4 Şubat 2014 Salı

Karadeniz Kaynıyor!

3 Şubat 2014. Saat: 17.40. Samsun Atakent sahillerinde yürüyorum. Sahil alabildiğine güzel; bir tarafta ışıklar içinde pırıl pırıl ama sessiz, hissiz, tepkisiz taş binalar. Öbür tarafta içten içe kaynayan, kabaran, köpüren, adına inat, beyaz köpüklerle sahili döven Karadeniz. Ve denizle kara arasındaki ince çizgide, kendi kaderine ilgisiz insanlarla, kendi sınırlarını zorlayan deniz arasında, geçmişin gururu, halin ıstırabı, geleceğin korkusu arasında kıvranan ben…

Gökyüzü puslu; uzağı, çok uzağı görmüyorum, ama gördüğüm kadarıyla Karadeniz kaynıyor. Köpürüyor, patlıyor, çatlıyor, sınırlarını parçalıyor, sahile yükleniyor. Sanki yollar üzerinden, dağlar üzerinden atlayacak Akdeniz’le kucaklaşacak. Sanki Cebel-i Tarık’ı paramparça edecek okyanusa varacak ve okyanusa hükmedecek. Barbaroslar, Turgut Reisler, Kurdoğlu Muslihittinler, Seydi Ali ve Piri Reisler dirilmişler ve deryaya hükmetmekteler.  

Bir içli, bir hisli türkünün sözleri gelip bir kurşun gibi oturuyor yüreğime. 1917’lere gidiyorum. Nuri Killigil Paşa’nın komutasında Mavera-i Kafkas orduları Bakü’ye giriyorlar. Ve Azerbaycan Türkleri Bakü sokaklarında Türk ordusunu çiçeklerle ve o harika türküyle karşılıyorlar:

“Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türkün bayrağına/ Ah ölmeden bir görseydim düşebilsem toprağına/ Sırmalar taksam koluna/İnciler dizsem yoluna/Fırtınalar dursun yana/Yol ver Türkün bayrağına.”

Kim söylerse söylesin şarkı güzel; sözler güzel, makam güzel. Ama Nesrin Sipahi bir başka söylüyor. Çünkü kendi de güzel, gönlü de güzel, özü de güzel. Eve geliyorum ve ben o muhteşem türküyü o muhteşem insandan dinliyorum. Bir Kırım Türküdür gençlik yıllarımın yıldızı Nesrin Sipahi. Gençlik yıllarımızda ona ve o türküye hayran, Türklüğe kurbandık biz.  Şarkı da onu söylüyordu zaten: “Ayrı düştüm dost elinden/ Yıllar var ki çarpar sinem/ Vefalı Türk geldi yine/ Selam Türkün bayrağına/ Kurban Türkün bayrağına.”

Karadeniz kaynıyor; Karadeniz köpürüyor ve Karadeniz karaya saldırıyor. Kara, kanlı ve karanlık çizmeler altında çiğnenmiş. İhanetin baltalarıyla paramparça olmuş. Kara karanlık, kara kirli, kara çaresiz. Kara ile deniz arasındaki bu kavganın galibi belli, bu kavganın galibi; Karadeniz.  Bizim deniz, kısacası biziz. Denizlerin hakimi olan biz, toprağın sahibi olan, Milli Mücadeleyi yapan, yedi düveli meydan okuyan ve bu kutsal topraklardan kovan biz. Yıkılan bir imparatorluğun külleri arasından yeni bir devlet çıkaran, tarihin geçmişinden gelip geleceğine giden bir büyük millet olan biz Türkler.

Bir daha dinliyorum Nesrin Sipahi’yi ve bir daha iman ediyorum bu milletin geleceğine. Cemil Bayık tehdit etmiş! Selahattin Demirtaş haddini aşmış. Üç beş çapulcu Türkmen yurdu Güneydoğu Anadolu’da soytarılığa soyunup akıllarınca “paralel devlet” kurmaya kalkışmış. Vız gelir tırıs gider. Karadeniz kabarmayı görsün. Karadeniz köpürmeyi görsün. Tüm pislikler bir kenara atılır ve  ortalık süt liman olur. Deryalar ihanetin ve gafletin pisliklerini uzun süre içinde barındırmaz. Er veya geç kusar ve dışarıya atar. 

/Osman KARA
04.02.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder