Dün başladığım daha doğrusu başlamaya
niyetlenip de başaramadığım yerden başlayacağım bugün, Samsun Mübadele ve
Balkan Türk Kültürü Derneği’nin 6-7 Aralık günlerinde düzenlediği 8. Mübadele
ve Balkan Türk Kültürünü Araştırma Kongresi’nden.
Açılış toplantısına gittim ve başkan
sevgili dost, zarif insan Erdoğan Özoral’ın açış konuşmasının daha ikinci
dakikası dolmadan salondan ayrıldım. Aslında erken ayrılacaktım, bir
meslektaşımızın bir yakını vefat etmişti, cenaze törenine katılacaktım ama bu
kadar da erken ayrılmayacaktım. Eğer Sayın Özoral daha işin başında farkında
olmadan Lozan’ı “mübadele savrulmasının” suçlusu gibi gösteren ve” Balkan
acılarını unutturmak” gibi bizim hafızamızı boşaltmaktan başka bir amaca
yaramayacak o iki cümleyi kurmasaydı. Hem o kadar erken ayrılmayacak hem de bu
yazı serisini yazmayacaktım.
Sayın Özoral, “Lozan rüzgarının
savurduğu mübadillerden” ve “acıları tazelememekten, acıları unutarak barışı
kurmaktan” bahsetti. Mübadele bir savrulmadır ama bu savrulmanın rüzgarı
1923’te Lozan’da değil 1821’de Mora’dan başlar esmeye ve 1912’ler tüm
Balkanlar'ı etkisi altına alır. O fırtınayla hem 500 yıllık bir vatan parçası
elimizden çıkar hem de Balkan Türklüğü vatanından olur. Lozan, Balkan
Türklüğünü yurdundan yaban topraklara savuran bir fırtına değil Balkanlar'da
sağ kalmayı başarabilen son Türklerin Anadolu’nun hür ve güvenli coğrafyasına
gidiş yollarını aydınlatan bir güneştir. Gelenlerin şanslarını anlamak için
kalanların hazin hallerine bakmak yeterlidir.
Bilmeyenler ya da bildikleri, en
azından bilmeleri gerektiği halde hatırlamayanlar için bir küçük not: Lozan
Antlaşmasına ek olarak Yunanistan’la imzaladığımız mübadele hem ilk mübadele
anlaşması değildir hem de bizim isteğimizle imzalanmamıştır. Osmanlı ilk
mübadeleyi Balkan Harbi sonrası önce Bulgarlar sonra da Yunanlılarla imzaladı.
Lozan sonrası imzalanan mübadeleyi de Yunanlılar istedi.
Acıları tazelememek ya da unutmak!
Kulağa çok hoş gelse de hem gerçekçi hem de doğru bir tavır değil. Bu dünyada
hiçbir millet, bizim yaşadığımız acıları yaşamamıştır ve yine hiçbir millet
acılarını, mağlubiyetlerini unutmamıştır ve unutmamaktadır. Ermeniler ve
özellikle de Yunanlılar müsebbibi oldukları çatışmalardan uydurma bir soykırımı
hikayesi çıkarıp bunu dünyaya malederken biz Türkler yaşanmış acılarımızı
unutmayı ve bunu ilanı bir marifet kabul ediyoruz.
Başkalarının yaşanmamış ve dolayısıyla
uydurma acılarıyla dolu hafızamızda kendi yaşanmış ve gerçek acılarımıza ne
yazık ki yer yok. Başkalarının abartılmış hatta uydurulmuş ve haksız olarak
bize fatura edilmiş acılarından dolayı özür telaşındaki Türk aydını, kendi
milletinin acılarından ya habersiz ya da o acılara insaflı yabancılardan daha
ilgisiz.
Tarihin en büyük acılarından birisi
biz Türklerin Balkan Harbi’nde yaşadığımız acıdır. Ne yazık ki daha yüzüncü
yılı yeni dolmuşken milli ve beşeri hafızamızdan neredeyse tamamen silinip
gitmiştir. Silinip giden sadece acılar değil aynı zamanda beş asırlık bir tarih,
kaybedilen bir vatandır. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı, Rumeli için “Bizim
Avrupa’daki vatanımız” der. Biz Balkan Harbi sonrasında Avrupa’da sıradan ve
herhangi bir toprak bırakmadık; biz orada bir vatan bıraktık.
/Osman
KARA
09.12.2014
http://www.habergazetesi.com.tr/kose-yazilari/osman-kara/7533/balkanlar-i-ve-acilari-unutmak-i-/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder