14 Şubat 2014 Cuma

OMV’nin Yüksek Gerilim Hatları

OMV firmasının sosyal sorumluluk çerçevesinde yerine getirmesi gereken vecibelerin dışında, ÇED raporunun gerekliliklerini de sadece kağıt üzerinde maddeler halinde sıralanan koşullar olarak değerlendirmemesi gerektiği gibi de bir zorunlulukları bulunmaktadır.

Üretilen elektriğin taşınabilmesi için elbette yüksek gerilim hatlarına gerek duyulacaktır. Pilon’ların (çelik kule) arasına çekilen teller doğal olarak köylülerimizin evlerinin tepelerinden geçecektir. Bu konuyu gündeme getirmemin nedeni bölgede yaşayan ve pek çoğu yakın tanıdığım ve akrabalarım olan insanların yaşadıkları problem ve şikayetleridir.

Yüksek gerilim hatlarının sağlığı üzerinde menfi etkiler yaratmadığı söylenemez. Türkiye’de bu konuda yönetmeliklerde de önemli boşluklar bulunmaktadır. Yüksek gerilimi taşıyan direklerin üzerinde sadece Tehlikeli olduğunu ifade eden kırmızı harflerle yazılmış bir ikaz
Levhası görülmektedir. Bu uyarının amacı tamamen dokunmakla veya temas etmekle ortaya çıkan tehlikeleri ifade eder.

Oysa; yüksek gerilim hatlarından yayılan elektromanyetik radyasyon’un yaratacağı olumsuzluklar nazarı itibara alınmamıştır. Özellikle hamile kadınların düşük yapmasına, hatırlayamama, baş ağrısı ve kronik yorgunluk başta olmak üzere pek çok olumsuzluğun,  yüksek gerilim hatlarına yakın olan yerlerde yaşayan kişilerde belirgin olarak ortaya çıktığı yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Direklerin yükseltilerek önlem alındığı veya alınabileceği şeklindeki görüşlere katılmak da mümkün değildir. 3 veya 5 mt. uzaklıkta olduğunda insana bir zarar vermeyeceğini belirten yetkililer, elektromanyetik radyasyon faktörünü hiçbir şekilde nazarı itibara almamaktadırlar.

Yüksek gerilim hatlarının geçeceği alanlarda kesinlikle bir güvenlik koridorunun oluşturulması gerekir. OMV’nin üreteceği enerjiyi evlerimizin bir iki metre üstünden geçirmeleri halinde ikinci bir katliama daha imza atmış olacaklardır. OMV firması bu konuda elbette bu konuda tek başlarına belirleyici değillerdir. Bu konuda birinci derecede sorumlu olacak olan kuruluş TEAŞ’dır.

İkinci bir konu ise, doğalgaz borularının tesis edildiği alanlardır. Bu boruların geçmiş olduğu güzergahlarda da kesinlikle hiçbir yapılanma olmamalı ki, ÇED raporunda da bu hususlar açıkça belirtilmiştir. Doğalgaz boru hatlarının geçmiş olduğu alanlarda yeni yapılanmalara ruhsat verilmemeli, ve tıpkı yüksek gerilim hatlarının geçtiği alanlarda olduğu gibi bu bölgelerde de güvenlik koridorları oluşturulmalıdır. BOTAŞ’ın bu konudaki fizibiliteleri ve uygulamaları çok önemlidir.

Termik Santrallerin dezavantajları,  sadece petrol türevi hammaddelerin kullanılarak insan ve çevre sağlığını menfi etkiler yaratması olarak sınırlandırılamaz. Çeşitli ilişkiler ile elde ettikleri ÇED raporlarının gerekliliklerini yerine getirip getirmediğine ilişkin denetim ve kontrollerin yapılmaması halinde, bölge halkı sadece “bölgeye iş, aş getirdik” masalları ile avunup duracaktır.

Belediyeler özellikle yüksek gerilim hatlarının geçtiği bölgelere belirli mesafelere kadar iskan vermemesi gerekir. Sağlık yönünden gerilim hatları konusunda, Üniversitelerden alınan bir belge olmadığını ve somut hiçbir göstergenin bu güne kadar yaşanmadığını iddia edenler elbette olacaktır. Ancak bu görüşü savunanların da Sağlık Bakanlığından elektromanyetik radyasyonun sağlığa zararlı olmadığı konusunda bir belge sahibi olması gerekir.

Olaya bir değişik pencereden bakacak olur isek, örneğin bir araziniz var. Bu arazinin yüksek gerilimli olması ile olmaması arasında bir farkı oluşmayacağı mümkün mü dür. Yüksek gerilim hatlarının geçtiği tüm alanlarda araziler ve evler değerinin altında fiyatlarla alınır ve satılır. Çünkü bu tür alanlar kesinlikle talep görmeyeceklerdir.

Bu noktada OMV firması yetkilileri veya bazı okuyucularımız , “İyi de Süleyman bey kardeşim. Doğalgaz çevrimli santraller zararlı diye sürekli gündem yaratmaya çalıştın, yazıp durdun, şimdi de adamlar santrali işletmeye açacaklar, bu kez de gerilim hatlarını diline doladın” şeklinde şahsıma yönelik eleştiriler yöneltebilirler.

Elbette bu konudaki eleştiriler karşısında doğru öğrendiklerimizden veya bildiklerimizden taviz vermek gibi bir niyetimiz olmadığı gibi, istihdam darlığının yaşandığı bölgemizde yeni iş sahalarının açılmasına karşı bir duruşumuz olduğunu düşünmek bizlere haksızlık olacaktır.

Çıkış noktamız ise malumdur. Gelişmiş ülkeler artık yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarına her tür destek ve teşvik’i vermekte ve petrol türevi hammaddeler ile üretilen her tür materyallere karşı bir savaş açmış durumdadırlar. Dünya yeşil orjijinli hammaddeler yönelmiştir. Aklın yolu birdir.

Hal böyle iken, Samsun ve bölgesinde başka Termik Santraller için lisans alan firmaların da oluşturacağı polin tarlalaları, bölgede nasıl bir katma değer ve rant yaratacaktır. Köylerimizde evlerinin tepelerinden adeta teğet geçen akım telleri ile ne derecede mutlu olarak yaşamlarını sürdürebileceklerdir.

Bizim bir yanımızda, dizilerin etkisinde kalarak, dizinin sevilen karakterleri öldüğünde cenaze törenleri düzenleyen gerçeklerimiz yer almaktadır. Gerilim hatlarının geçtiği bölgelerde, tellere bir kablo bağlayarak elektrik elde etmek isteyen insanlarımızın tehlikeli boyutlara ulaşacak davranışlarda bulunmayacağı iddia edilemez. Bunun basit bir yaklaşım tarzı olduğu düşünülebilir. Ancak olmayacağı da kesinlikle düşünülemez. Çünkü ülkemizde çok daha vahim boyutlarda yaşanan olaylara şahit olunmuştur.

Bilimsel anlamda yüksek gerilim hatları ile ilgili çeşitli ülkelerde araştırmaların yapıldığı bilinmektedir. Örneğin Oxford Üniversitesi, gerilim hatlarının geçtiği yerlerde yaşayan çocuklarda, gerilim hatlarının geçmediği yerlerde yaşayan çocuklara nazaran % 65-70 oranında lösemi tehlikesi bulunduğu yönündeki araştırma sonuçlarını dünya kamuoyuna sunmuştur.

Dolaysıyla,  Termik Santraller her anlamı ile sağlımızı ve çevremizi direkt olarak etkilemektedir. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde “Okulu Kopardık Ancak” başlıklı yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, özellikle belediyelerin ve diğer kurumların Termik Santrallerin yaratacağı her tür olumsuzluğu anında tespit edebilecek bir mekanizma oluşturması ve müdahale etmesi gerekmektedir. Çünkü insan hayatının bedelini ödeyebilecek bir para henüz tedavüle çıkmamıştır.

/Süleyman SALUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder