14 Şubat 2014 Cuma

Bu Ülke Böyle Peşkeş Çekiliyor -II

Yaklaşık iki yıl her üç firmada kurumlar nezdinde mücadelelerini sürdürüyorlar. Bu arada konu Faruk ÖZAK’a da intikal ediyor. Bilahare Faruk ÖZAK’ın oğlunun Strofor fabrikası kurduğu öğreniliyor. Yani o dönemde Bayındırlık Bakanlığı görevini sürdüren ÖZAK’ın mahdumunun da, doğal yalıtım sıvaları ürünlerinin piyasalarda yer almaması için her platformda uğraş veren derneğin mensubu olması ihtimali ortaya çıkıyor. Bu durumda bizleri doğal olarak farklı düşüncelere itiyor.

Bu arada çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Polistren türü  ürünler B1 ve B2 yangın sınıfındadırlar. Türkiye’deki Yangın Yönetmeliklerine göre, “binaların dış kaplamalarında 2 kata kadar olan binalarda (bilahare İZODER’in müdahalesi ile 2 kat 7 kata çıkarılmıştır) B2 ve 2 kattan yüksek binalarda ise A! Sınıfı yanmaz malzeme kullanılır” şeklinde bir hüküm bulunmaktadır.

Yani bir yandan doğal yalıtım sıvaları gerekli tüm kalite ve standartlara sahip halde iken, kartelin baskısı ile Türkiye’de satışına ruhsat verilmemekte, diğer yandan ise, yangın yönetmeliği gereği belli katlardan sonra kullanılmaması gereken ürünleri üretenler adeta teşvik edilmektedir. Buda elbette ne yazık ki ülkemiz gerçeğidir.

Bu gelişmeler üzerine firmalardan biri, yani genleştirilmiş cam granüller ile yalıtım sıvası  yapan firma, Türkiye pazarlarını terk eder  ve Almanya pazarlarına girer. Ürünlerin çevreci ve yeşil kimliği ile tüm Avrupa ülkeleri, ve ABD dahil Güney Afrikaya kadar uzanan bir çizgide ihracat trendi başlar. TSE 825 standartlarının ise Alman DIN normları ile noktası virgülüne kadar bire bir aynı olduğu, tespit edilir. O dönemde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Komisyon Daire Başkanlığı görevini yürüten ve bilahare Bayındırlık bakanı görevini üstlenen o Mustafa Demir’e hemşehrilik kredisi ile şahsen müracaat edilerek konu etraflıca anlatılır.

Mustafa Demir’den TSE Genel Müdürlüğünde 20 Mayıs 2008 tarihinde bir toplantı daha yapılması için yardım talep edilir. Demir, firmaları önce Yapı İşleri Genel Müdürlüğüne ve sonra da TSE Genel Müdürlüğüne göndererek ilgililer ile tekrar bir görüşmenin yapılmasını sağlar.

Ankara’da TSE Genel Müdürlüğünde, Yapı İşleri Genel Müdürü, TSE genel Müdür Yardımcısı, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu başkanı, TSE 825 Standart Daire Başkanı ve 2 firma sahibi tarafından oluşan toplantıda yaşanan anektotlar aynen şu şekildedir;



---Firmalar ; “ Anlaşıldığı üzere, sizler bizim ürünlerimizi TSE 825 standartlarında tanımlamıyorsunuz. Gerekçe olarak da sadece İZODER’in kabul etmemesini gösteriyorsunuz. Doğru mu?”

--- TSE 825 Standart Daire Başkanı ; (o dönemde yani Mayıs 2008) “Evet İZODER sizin ürünlere karşı çıkıyor, bunun için Uluslar arası kuruluşlardan belge getirirseniz Türkiye’de satabilirsiniz, aksi taktirde satamazsınız.”

--- Firmalar ; Sayın başkan ve genel müdürlerimiz, sizin TSE standartları olarak gündemde tuttuğunuz standartlar öncelikle Türk Standartları değil Alman DIN Normları standartları olduğunu tespit ettik, haksız mıyız”

--- TSE 825 Standartları Daire Başkanı ; “Evet haklısınız. Bizde bu standartlar bulunmadığı için Alman normlarını aynen kullandık. Ayrıca sizin ürünlerinizin Türkiye’de ve dünya’da muadili yok. Muadili bulunmadığı için sizin ürünlerinizi standartlara koyamayız”

Firmalar; (Süleyman Salur) “ Bakınız beyler, ben bu firmaların içinde bire bir kartel tarafından tehdit edilen, iştirak ettiği fuarlardaki stantları taciz edilen ve Türkiye’de de malum standartlarda tanımlanamadığından yurt dışı pazarlara açılan bir firmanın sahibiyim, sayın başkan, siz ürünlerimizin muadili olmadığını ileri sürerek standartlarda sizi tanımlayamayız diyorsunuz, pekiyi sayın başkan, Türkler bir buluşun altına imza atamayacak kadar geri zekalı mı? Yani bir buluş gerçekleştiremezler mi? Siz bizim ürünlerimizi muadil gösterir, bizden sonra bu tür ürün üretenleri de böylece standartlarda tanımlayamaz mısınız?. “

“2. Siz uluslar arası bir onay kurumundan belge almamızı öneriyorsunuz. Ben Almanya dahil olmak üzere şu anda 11 ülkeye bu ürünü ihraç ediyorum. Ayrıca başkanımız da burada bizim TSE diye bir kurumumuz var. Ben elime bu belgeyi alıp Almanya’daki bir teknik onay kurumuna gideceğim. Arkadaşlar kusura bakmayın ben size mal satıyorum ama Türkiye’de mal satabilmem için sizin bana uygunluk belgesi vermeniz gerek, aksi takdirde Türkiye’de mal satamayacağım. Yani adamlara resmen ben sizi ürünlerimle kandırıyorum, Türkiye’de satabilmem için icazetine ihtiyacım var şeklinde nasıl konuşabilirim, bu şekilde davranmanın ve konuşmakla ülkemi nasıl küçük düşürürüm. Bunun Güneydoğuda Mehmetçiğimize kurşun sıkan PKK mensuplarının yaptığı hareket ile ne farkı var. Bu davranış da vatanımıza milletimize ihanet değil mi dir?” şeklinde bir konuşma yapmak zorunda kaldım.

Sözlerime “Eğer 22 Mayıs 2008 tarihinde TSE 825 standartlarında tanımlanmaz isek, haklarımızı mahkemelerde arayacağız, gelişmeleri basına aksettireceğiz, bu ülke bizim, hiç kimse hangi mevkide olursa olsun bu ülkenin değerlerine ihanet etmek hakkı yok. Bizler sanayici olarak bir ürün ürettik, TSE, Üniversiteler akademik kuruluşlar ürünlerimizin doğru ürün olduğunu onayladılar, test raporlarını ellerimize tutuşturdular, gerekli tüm belgelerimizi aldık. Buna rağmen ürünlerimizin satışı malum nedenlerden dolayı engelleniyor” şeklinde devam ettim.

Sonuçta bu diyaloğların yaşanmasının ardından 2 gün sonra ürünlerimiz 22 Mayıs 2008 tarihinde revize edilen TSE 825 standartlarında 5 üyenin oy birliği ile tanımlanmıştır. Böylece Bayındırlık Birim fiyatlarında yer alan doğal yalıtım sıvaları, petrol türevi ürünler ile ciddi bir rekabete girilmiştir.

Polistren türü ürünler hakkında hiçbir şekilde menfi propaganda yapılmamasına rağmen, malum kuruluş yani İZODER, rakip olarak gördüğü doğal yalıtım sıvaları aleyhinde piyasada olumsuz referanslar vermeyi sürdürmektedirler.

Belgeli 3 firma olarak başlanan süreçte, bugün firma sayısı yaklaşık 40’a ulaşmış bulunmaktadır. Çeşitli değişik formüller ile üretilen doğal yalıtım sıvaları her geçen gün piyasadaki yerlerini almaktadır. Ancak merdiven altı imalatçıları da doğal yalıtım sıvalarının yaygınlaşması yönünde engel oluşturmaktadırlar. Çünkü taklit etmeye çalışırken imalattaki zaaflar sonucu doğru ürünler üretilememekte ve dolaysıyla piyasada zaaf oluşturmaktadırlar.

22 Mayıs 2008 tarihine kadar piyasalarda satılan doğal yalıtım sıvaları, çeşitli Resmi Dairelerde de kabul görmüş ve yalıtım sektöründeki satışlar ile yükselen bir trend içine girmiştir. Bu arada XPS yalıtım ürünleri bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanmıştır. Türkiye’de de yasaklanacağı söylentilerinin artması üzerine, bu tür ürünlerin fiyatlarında damping uygulamaları başlamıştır.

Buraya kadar yazdıklarımız oyunun birinci perdesidir. İkinci perdenin başlangıcı ise 1 Ocak 2011 olup, bu oyunu da yarın ki yazımızda köşemize taşıyacağız.
(Devam Edecek)

/Süleyman SALUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder