5 Şubat 2014 Çarşamba

Harmandakilerin Çığlıkları Komşu Köylerden Duyuluyordu

Yunan subayı köydeki tüm kadınlara, çocuklara dağdan dikenli çalı toplatıyor ve harmana serdiriyor. Zorla çoraplarını çıkartılan köy halkı, kamçılarla çalının üzerinde yürümeye zorlanıyor. Bağıranlar, ağlayanlar, kadınlar kocalarını o halde gördükçe çığlıklar daha da artıyor. Bir Yunan askeri, kırbacıyla köylüyü yere düşürüyor, düştüğü anda yüzü, gözü, baldırları kan içinde kalıyor. Harmandakiler, "Allah'ım sen bizi kurtar, sen bize acı" diye yalvarırken bir mucize gerçekleşiyor...

Ahmet Duman, dedesi ve babasının bulunduğu fotoğrafı eline alıyor, uzun uzun bakıyor... Sanki babasından dinlediği hikayeyi tekrar duyarmış gibi, başlıyor anlatmaya. İşte Ahmet Duman'ın, dedesi Veli Ağa'nın, gerçek; yaşanmış "çalı harmanı" hikayesi:

Sarışaban'a bağlı Uzunkuyu Köyü'ne bir manga askerle Yunan Subayı tozu dumana katarak gelir. Köyün meydanında bulunan harmanın yanında atlarından inen askerler, ağır adımlarla atlarını ağaçlara bağlarlar.  Askerleri gören köylüler, yanlarına giderek, saygıda kusur etmeden, "Hoş geldiniz" der. Hemen bir masa düzenleyip, içecek ikramında bulunurlar. Yunan subay bir yandan ayranını yudumlarken diğer yandan da emirler yağdırmaya başlar.  "Muhtar Veli Ağa'ya benim geldiğimi söyleyin, buraya gelsin" der.


"Silah Araması Yapacağız"
Uzunkuyu Köyü'nde 20 senedir köy muhtarlığını yapan Veli Ağa, subayın yanına gelir, "Hoş geldiniz, buyurun eve gidelim, hem dinlenir hem de yemek yeriz. Sonra, yapılacak bir işiniz varsa yaparız" der.  Subay, muhtar Veli Ağa'ya, "Biz bu köyde silah araması yapacağız, herkese söyle silahlarını çıkarsın" der.  Muhtar Veli Ağa da, "Benim köyümde hiç kimsede silah yoktur. Çünkü biz Türklerde silah taşımak yasaktır. Yalnız bende ve benim gibi avcı olan bir kaç avcı arkadaşımda av tüfeği vardır. Onların da avcı tezkeresi vardır. İsterseniz onları getirtelim" der.


Kadınlara Dikenli Çalı Toplatıyor
Bu cevaba sinirlenen subay, köyün bütün erkeklerinin köy meydanına toplanmasını ister ve ekler, "Onlara güzel bir konuşma yapacağım" Yanında getirdiği askerler ve köy korucusunu da alıp, tüm köy erkeklerini meydana toplar.  Subay , köy meydanına yakın evleri olanların yanına ikişer asker vererek evlerden orak, balta, nacak, girebi ve balta gibi keskin aletleri toplatır.  Baltaları, nacakları bir araya getiren subay, meydanda duran kadınlara, "Herkes eline bir tane keser alsın, etrafta bulunan çalı dikenlerini kessin" diye emir verir. Etraftan çalılar, dikenler toplanır, harman yerine serilir.


Kamçıyla Vurdukları Harmana Düşüyordu
Subay, etrafındakilere şöyle bir göz atar ve sert bir uyarıda bulunur: "Eğer kaçmaya teşebbüs eden olursa, hiç gözünün yaşına bakmam vururum. Sakın teşebbüs etmeyin" Bunu duyan köy ahalisi, olacakları sezmiş, içlerindeki korku daha da büyümüş ve  yerini kaygıya bırakmıştır. Subay, köyün erkeklerine, çarıklarını, çoraplarını çıkarmaları emrini verir ve hepsinin yalın ayak harmana girmelerini ister. Köyün erkekleri girmek istemeyip, geri çekilir ama her geri çekilene Yunan askerleri bir kamçı vurur, kamçıyı sırtına yiyen yüzüstü harmana düşer. Elleri, yüzleri, gövdeleri her yerine batan dikenler nedeniyle büyük bir acı, büyük bir feryatla inler köy meydanı. Ağlayanlar, canı yananlar, bağırışlar arasında Yunan subayı hiç istifini bozmaz. Oturduğu yerden olan biteni izler, adeta batan her dikenden ayrı bir zevk alır.


Çığlıklardan Köy Meydanı İnliyor
Subay, birden Muhtar Veli Ağa'ya döner ve, "Çıkar bakalım muhtar efendi ayakkabılarını sen de gireceksin harmana" der, Muhtar Veli Ağa, "Benim halkım giriyorsa elbette ki ben de gireceğim" der ve çoraplarını çıkartarak, adımını atar...Dikenli harmanın içine giren köylülerin bağırışları meydanı inletiyor, bu manzaraya şahit olan kadınlar ve çocuklar, birbirlerine sarılıp; ağlıyor, feryat figan ederek, bu dayanılması güç manzarayı mecburiyetten izler. Öyle ki, erkeklerin acı bağırışları etraftaki köylerden bile duyulur. "Allah'ım sen bizi kurtar, sen bize acı, Allah Allah" diye bağırır ve yalvarırlar.


Adeta Bir Mucize Gerçekleşiyor
İşte o an, bir mucize gerçekleşir. Güneşli, sıcak bir havada başlayan çalı harmanı, uzaktan gelen simsiyah bulutun üzerine hızlıca gelerek, yeri göğü inletmeye başlaması, başta Yunan subayı olmak üzere herkeste derin bir korkuya neden olur. Gök öyle bir gürler ki, harmanın içindeki ve dışındakiler, korkudan yere yatar. Subay hemen yerinden kalkar ve askerlere de kalkmaları emrini verir. Kapkara bulutların birden peydahlanmasına anlam veremeyen Yunan Subay, söylenerek köyü terk eder.


İki Ay Boyunca Kuzu Postuna Sarılıyor
Çalı harmanındakiler artık bitkin düşmüştür. Etraftakilerden yardım isterler. Kadınlar, erkekleri alıp omuzlarında evlere taşırlar. Muhtar Veli Ağa'yı da çocukları ve hanımı alır, evine götürürler. Veli Ağa'nın ayaklarında, kollarında, ellerinde, kulaklarındaki dikenler, cımbızla 1 haftada zor temizlenir. Sırtı kamçı izleriyle simsiyahtır. Derhal iki koyun keserler, derilerini ayırırlar ve Muhtar Veli Ağa'yı, bu koyun postlarına sararlar. Veli Ağa, 1 ayda ancak kendine gelir.


Kaymakam Ve Subay Karşılaşıyor
Çalı harmanını duyan çevre köylerin muhtarları, Yunan subayın kendilerine de çalı harmanı yaptıracağı ihtimaline karşı, aralarında beşer, onar kırmızı lira toplar.  Her köyden alınan birer heybe kırmızı lira, bir yoluyla Yunan subaya ulaştırılır. Çalı harmanını yapan subay, iki askerle birlikte yaklaşık 1 buçuk ay sonra, Muhtar Veli Ağa'nın evine gelir. Veli Ağa kapıyı açar, subayı görür, hiçbir şey olmamış gibi "hoş geldiniz" der ve onları misafir eder. Veli Ağa köye su getirilmesi için daha önceki tarihlerde kaymakam vasıtasıyla Su İşleri'ne müracaatta bulunmuştur. Tesadüf olacak ki, o subay yemek yerken; suyun tespiti için kazanın kaymakamı ile su mühendisi, Veli Ağa'nın köyüne gelir. Yolda kendi aralarında konuşurlar, "hem suyun yerini keşif yapar hem de avlanırız" derler.


Subay Veli Ağa'dan 'Mavzer' İstiyor
Muhtarın evine giderler, subay yemek yerken kaymakam ve mühendis de o esnada eve gelir. Veli Ağa, onları da subayla birlikte misafir eder. Ancak subay fazla kalmaz ve "müsaade" isteyerek askerleriyle, evden ayrılır. Tam kapıdan çıkacakken sert bir bakış atar, tehditkâr bir tonda, "Veli Ağa, 1 hafta sonra geri döneceğim, döndüğümde 1 mavzer isterim" der ve gider. Veli Ağa, subayın bu sözü sonrası kaskatı kesilir, morali bozulur. Silahı veremezse, olacaklar aklına gelir. Yine çalı harmanını düşünür. Korkar, halkına yeniden eziyet edilmesini içine sindiremez. Yüzü düşünmekten, sıkıntıdan kızarmış bir halde içeri girer. Başka zamanlarda da köye av için misafir gelen kaymakam, Veli Ağa'nın bu haline anlam veremez ve, "Veli Ağa geldiğimizden pek memnun olmadın galiba" der. Veli Ağa, içinden düşünür, eğer subayın yaptıklarını anlatırsa olacakları kestiremez. Çünkü şikayet ettiği asker de Yunan, şikayet edeceği Kaymakam da Yunan devletinin adamıdır. Daha da sıkıntıya düşer. Kaymakam, tekrar Veli Ağa'ya sorar: "Eğer bizden memnun kalmadıysan gidelim Veli Ağa. Sen eskiden güler yüzlüydün, bizi iyi karşılardın" der. Muhtar Veli Ağa da bu sözler karşısında daha fazla dayanamaz, "Ben size söylemek istemezdim fakat beni mecbur ettiniz.


Veli Ağa Kaymakam'a Derdini Anlatır
Bu giden subay bundan 1 buçuk ay evvel köye geldi ve bütün köy erkeklerini çalı harmanı yaptırdı. Şimdi giderken de bana bir hafta sonra geri döneceğini, ayrıca benden bir mavzer istediğini söyledi. Geri dönüşte ben ona mavzer vermezsem daha kötü bir şey yapacak diye bunları düşünüyorum yoksa sizin gelmenizden memnunum" der. Kaymakam da, "Veli Ağa o subay buradayken sen neden bunu bize demedin. Sen hiç merak etme, o sana hiçbir şey yapamaz. Biz kazaya geri döndüğümüzde bu subayı araştıracağız ve hangi birlikten olduğunu öğreneceğiz. Sen merak etme" der. Yemek yiyip, su yeri tespiti ve av yapmak için  ormana giderler.


Subay Veli Ağa'ya Affetmesi İçin Yalvarır
Aradan 1 ay geçer. Kaymakam dediğini yapar. Veli Ağa'nın evine genç bir subay gelir. Olayı araştırdığın ve harman giren herkesten ifade alacağını söyler. Uzunca bir süre köyde kalır, Veli Ağa subaya yaptığı yeni evden bir oda tahsis eder ve subay kaldığı sürede herkesle görüşerek soruşturmayı tamamlar. Ayrıca, civar köydekiler çalı harmanını yapan subay hakkında tahkikatın yapıldığını duyup Veli Ağa'nın evine gelirler. Genç subaya, diğer subay kendilerine çalı harmanı yapmasın diye verdikleri heybe dolusu altınlardan bahsederler. Bir kaç gün sonra çalı harmanını yapan subay köye gelerek, Veli Ağa'dan af diler. "Ben ettim sen etme, çoluk çocuğum var" diyerek yalvarır.

Veli Ağa da, "Madem ki çoluk çocuğunu düşünüyordun, bu köyün çocuklarını, eşlerini neden düşünmedin? Seni ancak tahkikatı yapan subay arkadasın kurtarsın" der. Subayla diğer subayın bu arada ne konuştuğu kimse tarafından bilinmiyor. Aradan 1 ay gibi bir zaman geçer ve Kaymakam Veli Ağa'yı çağırır, O'na müjdeli haberi verir.  Subayın rütbeleri sökülmüştür"


Yaraları Geçsin Diye Kuzu Postuna Sardılar
Veli Ağa'nın ayaklarında, kollarında, ellerinde, kulaklarındaki dikenler vardır. Sırtı kamçı izleriyle simsiyahtır. Derhal iki koyun keserler, derilerini ayırırlar ve Muhtar Veli Ağa'yı, bu koyun postlarına sararlar. Veli Ağa, 1 ayda ancak kendine gelir.


Allah Köylülerin Yakarışlarını Duyuyor
İşte o an, bir mucize gerçekleşir. Güneşli, sıcak bir havada başlayan çalı harmanında, uzaktan gelen simsiyah bulutun yeri göğü inletmeye başlaması, başta Yunan subayı olmak üzere herkeste derin bir korkuya neden olur. Gök öyle bir gürler ki, harmanın içindeki ve dışındakiler, korkudan yere yatar. Subay hemen yerinden kalkar ve askerlere de kalkmaları emrini verir


"Allah'ım Sen Bizi Kurtar" Diye Bağırıyorlar
Dikenli harmanın içine giren köylülerin bağırışları meydanı inletiyor, bu manzaraya şahit olan kadınlar ve çocuklar, birbirlerine sarılıp; ağlıyor, feryat figan ederek, bu dayanılması güç manzarayı mecburiyetten izler. Öyle ki, erkeklerin acı bağırışları etraftaki köylerden bile duyulur. "Allah'ım sen bizi kurtar, sen bize acı, Allah Allah" diye bağırır ve yalvarırlar.

Yarın:  Hristiyanlarla Müslümanların Ortak Evi: Mübadele Müzesi

/Miraç ÖZTÜRK
05 Şubat 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder