1 Ocak 2014 Çarşamba

Ortak Akılla Yükselen Kent


Bu kentin geleceğini doğrudan ilgilendiren en önemli beş proje ve imar değişikliği yargıdan dönüyorsa ve yine bu şehirde gerçekleştirilen birçok projenin öncelikleri, işlevleri ve maliyetleri kamuoyunda tartışılıyorsa, bu kentte bir “ortak akıl” olduğundan söz edilebilir miydi?

Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat’ın 13 Temmuz tarihli yazısının başlığı tam buydu:  Ortak Akılla Yükselen Kent. İçimde yükselen biraz merak ve biraz da kıskançlık duygusuyla yazının tümünü okumaya karar verdim. Acaba hangi şanslı kentti bu kent ve ortak aklı nasıl bulmuştu? Neden biz yıllardır şu ortak akıl denilen şeyi bir türlü bulamamıştık ve dolayısıyla yükselememiştik? Belki o şanslı kent örneğinden alınacak dersler ve ipuçları vardı. Bu yazıyı derhal okumalıydım.

Yazıyı okumaya başlayınca içimdeki merak ve kıskançlık yerini şaşkınlığa bıraktı. Çünkü Yavuz Donat Samsun’dan söz ediyordu. O şanslı kent Samsun’du. Ortak akılla yükselen kent bizim kentimizdi ve biz Samsun’lular bunu yeni öğreniyorduk. Bu kez içimi büyük bir kızgınlık kapladı. Kendime, kendimize kızıyor, utanıyordum. Odaların, sendikaların, meslek kuruluşlarının kısacası Sivil Toplum Örgütlerinin yönetici ve üyeleri ve medya mensupları olarak bunca yıldır bu şehirde yaşayan bizler bu yalın gerçeği görememişken ünlü bir gazeteci yazar dışarıdan iki günlüğüne Samsun’a gelmiş, yetkililerle görüşmüş ve gerçeği ortaya çıkarmıştı. Bu ayıp da bize yeterdi.

Neyse ki yazıyı okudukça kızgınlığımdan eser kalmadı, hatta mutlu olduğum bile söylenebilirdi. Yazar Samsun’un eğitim alanındaki başarılardan söz ediyordu. Eğitimde çok iyi durumdaydık. Birden, rastlantı bu ya, o hafta sonu açıklanan SBS ve daha sonra açıklanan ÖSS sınav sonuçları aklıma geldi ve keyfim kaçar gibi oldu. SBS sınavı il başarı sıralamasında 2003 yılında 32. sırada yer alan Samsun, 2008 yılında 46, bu yıl ise 52. sırayı elde etmişti. Aynı durum ÖSS sınav sonuçları için de geçerliydi. 2003 yılında 23. sıradayken bu yıl 37. olmuştuk. İçime bir kuşku düşer gibi oldu. Bu yükselişten çok gerileyişe benziyordu. Ama kötü düşünceleri hemen aklımdan kovdum. Önemli bir yazar Samsun’a kadar gelmiş, ilgililerle görüşmüş ve durumu yerinde görmüştü. Ondan iyi mi bilecektik? En iyisi yazıyı okumaya devam etmekti.

Yavuz Donat Samsun’un Türkiye’nin 15. büyük kenti olduğunu söylüyordu. Bu sıralama hangi ölçütlere göre yapılmıştı belli değildi ama yine de insanın içi açılıyordu. Sosyo ekonomik gelişmişlik açısından yaklaşık 35. sıralardaki konumumuz demek ki doğru değildi. Bunca yıl yanlış rakamlarla, yanlış bilgilerle aldatılmış, mutsuz olmuştuk. Nihayet sevindirici gerçekler ortaya çıkıyordu.

Yazar, ertesi gün de devam eden yazılarında, birbiri ardına Samsun’la ilgili gerçeklere değiniyor, okuyanı mest ediyordu. Yabancılar Pazarı’ndaki alışverişin canlılığından, zaten hiçbir eksiği olmayan kentin kalan son eksiğinin de Hafif Raylı Sistem’in yapılmasıyla tamamlandığından, Samsun halkının ekonomik krizin aslında psikolojik olduğunu düşündüğünden bahsediyordu. Öyle işsizlik, suç oranı gibi konulara girmemişti. Sonuçta bu bir köşe yazısıydı, her ayrıntıya girilecek değildi ya. Kısacası Samsun bizim bildiğimiz Samsun değildi, bambaşka bir kentti.

İki gün üst üste yayımlanan yazıların sonuna geldiğimde artık içim içime sığmaz olmuştu. Her şey tozpembeydi. Yine de ara sıra kendime kızıp duruyordum. Bunca zaman Samsun için boşu boşuna endişelenmiş, üzülmüştüm.

Bir zaman bu iyimserlik ve moralle oyalandım. Ama yine de içimde nedenini bir türlü çözemediğim bir sıkıntı vardı. Bir şeyler eksikti sanki. Çok geçmeden beni düşündüren, içime sinmeyen şeyin ne olduğunu anladım. Ortada, yazının başlığında bir gariplik, bir çelişki vardı ve yanıtlanması gerekiyordu. Kendi kendime sordum:

Bu kentin geleceğini doğrudan ilgilendiren en önemli beş proje ve imar değişikliği yargıdan dönüyorsa ve yine bu şehirde gerçekleştirilen birçok projenin öncelikleri, işlevleri ve maliyetleri kamuoyunda tartışılıyorsa, bu kentte bir “ortak akıl” olduğundan söz edilebilir miydi?

Ya da tam tersinden bakılacak olursa, bir önceki paragrafta söz edilen olumsuzluklara karşın bu şehirde bir “ortak akıl”dan, bir “ortaklık”tan söz edilebiliyorsa eğer bu “ortaklar” kimlerdi?

Uzun, uzun düşünüp kafa yorsam da kendi sorumun yanıtını bulamadım. Ama yanıt gelecekte bir gün bir şekilde muhakkak ortaya çıkacaktı ve bundan hiç kuşkum yoktu.
 /Mehmet Atalay
 16.07.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder