Eski tarihlerde, merak uyandırarak ertesi günün
satışlarına heyecan katmak için gazetelerde pehlivan güreşleri tefrika edilir,
günlerce aylarca anlatılıp dururdu. Hatta bu konuda ünlü olmuş bazı
gazetecilerin ismi herkes tarafından bilinir, bu yazılanlar bir de radyolarda
da o ağır ve ağdalı anlatımlarıyla bazı kişileri öne çıkarırdı. Eşref Şefik o
dönemlerde bu tür güreşleri o kadar tabii ve ustalıkla anlatırdı ki, evin büyükleri
bu radyo sohbetlerini kaçırmamak için bekleşirlerdi. İşte Saathane Meydanında
yapılması düşünülen planlama programı bana pehlivan güreşlerinin tefrika
edilişini hatırlattı.
Geçenlerde yerel gazetelerimizden birisinin,
Saathane meydanındaki planlama çalışmalarının her safhasını günü gününe
vermesinin övgüye değer oluşundan sitayişle bahsetmiştim. Nihayet bu konudaki
gelişmelere Büyükşehir Belediye Meclisi ve Ortak Komisyonu, Meydanın Kentsel
Dönüşüm Projesini onaylayarak son noktayı da koymuş oldu. Hatta bölgedeki
değişimin daha da genişleyeceğine dair bazı ifadelerin de yer aldığı
haberleriyle birlikte, Başkanın yıkım tavrı da belirlenmiş oldu. Her neyse!
Önceki haftalarda, bölgede ticaret yapanların,
gelecekteki akıbetlerinin ne olacağı, nelerle karşılaşacaklarından ziyade, kent
yaşayanlarının kent merkezindeki bu tarihi yapılanmaya birden bire veda
etmesini, birazda eleştirel olarak değerlendirmiştim. Hala da aynı düşünceler
içindeyim. Hatta çok da karışık bir haleti ruhiye içinde bocalamaktayım. Samsun’a
ait ne kadar eski fotoğraf varsa hepsinde bu bölgeyi yeniden gözden geçirdim.
Bu bölgenin yıllardır bilinen eski durumunun alacağı yeni profili anlamaya
çalışıyor, bir türlü hafızamda canlandıramıyorum. Neden acaba! Çünkü; yeterince
hazmedilemeyen ve kabul görmeyen, çok ezbere dayalı yıkalım boşaltalım, önünü
açalım mantığıyla ortaya konmuş bir planlama hissini veriyor bana.
Önce bu projenin gereklerini ve fikrini hazmetmek
gerekmez miydi? Bu Kente uzun yıllarını vererek yaşamış insanlardan başlayarak,
bir fikir sentezi oluştururken sosyologların, akademisyenlerin ve daha
nicelerinin fikriyatını dikkate almak ve önemsemek gerekirdi aslında. Çünkü
Bölge planlamalarının, insanların kendilerine ait olduklarını hissettikleri
yaşam mekânlarına dair bir aidiyet duyarlılıkları vardır ve bu yıllardır da
aynı hassasiyetle devam ede gelmektedir. Yoksa eski yeni olgusu diye bir şey
kalmaz her on yılda bir değişikliğe uğrayarak yenilenme ihtiyacı doğrardı
şehirlerimizde. İşte bu durumda İstanbul’da bile ne Tahtakale kalırdı, ne
Sultanhamam, ne de Ankara’da Çıkrıkçılar Yokuşu. Yani Islah etmek başka şeydir
yıkmak başka!
Bu gibi toplum projelerinin sipariş yöntemiyle
hazırlatılması yerine, bilimsel kurul gibi, toplum bilimciler gibi insan
sosyolojisine hâkim olanların değerlendireceği bir kuruldan geçecek mahiyette
ve özellikte olması çok yerinde olurdu.
Böyle basmakalıp hazırlanarak ortaya çıkan, yeni planlanacak bölge
kullanımına alışmak, herhalde çok uzun
zaman alacaktır.
Son meclis oturumuna katılan üyeler, bu kararı
gerçekten tarihi buldukları için imzalarının önemine kendilerini öyle
inandırmışlar ki bunu komisyon başkanı da son sözleriyle tescil etmiş zaten.
Böyle tarihi bir kararın son imzasını atmak gerçekten çok değerlidir. Ama asıl
önemli olan böyle bir karara, daha da düşünülmelidir diyerek el ve kol
kaldırmayan İsmail Sevindik, Murat Ekşi, Ömer Çelebi, Erdem Okan isimli meclis
üyeleri, şehir ve kentliler adına tarihi bir misyonu, asli olarak yerine
getirmişlerdir.
Bilgilerine ve kafalarına sağlık!
İyi haftalar.
07.12.2011
/Sacit ACAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder