Yaklaşık iki yıl her üç firmada kurumlar nezdinde
mücadelelerini sürdürüyorlar. Bu arada konu Faruk ÖZAK’a da intikal ediyor.
Bilahare Faruk ÖZAK’ın oğlunun Strofor fabrikası kurduğu öğreniliyor. Yani o
dönemde Bayındırlık Bakanlığı görevini sürdüren ÖZAK’ın mahdumunun da, doğal
yalıtım sıvaları ürünlerinin piyasalarda yer almaması için her platformda uğraş
veren derneğin mensubu olması ihtimali ortaya çıkıyor. Bu durumda bizleri doğal
olarak farklı düşüncelere itiyor.
Bu arada çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek
istiyorum. Polistren türü ürünler B1 ve
B2 yangın sınıfındadırlar. Türkiye’deki Yangın Yönetmeliklerine göre,
“binaların dış kaplamalarında 2 kata kadar olan binalarda (bilahare İZODER’in
müdahalesi ile 2 kat 7 kata çıkarılmıştır) B2 ve 2 kattan yüksek binalarda ise
A! Sınıfı yanmaz malzeme kullanılır” şeklinde bir hüküm bulunmaktadır.
Yani bir yandan doğal yalıtım sıvaları gerekli tüm
kalite ve standartlara sahip halde iken, kartelin baskısı ile Türkiye’de
satışına ruhsat verilmemekte, diğer yandan ise, yangın yönetmeliği gereği belli
katlardan sonra kullanılmaması gereken ürünleri üretenler adeta teşvik
edilmektedir. Buda elbette ne yazık ki ülkemiz gerçeğidir.
Bu gelişmeler üzerine firmalardan biri, yani
genleştirilmiş cam granüller ile yalıtım sıvası
yapan firma, Türkiye pazarlarını terk eder ve Almanya pazarlarına girer. Ürünlerin
çevreci ve yeşil kimliği ile tüm Avrupa ülkeleri, ve ABD dahil Güney Afrikaya
kadar uzanan bir çizgide ihracat trendi başlar. TSE 825 standartlarının ise
Alman DIN normları ile noktası virgülüne kadar bire bir aynı olduğu, tespit
edilir. O dönemde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Komisyon Daire Başkanlığı
görevini yürüten ve bilahare Bayındırlık bakanı görevini üstlenen o Mustafa
Demir’e hemşehrilik kredisi ile şahsen müracaat edilerek konu etraflıca
anlatılır.
Mustafa Demir’den TSE Genel Müdürlüğünde 20 Mayıs
2008 tarihinde bir toplantı daha yapılması için yardım talep edilir. Demir,
firmaları önce Yapı İşleri Genel Müdürlüğüne ve sonra da TSE Genel Müdürlüğüne
göndererek ilgililer ile tekrar bir görüşmenin yapılmasını sağlar.
Ankara’da TSE Genel Müdürlüğünde, Yapı İşleri Genel
Müdürü, TSE genel Müdür Yardımcısı, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu başkanı,
TSE 825 Standart Daire Başkanı ve 2 firma sahibi tarafından oluşan toplantıda
yaşanan anektotlar aynen şu şekildedir;
---Firmalar ; “ Anlaşıldığı üzere, sizler bizim
ürünlerimizi TSE 825 standartlarında tanımlamıyorsunuz. Gerekçe olarak da
sadece İZODER’in kabul etmemesini gösteriyorsunuz. Doğru mu?”
--- TSE 825 Standart Daire Başkanı ; (o dönemde
yani Mayıs 2008) “Evet İZODER sizin ürünlere karşı çıkıyor, bunun için Uluslar
arası kuruluşlardan belge getirirseniz Türkiye’de satabilirsiniz, aksi taktirde
satamazsınız.”
--- Firmalar ; Sayın başkan ve genel müdürlerimiz,
sizin TSE standartları olarak gündemde tuttuğunuz standartlar öncelikle Türk
Standartları değil Alman DIN Normları standartları olduğunu tespit ettik,
haksız mıyız”
--- TSE 825 Standartları Daire Başkanı ; “Evet
haklısınız. Bizde bu standartlar bulunmadığı için Alman normlarını aynen
kullandık. Ayrıca sizin ürünlerinizin Türkiye’de ve dünya’da muadili yok.
Muadili bulunmadığı için sizin ürünlerinizi standartlara koyamayız”
Firmalar; (Süleyman Salur) “ Bakınız beyler, ben bu
firmaların içinde bire bir kartel tarafından tehdit edilen, iştirak ettiği
fuarlardaki stantları taciz edilen ve Türkiye’de de malum standartlarda
tanımlanamadığından yurt dışı pazarlara açılan bir firmanın sahibiyim, sayın
başkan, siz ürünlerimizin muadili olmadığını ileri sürerek standartlarda sizi
tanımlayamayız diyorsunuz, pekiyi sayın başkan, Türkler bir buluşun altına imza
atamayacak kadar geri zekalı mı? Yani bir buluş gerçekleştiremezler mi? Siz
bizim ürünlerimizi muadil gösterir, bizden sonra bu tür ürün üretenleri de
böylece standartlarda tanımlayamaz mısınız?. “
“2. Siz uluslar arası bir onay kurumundan belge
almamızı öneriyorsunuz. Ben Almanya dahil olmak üzere şu anda 11 ülkeye bu
ürünü ihraç ediyorum. Ayrıca başkanımız da burada bizim TSE diye bir kurumumuz
var. Ben elime bu belgeyi alıp Almanya’daki bir teknik onay kurumuna gideceğim.
Arkadaşlar kusura bakmayın ben size mal satıyorum ama Türkiye’de mal satabilmem
için sizin bana uygunluk belgesi vermeniz gerek, aksi takdirde Türkiye’de mal
satamayacağım. Yani adamlara resmen ben sizi ürünlerimle kandırıyorum,
Türkiye’de satabilmem için icazetine ihtiyacım var şeklinde nasıl
konuşabilirim, bu şekilde davranmanın ve konuşmakla ülkemi nasıl küçük
düşürürüm. Bunun Güneydoğuda Mehmetçiğimize kurşun sıkan PKK mensuplarının
yaptığı hareket ile ne farkı var. Bu davranış da vatanımıza milletimize ihanet
değil mi dir?” şeklinde bir konuşma yapmak zorunda kaldım.
Sözlerime “Eğer 22 Mayıs 2008 tarihinde TSE 825
standartlarında tanımlanmaz isek, haklarımızı mahkemelerde arayacağız,
gelişmeleri basına aksettireceğiz, bu ülke bizim, hiç kimse hangi mevkide
olursa olsun bu ülkenin değerlerine ihanet etmek hakkı yok. Bizler sanayici
olarak bir ürün ürettik, TSE, Üniversiteler akademik kuruluşlar ürünlerimizin
doğru ürün olduğunu onayladılar, test raporlarını ellerimize tutuşturdular,
gerekli tüm belgelerimizi aldık. Buna rağmen ürünlerimizin satışı malum
nedenlerden dolayı engelleniyor” şeklinde devam ettim.
Sonuçta bu diyaloğların yaşanmasının ardından 2 gün
sonra ürünlerimiz 22 Mayıs 2008 tarihinde revize edilen TSE 825 standartlarında
5 üyenin oy birliği ile tanımlanmıştır. Böylece Bayındırlık Birim fiyatlarında
yer alan doğal yalıtım sıvaları, petrol türevi ürünler ile ciddi bir rekabete
girilmiştir.
Polistren türü ürünler hakkında hiçbir şekilde
menfi propaganda yapılmamasına rağmen, malum kuruluş yani İZODER, rakip olarak
gördüğü doğal yalıtım sıvaları aleyhinde piyasada olumsuz referanslar vermeyi
sürdürmektedirler.
Belgeli 3 firma olarak başlanan süreçte, bugün
firma sayısı yaklaşık 40’a ulaşmış bulunmaktadır. Çeşitli değişik formüller ile
üretilen doğal yalıtım sıvaları her geçen gün piyasadaki yerlerini almaktadır.
Ancak merdiven altı imalatçıları da doğal yalıtım sıvalarının yaygınlaşması
yönünde engel oluşturmaktadırlar. Çünkü taklit etmeye çalışırken imalattaki
zaaflar sonucu doğru ürünler üretilememekte ve dolaysıyla piyasada zaaf
oluşturmaktadırlar.
22 Mayıs 2008 tarihine kadar piyasalarda satılan
doğal yalıtım sıvaları, çeşitli Resmi Dairelerde de kabul görmüş ve yalıtım
sektöründeki satışlar ile yükselen bir trend içine girmiştir. Bu arada XPS
yalıtım ürünleri bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanmıştır. Türkiye’de de
yasaklanacağı söylentilerinin artması üzerine, bu tür ürünlerin fiyatlarında
damping uygulamaları başlamıştır.
Buraya kadar yazdıklarımız oyunun birinci
perdesidir. İkinci perdenin başlangıcı ise 1 Ocak 2011 olup, bu oyunu da yarın
ki yazımızda köşemize taşıyacağız.
(Devam
Edecek)
/Süleyman
SALUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder