‘’ Gerçek şu ki,kıyamet saati yaklaşarak
gelmektedir,onda şüphe yoktur.Gerçekten Allah kabirlerde olanları
diriltecektir’’(1) diye vahiy etti yaratıcı.
‘’Sûr’a üflenir; Allah’ın dilediği kimseler dışında
göklerdeki herkes ve yerlerdeki herkes ölür.Sonra ona bir daha üflenir; birde
bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar (2).
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri ölüm ve
sonrası olan gayb gizemini korumuş, varoluşun gayesi konusu birçok bilimin
ortaya çıkış nedeni olurken , bazı bilimlerle farklı açılardan temaslarla da
çekim alanında kalmayı başarmıştır.İnsanlık tarihiyle paralellik gösteren
sanatın ‘’ana tema’’sını da doğrudan temaslarla dinler oluşturmaktadır. Sanat
Tarihi, Dinler Tarihi egemenliğindeki somut veri sürecini oluştururken kendi
dönemleri içindeki inanç unsurlarını hayatın her alanına yayarak ve en yasaklı
zamanlarda bile farklı görsellikler katıp, yeni manalar kazandırarak ona yön
vermiş, dolaylı temaslarla da istediği mesajı vermeyi başarmıştır.Dinlerin gizeminden
beslenen bu sanat eserleri her zaman incelenmeye değer metalar olarak kabul
görmüş ürünlerdir.
İslâm Dini ortaya çıktığı 7. yy. dan itibaren geniş
bir coğrafyada yayılmış, kendinden önceki din ve öğretilerle farklı
medeniyetlerin özgün birikimleri son dinin getirdikleriyle birleşip yeni gereklerle
şekillenerek sanatsal ürünler vermeye başlamış, böylece İslam Sanatları olgusu
ortaya çıkmıştır.Ortaya çıktığı coğrafya nedeniyle semavi dinler,pagan
inançlar,öğretiler ve uzak doğunun gizemli inanç sistemlerinin etki alanında
kalan İslâm Sanatları etkilendikleri alan kadar etkiledikleri coğrafyanın
genişliğiyle batıda pek de rastlanmayan çok kültür temelli zenginlik içerisinde
gelişimi sürdürmüş ve yeni kimliğinde özgünleşerek verdiği ürünlerle evrensel
yerini bulmuştur.
Buna en güzel örnek yazının konusu olan Samsun Acem
Tekkesinin ‘’dört kanatlı Melek’’ figürüdür.Samsun’ da bir Acem Tekkesinin
varlığı ne kadar ilgi çekiciyse, bir Tasavvuf, Sufilik mekânı olan dini temalı
tekkede insan formlu dört kanatlı Melek figürünün olması da bir o kadar
ilginçtir.Çünkü Nurani ve ruhani bir varlığın dünyevi ve cismani bir varlık
görselliğinde tekkede sunulması pek de alışılagelmiş bir durum değildir.Samsun
İli,İlkadım İlçesi,Selahiye Mahallesinde yer alıp yığma tuğla örgü sistemiyle
inşa edilen Acem Tekkesinin ilk yapımının ne zaman olduğu bilinmese de konumu
dikkate alındığında oldukça eskiye dayandığı önerilebilir. Acem Tekkesi bugün
ki mimarisi ile 18.yy. yapısıdır ve batı etkisinde gelişen Osmanlı ile
neoklasik mimari üsluplardan esintiler taşır. 13.yy.da inşa edilmiş olan Seyyid
Kutbiddin Külliyesi ve mezarlığının orijinal sınırları ile komşu olması bir tesadüf
olmayıp ilk kuruluş bakımından paralellik göstermesi kabul edilebilir bir
durumdur.19.-20.yy.da İranlı tüccarların konaklama yeri olan Tekke bir dönem Samsunlu
aileye ikamet amaçlı verilmişse de daha sonra ailenin burayı terk etmesiyle
restore edilerek İlkadım Belediyesince Sohbet ve Kültür Evi olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Mülkiyeti Hazineye ait olan tescilli binadaki eşyalardan 2863
sayılı yasa kapsamında kalanlar 1998 yılında Müzeye nakledilmiştir.Az sayıdaki
Tekke eşyasının muhteviyatını Avize, Lamba ile İran Düğümü tekniğindeki İpek
Seccade,Sancak Eli gibi Dini temalı eserler oluşturmaktadır (3).Bu
eşyalar, felsefesini dini akımların
oluşturduğu Tekke olgusu için sıradan görünürken detaylarda İslâmi Sanat
anlayışının gelenekselliğinin sınırlarını zorlayan uygulamaların varlığı
görülür.Çünkü Gaz lambalarından birinin haznesinin oturduğu prinç duvar apliği
Elindeki Sûr’a üfürmeğe hazır,kendisine verilecek ‘’İlahi Emri’’ beklemekte olan ‘’dört kanatlı Melek
İsrafil’’ figürlüdür.Bu durum İslâm Sanatı –Tasvir ilişkisini yeniden gözden
geçirmeyi gerektirirken İslâm Sanatları içerisinde İran Sanatının yerini
irdelemeyi zorunlu kılar.Konu Melek tasviri olunca tüm Semavi Dinler yanı sıra
içinde melek,ışıksal varlık,cin ,kanatlı yaratık olgularını barındıran
Mezpotamyanın gizemli dinlerini,Orta Asya bozkırının totemleri ve
Kamlarını,Uzak Doğu öğretileri olan Budizm ve Brahma’yı ,İranlı Zerdüştün
(Zoroaster) tek tanrılı dininin ürünü olan Gathaları ve Avestası ile yine
İranlı ressam Mani’nin Arzhang’ı (Erteng-ı Mani) ile evveline ait doğacı ve
pagan inançların esintilerini ,kısaca bölgenin Dinler Tarihi ve etki alanlarını
göz ardı etmemek doğru olacaktır.Samsun da kendi adları ile anılan bir tekkeye
sahip Acemlerin Samsun ve Karadeniz bölgesinde bulunma süreçleri de mimari ve
küçül el sanatlarının coğrafyaya etkisi yönünden Tarih Biliminin devreye
girmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Acemlerin Anadolu ve özellikle Samsun’u da içine
alan Karadeniz bölgesi macerası çok eskilere dayanmaktadır.Antik Çağ
kaynaklarının yaratıcılarının en çok değindikleri konulardır bugün ki
İranlı’ların Atalarının bu coğrafyadaki faaliyetleri. Heredot
(MÖ.480),Ksenophon (MÖ.401),Strabon (MÖ.64-MS21), Karyalı Skylax
(MÖ.508),F.Arrianus (MS.131–132) ‘un eserlerinde ve Turan-İran/Saka-İran
savaşları esinli İran Kahramanlık Destanlarıyla hikâyelerinde bölgede
yaşananlar ve yaşayanlarla ilgili bilgileri bulmak mümkündür (4). Strabon’ un
saraylarında da kaldığı Persli Pontos Kralı Mitridates’lerin
gelenek-görenek-inanç sistemleriyle ilgili verdiği bilgiler dünden bu güne
bölge coğrafyasındaki dinden – dile her alanda ki kaçınılmaz etkiyi açıkça
göstermektedir. Bu etki antik çağdan kalma bir stel betimlemesinde olduğu kadar
İslami bir mezarlık olan Seyyid Kutbiddin Külliyesi haziresinin Farsça mezar
taşı kitabelerinde de kendini açıkça hissettirir.Anadolu Türk-İslâm Tarihindeki
Edebi ürünlerde görülen farsça dil-yazı kullanımı Divan Edebiyatı’nın doğmasına
neden olduğu gibi mimari kitabe ve mezar taşı yazıtlarında da kendine rahatça
yer bulmuştur.Bu iç içeliğin yansımaları öteden beri aynı ve yakın coğrafyaları
paylaşmanın getirdiği sürecin bir ürünüdür.Biraz daha eskiye gidecek olursak
İslâm Öncesi Türk Sanatını ölümsüzleştirenler ve Anadolu Türk-İslâm
Sanatlarının yaratıcılarının Ataları olan Uygurların,aynı coğrafyadaki İran da
cereyan eden Maniheizm başta olmak üzere dinlerden ve mitolojilerden etkilenmiş
olması kaçınılmazken kendisi de verdiği ürünler ve kültürel birikimlerle İran
Sanatını etkilemiştir.Bu etkiye örnek olarak Öğretilerini Resimli anlatımla
zenginleştirerek yaymaya çalışan Mani’nin , usta Minyatürcüler olan Uygur
sanatçılarının minyatürleri aracılığıyla dinini daha geniş alanlara yayma
fırsatı bulması gösterilebilir.Minyatür sanatı başta olmak üzere
dokuma,maden,cam ,porselen gibi küçük ek sanatları ile mimari gibi alanlarda da
bu karşılıklı etkileşim somut bir şekilde izlenebilmektedir.Kısacası İran
bölgesi Din ve Sanatlarının karşılıklı etkileşimlerinin yansıması olan ürünleri
onlarla tarih süreci içerisinde temas etmiş toplumların medeniyetlerinin her
alanında görmek mümkündür. Tüm bunlardan Samsun Acem Tekkesin dört kanatlı
Melek İsrafil figürü de payını almış , antik İran din ve sanatı esintileriyle yoğrularak
İslâmi olgularla bütünleşip yeniden mana kazanarak yine o topraklarda
üretilip,üretildiği topraklarda hüküm süren dini akımlarının felsefi mesajını
vermek üzere Samsun’da ki mekânında yerini almıştır.
Semavi Dinlerin tamamında Melek kavramı
vardır.Arapça bir kelime olan ‘’Melek’’ haber götüren anlamında
kullanılmaktadır.Ana kaynağı Vahiy olan ve İlahi Kitabı bulunan Tevrat’la
,‘’teslis’’in kabul gördüğü İncil’deki Melek kavramıyla Kur’an-ı Kerimdeki
Melek,Ahiret,Kader,Elçi kavramları birbirine yakındır.Ancak bazı farklarda
açıkça görülebilmektedir.Ortak bilgi Meleklerin nurani ve günah işlemeyen
varlıklar oluşuyken Hıristiyanlıkla ilgili betimlemelerde dişi ve erkek olarak
tasvir edilmeleri önemli bir farklılığı da beraberinde getirir.Çünkü Kur’an-ı
Kerim bu durumu şiddetle reddeder ve Meleklerin Dişi yâda erkek olmadığını net
olarak açıklar. İslâmiyet’in ortaya çıktığı yıllarda aynı coğrafyada yaşayan
bazı kavimlerce de Meleklerin dişi olarak algılanması üzerine Allah “Onlar Rahman’ın kulları olan melekleri dişi
kabul ettiler. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri
yazılacak ve sorguya çekileceklerdir ” (5), "Ahirete inanmayanlar,
meleklere dişilerin adlarını takıyorlar" (6). "Rabbiniz oğulları size
ayırdı da, kendisi için kız olarak melekleri mi edindi?"(7),
"Putperestlere de ki: Kızlar Rabbinin de
erkekler onların mı? Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı
yarattık?"(8) Ayetlerini vahiy ederek kullarını uyarmıştır. İslam
Ülkelerinin halkları Meleklerin dişi olarak algılanmalarının önüne geçebilmek
için Rıdvan,Mikail,Cebrail ,İsrafil gibi Melek adlarını erkek çocuklarına
koyarak önlem alma yoluna gitmişlerdir.Kur’an-ı Kerim’e göre Meleklerin günah
işlemeyen,evlenmeyen,yiyip içmeyen,hızlı hareket eden,Allah’ın emir ve izni ile
çeşitli şekillere girebilen ve sürekli Allah’a ibadet ile Onu Tespih eden
Nurdan yaratılmış varlıklar olduğu “Şüphesiz Rabbin katındaki (Melek)ler O'na
ibadet etmekten büyüklenmezler O'nu tesbih ederler, yalnız O'na secde ederler”
(9) Ayetleriyle bildirilmiş ve her Meleğe farklı görevler yüklenmiştir. Vahiy
Meleği Cebrail,Ölüm Meleği Azrail,Doğa Olaylarından sorumlu Mikail ve Sur
Meleği İsrafil, Cennet bekçisi Rıdvan,Cehennem Bekçisi Malik,Arşı taşıyan
Hamele, Amelleri yazan Kiramen Kâtibin,İnsanları koruyan Hafaza, kabirdeki
sorgudan sorumlu Münker – Nekir Melekleri en çok bilinen Meleklerdir.Tevrat ,
İncil ve bunlara bağlı mistik akımlarda en çok adı geçen Melekler ise Michael
(Mikail),Gabriel (Cebrail), Serafim - Rafael (İsrafil), Azrail, Satan, Uriel,
Metatron, Moroni, Koronzon, Inkubus ve Lüsifer’dir.
İslâm ve Hıristiyan inanç sistemindeki Melek
kavramındaki farklılıklardan biriside kanatları ile ilgili tanımlamadır.Hıristiyan
inancındaki altı kanatlı Melek kavramı İslâmi İnançta olmayıp, bu konuda ki
Ayetler konuya kesinlik kazandırmaktadır.“Hamd o Allah'a mahsustur ki, gökleri
ve yeri yoktan var etmiş, melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler
kılmıştır. O, yarattıkları için neyi dilerse onu arttırır. Muhakkak ki Allah
her şeye hakkıyla kadirdir."(10)
Ayetinden de anlaşılacağı gibi Kur’an-ı Kerim Meleklerin ikişer ,üçer ve
dörder kanatlı olduğunu bildirmiştir.Bu kanatların Miktarının ise Meleklerin
elçilik, görev ve sorumluluklarının önemiyle alakalı olduğu ortadadır.Hıristiyanlık
inancındaki altı kanatlı Melek betimlemesinin en popüler örneği modern zamanlarda
üne kavuşmuş olan Ayasofya’nın kubbesindeki altı kanatlı Serafim Meleği
betimlemesidir.İncil’de Serafim Meleğiyle ilgili olarak “Her serafin altı
kanadı vardır. İkisi uçmak, ikisini ayaklarını, geri kalan ikisini de yüzlerini
kapatmak için kullanırlardı ( Isaiah 6:2)” denmektedir.Serafim Meleği Allah’ın
emriyle kıyamet kopacağı zaman Sura üflemekle görevli melekten biri olan İsrafil
için de kullanılmaktadır. Sur meleği olarak da tanınan İsrafil isminin İbranice
Serafim kelimesinden geldiği, sonra serafin ve serafil şeklinde değiştirilerek
İsrafil haline getirildiği, şan ve şeref anlamında olduğu ifade edilmektedir
(11).
İslâm sanatı; İslâm’ın yayıldığı ülkelerin
oluşturduğu dinsel temalı sanatın genel adı olarak tanımlanabilir.İslam
sanatını yaratanlar aynı dine inanmanın getirdiği ortak sanat öğeleri meydana
koymayı başarmışlar,bunu icra ederken kendi milli sanat değerlerini ilave
etmeyi de unutmamışlardır.Bu nedenledir ki tüm kozmopolitliğe inat özgünlük
sanat eserlerinde farklı içerikleriyle kendini hissettirir.Öteden beri
süregelen kültürel birikim yeni dinin getirdikleriyle birleşerek yeni
biçimlerle kendini göstermiştir.İnsana ait niteliklerin başka bir varlığa,
özellikle Tanrı'ya yada insan şeklindeki putlara aktarılması olan
antropomorfizmi İslâm kesinlikle reddeder.İslâmiyet’in ilk yıllarında bu konuda
kesin bir yasak olmamakla birlikte, ‘’Melekler içinde suret bulunan eve
girmezler’’anlayışı etkili olmuş, puta tapıcılığın önüne geçilme amacıyla
heykel ve tasvir yapımından uzak durulmuş, zamanla bu durum prensip halini
alarak kendine az sayıdaki örnek dışında uygulama alanı bulamamıştır.Bu nedenle
İslâm sanatında dinsel temalı olsun olmasın heykel ve tasvir sanatı pek
gelişmemiştir.Ancak bu durum figüratif betimlemenin tamamen ortadan kalktığı
anlamını da taşımamalıdır.Çünkü birçok figür yeni anlamlar kazanarak yâda
bitkisel ve geometrik süsleme ile özdeştirilerek varlığını saklamayı
başarmıştır.Bu durum yalnızca İslâmi inançta yaşanmamış,benzer bir süreç Hıristiyanlık
dini çerçevesinde gelişen sanat içinde geçerliliğini korumuştur.Hıristiyan
inancına sonradan eklenen resim ve heykellerin varlığına karşı bir hareket
olarak başlayan ve 8.yy.da bu dinin yayıldığı tüm coğrafyada kendini gösteren
ikonaklazma dönemi dini temalı tüm resim ve heykellerin tahribiyle son
bulmuştur.Emevi,Abbasi,Selçuklu,Beylikler ve Osmanlı coğrafyasında ibadethane
dışındaki mimari unsurlarda azda olsa figüratif betimlemelere yer
verilmiştir.Dinsel konulu figüratif örneklerin hoşgörüyle ürün verebildiği
İran’daki durum ise şaşırtıcı olup mezar,türbe ve mescitlerde Melek gibi dini
temalı betimlere rahatça yer verildiği bilinmektedir.Eski çağlarının pagan ve
doğacı inanç sistemi ile ahiret inancı, cennet, cehennem, şeytan ve melek
olguları bakımından semavi dinlerle benzerlik gösteren Zerdüst’ün tek tanrılı dini
ve Mani’nin öğretisiyle zengin bir din kültürü etkisinde kalan İran’ın, İslâm
Dininin kabulünden sonrada yeni dinin bildirdiği Peygamberler,Halifeler ve
Melekler gibi cismani olan ve olmayan dini temalı varlıklarla ilgili görsel
eserler verebildiklerine dair en somut örneklerden biriside Acem Tekkesinin
dört kanatlı Melek betimlemesidir.Bu durum Emevi, Abbasi, Selçuklu,Osmanlı ve
Fatimiler’ de genelde din dışı konular yada tarih bağlamlı dini temalı konular
ve kişilerle ilgili tasvirler şeklinde kendini göstermekteydi.Dini temalı
olması nedeniyle yaygın olmayan ,azda olsa portal süsü olarak kullanılan Melek
betimlemelerine Sivas Divriği Turan Melik Darüşşifası,Konya Surları ,Burdur
susuz han ve Artuklu dönemi sikkelerinde ki melek figürleri örnek
gösterilebilir. Bu betimlemelerde Melek tasvirinde insana ait fiziksel detaylar
görülür ve onu insandan ayıran tek özellik kanatları olmasıdır.
Ölümden sonraki dirilişle dünyada bahar aylarında
görülen dirilişi sağlamak ve Levh-i Mahfuz da Allah’ın yazılı İradelerini
okumak Melek İsrafil’in görevlerindendir ancak bu Meleğin en bilindik özelliği
Kıyametin sembolü olan borusunu çalacak olmasıdır. Bu nedenle İsrafil’e sahib-i
karn yani Sur’ un sahibi de denir. İslami inanışa göre İsrafil Sûr’a iki defa
üfleyecektir.Sûr’un ilk üflenişine ‘’nefha-i ûlâ’’,ikinci üflenişe ise
‘’nefha-i sâniye’’ denmektedir. İsrâfil’ in birinci üflemesi ile yer ve gökteki
bütün canlılar ölecek ve dünya ile berzah olarak adlandırılan kabir hayatı sona
erecek,ikinci defa üflemesi ile de insanoğlu için Kıyamet günü vuku bulacak ve
yeniden diriliş acbüzzeneb’den gerçekleşip ahiret hayatı başlayacaktır.Nefn
Arapçada üflemek,boru çalmak anlamındadır.Nefh-i Sûr ise İsrâfil’in Sûr’u
anlamında kullanılmaktadır.Eski İran dilinde “sur” kelimesi bir boynuz çeşidi
olarak geçmekte,enstrüman bilimi olan Organoloji de ise Nefirde denilen
boynuzdan yapılan nefesli çalgı olarak belirtilmektedir.Özellikle Dağ keçisi
boynuzundan yapılan Sûr’ların İran ve çevre coğrafyada antik çağlardan beri
kullanılageldiği bilinmektedir.
Bugün Samsun Müzesinde sergilenmekte olan Acem
tekkesini dört kanatlı Melek İsrafil betimlemesi, Gaz Lambası (1–2/2000) haznesinin Duvarla
bağlantısını sağlayan Prinç aplik üzerindedir.Eserin tamamı prinç malzemeden
duvara monte edilecek şekilde 30
cm .lik bir kol ile ucu yarım küre şekilli hazne
yuvasından oluşmaktadır.Duvarla bağlantılı yer ve gaz lambasının
yerleştirildiği yuva arası kanatlı Melek figürü ve bitkisel formlarla
doldurulmuştur.Melek -ajurlu volüt-ateş-rumi,palmet olgusu antik İran din ve sanat
esintileri taşısa da İslami olgularla özümsenerek Melek-Sûr ve ışıkla (kandil)
yeni mana kazanarak vücut bulup dinsel mesajını aktarmaktadır.Estetiğin tüm
sınırlarının zorlandığı Melek İsrafil bir volüt üzerinde oturmaktadır.Kanatları
arkaya doğru açık, saçları dalgalı, antik İran esintili giysisi içerisinde,
vücut kıvrımları belirgin,kollar açıkta ve geleneksel İran sanatı insan
betimlemeleriyle uyumlu, genç ve dinamik
olarak tasvir edilmiştir.Hafif öne doğru eğilmiş,iki eliyle kavradığı sûr’u
ağzına götürmüş tutmaktadır.Belli ki Hz. Muhammed’in (s.a.v.) buyurduğu gibi ’’İsrâfil
Sûr’u tutmuş hazır bir şekilde kendisine ne zaman üfürmek için emredileceğini
beklemektedir‘’.Gaz lambası haznesi ise opalin benzeri beyaz renk boyalı cam
malzemeden imal edilmiştir.İran cam işleme sanatının ne kadar eskiye dayandığı
ise tartışma götürmez bir gerçektir. Hazne üzerinde ki renkli boncuklardan
yapılma süslemeler ile rumi-palmet ve bitkisel form kabartmaları bu birikimin bir
ürünüdür.Tüm sanatsal özellikleri irdelendiğinde İsrafil Melek figürlü duvar
lambası İran da üretilerek Samsun’daki Acem Tekkesinde kullanılmak üzere en
erken 18.yy.da getirilmiş olmalıdır.Bölgede öteden beri Şii kültür temelli bir
tasavvuf tarikatı olan Bektaşilik ve İslam Öncesi Türk İnançlarının izlerinin
görüldüğü Aleviliğinde etkinliğinin olması Acem Tekkesinin kuruluş felsefesi
için zemin oluşturmuş ve yüzyıllardır varlığını devam ettirebilmiştir.Ve İsrafil
tüm sanatsal güzelliği ve tasavvufi sunuşuyla kıyametin her an
gerçekleşebileceğini vurgulamakta ,inananları Ahiret hayatına hazır olmaya
davet etmekte ve Allah’ın Sûr’un üfürülmesiyle ilgili emir ve iradesini
uygulamak için beklemektedir.Çünkü ‘’Güneş köreltildiği zaman ,yıldızlar
bulanıklaşıp döküldüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, gebe develer kendi
başına terk edildiği zaman,vahşi hayvanlar toplandığı zaman,denizler
tutuşturulduğu zaman,nefisler birleştiği zaman ve ‘’diri diri toprağa gömülen
kızcağıza sorulduğu zaman:hangi suçtan dolayı öldürüldü ?’’, sahifeler açıldığı
zaman ,gök sıyrılıp yüzüldüğü zaman ,cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı
zaman ,artık her nefis neyi hazırladığını bilip öğrenmiştir’’ (12) diye vahiy
etti Yaratıcı. Artık Allah’ın kâinat için takdir etmiş olduğu süre son bulmuş ve
hesap günü gelip çatmıştır.Tamda bu nedenledir ki iş işten geçmeden
yüzyıllardır uyarır insanoğlunu Acem Tekkesinin dört kanatlı Meleği.
KAYNAKÇA
1)Kur’an-ı Kerim/Hac -7.Ayet
2)Kur’an-ı Kerim /ez-Zumer-68.Ayet
3)Müze Arşivi;E.YILMAZ -20.09.2010 tarih ve 160
sayılı Rapor
4)Samsun Bülten http://www.samsunbulten.com;E.YILMAZ:Antik
Çağ yazarları-Seyyahlar ve Peripluslar Işığında Doğu Karadeniz Arkeolojisinin
Keşfi.
5)Kur’an-ı Kerim /Zuhruf -19.Ayet
6)Kur’an-ıKerim/Necm-27.Ayet
7)Kur’an-ıKerim/İsra-40.Ayet
8)Kur’an-ı Kerim/ Saffat -149,150.Ayetler
9)Kur’an-ı Kerim /A’raf-206.Ayet
10)Kur’an-ı Kerim /Fâtır-1.Ayet
11)İslam Ansiklopedisi İsrafil maddesi. Ali Arslan
Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/131-132
12)Kur’an-ı Kerim /Tekvir-14.Ayet
/Emine YILMAZ
Müze Araştırmacısı-SAMSUN - 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder