sûr’a üfürmeğe hazır,kendisine verilecek ‘’İlahi Emri’’  beklemekte olan ‘’dört kanatlı Melek İsrafil’’ figürlüdür.Bu durum İslâm Sanatı –Tasvir ilişkisini yeniden gözden geçirmeyi gerektirirken İslâm Sanatları içerisinde İran Sanatının yerini irdelemeyi zorunlu kılar.Konu Melek tasviri olunca tüm Semavi Dinler yanı sıra içinde melek,ışıksal varlık,cin ,kanatlı yaratık olgularını barındıran Mezpotamyanın gizemli dinlerini,Orta Asya bozkırının totemleri ve Kamlarını,Uzak Doğu öğretileri olan Budizm ve Brahma’yı ,İranlı Zerdüştün (Zoroaster) tek tanrılı dininin ürünü olan Gathaları ve Avestası ile yine İranlı ressam Mani’nin Arzhang’ı (Erteng-ı Mani) ile evveline ait doğacı ve pagan inançların esintilerini ,kısaca bölgenin Dinler Tarihi ve etki alanlarını göz ardı etmemek doğru olacaktır.Samsun da kendi adları ile anılan bir tekkeye sahip Acemlerin Samsun ve Karadeniz bölgesinde bulunma süreçleri de mimari ve küçül el sanatlarının coğrafyaya etkisi yönünden Tarih Biliminin devreye girmesini kaçınılmaz kılmaktadır.

Acemlerin Anadolu ve özellikle Samsun’u da içine alan Karadeniz bölgesi macerası çok eskilere dayanmaktadır.Antik Çağ kaynaklarının yaratıcılarının en çok değindikleri konulardır bugün ki İranlı’ların Atalarının bu coğrafyadaki faaliyetleri. Heredot (MÖ.480),Ksenophon (MÖ.401),Strabon (MÖ.64-MS21), Karyalı Skylax (MÖ.508),F.Arrianus (MS.131–132) ‘un eserlerinde ve Turan-İran/Saka-İran savaşları esinli İran Kahramanlık Destanlarıyla hikâyelerinde bölgede yaşananlar ve yaşayanlarla ilgili bilgileri bulmak mümkündür (4). Strabon’ un saraylarında da kaldığı Persli Pontos Kralı Mitridates’lerin gelenek-görenek-inanç sistemleriyle ilgili verdiği bilgiler dünden bu güne bölge coğrafyasındaki dinden – dile her alanda ki kaçınılmaz etkiyi açıkça göstermektedir. Bu etki antik çağdan kalma bir stel betimlemesinde olduğu kadar İslami bir mezarlık olan Seyyid Kutbiddin Külliyesi haziresinin Farsça mezar taşı kitabelerinde de kendini açıkça hissettirir.Anadolu Türk-İslâm Tarihindeki Edebi ürünlerde görülen farsça dil-yazı kullanımı Divan Edebiyatı’nın doğmasına neden olduğu gibi mimari kitabe ve mezar taşı yazıtlarında da kendine rahatça yer bulmuştur.Bu iç içeliğin yansımaları öteden beri aynı ve yakın coğrafyaları paylaşmanın getirdiği sürecin bir ürünüdür.Biraz daha eskiye gidecek olursak İslâm Öncesi Türk Sanatını ölümsüzleştirenler ve Anadolu Türk-İslâm Sanatlarının yaratıcılarının Ataları olan Uygurların,aynı coğrafyadaki İran da cereyan eden Maniheizm başta olmak üzere dinlerden ve mitolojilerden etkilenmiş olması kaçınılmazken kendisi de verdiği ürünler ve kültürel birikimlerle İran Sanatını etkilemiştir.Bu etkiye örnek olarak Öğretilerini Resimli anlatımla zenginleştirerek yaymaya çalışan Mani’nin , usta Minyatürcüler olan Uygur sanatçılarının minyatürleri aracılığıyla dinini daha geniş alanlara yayma fırsatı bulması gösterilebilir.Minyatür sanatı başta olmak üzere dokuma,maden,cam ,porselen gibi küçük ek sanatları ile mimari gibi alanlarda da bu karşılıklı etkileşim somut bir şekilde izlenebilmektedir.Kısacası İran bölgesi Din ve Sanatlarının karşılıklı etkileşimlerinin yansıması olan ürünleri onlarla tarih süreci içerisinde temas etmiş toplumların medeniyetlerinin her alanında görmek mümkündür. Tüm bunlardan Samsun Acem Tekkesin dört kanatlı Melek İsrafil figürü de payını almış , antik İran din ve sanatı esintileriyle yoğrularak İslâmi olgularla bütünleşip yeniden mana kazanarak yine o topraklarda üretilip,üretildiği topraklarda hüküm süren dini akımlarının felsefi mesajını vermek üzere Samsun’da ki mekânında yerini almıştır.

Semavi Dinlerin tamamında Melek kavramı vardır.Arapça bir kelime olan ‘’Melek’’ haber götüren anlamında kullanılmaktadır.Ana kaynağı Vahiy olan ve İlahi Kitabı bulunan Tevrat’la ,‘’teslis’’in kabul gördüğü İncil’deki Melek kavramıyla Kur’an-ı Kerimdeki Melek,Ahiret,Kader,Elçi kavramları birbirine yakındır.Ancak bazı farklarda açıkça görülebilmektedir.Ortak bilgi Meleklerin nurani ve günah işlemeyen varlıklar oluşuyken Hıristiyanlıkla ilgili betimlemelerde dişi ve erkek olarak tasvir edilmeleri önemli bir farklılığı da beraberinde getirir.Çünkü Kur’an-ı Kerim bu durumu şiddetle reddeder ve Meleklerin Dişi yâda erkek olmadığını net olarak açıklar. İslâmiyet’in ortaya çıktığı yıllarda aynı coğrafyada yaşayan bazı kavimlerce de Meleklerin dişi olarak algılanması üzerine Allah  “Onlar Rahman’ın kulları olan melekleri dişi kabul ettiler. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir ” (5), "Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar" (6). "Rabbiniz oğulları size ayırdı da, kendisi için kız olarak melekleri mi edindi?"(7),

"Putperestlere de ki: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı? Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?"(8) Ayetlerini vahiy ederek kullarını uyarmıştır. İslam Ülkelerinin halkları Meleklerin dişi olarak algılanmalarının önüne geçebilmek için Rıdvan,Mikail,Cebrail ,İsrafil gibi Melek adlarını erkek çocuklarına koyarak önlem alma yoluna gitmişlerdir.Kur’an-ı Kerim’e göre Meleklerin günah işlemeyen,evlenmeyen,yiyip içmeyen,hızlı hareket eden,Allah’ın emir ve izni ile çeşitli şekillere girebilen ve sürekli Allah’a ibadet ile Onu Tespih eden Nurdan yaratılmış varlıklar olduğu “Şüphesiz Rabbin katındaki (Melek)ler O'na ibadet etmekten büyüklenmezler O'nu tesbih ederler, yalnız O'na secde ederler” (9) Ayetleriyle bildirilmiş ve her Meleğe farklı görevler yüklenmiştir. Vahiy Meleği Cebrail,Ölüm Meleği Azrail,Doğa Olaylarından sorumlu Mikail ve Sur Meleği İsrafil, Cennet bekçisi Rıdvan,Cehennem Bekçisi Malik,Arşı taşıyan Hamele, Amelleri yazan Kiramen Kâtibin,İnsanları koruyan Hafaza, kabirdeki sorgudan sorumlu Münker – Nekir Melekleri en çok bilinen Meleklerdir.Tevrat , İncil ve bunlara bağlı mistik akımlarda en çok adı geçen Melekler ise Michael (Mikail),Gabriel (Cebrail), Serafim - Rafael (İsrafil), Azrail, Satan, Uriel, Metatron, Moroni, Koronzon, Inkubus ve Lüsifer’dir.

İslâm ve Hıristiyan inanç sistemindeki Melek kavramındaki farklılıklardan biriside kanatları ile ilgili tanımlamadır.Hıristiyan inancındaki altı kanatlı Melek kavramı İslâmi İnançta olmayıp, bu konuda ki Ayetler konuya kesinlik kazandırmaktadır.“Hamd o Allah'a mahsustur ki, gökleri ve yeri yoktan var etmiş, melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılmıştır. O, yarattıkları için neyi dilerse onu arttırır. Muhakkak ki Allah her şeye hakkıyla kadirdir."(10)  Ayetinden de anlaşılacağı gibi Kur’an-ı Kerim Meleklerin ikişer ,üçer ve dörder kanatlı olduğunu bildirmiştir.Bu kanatların Miktarının ise Meleklerin elçilik, görev ve sorumluluklarının önemiyle alakalı olduğu ortadadır.Hıristiyanlık inancındaki altı kanatlı Melek betimlemesinin en popüler örneği modern zamanlarda üne kavuşmuş olan Ayasofya’nın kubbesindeki altı kanatlı Serafim Meleği betimlemesidir.İncil’de Serafim Meleğiyle ilgili olarak “Her serafin altı kanadı vardır. İkisi uçmak, ikisini ayaklarını, geri kalan ikisini de yüzlerini kapatmak için kullanırlardı ( Isaiah 6:2)” denmektedir.Serafim Meleği Allah’ın emriyle kıyamet kopacağı zaman Sura üflemekle görevli melekten biri olan İsrafil için de kullanılmaktadır. Sur meleği olarak da tanınan İsrafil isminin İbranice Serafim kelimesinden geldiği, sonra serafin ve serafil şeklinde değiştirilerek İsrafil haline getirildiği, şan ve şeref anlamında olduğu ifade edilmektedir (11).

İslâm sanatı; İslâm’ın yayıldığı ülkelerin oluşturduğu dinsel temalı sanatın genel adı olarak tanımlanabilir.İslam sanatını yaratanlar aynı dine inanmanın getirdiği ortak sanat öğeleri meydana koymayı başarmışlar,bunu icra ederken kendi milli sanat değerlerini ilave etmeyi de unutmamışlardır.Bu nedenledir ki tüm kozmopolitliğe inat özgünlük sanat eserlerinde farklı içerikleriyle kendini hissettirir.Öteden beri süregelen kültürel birikim yeni dinin getirdikleriyle birleşerek yeni biçimlerle kendini göstermiştir.İnsana ait niteliklerin başka bir varlığa, özellikle Tanrı'ya yada insan şeklindeki putlara aktarılması olan antropomorfizmi İslâm kesinlikle reddeder.İslâmiyet’in ilk yıllarında bu konuda kesin bir yasak olmamakla birlikte, ‘’Melekler içinde suret bulunan eve girmezler’’anlayışı etkili olmuş, puta tapıcılığın önüne geçilme amacıyla heykel ve tasvir yapımından uzak durulmuş, zamanla bu durum prensip halini alarak kendine az sayıdaki örnek dışında uygulama alanı bulamamıştır.Bu nedenle İslâm sanatında dinsel temalı olsun olmasın heykel ve tasvir sanatı pek gelişmemiştir.Ancak bu durum figüratif betimlemenin tamamen ortadan kalktığı anlamını da taşımamalıdır.Çünkü birçok figür yeni anlamlar kazanarak yâda bitkisel ve geometrik süsleme ile özdeştirilerek varlığını saklamayı başarmıştır.Bu durum yalnızca İslâmi inançta yaşanmamış,benzer bir süreç Hıristiyanlık dini çerçevesinde gelişen sanat içinde geçerliliğini korumuştur.Hıristiyan inancına sonradan eklenen resim ve heykellerin varlığına karşı bir hareket olarak başlayan ve 8.yy.da bu dinin yayıldığı tüm coğrafyada kendini gösteren ikonaklazma dönemi dini temalı tüm resim ve heykellerin tahribiyle son bulmuştur.Emevi,Abbasi,Selçuklu,Beylikler ve Osmanlı coğrafyasında ibadethane dışındaki mimari unsurlarda azda olsa figüratif betimlemelere yer verilmiştir.Dinsel konulu figüratif örneklerin hoşgörüyle ürün verebildiği İran’daki durum ise şaşırtıcı olup mezar,türbe ve mescitlerde Melek gibi dini temalı betimlere rahatça yer verildiği bilinmektedir.Eski çağlarının pagan ve doğacı inanç sistemi ile ahiret inancı, cennet, cehennem, şeytan ve melek olguları bakımından semavi dinlerle benzerlik gösteren Zerdüst’ün tek tanrılı dini ve Mani’nin öğretisiyle zengin bir din kültürü etkisinde kalan İran’ın, İslâm Dininin kabulünden sonrada yeni dinin bildirdiği Peygamberler,Halifeler ve Melekler gibi cismani olan ve olmayan dini temalı varlıklarla ilgili görsel eserler verebildiklerine dair en somut örneklerden biriside Acem Tekkesinin dört kanatlı Melek betimlemesidir.Bu durum Emevi, Abbasi, Selçuklu,Osmanlı ve Fatimiler’ de genelde din dışı konular yada tarih bağlamlı dini temalı konular ve kişilerle ilgili tasvirler şeklinde kendini göstermekteydi.Dini temalı olması nedeniyle yaygın olmayan ,azda olsa portal süsü olarak kullanılan Melek betimlemelerine Sivas Divriği Turan Melik Darüşşifası,Konya Surları ,Burdur susuz han ve Artuklu dönemi sikkelerinde ki melek figürleri örnek gösterilebilir. Bu betimlemelerde Melek tasvirinde insana ait fiziksel detaylar görülür ve onu insandan ayıran tek özellik kanatları olmasıdır. 
Ölümden sonraki dirilişle dünyada bahar aylarında görülen dirilişi sağlamak ve Levh-i Mahfuz da Allah’ın yazılı İradelerini okumak Melek İsrafil’in görevlerindendir ancak bu Meleğin en bilindik özelliği Kıyametin sembolü olan borusunu çalacak olmasıdır. Bu nedenle İsrafil’e sahib-i karn yani Sur’ un sahibi de denir. İslami inanışa göre İsrafil Sûr’a iki defa üfleyecektir.Sûr’un ilk üflenişine ‘’nefha-i ûlâ’’,ikinci üflenişe ise ‘’nefha-i sâniye’’ denmektedir. İsrâfil’ in birinci üflemesi ile yer ve gökteki bütün canlılar ölecek ve dünya ile berzah olarak adlandırılan kabir hayatı sona erecek,ikinci defa üflemesi ile de insanoğlu için Kıyamet günü vuku bulacak ve yeniden diriliş acbüzzeneb’den gerçekleşip ahiret hayatı başlayacaktır.Nefn Arapçada üflemek,boru çalmak anlamındadır.Nefh-i Sûr ise İsrâfil’in Sûr’u anlamında kullanılmaktadır.Eski İran dilinde “sur” kelimesi bir boynuz çeşidi olarak geçmekte,enstrüman bilimi olan Organoloji de ise Nefirde denilen boynuzdan yapılan nefesli çalgı olarak belirtilmektedir.Özellikle Dağ keçisi boynuzundan yapılan Sûr’ların İran ve çevre coğrafyada antik çağlardan beri kullanılageldiği bilinmektedir.

Bugün Samsun Müzesinde sergilenmekte olan Acem tekkesini dört kanatlı Melek İsrafil betimlemesi,  Gaz Lambası (1–2/2000) haznesinin Duvarla bağlantısını sağlayan Prinç aplik üzerindedir.Eserin tamamı prinç malzemeden duvara monte edilecek şekilde 30 cm.lik bir kol ile ucu yarım küre şekilli hazne yuvasından oluşmaktadır.Duvarla bağlantılı yer ve gaz lambasının yerleştirildiği yuva arası kanatlı Melek figürü ve bitkisel formlarla doldurulmuştur.Melek -ajurlu volüt-ateş-rumi,palmet olgusu antik İran din ve sanat esintileri taşısa da İslami olgularla özümsenerek Melek-Sûr ve ışıkla (kandil) yeni mana kazanarak vücut bulup dinsel mesajını aktarmaktadır.Estetiğin tüm sınırlarının zorlandığı Melek İsrafil bir volüt üzerinde oturmaktadır.Kanatları arkaya doğru açık, saçları dalgalı, antik İran esintili giysisi içerisinde, vücut kıvrımları belirgin,kollar açıkta ve geleneksel İran sanatı insan betimlemeleriyle uyumlu,  genç ve dinamik olarak tasvir edilmiştir.Hafif öne doğru eğilmiş,iki eliyle kavradığı sûr’u ağzına götürmüş tutmaktadır.Belli ki Hz. Muhammed’in (s.a.v.) buyurduğu gibi ’’İsrâfil Sûr’u tutmuş hazır bir şekilde kendisine ne zaman üfürmek için emredileceğini beklemektedir‘’.Gaz lambası haznesi ise opalin benzeri beyaz renk boyalı cam malzemeden imal edilmiştir.İran cam işleme sanatının ne kadar eskiye dayandığı ise tartışma götürmez bir gerçektir. Hazne üzerinde ki renkli boncuklardan yapılma süslemeler ile rumi-palmet ve bitkisel form kabartmaları bu birikimin bir ürünüdür.Tüm sanatsal özellikleri irdelendiğinde İsrafil Melek figürlü duvar lambası İran da üretilerek Samsun’daki Acem Tekkesinde kullanılmak üzere en erken 18.yy.da getirilmiş olmalıdır.Bölgede öteden beri Şii kültür temelli bir tasavvuf tarikatı olan Bektaşilik ve İslam Öncesi Türk İnançlarının izlerinin görüldüğü Aleviliğinde etkinliğinin olması Acem Tekkesinin kuruluş felsefesi için zemin oluşturmuş ve yüzyıllardır varlığını devam ettirebilmiştir.Ve İsrafil tüm sanatsal güzelliği ve tasavvufi sunuşuyla kıyametin her an gerçekleşebileceğini vurgulamakta ,inananları Ahiret hayatına hazır olmaya davet etmekte ve Allah’ın Sûr’un üfürülmesiyle ilgili emir ve iradesini uygulamak için beklemektedir.Çünkü ‘’Güneş köreltildiği zaman ,yıldızlar bulanıklaşıp döküldüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, gebe develer kendi başına terk edildiği zaman,vahşi hayvanlar toplandığı zaman,denizler tutuşturulduğu zaman,nefisler birleştiği zaman ve ‘’diri diri toprağa gömülen kızcağıza sorulduğu zaman:hangi suçtan dolayı öldürüldü ?’’, sahifeler açıldığı zaman ,gök sıyrılıp yüzüldüğü zaman ,cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman ,artık her nefis neyi hazırladığını bilip öğrenmiştir’’ (12) diye vahiy etti Yaratıcı. Artık Allah’ın kâinat için takdir etmiş olduğu süre son bulmuş ve hesap günü gelip çatmıştır.Tamda bu nedenledir ki iş işten geçmeden yüzyıllardır uyarır insanoğlunu Acem Tekkesinin dört kanatlı Meleği.

KAYNAKÇA
1)Kur’an-ı Kerim/Hac -7.Ayet
2)Kur’an-ı Kerim /ez-Zumer-68.Ayet
3)Müze Arşivi;E.YILMAZ -20.09.2010 tarih ve 160 sayılı Rapor
4)Samsun Bülten http://www.samsunbulten.com;E.YILMAZ:Antik Çağ yazarları-Seyyahlar ve Peripluslar Işığında Doğu Karadeniz Arkeolojisinin Keşfi.
5)Kur’an-ı Kerim /Zuhruf -19.Ayet
6)Kur’an-ıKerim/Necm-27.Ayet
7)Kur’an-ıKerim/İsra-40.Ayet
8)Kur’an-ı Kerim/ Saffat -149,150.Ayetler
9)Kur’an-ı Kerim /A’raf-206.Ayet
10)Kur’an-ı Kerim /Fâtır-1.Ayet
11)İslam Ansiklopedisi İsrafil maddesi. Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/131-132
12)Kur’an-ı Kerim /Tekvir-14.Ayet

/Emine YILMAZ
Müze Araştırmacısı-SAMSUN - 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder