Biz zorlamasak... Muhabir arkadaşlarımıza, “arayın”
demesek... İnanın hiç birisi; affedersiniz ama “bir yerlerini” kaldırmayacak...
Dün, onca zorlamaya rağmen yine görüş alamadık... Ne “vekil efendilerden” ne de
“büyük il başkanlarından”… Kimisinin “işi” vardı... Kimisinin telefonu
saatlerce kapalıydı... Kimisi için, “bugün partiye bile gelmez” dediler... Sonuçta;
olan yine ölene oldu... “Samsun bunalımda” diyoruz... 4 günde 4 intihar vakası,
hiç de “normal” değil diyoruz... Kamuoyunun dikkatini bu intiharlara çekmeye
çalışıyoruz... Ama nafile… Her gün bir intihar vakası ile, her gün bir iş
kazası ile sarsılıyoruz... Beyefendileri, bu derin uykudan uyandıramıyoruz… Ne
olması gerekiyor ki? Anlam veremiyorum… Derin bir sarsıntıya mı ihtiyaçları
var, toplumsal bir kriz mi bekliyorlar? İntiharlara kota mı uyguluyorlar? Bir
haftada 4 intihar yetmez; en az 10 mu olmalı diyorlar? Ne diyorlar? Sesleri de
çıkmıyor ki, duyalım… Oysa ki; muhalefetten beklenen nedir? Ne olmalıdır?
Tıpkı Sokrates’in; o meşhur mu meşhur savunmasında
benzettiği gibi… Muhalefet, bir ülkenin; bir kentin uslanmak bilmez “at sineği”
olmak zorundadır… Ne yazık ki; bu kenti; “sivrisinek vızıltısına” bile muhtaç
edenler var… Muhalefeti yerlerde süründürenlere; sarsılmaları için tam tamına
2413 yıl evvelden gelsin öyleyse… Sokrates’in savunması… “Yavaş olan ve
dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrı’nın
tebelleş ettiği bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız... Ben Tanrı’nın devletin başına sardığı bir at
sineğiyim, her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır ve
kınarım. Varoluş gayem sizin miskin bedenlerinizin üzerine konarak hepinizi
uyarmaktır. Sizler kuyruğunuzu oynatıp beni uçmaya mecbur bırakmak suretiyle
uzaklaştırmaya çalışsanız da ömrüm birinizin bedeninden yükselip bir diğerine
konmakla nihayet bulacaktır. Benim gibi bir başkasını da kolay kolay bulamazsınız
ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı ve Tanrı, size acıyıp benim yerime başka
bir at sineği gönderinceye kadar öldürmemenizi salık veririm...”
Bugün Pazar; şiirsiz olmaz… “Akrep gibisin
kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve
sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz
milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca
sopasını sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en
tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da
tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan
içindeysek eğer /ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat
senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
1947 - Nâzım Hikmet
Mutlu Pazarlar…
/Miraç ÖZTÜRK
08 Haziran 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder