Türkiye’de tesis edilecek olan Akkuyu Nükleer
Santrali ile ilgili beklentilerimiz ayyuka çıkarken, Japonya’daki Fukuşima
santralindeki felaket sonrası, tüm dünya’da ülkelerde adeta Türkiye’ye nazire
yaparcasına çeşitli tedbirler almak bir yana nükleer karşıtı protestoların
yaygınlaştığı görülmektedir.
OMV gibi dev firmalar, Türkiye’de karşıt eylemlere muhatap
olmadıklarından, hükümet tarafından da adeta mumlu davetiyeler ile ülkemizde
istedikleri at koşturmakta, yaptıkları zehir kusan santraller ile sağlığımızı,
çevremizi ve geleceğimizi tehdit etmeyi sürdürmektedirler. Çünkü kartellerin
silahları her zaman güçlüdür. Bu noktada Napolyon Bonapart’ı anmadan geçmemek
gerekir.
Her ne hikmetse, ülkemizde hükümetin bazı
bakanlıklarına bağlı alt birimleri,
yabancı yatırımcıların iş takipçileri rolünü üstlenmek bir yana, adeta
projelerinin gönüllü savunucuları rolünü üstlenirler. Görünürde Vatan, Millet
Sakarya edebiyatı kisvesine bürünerek, istikbal, ikballerini ön plana
çıkarırlar.
Belki bu konu iki gün süre ile köşemizi işgal
edecek, ancak Türkiye’de yerli olan projelerin gündeme gelmemesi, üretilmemesi,
pazarda yer almaması için dönen entrikaların birebir tarafımızca yaşanmış
olması, kulaktan dolma veya kişi ve kurumları karalamak adına yazılan çizilen
senaryolar olmadığının bilinmesi adına Türk sanayicileri olarak okuyucularımız
ile paylaşmak istiyorum.
Seçimler öncesinde değişik yorumlanabileceği için
kaleme almadığım konuyu, bugün gündeme getirerek, ilgililerin de dikkatini
çekmek istiyorum.
Bilindiği üzere,
Binaların yalıtımında kullanılan polistren türü EPS ve XPS ürünlerin
kullanımı hızla yayılmaktadır. Ancak söz konusu ürünlerin öncelikle petrol
türevli ürünler olması, malzemelerin açıklanan ısı iletkenlik değerlerinin
uygulama öncesi değerler olduğu, uygulamadaki değerlerin gerek binaya monte
aşamasında kullanılan dubeller ve gerekse derz boşlukları nedeniyle, beyan
edilen değerlerden çok farklı olduğu, üstelik bu ürünlerin imalinde kesinlikle
dışa bağımlı bir ticari potansiyelin olduğu göz önünde bulundurularak, tamamen
yerli doğal kaynaklar kullanılarak, doğal yalıtım sıvaları üretimi için bazı
firmalarca 2006 yılından itibaren AR-GE çalışmaları başlatılır.
2006 yılında başlayan AR-GE’ler sonucunda
Türkiye’de 2 firma, ülkemiz
topraklarında bulunan ve dünyanın % 70 rezervine sahip olduğumuz perlit ve
pomza madenlerini kullanarak doğal yalıtım sıvalarının üretimin
gerçekleştirirler. Bir diğer firma ise, perlit ve pomza madenleri yerine artık
camların belirli teknolojiler ile genleştirilmesinden elde edilen granüllü cam
kullanarak, XPS ve EPS gibi petrol türevi ürünlerin işlevlerini tek işlemde
yerine getiren Yalıtım sıvaları buluşunun altına imza atar.
Firmalar, Üniversiteler ve TÜBİTAK başta olmak üzere
pek çok akademik kurumlar ile birlikte hareket ederek ürettikleri ürünler için
TSE belgesi almak üzere ilgili kuruma başvururlar ve Türkiye’deki bu 3 firma
TSE belgesini almaya hak kazanır. Ayrıca ISO 9001, CE belgelerini de alırlar.
Ancak doğal yalıtım sıvalarının satışı için
önlerinde bir engel daha vardır. Söz konusu ürünlerin binaların yalıtımında
kullanılması için TSE 825 standartlarında tanımlanması gerekir. Bunun için
elinde TSE belgesi bulunan 3 firma TSE 825 Standart Daire Başkanlığına yazılı
olarak müracaat ederler.
TSE belgesine sahip olan 3 firmanın ürünleri ilgili
Standart Daire Başkanlığınca ret edilir. Çünkü yetkili, ilgili ve bilgililere
göre, bu tür doğal ürünler yönetmeliklere uygun değildir.
Üretici 3 firma yapmış oldukları yatırımların heba
olmaması için, mücadelelerini sürdürürler. Çünkü ürettikleri doğal yalıtım
sıvaları, gerek Üniversite raporları ve gerekse yurt dışından elde ettikleri
standart belgeleri ile ilgili tüm yönetmeliklere uygunluğu tescil edilmiştir.
Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, EPDK, TSE Genel
Müdürlüğü, TSE 825 Standart Daire Başkanlığı dahil olmak üzere tüm ilgili
birimlere giderek ürünleri hakkında brifing verirler.
Ürünler bu birimlerde olağanüstü ilgi ile
karşılanır. Genel Müdürler, “Yalıtımda
devrim yaratmışsınız”, “Yalıtımda aspirini bulmuşsunuz”, “Yalıtım konusundaki tüm alışkanlıkları rafa
kaldırırsınız” ve “polistren türü ürün tesisleri bu tür ürünler için yapılarını
değiştirirler” gibi TSE belgesi sahibi olan bu 3 yerli firmayı cesaretlendirici
ve teşvik edici cümleler kullanırlar.
Firmalar Genel Müdürler’e hitaben “öyle ise bizim
ürünlerimizin TSE 825 standartlarında tanımlanması için bir neden kalmadı”
şeklinde düşüncelerini ifade ederler. Çünkü 3 Türk firmasının buluşu ile
gerçekten yalıtım dünyasının çehresi değişecek, arkalarından gelecek yeni
firmalar ile dünya pazarlarındaki yalıtım sektörüne damga vuracaklardır.
Ancak bu noktada karşılarında, ülkesinin
değerlerinin desteklenmesi teşvik edilmesi gibi unsurların gözetlenmesi yerine,
kartelin baskısını bulurlar. Üstelik bu ifadeleri kullanan, millet adına
makamları işgal edenlerdir. Kullanılan ifadeler ise aynen şu şekildedir;
“Evet sizler gerçekten yalıtım sektörüne çok önemli
ürünler kazandırmışsınız., petrol türevi ürünlerin kullanımını da ortadan
kaldırıyorsunuz, ancak sizin bu ürünlerinizi Türkiye’de satabilmeniz için,
petrol türevi ürün üretici ve satıcılarının oluşturduğu dernek tarafından
tanınmanız gerekir. Bu derneğin üyesi olmalısınız. Ancak biz sizlerin müracaatı
üzerine kendilerinin görüşlerini aldık. Sizin ürünlerinizi kesinlikle kabul
etmiyorlar. Üstelik ürünlerinizin kabul edilmesi için kurulan komisyon
üyelerinden bir kişi de bu komisyonun üyesidir. Bu nedenle dernek sizin ürünlerinizi
kabul etmediği sürece Türkiye’de satamazsınız”
Bir an bu derneğin bir bakanlığa bağlı olduğunu
düşünerek kendilerine, “Bizim bilmediğimiz bir konu var herhalde, bu dernek
hangi bakanlığa bağlı” şeklinde kendilerini gülümseten bir soru yönelttik.
(Devam
Edecek)
/Süleyman
SALUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder