1 Haziran 2014 Pazar

Ne Güzel Çocuklardık Biz

Fotoğraf: Kenan HAZNECİ Arşivi

İlkokula başladığımız ilk gün, kızlar ve erkekler koro halinde ağlamıştık. Anne kucağından ilk ayrı kalışımızda, hepimiz biraz ürkek ve bilinmezlerle dolu bir yeni döneme başlamanın korkularıyla yüz yüzeydik. Ama sevdik okulumuzu, öğretmenlerimizi. Hepsi; almaktan çok vermeye hevesli, samimi ve anne babalarımız gibi içtendiler. İlk günden başlayarak bize okumayı, vatan sevgisini, iyi vatandaş olmayı ve elbette okumayı yazmayı öğretmeye başladılar. Defterlerimize çiziktirdiğimiz o ilk yamuk yumuk çizgilerle başladık okul çağlarımıza. Bir sayfa sağa, bir sayfa sola, sonra dik ve yatay çizgiler...

Defterlerimizin kırmızı veya mavi renkli yağlı ve kolayca yırtılıveren kapları olurdu. Alamayanlar gazete kâğıtlarıyla da kaplayabilirdi. Temiz ve tertipli olmak; defterine, kalemine, kırtasiye malzemelerine iyi bakmak ve kaybetmemek önemliydi. Zorlukla taşıdığımız kara çantalarımızda günlük ve temiz defterlerimiz, tahtadan kayar kapaklı kalem kutumuz ve kitaplarımız olurdu. Silgi ve kalemtıraş çokça kaybedildiğinden, genellikle boyunlarımıza bağlanan bir ipe takılı, güvende olurdu.

Dersleri dikkatle takip eder, ufak tefek yaramazlıklar dışında sınıfta terbiyeli bir şekilde otururduk.

Teneffüsleri elindeki zille hademe duyururdu. Öğretmenimizin izin vermesiyle akan sel olur, kantine ya da bahçeye doluşurduk. Tost ve ayran en lüks menü idi ama arada bir yendiğinden olsa gerek, tadı hayli lezzetliydi. Okul içinde bir üst kata çıkmak meseleydi; orada bizden yaşça ve sınıfça büyük abi ve ablalarımızın derslikleri vardı. Onlarla arkadaş olabilmek bir statü göstergesi idi.

Müdürden ve başöğretmenden biraz korkardık; hayli sert bakışlı ve disiplinli idiler.

Sene boyunca "Yerli Malı Haftası'nı, 23 Nisan, 29 Ekim ve 10 Kasım"ları coşkuyla kutlardık. En çok sevdiğimiz bayram elbette 23 Nisan olurdu. Haftalar önceden renkli krepon kâğıtları, kâğıt fenerler ve yazılarla sınıflarımızı süsler, bahçeden nasıl göründüğüne bakıp; keyiflenirdik. Yavrukurt olanlarımız bir başka havalı olurdu, kahverengi şapka, bej kazak ve kahverengi şortla çok özel görünürdük. Siyah düdüklerimiz, fularımız, kolumuzdaki semboller ve özel yavrukurt selamıyla bir başkaydık. Törene okul olarak katılır, öğrenci olmanın keyfini çıkararak gururla yürürdük.

Yerli Malı Haftası'nda hepimiz evlerden getirdiğimiz kuru yemişler, meyveler, sebzeler ve bakliyatlarla masaların üzerinde pazar tezgâhları kurar, alışveriş yapardık. Zaten paranın pek geçmediği, değiş tokuşa dayalı bir ekonomik düzendi bizimkisi. Golden ya da Zambo sakızlardan çıkan artist fotoğrafları, misketler veya eski karikatür kitapları ile her şeyi alabilirdiniz.  Farklıydı o okullar, o öğretmenler...

Her pazartesi ve cuma andımız okunurdu okullarda, göğsümüzü kabartarak gururla söylediğimiz... "10 Kasım"larda yürekten ve içten ağlardık, "Ata"mızla gurur duyar, onun bize emanet ettiği Cumhuriyeti koruyacağımıza yeminler ederdik. Artık ne andımız var, ne de bize emanet edilen Cumhuriyeti koruyacak inançlı nesillerimiz. Bu kadar savunmasız mıydı ve bu kadar kolayca yıkılabilir miydi Cumhuriyet?

Bizler güzel çocuklardık; evet, kendi çocuklarımızı da bildiğimiz gibi yetiştirdik belki. Ama bir şeyler eksik işte; bizler, o güzel çocuklar, abiler, ablalar, anneler babalar, komşular ve dostlar bir yerlerde bir şeyleri yanlış yaptık besbelli.

Aydınlıktan yana, medeniyetten yana, insanca yaşamak ve yaşatmaktan yana olanlar; bu güzel ülkenin güzel insanları belki de bir düş gördüler bunca yıl boyunca...  Belki de hiç yaşanmadı; geçmişteki onca kan, gözyaşı, dürüstlük, inanç ve gururla kurulan Cumhuriyet...

Artık yeniden ayağa kalkmanın, bizlere bin bir zorluk ve emekle yaratılıp teslim edilen mirası korumanın ve yaşatmanın zamanıdır. Unutmayalım, muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

/Kenan HAZNECİ
SAMSUN YEREL TARİH GRUBU-"Kurucu Üye"
01.06.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder