OMV firmasının sosyal sorumluluk çerçevesinde
yerine getirmesi gereken vecibelerin dışında, ÇED raporunun gerekliliklerini de
sadece kağıt üzerinde maddeler halinde sıralanan koşullar olarak
değerlendirmemesi gerektiği gibi de bir zorunlulukları bulunmaktadır.
Üretilen elektriğin taşınabilmesi için elbette
yüksek gerilim hatlarına gerek duyulacaktır. Pilon’ların (çelik kule) arasına
çekilen teller doğal olarak köylülerimizin evlerinin tepelerinden geçecektir.
Bu konuyu gündeme getirmemin nedeni bölgede yaşayan ve pek çoğu yakın tanıdığım
ve akrabalarım olan insanların yaşadıkları problem ve şikayetleridir.
Yüksek gerilim hatlarının sağlığı üzerinde menfi
etkiler yaratmadığı söylenemez. Türkiye’de bu konuda yönetmeliklerde de önemli
boşluklar bulunmaktadır. Yüksek gerilimi taşıyan direklerin üzerinde sadece
Tehlikeli olduğunu ifade eden kırmızı harflerle yazılmış bir ikaz
Levhası görülmektedir. Bu uyarının amacı tamamen dokunmakla
veya temas etmekle ortaya çıkan tehlikeleri ifade eder.
Oysa; yüksek gerilim hatlarından yayılan
elektromanyetik radyasyon’un yaratacağı olumsuzluklar nazarı itibara
alınmamıştır. Özellikle hamile kadınların düşük yapmasına, hatırlayamama, baş
ağrısı ve kronik yorgunluk başta olmak üzere pek çok olumsuzluğun, yüksek gerilim hatlarına yakın olan yerlerde
yaşayan kişilerde belirgin olarak ortaya çıktığı yapılan inceleme ve
araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
Direklerin yükseltilerek önlem alındığı veya
alınabileceği şeklindeki görüşlere katılmak da mümkün değildir. 3 veya 5 mt.
uzaklıkta olduğunda insana bir zarar vermeyeceğini belirten yetkililer,
elektromanyetik radyasyon faktörünü hiçbir şekilde nazarı itibara
almamaktadırlar.
Yüksek gerilim hatlarının geçeceği alanlarda
kesinlikle bir güvenlik koridorunun oluşturulması gerekir. OMV’nin üreteceği
enerjiyi evlerimizin bir iki metre üstünden geçirmeleri halinde ikinci bir
katliama daha imza atmış olacaklardır. OMV firması bu konuda elbette bu konuda
tek başlarına belirleyici değillerdir. Bu konuda birinci derecede sorumlu
olacak olan kuruluş TEAŞ’dır.
İkinci bir konu ise, doğalgaz borularının tesis
edildiği alanlardır. Bu boruların geçmiş olduğu güzergahlarda da kesinlikle
hiçbir yapılanma olmamalı ki, ÇED raporunda da bu hususlar açıkça belirtilmiştir.
Doğalgaz boru hatlarının geçmiş olduğu alanlarda yeni yapılanmalara ruhsat
verilmemeli, ve tıpkı yüksek gerilim hatlarının geçtiği alanlarda olduğu gibi
bu bölgelerde de güvenlik koridorları oluşturulmalıdır. BOTAŞ’ın bu konudaki
fizibiliteleri ve uygulamaları çok önemlidir.
Termik Santrallerin dezavantajları, sadece petrol türevi hammaddelerin
kullanılarak insan ve çevre sağlığını menfi etkiler yaratması olarak
sınırlandırılamaz. Çeşitli ilişkiler ile elde ettikleri ÇED raporlarının gerekliliklerini
yerine getirip getirmediğine ilişkin denetim ve kontrollerin yapılmaması
halinde, bölge halkı sadece “bölgeye iş, aş getirdik” masalları ile avunup
duracaktır.
Belediyeler özellikle yüksek gerilim hatlarının
geçtiği bölgelere belirli mesafelere kadar iskan vermemesi gerekir. Sağlık
yönünden gerilim hatları konusunda, Üniversitelerden alınan bir belge
olmadığını ve somut hiçbir göstergenin bu güne kadar yaşanmadığını iddia
edenler elbette olacaktır. Ancak bu görüşü savunanların da Sağlık Bakanlığından
elektromanyetik radyasyonun sağlığa zararlı olmadığı konusunda bir belge sahibi
olması gerekir.
Olaya bir değişik pencereden bakacak olur isek,
örneğin bir araziniz var. Bu arazinin yüksek gerilimli olması ile olmaması
arasında bir farkı oluşmayacağı mümkün mü dür. Yüksek gerilim hatlarının
geçtiği tüm alanlarda araziler ve evler değerinin altında fiyatlarla alınır ve
satılır. Çünkü bu tür alanlar kesinlikle talep görmeyeceklerdir.
Bu noktada OMV firması yetkilileri veya bazı
okuyucularımız , “İyi de Süleyman bey kardeşim. Doğalgaz çevrimli santraller
zararlı diye sürekli gündem yaratmaya çalıştın, yazıp durdun, şimdi de adamlar
santrali işletmeye açacaklar, bu kez de gerilim hatlarını diline doladın”
şeklinde şahsıma yönelik eleştiriler yöneltebilirler.
Elbette bu konudaki eleştiriler karşısında doğru
öğrendiklerimizden veya bildiklerimizden taviz vermek gibi bir niyetimiz
olmadığı gibi, istihdam darlığının yaşandığı bölgemizde yeni iş sahalarının
açılmasına karşı bir duruşumuz olduğunu düşünmek bizlere haksızlık olacaktır.
Çıkış noktamız ise malumdur. Gelişmiş ülkeler artık
yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarına her tür destek ve teşvik’i vermekte
ve petrol türevi hammaddeler ile üretilen her tür materyallere karşı bir savaş
açmış durumdadırlar. Dünya yeşil orjijinli hammaddeler yönelmiştir. Aklın yolu
birdir.
Hal böyle iken, Samsun ve bölgesinde başka Termik
Santraller için lisans alan firmaların da oluşturacağı polin tarlalaları,
bölgede nasıl bir katma değer ve rant yaratacaktır. Köylerimizde evlerinin
tepelerinden adeta teğet geçen akım telleri ile ne derecede mutlu olarak
yaşamlarını sürdürebileceklerdir.
Bizim bir yanımızda, dizilerin etkisinde kalarak,
dizinin sevilen karakterleri öldüğünde cenaze törenleri düzenleyen gerçeklerimiz
yer almaktadır. Gerilim hatlarının geçtiği bölgelerde, tellere bir kablo
bağlayarak elektrik elde etmek isteyen insanlarımızın tehlikeli boyutlara
ulaşacak davranışlarda bulunmayacağı iddia edilemez. Bunun basit bir yaklaşım
tarzı olduğu düşünülebilir. Ancak olmayacağı da kesinlikle düşünülemez. Çünkü
ülkemizde çok daha vahim boyutlarda yaşanan olaylara şahit olunmuştur.
Bilimsel anlamda yüksek gerilim hatları ile ilgili
çeşitli ülkelerde araştırmaların yapıldığı bilinmektedir. Örneğin Oxford
Üniversitesi, gerilim hatlarının geçtiği yerlerde yaşayan çocuklarda, gerilim
hatlarının geçmediği yerlerde yaşayan çocuklara nazaran % 65-70 oranında lösemi
tehlikesi bulunduğu yönündeki araştırma sonuçlarını dünya kamuoyuna sunmuştur.
Dolaysıyla,
Termik Santraller her anlamı ile sağlımızı ve çevremizi direkt olarak
etkilemektedir. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde “Okulu Kopardık Ancak” başlıklı
yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, özellikle belediyelerin ve diğer kurumların
Termik Santrallerin yaratacağı her tür olumsuzluğu anında tespit edebilecek bir
mekanizma oluşturması ve müdahale etmesi gerekmektedir. Çünkü insan hayatının
bedelini ödeyebilecek bir para henüz tedavüle çıkmamıştır.
/Süleyman
SALUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder