Radyoda, eski bir Rumeli türküsü çalıyordu...
İbrahim Bahrettin Bey'in içinde garip bir sıkıntı... Şarkı, cızırtılarla devam
ederken, ajans haberleri için yarıda kesildi... Metalik bir ses,
"Çanakkale" diyordu, "Dumlupınar" diyordu, "başımız
sağ olsun" diyordu...
Tüm nahiye kulak kesilmiş, sokaklarda yankılanan
sesi anlamlandırmaya çalışırken, kahveci İbrahim Bey, başını ellerinin arasına
aldı; sesli sesli ağlamaya başladı... Nasıl ağlamasındı? Tam doğduğu yerde,
İbrahim'e "Bahr" eklenen yerde; arkadaşlarının, komutanlarının ölüm
haberini almıştı...
Alaçam'daki görüşmelerin ardından Samsun'a
dönüyorum. Bu seferki durak yine Alaçam mübadilleriyle alakalı... Atakum'da
emekli öğretmen Hakkı Varoğlu ile buluşuyoruz. Buluşma yerimiz Alaçamlılar
Derneği...
Hakkı Varoğlu, diğer bir tabirle "Hakkı
Hoca", elinde kocaman bir Alaçam fotoğrafıyla karşılıyor beni. Rum asıllı
bir tüccar tarafından çekilen fotoğrafın, o günün koşullarında hem teknik hem
de fikir anlamında "çok çok modern" olduğunu söylüyor ve mübadele
sonrası Alaçam ile ilgili bir cümle ekliyor: "Alaçam, Samsun'da
modernizmin, giyimin, kuşamın ve adabın en üst seviyede olduğu bir yerdi. Bunda
mübadillerin katkısı büyüktür..."
Etimolojiden
Tarihe Uzanan Bir Sohbet
Hakkı Hoca ile mübadelenin derinliklerine iniyoruz,
konu konuyu açıyor. Yemekten etimolojiye, tarihten şiire daldan dala atlayarak
zevkli bir o kadar da dolu dolu bir muhabbet ediyoruz. Hakkı Hoca'ya,
"Mübadelenin ilk kuşaklarından hikayeler bulmaya çalışıyorum"
diyorum, bana gülümseyerek bakıyor: "Oğlum, ben denizde doğmuş bir adamın,
uluslararası nüfus cüzdanına sahip, birinci ve ikinci kuşak bir mübadilin
oğluyum"
Uluslararası
Bir İsim: İbrahim Bahrettin Bey
Hakkı Hoca'nın babası, İbrahim Bahrettin
Varoğlu'nun hikayesi hem ilginç hem de mübadele tarihi açısından dikkat çekici
bir kayıt. Çünkü İbrahim Bahrettin Varoğlu gemide doğarak hem uluslararası bir
kimliğe hem de mübadelenin birinci kuşağı denilebilecek bir sıfata sahip
oluyor...
Denizde doğum hikayesini, İbrahim Bahrettin Varoğlu
oğlu Hakkı Varoğlu, babasının denizle örülmüş kaderini anlatırken sık sık,
denize olan aşkından, sevgisinden bahsediyor... Ve ekliyor, "Babam denizi
o kadar çok severdi ki, ben ölünce beni gömmeyin, denize atın" derdi.
Havaleoğullarının
Gelişi
Hakkı Hoca, ailesinin Rumeli'den gelişini ve
babasının gemideki "doğum hikayesini" anlatıyor:
"Ben 1. kuşak mübadilin oğlu sayılırım...
Gelenlerden birinin oğluyum, 21 Eylül 1947 doğumluyum. Dedem, kardeşi Kasap Ali
ve onun çocukları Kavala İli'nin Drama İlçesi Kozlu Köy'ün Gökçeli Köyü'nden
geldi. Büyük babam, Havale oğlu Mustafa Çavus. "Havale",
"varlık" demek. Soyadımız da o lakaptan geliyor.
Ben İbrahim Bahrettin'in oğluyum. İbrahim'i dedem
koymuş, Bahrettini de denizde doğduğu için, kaptan koymuş. Babamın adı,
Bahriyeli Bahri. Askerliği de tesadüf; batan Dumlupınar Denizaltısı'nda
"bahriyeli" olarak yapmış.
Babamın bütün kaderi denizle ilgiliydi. "Ölünce beni gömmeyin,
denize atın" derdi. Babam aynı zamanda usta bir aşçıydı. Üç
Cumhurbaşkanına Alaçam'da yemek vermiştir. Tekel'den itfaiyeci olarak emekli
oldu. 1990 yılında da vefat etti.
Gemi Doğduğu
Yerde Batıyor
Babaannem hamile, son günlerinde. 6 ay da
bekliyorlar. Yunanistan'da doğurmak istiyor ama o günlerde "ha deyince"
gitmek gerekiyor. Ocak'ta yemek bırakılıp gidilen bir dönem. Doğum hali
başladığı halde yola çıkıyorlar. Drama'dan Kavala'ya gelişte at arabasına
binince ve o yolculukta da hırpalanınca, sabırsız bir şekilde, babamı gemide
doğuruyor. Babam tam İstanbul Boğazı'na girildiği zaman, Çanakkale Boğazı'nda
doğuyor. Kadere bakın ki, babamın askerlik yaptığı Dumlupınar da yine aynı
yerde Nara Burnu'nda batıyor, babamın doğduğu yerde. Babam 1924 Şubat Mart
doğumlu, Dumlupınar'ın batışı 1953'ler.
Gemide doğunca kaptana iletiliyor. Gemide olan her
vukuat kaptan tarafından kaydedilir. Kaptan zapta geçerken, "isimlerden
biri deniz olacak", yani Arapça'sıyla "bahr olacak" diyor.
Babamın adı kayıtlara "Bahrettin" olarak geçiyor. Dedem de,
"Hayır ben de bir isim koyacağım" diyor ve İbrahim adını ekliyor.
Babamın adı, İbrahim Bahrettin olarak yazılıyor. Babam, uluslararası bir
adamdı.
Denizle
Öörülen Bir Hayat
20 yaşına geldiğinde de Bahriye Askeri oluyor.
Dumlupınar'da askerlik yapıyor. O zaman askerlik şimdiki gibi değil. Babam
askere gittiğinde ben doğuyorum. 2 buçuk yaşında babamı ayakta karşılıyorum.
Babam askerden geldikten 2 sene sonra Alaçam'a merkeze bir kahve açıyor. İlk
defa ses sistemli bir radyo alıyor. Radyoyu, elektrikli hoparlörlerle ilçeye anons ediyor o zamanlar.
Ve
Dumlupınar'ın Batışı
Bir akşam, ajans haberleri veriliyor. Dumlupınar
Denizaltısı'nın battığını haber veriyor radyo. Babam, anonsu duyunca olduğu
yere çöküyor ve başlıyor hüngür hüngür ağlamaya. Çünkü anons edilen denizaltı,
babamın askerlik yaptığı; içinde askerliği devam eden tanıdık asker
arkadaşlarının olduğu, rütbeli subaylarının olduğu denizaltıydı. Hemen hemen
hepsini tanıyordu.
Babam, Dummlupınar'ın batışını Alaçam'a anons eden
ilk adamdı. Aynı zamanda arkadaşlarının, tanıdıklarının öldüğünü ilk duyan ve
duyuran da...
Çarpışmanın şiddetiyle Dumlupınar'ın içindeki 81
kişiden yalnızca 22'si torpido dairesine sığınabilmişti. Burada mahsur kalan 22
kişi battı şamandırasını su yüzüne fırlattı. Kurtarma çalışmaları 72 saat
boyunca durmaksızın sürdü. Fakat boğazdaki şiddetli akıntı nedeniyle çalışmalar
sonuçsuz kaldı. Denizaltıda ölen 81 kişi, her yılın 4 Nisan günü anılır.
İbrahim Bahrettin Varoğlu gemide doğarak hem
uluslararası bir kimliğe hem de mübadelenin birinci kuşağı denilebilecek bir
sıfata sahip oluyor...
Babam Çanakkale Boğazı'nda doğuyor. Kadere bakın
ki, babamın askerlik yaptığı Dumlupınar da yine babamın doğduğu yerde Nara
Burnu'nda batıyor.
Kaptan babamın doğumunu zapta geçerken,
"isimlerden biri deniz olacak", yani Arapça'sıyla "bahr
olacak" diyor. Babamın adı kayıtlara "Bahrettin" olarak geçiyor.
Dumlupınar Denizaltısı'nın battığını haber veriyor
radyo. Babam, anonsu duyunca olduğu yere çöküyor ve başlıyor hüngür hüngür
ağlamaya.
Yarın : Pomak
Hatçe'nin Bulgar Çetelerden Kurtuluşu Ve Rum Çocuklara Evinde Bakan Zala
Nine'nin Hikayesi
/Miraç ÖZTÜRK
08 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder