İnsan, hem kendisi hem de çevresi ile ilgili ne çok
şey hayal ediyor. Hayata geçirmek çok zor gibi görünüyor ama, değil aslında.
Ülkeyi yönetenlerin ve çevreyi İdare edenlerin asli görevlerinden değil midir,
geliştirmek araştırmak bir adım daha öteye götürmek, hem ülkeyi hem de yaşanan
kenti? Avrupa Birliği sürecinde Sivil
İnisiyatife de görev verilmesinin aslı budur gerçekte. Ha, çok ihtiraslı
davranmak da istemiyorum ama standartlarımızı artırmak yaşam kalitemizi biraz
daha yükseltmek gibi bir tahayyülümüzün olması da çok bir abartı değil aslında.
Aklıma şimdi nereden takıldı diye düşünülebilir ama birkaç çağrışım birden
oldu. Hiç de hayalcilik değil aklımdan geçenler ve düşündüklerim.
Gazetelerde birkaç hafta önce yayınlanan bir
röportaj hayli ilgi çekiciydi. İş Dünyasının duayenlerinden sayılan Rahmi
Koç’un son zamanlarda iş idaresiyle ilgili büyük yükümlülüklerini oğluna ve
şirket yöneticilerine devrettiği için tam bir gezgin gibi yaşadığını biliyoruz.
Birkaç yıl önce teknesiyle denizlere açıldığını hangi şartlarla zorlanırsa o
zaman geri döneceğini bir doygunluk ve macera seferine çıktığını yazmıştı
yazılı basın. Bizlerde yeni bir Sadun Boro doğuşuna benzeterek, gezi
maceralarını takibe almıştık Sayın Koç’un. Ama olmadı, okyanusların yoğun deniz
şartları ürküttü, tedirgin etti ve geri döndü iş adamımız.
İşte dünyayı çok gezdiği için, her türlü yaşam
şartlarını ve turizmi de yakinen takip ettiği bilinen Muhteremin gazetedeki
söyledikleri bir idarecinin dikkatle izlemesi gereken türden şeylerdi. Siyasi
olarak ta önemli şeylere vurgu yapmıştı ama asıl dikkati çekecek olanlar
Turizmle ilgili söyledikleriydi. Şöyle; “Dünyada golf turizminin 96 milyar
dolar getiriye ulaştığını, İspanyanın bu turizmden 16,5 milyar dolar aldığını,
Türkiye’nin ise sadece ve sadece 2 milyon dolar alabildiğini anlatırken,
dünyada golf kulübü olmayan tek şehrin Ankara olduğunu” Söylüyordu. Herhalde
tek şehri kastederken, Başkent demek istediğini anlamak lazım. Hatta bunun
biraz da utanılması lazım geldiğini söylemiş, iş adamımız. Utanmanın mecazi
manada söylendiği çok aşikâren görülüyor ama başkaca dersler alınması da çok
muhtemel, söylediklerinden.
Turizmin, ülkeler nezdinde ne denli yaşamsal bir
tarafı olduğunu herkes kabul etmiştir tabiî ki. Ülkemizde bile bazı bölgelerin
bazı şehirlerin en önemli geçim kaynağı artık turizme ve bunun yan
parametrelerine yönelmişken bazı kazançların önemini uzun uzun anlatmaya ve
hatırlatmaya gerek var mı ki? Kentimizde turizme yönelik birçok adımın
atıldığını, projeler üretildiğini de biliyoruz ama bazı ütopyaların önceliğini
hayata geçirmeden önce, daha çokça hayal mi etmek lazım acaba?
Amisos Tepesinin, yoktan ihya edilmesi,
donatılması, höyüklerin ortaya çıkarılması, teleferiğin sahil ile tepeyi
birleştirmesini yakın tarihlerde yaşadık. Koca dolgu sahasını turizm ve
öncelikleri adına bazı tarihi donanımlarının, söylentilere rağmen gündemdeki
estetik ve cazibe merakına değecek derecede uğraşılması ve paralar harcanması
bu ihtiyacın fark edilmiş olmasıdır diye düşünüyor kentliler. Büyükoyumca köyü
tepelerine kurulan binicilik tesisleri at üretme ve yetiştirmekten ziyade bu
şehrin turizmini bir adım daha ileri götürmeye yönelik düşüncelerin ürünüdür
diye de düşünüyor şehrin yaşayanları. Hatta denizin içine eğlence tesislerinin
tamamını alması için geliştirilen plan tasavvur ve kararlarının bu kentin gün
be gün gelecekte nelerle karşılaşabileceğini bile hatırımıza getiriyor.
Bütün bu anlayış içinde, bu Karadeniz Kentine yeni
ve ulaşılamayan bir gelecek hazırlamayı şiar edinenlerin, artık GOLF DONANIMLARI da olan bir sıfatı
artık düşünmeleri gerekiyor. Zira bu düşünce aksiyonunu hayata geçirmeyi
başaranların, adını şehrin girişine yazmak değil de, tarihine bile nakşetmek
kaçınılmaz olacaktır.
Eskiyen yılı tüm rahatsızlıklarıyla geride
bırakırken; birçok umudun gerçekleşeceği ve gelecekte de hep anacağımız
keyifli, huzurlu ve güzel bir yıl diliyorum, okurlarıma.
/Sacit ACAR
30.12.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder