İstanbul’dayım. Halbuki 19 Mayıs’ta Samsun’da olmak
isterdim. 19 Mayıs 1919’da 9.Ordu ve Mülhakatı Müfettişi Mirliva Mustafa
Kemal’in ve maiyet erkanının Tütün İskelesi’nden karaya adım atışlarını görmek…
Ve Samsun’dan Kavak’a, Kavak’tan Havza’ya birlikte yürümek, “Dağ Başını Duman
Almış” marşını birlikte söyleyerek. “Dağ başını duman almış/ Gümüş dere durmaz
akar/ Güneş ufuktan şimdi doğar/ Yürüyelim arkadaşlar…”
Havza’da o muhteşem 6 Haziran mitingine katılmak,
şehir merkezinden, köylerden akın akın meydana koşan o yiğit insanların arasına
karışmak ve Sıtkı Hocanın “Silahınız olmayabilir, baltanız da taşınız da
yumruklarınız da mı yok? Bu ne meskenet?” diyen o muhteşem nutkunu Sarı
Paşa’yla birlikte ve ağlayarak dinlemek isterdim.
Amasya’da olmak da var aslında, mesela 12
Haziran’da Culus Tepe’de. Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’e
“Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir… Gazanız mübarek olsun!…” derken. Ya da
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve de Refet Bele, Milli
Mücadele’nin ilk meydan okuyuşu Amasya Tamimi’ni imzalarken bir köşede
gözyaşlarıyla izlemek. “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
İşgal altındaki hükümet sorumluluklarının gereğini yerine getirememektedir.
Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Bir kutsal yolculuktur bir 19 Mayıs sabahı
Samsun’da başlayan yolculuk. Ve Milli Mücadele’nin kutsanacak duraklarıdır
Amasya, Erzurum, Sivas. İnançların tazelendiği, yüreklerin pekiştirildiği ve
azmin bilendiği uğrak noktalarıdır Kayseri’yle Kırşehir. Ve son durak Ankara!
Ankara, Erzurum ve Sivas’ı Ahmet Hamdi Tanpınar’dan okumak var
anlamak/anlayabilmek, anlayabilmekten de öte sevdalanmak ve bir daha asla
unutmamak için.
Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa olmak ve tüm
rütbelerini ve yetkilerini bırakıp “sine-i millette bir fert” olduğu gün
Mustafa Kemal’i askerce selamlayıp “Paşam! Ben ve karargahım dün olduğu gibi
bugün de emrindeyiz” diyebilen asalete selam durmak! Ya da Sivas Kongresi’nde
“manda” söylemlerine meydan okuyan Tıbbiyeli Hikmet’i alkışlamak ellerim
patlayıncaya dek.
Bir köylü görür Mustafa Kemal Paşa Kavak’la Havza arasında. Yunanlı
İzmir’den Manisa’ya, Uşak’a doğru adım adım ilerlerken “Biz üç kardeştik Paşa!
Biri Çanakkale’de, biri Galiçya’da kaldı. Evde iki dul, 14 yetim bu sabanın
ucuna bakar. Benim vatanımın sınırı aha bu tarlanın sınırıdır. Yunan buraya
gelince kadar benden sana fayda yok” diyen köylüdür kastettiğim. Şaşırmaz
Mustafa Kemal Paşa; kolay değildir yenilmek, yıkılmak, devletsiz ve sahipsiz
kalmak. Hele bir de geride hayatını sapından senin tuttuğun sabana bağlayan dul
ve yetimler varsa. Mustafa Kemal yanındakilere “Bu algıyı mutlaka değiştirmemiz
lazım” der.
Bu algı değişecektir, hem de altı ay gibi kısa bir
sürede. 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal’i Temsil Heyeti’ni Dikmen sırtlarında
başlarında Müftü Börekçi Rıfat Efendinin bulunduğu yirmi bin Ankaralı
karşılayacaktır. Gönül o günlerde yaşamayı ve orada olmayı isterdi. Heyhat
kaderde kahramanların destanlarının unutulduğu ve hatta kimilerince inkar
edildiği bugünlerde yaşamak varmış, elden ne gelir!
NOT: Milli
Mücadele haftasına milletçe büyük bir acı ve yasla girdik. Milli Mücadele’nin
ve Soma felaketinin aziz şehitlerine Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum. Allah bize bir daha ne Soma gibi bir facia
göstersin ne de bizi yeniden bir milli mücadele etmek zorunda bıraksın.
/Osman KARA
19.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder