Nihayet Samsun’dayım; sevdiğim şehirde ve sevdiğim
insanların arasında. Buradan İstanbul’u sevmediğim ve İstanbul’da sevmediğim
insanların arasında olduğum gibi bir yanlış çıkarım yapılmasın lütfen.
İstanbul’u kim sevmez ki? İnsanın İstanbul’da
sevdiklerine ulaşması zor, İstanbul insanı yoruyor. İstanbul’da gün 16,
bilemediniz, 18 saat. Geriye kalanı size değil trafiğe ait.
Samsun, ne kadar büyürse büyüsün, hala bir baştan
bir başa gitmesi çok kolay ve hala gün 24 saat. Trafikte bile selamlaşacağınız,
hal hatır soracağınız birkaç dostunuz yanı başınızda. Hele de benim gibi toplu
taşıma hatlarını kullananlar için bir yol süresince selamlaşmak, halleşmek ve
dertleşmek hiç dert değil. Ben bu kentin bu yönünü daha bir seviyorum. Bu yönünden
daha bir keyif alıyorum. Bu kentte güne selam ve kelam bereketiyle başlamak çok
güzel...
Henüz yeni geldim; daha sahile inmedim. Her sabah
kah selamlaştığım, kah hal hatır sorduğum, kah birlikte yürüdüğüm dostlarımı
görmedim. Bizim İhtiyarla(hadi adını da açıklayayım, bizim İhtiyar bizim Nusret
Sağlam’dır) birbirimize sataşmadık daha. Selçuk Özgürdal’la üç durup iki adım
atarak herkesin 15 dakikada kat ettiği mesafeyi biz bir buçuk saatte alıp bir
de “Amma da yürüdük ha” diye tafra yapmadık. Aziz Atik’le, Mehmet Demir’le,
Mustafa Mutlu’yla Selçuk’a sataşmadık. Cemal Gülhan’la, Temel Çalıkoğlu ile
siyasete yelken açmadık. Nazım Alkan’a, Cezmi Genez’e CHP üzerinden laf
atmadık. Ve de insan eliyle yeniden şekillenen sahilin son halini görmedik.
Tabi sahildeki sabah yürüyüşünden ve yürüyüş
arkadaşlarından ibaret değil bu kent ve bu kentteki dostluklarım. Bugünlük
yürüyüş faslından bir plan hepsi, kenti yazmaya devam ederiz kısmet olursa
ileriki günlerde.
Seviyorum ben bu kenti ve bu kentin insanlarını, hem
de her şeyine rağmen seviyorum. Patlamış çatlamış kaldırım taşlarının altından
üstüme sıçrayan çamurlu sulara rağmen seviyorum. Çöp kutusunun yanında oturup
da kuruyemişlerin kabuklarını çöp kutusuna atmak yerine kaldırımlara atan yaşlı
genç, kadın erkek, köylü kentli binlerce insanıma rağmen. Ve hatta “Ben böyle
kentin içine tüküreyim” dercesine genzini bu kentin caddelerine boşaltan onca
insana rağmen.
Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler
Daire Başkanı Sevgili Necmi Çamaş dün ayağımın tozuyla katıldığım Kültür ve
Sanat Çalıştayı’nda “Beyefendilere, hanımefendilere hasretiz, onları özlüyoruz”
diyordu. Bizim gençlik yıllarımızda “Osmanlı beyefendisi, Osmanlı
hanımefendisi” tanımları vardı. Merkezi İstanbul’du son imparatorluğun son seçkinlerinin
ama Samsun’da da o kadar çoktular ki? Merak ederim o insanlar nereye gitti? Ve
eksikliklerini hep yüreğimde duyarım.
Güzel bu şehir, seviyorum ben bu şehri. Mutluyum bu
kentte ve bu kentin insanlarının arasında. Kim bir tatlı huzur almak için nereye
gider bilmem ama ben o tatlı huzuru bu kentte buluyorum. İyi ki bu kent var ve
iyi ki siz sevgili dostlarım var.
/Osman KARA
29.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder