19 Mayıs 2014 Pazartesi

Haydi plaja


Çocukluğumun geçtiği Bafra yazları çok sıcak olur, aşırı nem bizi çok bunaltırdı. Bu yüzden pazar günlerinin gelmesini iple çekerdik. Babamın o zamanlar otomobili yoktu. Diğer komşularımız gibi bizi traktörün römorku veya kamyon kasalarına serilmiş kilimlere oturarak plaja da götürmezdi. O yıllarda Samsun Bafra arasında taşımacılık ya minibüs ya da Chevrolet otomobillerle yapılırdı. Chevrolet otomobiller pazar günleri Samsun`a yolcu bulamadığından çoğu şoför çalışmazdı ve çoğu da babamın yakın arkadaşlarıydı. Babam genellikle Cevdet Amcanın otomobilini pazar günü kiralar ve kendisi kullanarak bizi Mal Gölüne pikniğe götürürdü,..

Denize girme zamanı meteorolojiye ve mevsimlere göre belirlenmez, karpuz kabuğunun denize düşüp düşmediğine bakılırdı. Karpuz kabuğu denize düşmüş, bir pazar günü biz de yola çıkmıştık. Hazırlıklar tamamdı... Salıncak ipi, naylon top, kilimler, tabak çanak, bir de buzhaneden alınan bir kalıp buz değişmez malzemelerdi. Olmazsa olmazlardan biri de Alaçam`ın etiydi. Kekikle beslenen hayvanların eti gerçekten çok lezzetli oluyordu. Anemin bize patiskadan diktiği donlar bizim yegâne mayomuzdu.  O da olmazsa nudistler gibi çıplak denize girmemiz gerekiyordu. Pazar günleri Bafra halkı adeta Mal Gölüne taşınıyordu.

Her ağacın altında komşularımızı görüyor eksiği olanlar birbirlerine yardım ediyor, biz çocuklar koşturup duruyor ve sonunda da çok acıkıyorduk. Mangal kömürü yerine topladığımız kuru odun parçalarıyla ateşi yakıyor, yerde açtığımız kuyuya talaş serpip buz kalıplarını oraya yerleştiriyor, ilkel buzdolabımıza getirdiğimiz içecekleri yerleştiriyorduk. Yanan mangaldaki odunlar köz olmuş önceden hazırlanan yiyeceklerle beraber karnımızı doyurmuş, iki ağacın arasında kurduğumuz salıncaklarla da sallanmıştık.

Mal Gölünün plajı iri kayalarla dolu olsa da deniz çok temiz ve derin olmadığından birkaç saatimizi de yüzerek geçirir iyice serinlerdik. Şimdi her çeşidi olan güneş yağları o zamanlar ya yoktu ya da çok pahalıydı. Biz de bu yüzden pek kullanmaz akşama kadar ıstakoz gibi kızarır, o günkü eğlencemiz kâbusa dönerdi. Derimiz davul gibi gerilmiş ve salça gibi olmuş rengiyle eve dönüş hazırlığımız başlamıştı. Piknik yerindeki her şeyimizi toplamış, otomobile binip eve doğru hareket etmiştik.

Bir iki kilometre gittikten sonra babam arabanın arkasında ip gibi ıslak çizgiye bakarak kötü haberi vermişti. Benzin depomuz her nasılsa delinmiş içindeki benzinde boşalıyordu. Yol yeni mıcır taşıyla asfalt kaplama yapılmıştı. Belki de depoyu o taşlardan biri delmişti. Babamın ne yapacağını çok merak ediyorduk. O yıllardaki çocukların gözünde babalar birer kahramandı. Bizim kahramanımız ne yapacaktı da bu sorunu çözecekti. Babam hiç telaşlanmadan cebinden çıkardığı çakıyla yeni dökülen asfalttan kocaman bir parça çıkarıp, delik depoyu onunla sıvamıştı. Evet, sorun kısa süreliğine de olsa çözülmüş biz evimize sağ salim dönmüştük.  Şimdi ki babalar ve şoförler de sorunu çözüyorlar ama otomobil firmalarının acil yardım ekiplerini cepten arayarak. Bizim kuşağımız böyle büyümüştü..

/Recep Yılmaz
19.05.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder