3 Bölüm halinde yayınladığımız, dizimizin son
bölümünde, Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir ile aramızda geçen dialog
aynen şu şekildedir.
--- (M.Demir), “Şu anda bütün daire başkanları ve
genel müdürler odamdalar, siz piyasalarnda sattığınız ürünler için belgelerinizi Üniversiteden mi aldınız ,
yoksa TSE’den mi aldınız”
( Bu sorudan anlaşıldığı üzere Demir’e, bizim ürünlerimize ait standart
belgelerimizi TSE’den değil de, bir Üniversiteden aldığımız şeklinde bir bilgi
sunulmuş.)
--- (S.Salur), “ Hayır sayın bakanım TSE’den
aldık.”
--- (M.Demir) “Tekrar soruyorum, siz belgelerinizi
Üniversiteden almadınız mı?
--- (S.Salur) Hayır sayın bakanım, biz ürünlerimizi
Gebze’deki TSE Bölge Müdürlüğüne test için gönderdik. Yaklaşık 3 ay sonra da
belgelerimizi TSE Bölge Müdürlüğünden giderek teslim aldık. Bilahare,
ürünlerimizin o dönemde yani 2007 yılında TSE’nin yetkili kıldığı Süleyman
Demirel Üniversitesinde test edildiğini öğrendik. Ancak bizim muhatabımız
hiçbir zaman Süleyman Demirel Üniversitesi veya bir başka kurum olmadı. Biz TSE
kurumuna belge için müracaat ettik ve bu kurumdan belgelerimizi aldık.”
---
(M.Demir) “O halde telefonu müsteşarımıza veriyorum ona bu söylediklerini ilet”
--- (Müsteşar) Süleyman bey, siz belgelerinizi
Üniversiteden almadınız mı? (sorulan soru bakan M.Demir’in yönelttiği soru ile
aynı olduğuna dikkatinizi çekerim.)
--- (S.Salur) Sayın müsteşarım, sayın bakanımıza da
arz ettim. Biz ürünlerimizi İstanbul Gebze’de bulunan TSE’ye teslim ettik.
Onların ne şekilde ve nerelere test ettiğini de bilmiyorduk. Sonradan öğrendik.
Üstelik firma olarak TSE’nin gerekli testleri Üniversitede mi yoksa başka bir yerde mi test ettirdiği bizi
hiç ilgilendirmez, üstelik biz üniversitelerden aldığımız test raporları ile
piyasalarda, resmi dairelerde nasıl mal satabilirdik.”
--- (Müsteşar) “O halde sen bize TSE’den aldığınız
belgeleri fax’la, bakan beyin fax’ına gönder, şu an bekliyoruz”
Ben aynı anda kendi belgelerim ile birlikte diğer
firmaları da arayarak TSE belgelerini Bakan Mustafa Demir’in direkt fax’ına
gönderilmesini iletiyorum. Diğer yandan da sinirlerim boşanıyor ve isyan
ediyorum ve sekreterim fax çekerken kendi kendime söyleniyorum.
Devletin müsteşarı, kendi bünyelerinde bulunan bir
kuruma telefon açıp, “ şu firmaların TSE belgeleri var mı?, bu belgeleri ne
şekilde verdiniz ?diye bir soru yöneltmiyor, bakan beyin yanında futbol tabiri
ile yedikleri golü çıkarmaya çalışıyorlar, bilmeze yatıyorlar” şeklinde
düşünmekten kendimi alamadım.
Bu girişimler sonucunda TSE 815 standartlarında yer
alan değerler güya aynen BEP TR programına ilave ediliyor. Ancak ısı
iletkenliği olarak ifade edilen değeri 0.70 W/mK olarak değerlendiriyorlar.
Bunun da anlamı; doğal yalıtım sıvalarının daha fazla kalınlıkta kullanılmasını
zorunlu kılıyor. Yani bu tür ürünlerin diğer petrol türevi ürünlere karşı,
piyasalarda daha pahallı maliyetler ile satılması gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Çünkü petrol türevi ürünlerinin uygulamadaki ısı
iletkenlik değerleri ile ürün olarak ısı iletkenlik değerleri arasında büyük
farklar olduğunu elbette bizlerden daha iyi biliyorlar. Bu şekilde piyasanın
doğal yalıtım sıvalarına karşı talepleri önleyeceklerini düşünüyorlar.
Bugüne kadar Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir’in
uyarıları sonucunda gerek firmalar ve gerekse dernek olarak yapılan tüm yazılı
müracaatlardan cevap alınamamıştır. Ankara’da elden verilen yazıların cevabı şu
ana kadar alınamamıştır.
Doğal Yalıtım Sıvaları üreticilerinin sıkıntıları
sadece bu yaşananlar la da bitmiyor. Şekerbank bankacılık faaliyetlerinde
EKO-KREDİ adı altında bir sistem oluşturuyor. Binalarına yalıtım yaptırmak
isteyen kişiler, bankaya müracaat ederek kredi talebinde bulunuyor.
Bankanın olmazsa olmaz şartlarının başında ise, yalıtım
ürünlerinin İZODER üyesi bir satıcıdan temin edilmesi geliyor. Çünkü İZODER
ile, banka arasında yapılan protokola göre, binaların yalıtımında dernek
üyelerinin dışındaki firmalardan ürün temin edenler, söz konusu krediden
istifade edemiyor.
Konu ile ilgili Şekerbank hakkında da yasal
işlemler yapılması için Avukatlarımıza gerekli talimatlar verilmiş
bulunulmaktadır. Haksız rekabet koşullarını oluşturan bu uygulama, ülke
kaynakları ile üretim yapan kuruluşlara vurulan en büyük darbedir.
Yaklaşık 4 günden bu yana bire bir yaşadığımız
olayları özetleyerek sizlerin takdirlerine sunmuş bulunmaktayız. Yazılarımızın
da başlığında “BU ÜLKE KARTELLERE BÖYLE PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR” ifadelerini
kullandık.
Bugün yalıtım sektöründe, yarın Nükleer
Santrallerinde, öbür gün petrol kuyularında, daha sonraları Aselsan ve benzeri
kuruluşlarda bu tür senaryolar her dönemde yaşanacaktır. Bu ülkenin değerlerini
hiçe sayarak, ülkeyi yabancılara peşkeş çekenler bu dünyada olmasa bile,
ahrette kesinlikle bir bedel ödeyeceklerdir.
Burada yabancı yatırımcılara karşı olduğumuz sonucu
çıkarılmasın. Elbette yabancı yatırımcıların ülkemize kazandıracakları katma
değerler önemlidir. Ancak bu değerleri elde etmek adına, ülkemiz ithalat
cenneti olarak değerlendirilecek ise, cari açıktaki makasın açılmasına daha
fazla imkan tanınacak ise, her şeyden de önemlisi ithal edilen ürünlerin
muadillerinin kendi değerlerimiz ile üretimi sağlanarak piyasalara hakim olma
şansı ortaya çıkacak ise, ülke geleceğini riske etmenin bir anlamının
olmadığını düşünüyoruz.
Eğer bu ülkenin mühendisleri, mimarları,
kimyagerleri sanayiciler ile el ele vererek, bırakın ülkedeki başarılarını, dış
ülkelerde dahi aranan niteliklerde buluşlara imza atabiliyor ise, önlerinin kapatılması yerine, tüm imkanlar
kendilerine sunulmalı ve teşvik edilerek üretimlerini artırmaları yönünde
desteklenmelidir.
Belirli kuruluşların devlet kadrolarında görev
yapan ancak bu görevlerini suistimal eden kişileri kolaylıkla bularak, onlarla
kurdukları yakın ilişkiler sonucu kartellere hizmet edecek bir yapıyı kolayca
oluşturabildiklerini şahsen yaşadıklarımızla tespit etmiş bulunmaktayız.
Dernek olarak girişimlerimizden sonuç alınamadığı
taktirde, yani ürünlerimizin gerçek ısı iletkenlik değerlerinin BEP TR
programında yer almaması halinde, hukuki girişimler başlatılarak, yürütmeyi
durdurma kararı aldırılması yönünde karar almış bulunmaktayız. Bunun da anlamı,
Türkiye’de yalıtım sektörü için uygulanması düşünülen programların bir süre
daha ertelenmesidir. Sonuçta zararlı çıkan yine Türk ekonomisi olacaktır.
Doğal Yalıtım Sıvaları, bu ülkenin insanları
tarafından keşfedilen ve dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç edilen değerleridir.
Ülke ekonomisinde katma değer yaratacak bu buluşun karşısında cephe oluşturmak,
her şeyden önce bu ülkeye ihanettir. Konu ile ilgili gelişmeler tüm detayları
ile köşemizde yer alacaktır.
/Süleyman
SALUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder