16 Aralık 2014 Salı

At Hırsızı Tövbe Edince Ne Olur

Bir hırsız geceleri at çalıp satardı. Ömrünü böyle hebâ ederdi. Bir defâsında da, bulunduğu şehrin en büyük âlimi ve evliyâsının atını çalmak için ahırına girmişti. Tam atı çözüp götüreceği sırada, ahırın duvarı yarılıp, içeriye bir nûr yayıldı. Bu nûr içinde, iki nûr yüzlü zât gözüktü. Hırsız bu hali görünce, kendini hemen at gübrelerinin arasına atıp gizlendi. Korku ve telaş içinde boğazına kadar gübre içine gömüldü.

Bu sırada yarılan ahırın diğer duvarından daha parlak bir nûr gözüktü. Bu nûr arasında da, o zamânın kutbu, en büyük velîsi olan ev sâhibi çıktı. Öncekiler onu görünce hürmet göstererek selâm verdiler. Ev sâhibi diğerlerine niçin geldiklerini sorunca; – Falan evliyâ arkadaşımız vefât etti. Onun yerine kimi tâyin edeceğiz? Size arzetmek istedik, dediler.

Atların sâhibi olan zât; – Onun yerine, at hırsızını tayin ettik, dedi.

Soran iki zât da evliyâ olup ricâl-ül-gayb denilen velîlerden idiler. At hırsızlığı yapmaya gelen kimsenin, gübreler arasına gömülüp saklandığını biliyorlardı. Hemen yanına varıp, onu gübreler arasından çıkardılar, gönlünü alıp, tebrik ederek kucakladılar. Atların sâhibi ve zamânın kutbu evliyâ zâtın da yanına gelip, elini öptüler. Sonra hep birlikte vefât eden arkadaşlarının cenâzesini kaldırmaya gittiler.

Abdullah-ı İlâhî, sohbetinde bulunanlara bunu anlattıktan sonra şöyle dedi:

“Şimdi at hırsızlığı yapmaya giden kimse, nasıl bir çalışma yaptı da ricâl-ül-gayb denilen evliya arasına girdi? diye bir sûal hâtıra gelmesin. Çünkü o zavallının gübreler arasında mahcûbiyetinden ne kadar zorluk ve ne kadar pişmanlık çektiği bellidir. Kurtuluş yolu kalmadığını kesinlikle anlayınca, at çalmak üzere harama yönelişinden dolayı bütün kalbiyle pişmân olup, o zamana kadar yaptığı işlere öyle bir tövbe etti ki, işlediği kötü işlerden gönlü temizleniverdi. Allahü teâlâya yönelip riyâzet çeken kimseler, onun o anda yaptığı tövbeyi nice seneler yapamaz.”

(…)

Yıllar Önceki Yılmaz

Ragıp Göker dünkü yazısında Yusuf Ziya Yılmaz’ın bir fotoğrafı üzerinden “Keşke dememek için” ne yapmak gerektiğini yazmış. Yılmaz’ın, Kenan Şara’nın ölümü sonrası bir fotoğrafına takmış. Yılmaz çömelmiş düşünüyor…

Ragıp kardeşime bir anımı hatırlatayım. Yıllar öncesine Yılmaz 19 Mayıs Üniversitesi’ne kalp ağrıları için apar topar getirilmişti. Burada hemen anjiyo yapılmıştı kendisine. Kaç damarı tıkalıydı kaçı açılmıştı, açıklarsa kendisi açıklar elbet.

Bendeniz de “aleyhinde yazılar yazmak başka sağlık sorunu yaşaması başka” diye düşünüp o hastane odasına geçmiş olsun demeye gidenlerdendim. Yüzünde hiç de “melekleri görmüş ve nadim olmuş” bir insan edası yoktu. Gördüğüm yine “içinden pazarlıklı” bir yüz ifadesiydi.

Kısaca orada bile oynuyordu. Ragıp Göker, fotoğraf anlatıyor şimdi bana. “Keşke” dememek için diye de devam ediyor. İt izinin at izine karıştırıldığı bu ülkede artık kime rahmet okuyacağımızı bile şaşırdık vallahi…

/İsmail BAŞARAN
16 Aralık 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder