Yunan subayı köydeki tüm kadınlara, çocuklara
dağdan dikenli çalı toplatıyor ve harmana serdiriyor. Zorla çoraplarını
çıkartılan köy halkı, kamçılarla çalının üzerinde yürümeye zorlanıyor.
Bağıranlar, ağlayanlar, kadınlar kocalarını o halde gördükçe çığlıklar daha da
artıyor. Bir Yunan askeri, kırbacıyla köylüyü yere düşürüyor, düştüğü anda
yüzü, gözü, baldırları kan içinde kalıyor. Harmandakiler, "Allah'ım sen
bizi kurtar, sen bize acı" diye yalvarırken bir mucize gerçekleşiyor...
Ahmet Duman, dedesi ve babasının bulunduğu
fotoğrafı eline alıyor, uzun uzun bakıyor... Sanki babasından dinlediği
hikayeyi tekrar duyarmış gibi, başlıyor anlatmaya. İşte Ahmet Duman'ın, dedesi
Veli Ağa'nın, gerçek; yaşanmış "çalı harmanı" hikayesi:
Sarışaban'a bağlı Uzunkuyu Köyü'ne bir manga
askerle Yunan Subayı tozu dumana katarak gelir. Köyün meydanında bulunan
harmanın yanında atlarından inen askerler, ağır adımlarla atlarını ağaçlara
bağlarlar. Askerleri gören köylüler,
yanlarına giderek, saygıda kusur etmeden, "Hoş geldiniz" der. Hemen
bir masa düzenleyip, içecek ikramında bulunurlar. Yunan subay bir yandan
ayranını yudumlarken diğer yandan da emirler yağdırmaya başlar. "Muhtar Veli Ağa'ya benim geldiğimi
söyleyin, buraya gelsin" der.
"Silah
Araması Yapacağız"
Uzunkuyu Köyü'nde 20 senedir köy muhtarlığını yapan
Veli Ağa, subayın yanına gelir, "Hoş geldiniz, buyurun eve gidelim, hem
dinlenir hem de yemek yeriz. Sonra, yapılacak bir işiniz varsa yaparız"
der. Subay, muhtar Veli Ağa'ya,
"Biz bu köyde silah araması yapacağız, herkese söyle silahlarını
çıkarsın" der. Muhtar Veli Ağa da,
"Benim köyümde hiç kimsede silah yoktur. Çünkü biz Türklerde silah taşımak
yasaktır. Yalnız bende ve benim gibi avcı olan bir kaç avcı arkadaşımda av
tüfeği vardır. Onların da avcı tezkeresi vardır. İsterseniz onları
getirtelim" der.
Kadınlara
Dikenli Çalı Toplatıyor
Bu cevaba sinirlenen subay, köyün bütün
erkeklerinin köy meydanına toplanmasını ister ve ekler, "Onlara güzel bir
konuşma yapacağım" Yanında getirdiği askerler ve köy korucusunu da alıp,
tüm köy erkeklerini meydana toplar.
Subay , köy meydanına yakın evleri olanların yanına ikişer asker vererek
evlerden orak, balta, nacak, girebi ve balta gibi keskin aletleri toplatır. Baltaları, nacakları bir araya getiren subay,
meydanda duran kadınlara, "Herkes eline bir tane keser alsın, etrafta
bulunan çalı dikenlerini kessin" diye emir verir. Etraftan çalılar,
dikenler toplanır, harman yerine serilir.
Kamçıyla
Vurdukları Harmana Düşüyordu
Subay, etrafındakilere şöyle bir göz atar ve sert
bir uyarıda bulunur: "Eğer kaçmaya teşebbüs eden olursa, hiç gözünün
yaşına bakmam vururum. Sakın teşebbüs etmeyin" Bunu duyan köy ahalisi,
olacakları sezmiş, içlerindeki korku daha da büyümüş ve yerini kaygıya bırakmıştır. Subay, köyün
erkeklerine, çarıklarını, çoraplarını çıkarmaları emrini verir ve hepsinin
yalın ayak harmana girmelerini ister. Köyün erkekleri girmek istemeyip, geri
çekilir ama her geri çekilene Yunan askerleri bir kamçı vurur, kamçıyı sırtına
yiyen yüzüstü harmana düşer. Elleri, yüzleri, gövdeleri her yerine batan
dikenler nedeniyle büyük bir acı, büyük bir feryatla inler köy meydanı.
Ağlayanlar, canı yananlar, bağırışlar arasında Yunan subayı hiç istifini
bozmaz. Oturduğu yerden olan biteni izler, adeta batan her dikenden ayrı bir
zevk alır.
Çığlıklardan
Köy Meydanı İnliyor
Subay, birden Muhtar Veli Ağa'ya döner ve,
"Çıkar bakalım muhtar efendi ayakkabılarını sen de gireceksin
harmana" der, Muhtar Veli Ağa, "Benim halkım giriyorsa elbette ki ben
de gireceğim" der ve çoraplarını çıkartarak, adımını atar...Dikenli
harmanın içine giren köylülerin bağırışları meydanı inletiyor, bu manzaraya
şahit olan kadınlar ve çocuklar, birbirlerine sarılıp; ağlıyor, feryat figan
ederek, bu dayanılması güç manzarayı mecburiyetten izler. Öyle ki, erkeklerin acı
bağırışları etraftaki köylerden bile duyulur. "Allah'ım sen bizi kurtar,
sen bize acı, Allah Allah" diye bağırır ve yalvarırlar.
Adeta Bir
Mucize Gerçekleşiyor
İşte o an, bir mucize gerçekleşir. Güneşli, sıcak
bir havada başlayan çalı harmanı, uzaktan gelen simsiyah bulutun üzerine
hızlıca gelerek, yeri göğü inletmeye başlaması, başta Yunan subayı olmak üzere
herkeste derin bir korkuya neden olur. Gök öyle bir gürler ki, harmanın
içindeki ve dışındakiler, korkudan yere yatar. Subay hemen yerinden kalkar ve
askerlere de kalkmaları emrini verir. Kapkara bulutların birden peydahlanmasına
anlam veremeyen Yunan Subay, söylenerek köyü terk eder.
İki Ay
Boyunca Kuzu Postuna Sarılıyor
Çalı harmanındakiler artık bitkin düşmüştür.
Etraftakilerden yardım isterler. Kadınlar, erkekleri alıp omuzlarında evlere
taşırlar. Muhtar Veli Ağa'yı da çocukları ve hanımı alır, evine götürürler.
Veli Ağa'nın ayaklarında, kollarında, ellerinde, kulaklarındaki dikenler,
cımbızla 1 haftada zor temizlenir. Sırtı kamçı izleriyle simsiyahtır. Derhal
iki koyun keserler, derilerini ayırırlar ve Muhtar Veli Ağa'yı, bu koyun
postlarına sararlar. Veli Ağa, 1 ayda ancak kendine gelir.
Kaymakam Ve
Subay Karşılaşıyor
Çalı harmanını duyan çevre köylerin muhtarları,
Yunan subayın kendilerine de çalı harmanı yaptıracağı ihtimaline karşı,
aralarında beşer, onar kırmızı lira toplar.
Her köyden alınan birer heybe kırmızı lira, bir yoluyla Yunan subaya
ulaştırılır. Çalı harmanını yapan subay, iki askerle birlikte yaklaşık 1 buçuk
ay sonra, Muhtar Veli Ağa'nın evine gelir. Veli Ağa kapıyı açar, subayı görür,
hiçbir şey olmamış gibi "hoş geldiniz" der ve onları misafir eder.
Veli Ağa köye su getirilmesi için daha önceki tarihlerde kaymakam vasıtasıyla
Su İşleri'ne müracaatta bulunmuştur. Tesadüf olacak ki, o subay yemek yerken;
suyun tespiti için kazanın kaymakamı ile su mühendisi, Veli Ağa'nın köyüne
gelir. Yolda kendi aralarında konuşurlar, "hem suyun yerini keşif yapar
hem de avlanırız" derler.
Subay Veli
Ağa'dan 'Mavzer' İstiyor
Muhtarın evine giderler, subay yemek yerken
kaymakam ve mühendis de o esnada eve gelir. Veli Ağa, onları da subayla
birlikte misafir eder. Ancak subay fazla kalmaz ve "müsaade"
isteyerek askerleriyle, evden ayrılır. Tam kapıdan çıkacakken sert bir bakış
atar, tehditkâr bir tonda, "Veli Ağa, 1 hafta sonra geri döneceğim,
döndüğümde 1 mavzer isterim" der ve gider. Veli Ağa, subayın bu sözü
sonrası kaskatı kesilir, morali bozulur. Silahı veremezse, olacaklar aklına
gelir. Yine çalı harmanını düşünür. Korkar, halkına yeniden eziyet edilmesini
içine sindiremez. Yüzü düşünmekten, sıkıntıdan kızarmış bir halde içeri girer.
Başka zamanlarda da köye av için misafir gelen kaymakam, Veli Ağa'nın bu haline
anlam veremez ve, "Veli Ağa geldiğimizden pek memnun olmadın galiba"
der. Veli Ağa, içinden düşünür, eğer subayın yaptıklarını anlatırsa olacakları
kestiremez. Çünkü şikayet ettiği asker de Yunan, şikayet edeceği Kaymakam da
Yunan devletinin adamıdır. Daha da sıkıntıya düşer. Kaymakam, tekrar Veli
Ağa'ya sorar: "Eğer bizden memnun kalmadıysan gidelim Veli Ağa. Sen
eskiden güler yüzlüydün, bizi iyi karşılardın" der. Muhtar Veli Ağa da bu
sözler karşısında daha fazla dayanamaz, "Ben size söylemek istemezdim
fakat beni mecbur ettiniz.
Veli Ağa
Kaymakam'a Derdini Anlatır
Bu giden subay bundan 1 buçuk ay evvel köye geldi
ve bütün köy erkeklerini çalı harmanı yaptırdı. Şimdi giderken de bana bir
hafta sonra geri döneceğini, ayrıca benden bir mavzer istediğini söyledi. Geri
dönüşte ben ona mavzer vermezsem daha kötü bir şey yapacak diye bunları
düşünüyorum yoksa sizin gelmenizden memnunum" der. Kaymakam da, "Veli
Ağa o subay buradayken sen neden bunu bize demedin. Sen hiç merak etme, o sana
hiçbir şey yapamaz. Biz kazaya geri döndüğümüzde bu subayı araştıracağız ve
hangi birlikten olduğunu öğreneceğiz. Sen merak etme" der. Yemek yiyip, su
yeri tespiti ve av yapmak için ormana
giderler.
Subay Veli
Ağa'ya Affetmesi İçin Yalvarır
Aradan 1 ay geçer. Kaymakam dediğini yapar. Veli
Ağa'nın evine genç bir subay gelir. Olayı araştırdığın ve harman giren
herkesten ifade alacağını söyler. Uzunca bir süre köyde kalır, Veli Ağa subaya
yaptığı yeni evden bir oda tahsis eder ve subay kaldığı sürede herkesle
görüşerek soruşturmayı tamamlar. Ayrıca, civar köydekiler çalı harmanını yapan
subay hakkında tahkikatın yapıldığını duyup Veli Ağa'nın evine gelirler. Genç
subaya, diğer subay kendilerine çalı harmanı yapmasın diye verdikleri heybe
dolusu altınlardan bahsederler. Bir kaç gün sonra çalı harmanını yapan subay
köye gelerek, Veli Ağa'dan af diler. "Ben ettim sen etme, çoluk çocuğum
var" diyerek yalvarır.
Veli Ağa da, "Madem ki çoluk çocuğunu
düşünüyordun, bu köyün çocuklarını, eşlerini neden düşünmedin? Seni ancak
tahkikatı yapan subay arkadasın kurtarsın" der. Subayla diğer subayın bu
arada ne konuştuğu kimse tarafından bilinmiyor. Aradan 1 ay gibi bir zaman
geçer ve Kaymakam Veli Ağa'yı çağırır, O'na müjdeli haberi verir. Subayın rütbeleri sökülmüştür"
Yaraları
Geçsin Diye Kuzu Postuna Sardılar
Veli Ağa'nın ayaklarında, kollarında, ellerinde,
kulaklarındaki dikenler vardır. Sırtı kamçı izleriyle simsiyahtır. Derhal iki
koyun keserler, derilerini ayırırlar ve Muhtar Veli Ağa'yı, bu koyun postlarına
sararlar. Veli Ağa, 1 ayda ancak kendine gelir.
Allah
Köylülerin Yakarışlarını Duyuyor
İşte o an, bir mucize gerçekleşir. Güneşli, sıcak
bir havada başlayan çalı harmanında, uzaktan gelen simsiyah bulutun yeri göğü
inletmeye başlaması, başta Yunan subayı olmak üzere herkeste derin bir korkuya
neden olur. Gök öyle bir gürler ki, harmanın içindeki ve dışındakiler, korkudan
yere yatar. Subay hemen yerinden kalkar ve askerlere de kalkmaları emrini verir
"Allah'ım
Sen Bizi Kurtar" Diye Bağırıyorlar
Dikenli harmanın içine giren köylülerin bağırışları
meydanı inletiyor, bu manzaraya şahit olan kadınlar ve çocuklar, birbirlerine
sarılıp; ağlıyor, feryat figan ederek, bu dayanılması güç manzarayı
mecburiyetten izler. Öyle ki, erkeklerin acı bağırışları etraftaki köylerden
bile duyulur. "Allah'ım sen bizi kurtar, sen bize acı, Allah Allah"
diye bağırır ve yalvarırlar.
Yarın: Hristiyanlarla Müslümanların Ortak Evi:
Mübadele Müzesi
/Miraç ÖZTÜRK
05 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder