Dünkü yazımı “Biz Balkan Harbi
sonrasında Avrupa’da sıradan ve herhangi bir toprak bırakmadık; biz orada bir
vatan bıraktık” diye bitirmiştim. Evet; biz orada 14’üncü asrın ortalarında
ayak bastığımız ve bir daha asla çıkmayacağımızı sandığımız bir vatan bıraktık.
Biz Yemen’de Mehmetlerimize ağlarken Balkanlar'da -bıraktığımız- beş milyon
insana değil de kaybedilen topraklara, Estergon Kalesi’ne, Vardar Ovası’na,
Üsküp’e, Arda’ya, Manastır’a ağlarız. Çünkü biz oraları vatan bellemiştik.
Kaybedilen vatana ağlanmaz da ne yapılır?
Mareşal Fevzi Çakmak vatan toprağı
Balkanlar'dan çekilişimizi 1924’te orduya verdiği bir konferansta şöyle
anlatıyordu: “19 Haziran 1913 sabahı Karadeniz gemisi, akşama doğru da Gülcemal
vapuru Seman iskelesinden hareket ettiler. Ben de Gülcemal vapurundaydım. Batı
Rumeli’de 500 yıllık Türk hakimiyetine veda ettik. Güneş batarken Arnavutluk
kıyıları da yavaş yavaş gözümüzün önünden siliniyordu. Atalarımızın asırlar
boyunca kanlarıyla suladığı, eski ve yeni şehitlerimizin gömüldüğü vatan
parçasının terk edilmesi kalplerimizde giderilemeyecek acılar, hasretler
meydana getiriyordu.”
Ne yazık ki o elim acıları ve onsuz
hasretleri, şairlerimiz şiirleştirememiş, edebiyatçılarımız romanlaştıramamış,
müzisyenimiz besteleyememiş ve bize kadar taşıyamamışlardır. İlber Ortaylı,
Ernest Renan’ın Balkan faciasından sonra “Türkler bunu unutturmayacak bir edebi
güce sahip değil. Hakikaten bunlar bunu aşabilecek, bunu bir kine
çevirebilecek, bir hafızaya döndürebilecek bir milli edebiyata sahip değiller”
dediğini nakleder.
O yetersizlik ve hasret, sadece
acılarımızı milli bir hafızaya çevirmede değil kahramanlıklarımızı
destanlaştırmakta da hissedilir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sarıkamış üzerine
daha 1922’de yazdığı bir yazıda “Büyük bir milli şair için Sarıkamış’ta yüzlerce
destan mevzuu adeta hazırlanmış olarak duruyor. Acaba günün birinde çelikten
bir kalem bu mevzulardan birini bir tunç levha üzerine hakkedebilmek(oymak)
mazhariyetine erecek midir?” diye sorar ve ardından “Fakat korkarım ki Türk
şairi Türk askerine nisbeten Allahüekber dağının tepesine hatta hayalen bile
çıkacak derece kuvvetli değildir; mutlaka yarı yolda nefesi tıkanacak ve
çığlarla beraber sayısız uçurumlardan birine yuvarlanacaktır” der.
Heyhat, Türk şairi ve Türk edibi ne
Balkan Harbinin acılarını ne de Milli Mücadele’nin destanını yazabildi.
Sanatkar olanlarımız ne yazık ki bu milletin acısına da sevincine de ilgisiz,
ilgili olanlar da ya sanatkar değil ya da yetersiz ve yeteneksiz.
/Osman
KARA
10.12.2014
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/osman-kara/7540/balkanlar-i-ve-acilari-unutmak-ii-/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder