Sırtını yasladığı yüksecik bir tepeden bakarsanız,
cennetin dünyaya vuran doyumsuz aksini görürsünüz. Nazlı bir gelin gibi sessiz
ve ürkektir. Deniz okşar ayaklarını, kumsallar ürperir belli belirsiz, adımlar
yeni aşklara yelken açarlar…
Doyumsuz bir nefestir o. Denizden tepelere doğru
esen tatlı bir ağustos rüzgârı saçlarınızı okşar. Doya doya çekin ciğerlerinize, o nefes tüm zehirleri, tüm sıkıntıları silip
atacaktır bedeninizden. Ruhunuz tepeden tırnağa yeniden dirilecektir, daha bir tutkun
bakacaksınızdır yaşama.
Sahil boyunca uzayıp giden ıslak kumsallar, sabahtan akşama dek seven özleyen,
yaralanan, yüreklerin çiziktirilmiş
izlerini taşır.
Uyuyan kumsallar boyu
Paramparça olmuş kalpler
Yazılar, işaretler
‘’ gitme kara kız …”
Çığlık ve yangın
Ne kadar kenetlensek de
Gayrı ayrılma vaktidir…
Böylesine tanımsız tutkuların, sevdaların, özlemlerin tanığıdır kumsallar. Ayşelere,
Ezgilere, Büşralara iliştirilmiş; Onurlar, Giraylar, Buraklar… Hepsi de
akşamdan sabaha Karadeniz’in o kabına sığmayan köpüklü dalgalarıyla bir güzel
silinir, temizlenirler.
Her gün doğumu yeni aşklara gebedir. Sahiller boyu
nakış nakış işlenen yeni sevdaların vazgeçilmez nağmeleri yeniden iliştirilir
yaşamın o doyumsuz yapraklarına
İnsanıyla, doğasıyla, deniziyle; geçmişi ve geleceğiyle
özeller içinde en özel olmanın adıdır Atakum... Bir sevdadır; şairlerin gönül
imbiklerinden damıtılmış, dumanı üstünde tüten en taze, en anlamlı dizelerdir.
Adına şiirler yazılır. Adına şarkılar bestelenir. Sahil boyunca tüm gönüllerin en duyarlı dizelerinden
süzülmüş aşkın şarkıları dillendirilir. En dokunaklı, en neşeli ya da en mutlu
ezgilerle süslenir ışıl ışıl geceler.
Gün düşer denize. Atakum alev alır. Gök mavinin
yüreği üstüne tüneyen ateş rengi bulutlar el ederler zamana… Kafelerde, müziğin ve coşkunun rengârenk
cümbüşüyle harmanlanır akşamlar. Sesler yükselir gönüller dolusu : “ Şu
Metris’in önü bir uzun alan/ Bir tek seni sevdim gerisi yalan. “
Karadeniz’in coşkun dalgaları alır gider başını.
Bir motor sesi gelir uzaktan. Alınterinin kokusu buram buram siner geceye...
‘’ Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi / Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni ‘’ türküsü
tok bir dost ünleyişiyle alır götürür sizi uzaklara. Acaba dersiz, Nesimi
Atakum’u görseydi, başka cennet düşler miydi?
Halk iskelesi gece gündüz istim üstünde. Kadın,
erkek ya da çoluk çocuk, ayrım yok. Ellerde balık oltaları… Hani “
Gönül ne kahve ister, ne, kahvehane; gönül sohbet ister kahve bahane ‘’ örneği…
Maksat Atakum ‘un nefesini solumakta, onunla hem nefes olmakta. Oltada balık
olsun, olmasın ne çıkar.
Geceleri, insan nüfusunun kat be kat arttığı sahil gezi
yolu rengârenk ışıklı bir ortamın sihirli duygularıyla gönülleri okşar.
Yazmakla anlatılamaz. Atakum. Gözlerinizle görmeden, kulak verip
dinlemeden, ellerini tutmadan
yaşayamazsınız Atakum‘u. Bin bir sevdayı
gönlünde barındıran Samsun kentinin, o güzelim boynuna takılmış mücevherlerle
süslü paha biçilmez değerde bir kolyedir o…
Atakum bir ülkü, bir aşk, bir yaşam biçimidir.
Çağdaş ve uygar yarınlarımıza uzatılan yeni tomurcuklanmış güzeller güzeli bir
goncadır. Onu sevmek ve kollamak aşkın ve âşıklığın şanındandır. Gelecekte
çocuklarımıza bırakacağımız bu güzel cennet bahçesini büyük bir kıskançlıkla
koruyup kollamak hepimizin boynunun borcudur. Yâd eller değmesin, kuruyup
kocaman çimento yığınları haline gelmesin diye.
Bir şiirse Atakum,
bu şiiri yazan da okuyan da önemsenmelidir. Atakum ilçesinin kurucu
belediye başkanı Sayın Metin Burma, gönlünü, emeğini vererek ve alınterini
dökerek bu şiiri oluşturdu. Bizler okuyor, yaşıyor, tadına varıyoruz. Bu şiir,
daha çok dize götürür. Yazana da, okuyup anlayana, koruyup kollayana da minnet duyar,
saygılarımızı sunarız. Yeter ki adı aşk olsun, uğruna ter dökülsün, emek
verilsin…
Yani sözün özü, Atakumlu olmak böyle bir şey işte…
/Zekeriya
ÇAVUŞOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder