Karadeniz yöresi; sahip olduğu tabii güzellikleri
ve yayla şenlikleriyle, yöresel kıyafetleri ve mutfak kültürleriyle, insan
tipleri ve ağız özellikleriyle, halk müziği ve halk oyunlarıyla; kısacası yöre
folkloruyla, Türkiye’de farklı bir yere sahiptir. Karadeniz’i farklı kılan
özelliklerden biri de düğünlerde, şölenlerde ve şenliklerde çalınan kemençe ve
onun icracısı konumundaki kemençeli âşıklardır.
Türklerde yaylı sazların ilk atası olarak kabul
edilen kopuzun tarihi, söz medeniyetinin geçerli olduğu Orta Asya bozkırlarında
hüküm süren Türk kültür tarihi ile paralellik arz etmektedir. Kemençe bugünkü
haliyle yaylı bir sazdır ve Türk müzik aletlerinin proto-tipi olarak kabul
edilen kopuzun bir türevi gibi gözükmektedir. Kemençenin tarihte Kumanlara ait
bir çalgı aleti olduğu ve adının da Kumança’dan geldiği şeklinde rivayetler
olmasına karşın; bu konuda otorite olarak kabul edilen bazı müzikologlar onun
küçük bir kemana benzediğini ve bu nedenle Farsça “keman” sözcüğüne “çe” küçültme
ekinin getirilmesiyle elde edilmiş bir sözcük olduğunu belirtmektedirler.
Kemençenin Anadolu’ya Selçuklu Türkleriyle geçiş
yaptığı yaygın bir kanaattir. Eskiden bu çalgı, deri kaplı yarım Hindistan
cevizinden ve içi oyuk gövdesine diklemesine inen bir saptan ibaretti.
Gövdesinin altına bir destek konulur ve enstrüman bir yayla çalınırdı. Kemençe
günümüzde de aynı tarzını korumasına karşın, ham maddesi olan ağacın adı
değişmiş ve enstrümanın şekli farklılaşmıştır.
Başka bir rivayete göre ise kemençe, XII. yüzyılda
Oğuzlarla birlikte Anadolu’ya ıklığ adıyla üç telli yaylı bir çalgı olarak
gelmiş ve sonradan Farsça yay anlamındaki keman adını almış; daha sonra da
Anadolu’dan Bizans’a kadar yaygınlık göstermiştir. Bu dönemde kemençe;
Kemânçe-i Guz (Oğuz Kemençesi) ve Kemânçe-i Rûmî (Anadolu Kemençesi) adlarıyla
kullanılmaya başlanmıştır.
Yine XIII - XV. yüzyılda Kuman Türklerinin de
kemençeyi müzik aleti olarak kullandığı tarihi kaynaklarda bildirilmektedir.
Ayrıca Macar kralı IV. Laszlo’yu öldüren Kumanlardan birinin adı da
Kemenche’dir. Kumanların yerleştiği Kırım Yarımadası’nda bugün Kemençe, Küçük
Kemençe, Murtazar Kemençe isimli köyler bulunmaktadır.
Karadeniz kemençesi artık bu bölgenin milli bir
enstrümanı olmuş ve yöre halkının ayrılmaz bir parçası, vazgeçilmez bir tutkusu
haline dönüşmüştür. Bu coğrafya kemençeye adeta şeklini vermiştir. Çünkü
kemençeci, kemençeyi öyle bir kavramalıdır ki; kayadan atlarken, sarp arazide
yürürken, dere tepe koşarken bile elinden kemençesini düşürmemelidir. Kemençe,
kabak kemanî gibi rahat ortamlarda otururken çalınan bir müzik aleti de
değildir.
Karadeniz insanı sevincini, hüznünü, meramını
onunla ifade eder ve yine bunları onun telinden dinler olmuştur. Bu müzik aleti
Karadeniz bölgesinde daha çok Giresun’un Eynesil, Görele; Trabzon’un Beşikdüzü,
Şalpazarı ve Maçka; kısmen de Rize’nin bazı ilçelerinde yaygınlık
göstermektedir. Bu yöre yoğun olarak Çepni Türklerinin yaşadığı bölgedir ve
Çepniler bölgeye yerleşen ilk Türk boylarındandır. Bu enstrümanı yöreye
Çepnilerin taşıma ihtimali yüksektir. Ayrıca kemençeyi eskiden yörede yaşayan
Rumlara mal etmenin de yanlış bilgilendirmeye neden olacağını düşünmekteyiz.
Çünkü bugün Yunanistan’da ve Eğe adalarında kemençe çalan Rumlar Doğu
Karadeniz’den göçen Rumlardır. Bu Rumların dışında da Karadeniz’in diğer
vilayetlerinden Yunanistan’a göç eden Rumlarda (Örneğin Samsun’daki Rumlarda)
kemençe enstrümanı yaygın değildir ve kullanılmamaktadır. Eğer bu enstrüman bir
Rum çalgısı olsaydı; bölgedeki diğer Rumların da onu tanıması ve kullanması
gerekmez miydi? Bu nedenle Trabzon Rumlarının kemençeyi yöreye yerleşen Türk
boylarından (özellikle Çepni Türklerinden) öğrendiği kanaatini taşımaktayız.
Ayrıca kemençenin ve kemençe eşliğinde oynanan horonun Çepni Türkleri aracılığı
ile yörede yaygınlaştığını doğrular nitelikte pek çok çalışma sosyal bilimci
tarafından da ortaya konulmuştur.
/Bekir ŞİŞMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder