8 Haziran 2014 Pazar

Samsun’u Sivrisinek Vızıltısına Muhtaç Edenler Ve Sokrates’in At Sineği

Biz zorlamasak... Muhabir arkadaşlarımıza, “arayın” demesek... İnanın hiç birisi; affedersiniz ama “bir yerlerini” kaldırmayacak... Dün, onca zorlamaya rağmen yine görüş alamadık... Ne “vekil efendilerden” ne de “büyük il başkanlarından”… Kimisinin “işi” vardı... Kimisinin telefonu saatlerce kapalıydı... Kimisi için, “bugün partiye bile gelmez” dediler... Sonuçta; olan yine ölene oldu... “Samsun bunalımda” diyoruz... 4 günde 4 intihar vakası, hiç de “normal” değil diyoruz... Kamuoyunun dikkatini bu intiharlara çekmeye çalışıyoruz... Ama nafile… Her gün bir intihar vakası ile, her gün bir iş kazası ile sarsılıyoruz... Beyefendileri, bu derin uykudan uyandıramıyoruz… Ne olması gerekiyor ki? Anlam veremiyorum… Derin bir sarsıntıya mı ihtiyaçları var, toplumsal bir kriz mi bekliyorlar? İntiharlara kota mı uyguluyorlar? Bir haftada 4 intihar yetmez; en az 10 mu olmalı diyorlar? Ne diyorlar? Sesleri de çıkmıyor ki, duyalım… Oysa ki; muhalefetten beklenen nedir? Ne olmalıdır?

Tıpkı Sokrates’in; o meşhur mu meşhur savunmasında benzettiği gibi… Muhalefet, bir ülkenin; bir kentin uslanmak bilmez “at sineği” olmak zorundadır… Ne yazık ki; bu kenti; “sivrisinek vızıltısına” bile muhtaç edenler var… Muhalefeti yerlerde süründürenlere; sarsılmaları için tam tamına 2413 yıl evvelden gelsin öyleyse… Sokrates’in savunması… “Yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrı’nın tebelleş ettiği bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız...  Ben Tanrı’nın devletin başına sardığı bir at sineğiyim, her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır ve kınarım. Varoluş gayem sizin miskin bedenlerinizin üzerine konarak hepinizi uyarmaktır. Sizler kuyruğunuzu oynatıp beni uçmaya mecbur bırakmak suretiyle uzaklaştırmaya çalışsanız da ömrüm birinizin bedeninden yükselip bir diğerine konmakla nihayet bulacaktır. Benim gibi bir başkasını da kolay kolay bulamazsınız ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı ve Tanrı, size acıyıp benim yerime başka bir at sineği gönderinceye kadar öldürmemenizi salık veririm...”

Bugün Pazar; şiirsiz olmaz… “Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer /ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
1947 - Nâzım Hikmet

Mutlu Pazarlar…

/Miraç ÖZTÜRK
08 Haziran 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder