Çocukluğumun geçtiği Bafra yazları çok
sıcak olur, aşırı nem bizi çok bunaltırdı. Bu yüzden pazar günlerinin gelmesini
iple çekerdik. Babamın o zamanlar otomobili yoktu. Diğer komşularımız gibi bizi
traktörün römorku veya kamyon kasalarına serilmiş kilimlere oturarak plaja da
götürmezdi. O yıllarda Samsun Bafra arasında taşımacılık ya minibüs ya da
Chevrolet otomobillerle yapılırdı. Chevrolet otomobiller pazar günleri Samsun`a
yolcu bulamadığından çoğu şoför çalışmazdı ve çoğu da babamın yakın
arkadaşlarıydı. Babam genellikle Cevdet Amcanın otomobilini pazar günü kiralar
ve kendisi kullanarak bizi Mal Gölüne pikniğe götürürdü,..
Denize girme zamanı meteorolojiye ve
mevsimlere göre belirlenmez, karpuz kabuğunun denize düşüp düşmediğine
bakılırdı. Karpuz kabuğu denize düşmüş, bir pazar günü biz de yola çıkmıştık.
Hazırlıklar tamamdı... Salıncak ipi, naylon top, kilimler, tabak çanak, bir de
buzhaneden alınan bir kalıp buz değişmez malzemelerdi. Olmazsa olmazlardan biri
de Alaçam`ın etiydi. Kekikle beslenen hayvanların eti gerçekten çok lezzetli
oluyordu. Anemin bize patiskadan diktiği donlar bizim yegâne mayomuzdu. O da olmazsa nudistler gibi çıplak denize
girmemiz gerekiyordu. Pazar günleri Bafra halkı adeta Mal Gölüne taşınıyordu.
Her ağacın altında komşularımızı
görüyor eksiği olanlar birbirlerine yardım ediyor, biz çocuklar koşturup
duruyor ve sonunda da çok acıkıyorduk. Mangal kömürü yerine topladığımız kuru
odun parçalarıyla ateşi yakıyor, yerde açtığımız kuyuya talaş serpip buz
kalıplarını oraya yerleştiriyor, ilkel buzdolabımıza getirdiğimiz içecekleri
yerleştiriyorduk. Yanan mangaldaki odunlar köz olmuş önceden hazırlanan
yiyeceklerle beraber karnımızı doyurmuş, iki ağacın arasında kurduğumuz
salıncaklarla da sallanmıştık.
Mal Gölünün plajı iri kayalarla dolu
olsa da deniz çok temiz ve derin olmadığından birkaç saatimizi de yüzerek
geçirir iyice serinlerdik. Şimdi her çeşidi olan güneş yağları o zamanlar ya
yoktu ya da çok pahalıydı. Biz de bu yüzden pek kullanmaz akşama kadar ıstakoz
gibi kızarır, o günkü eğlencemiz kâbusa dönerdi. Derimiz davul gibi gerilmiş ve
salça gibi olmuş rengiyle eve dönüş hazırlığımız başlamıştı. Piknik yerindeki
her şeyimizi toplamış, otomobile binip eve doğru hareket etmiştik.
Bir iki kilometre gittikten sonra
babam arabanın arkasında ip gibi ıslak çizgiye bakarak kötü haberi vermişti.
Benzin depomuz her nasılsa delinmiş içindeki benzinde boşalıyordu. Yol yeni
mıcır taşıyla asfalt kaplama yapılmıştı. Belki de depoyu o taşlardan biri
delmişti. Babamın ne yapacağını çok merak ediyorduk. O yıllardaki çocukların
gözünde babalar birer kahramandı. Bizim kahramanımız ne yapacaktı da bu sorunu
çözecekti. Babam hiç telaşlanmadan cebinden çıkardığı çakıyla yeni dökülen
asfalttan kocaman bir parça çıkarıp, delik depoyu onunla sıvamıştı. Evet, sorun
kısa süreliğine de olsa çözülmüş biz evimize sağ salim dönmüştük. Şimdi ki babalar ve şoförler de sorunu
çözüyorlar ama otomobil firmalarının acil yardım ekiplerini cepten arayarak.
Bizim kuşağımız böyle büyümüştü..
/Recep
Yılmaz
19.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder