Aslında hizmete açılan Hafif Raylı Sistem konusunda bir süre bekleyip gelişmeleri izlemeyi düşünüyordum. Ancak önceki gün Raylı Sistemin kent içine de taşınacağı haberlerini okuyunca, bu konuya ve Samsun’un bazı gerçeklerine değinmek istedim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, Hafif Raylı Sistemin gerek güzergâhı ve gerekse Samsun için önceliği ile ilgili olarak meslek örgütlerinin daha işin başında ortaya koydukları çekincelerin çoğuna katılmam nedeniyle, bu konularda ki itirazlarımı en azından şimdilik saklı tutuyorum.
Özellikle de, güzergâhın baruthaneye tırmandırılması ile Liman kavşağında ki viyadükün, Ankara Samsun girişine kaydırılarak ağır araçların kent içine girmeden limana ulaşmasının sağlanmamasının haklı nedenleri açıklanmadıkça, bu çekincelere katılmayı sürdüreceğim.
Çünkü bu konularda kent dinamiklerinin çekincelerinin yok sayılarak, soruların başta Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz olmak üzere tüm yetkililer tarafından cevapsız bırakılmasını çağdaş kent yöneticiliği anlayışı ile bağdaştıramıyorum.
Hafif raylı Sistemin en çok eleştiri alan yanı, güzergâhın Gar Kavşağından başlayarak Üniversite alanına da çıkmadan Kurupelit’te sonlanması nedeniyle, Atakum dışında kalan yerleşim yerleri için bir çözüm olamayacağıydı. Hatta bu hali ile, bir süre sonra nostalji treni haline geleceği tanımlamasıydı.
Geçtiğimiz hafta içersinde Sayın Başkan Yılmaz, yaptığı bir açıklama ile Hafif Raylı Sistemin kent içersine de taşınacağını ve ilk etapta da Çiftlik Caddesi’ne gireceğini duyurdu.
Keşke bunlar ilk günden söylenseydi ve kentle bunlar paylaşılsaydı. Umarım bu sözler, altı doldurulmuş bir planlamanın sonrasında kamuoyuna iletilmiştir. Bu sözleri esas alarak, bu konuda ki düşüncelerimi seslendirmek istiyorum.
Eğer bu sistemin işlerlik kazanması ve kente gelecekte mali yük haline gelmesi istenmiyorsa, kent içersinde dolaştırılması zorunludur.
O nedenle, güzergâh genişletilmesi Çiftlik Caddesi ile sınırlı kalmamalı ve Gençlik Parkı’ndan başlayıp, 100. Yıl Bulvarı’ndan geçerek Belediye Evleri, Organize Sanayi ve Tekkeköy’e kadar uzatılmalıdır.
Ankara-Samsun Kavşağı’ndan ayrılacak bir hatla, Raylı Sistem Otogar’a da mutlaka bağlanmalıdır. Devamında ise Ondokuzmayıs İlçemiz de devreye sokulmalıdır.
Bu hatların yapılabilmesinin önünde çok önemli fiziksel engeller olduğunu biliyorum. Ama Çiftlik Caddesi’nden geçirilmesi düşünülebildiğine göre, bunların hesabı da yapılmıştır diye kabul ederek bu önerileri getiriyorum.
Bu yeni güzergâhların yapımı ne kadar zor olsa da bilinmelidir ki, Hafif Raylı Sistem’in gerek dış kredi borcu ve gerekse bu hali ile getireceği zarar yükünün, Samsun’un geleceğini karartmasını önleyebilecek tek ilaçtır.
Bu pencereden bakınca, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın Başbakan’a olan yakınlığı ile mali sorunları da çözebileceğini sanıyorum. Aslında yeni düzenleme ile birlikte sistemin Ulaştırma Bakanlığına devrinin yapılması da zorunluluk olarak görülüyor.
İster beğenelim, isterse beğenmeyelim, tüm eleştirilecek yanlarına rağmen Raylı Sistem’in kente bir hava kazandırdığı kesin.
Yine kabul etmek gerekir ki, son on yılda Samsun eğrisi ve doğrusu bir yana, görsel olarak güzelleşti. Bu, en azından kent dışından gelenlerin gözlemleri ile böyle görünüyor.
Kenti güzelleştiren düzenlemeleri tek tek saymayacağım. Bunlar Samsun adına kazanımlardır ve Samsun’un güzel yüzüdür.
Bunları söylediğim için şimdi bazılarının kafasının karışacağını biliyorum. Hiç kimsenin kafası karışmasın. Çünkü beni iyi tanıyanların bildiği gibi, benim için Samsun sevgisi ve Samsun’un çıkarları her türlü kişisel ilişkimden önce gelir.
Evet! Samsun’un giderek güzelleştiği kesin. Ne var ki, “Bunlar, içi çürümüş sorunlar kenti Samsun’un makyajıdır” Diyenleri haklı çıkaracak yanlışların sürüp gitmesi de can sıkmıyor değil.
Çok işin yapıldığı yerde yanlışlarında olabileceği tezi ne kadar doğru ise, yanlıştan dönmemek de bir o kadar bağnazlıktır. Bağnazlıktan da öte, gereksiz bir inat ve toplumu hiçe saymaktır.
Üzülerek söylemek gerekirse, öylesine çok yanlış uygulamalar var ki, anlamsız bir inatlaşma uğruna yanlışta ısrar edilerek yapılan güzelliklere de gölge düşürülüyor.
Özellikle de kent içi trafiğini düzenlemek için yapılan uygulamaların bazılarının kent halkını çok olumsuz etkiliyor olması üzücüdür.
Örnek vermek gerekirse, hastanelere giden ambulanslar için de çok önemli bir arter olan ve okulların da yer aldığı Lise Caddesi’nin ortasına yapılan refüj, bu caddeyi kullanılamaz hale getirdi. Denenmesi doğruydu ama yarar yerine trafiği çok büyük ölçüde aksattığı için kaldırma olgunluğu da gösterilmeliydi.
Son günlerde bir başka trafik düzenlemesi de, Gazi Caddesi’nin eski Sigara Fabrikası önünden geçen bölümü kapatılarak yapıldı. Trafik akışı eski Gima kavşağından Osmaniye Caddesi yolu ile Cumhuriyet Caddesi’ne kaydırıldı.
Bu düzenleme sonrasında otel ve balık lokantalarının ağırlıklı olduğu Cumhuriyet Caddesi’nde ki zaten sıkışık olan trafik, Cumhuriyet Meydanı çıkışından itibaren çökmüş durumda. Zaten yol fakiri olan bir kentte mevcut yolları kapatarak trafik düzenlemesi yapmak hangi şehircilik anlayışına uyuyor anlayamıyorum. Bir bilen varsa, lütfen hepimizi aydınlatsın.
Bu iki örnekte şunu göstermektedir ki, bu tür önemli düzenlemeler yapılırken halkın ve onun temsilcisi sivil toplum kuruluşlarının, özellikle de kent plancılarının görüşleri hiçbir anlam taşımamaktadır.
Bunları da bir tarafa bırakarak Samsun’un dışa bakan yüzünün güzelleşmesine karşın, kendi iç sorunlarının düzelmesi yolunda hiçbir gelişmenin olmamasının nedenlerine dönmek istiyorum.
Bu kentin işsizlik sorununu, ekonomisinde ki çöküntüyü, kenti besleyen ana gelir kaynaklarının birer birer yok olmasını, kentin yönetenler ile toplumun dinamikleri arasında ki iletişimsizliği ve buna bağlı kentin kamplara ayrılmasını yok sayamayız.
Bunlarla birlikte, siyasi gücünün her geçen gün etkinliğini kaybediyor olmasını göz ardı ederek, bu kenti ne kadar güzelleştirirsek güzelleştirelim Samsun’un kötü gidişini gizleyemeyiz.
Hiç kimse kusura bakmasın ama Samsun’un yakasına yapışmış en büyük sorun, “Samsun’un sahipsiz bir kent olduğu” gerçeğidir. Daha da acısı, yıllardır bunun söyleniyor olmasına rağmen bu söylemden hiç kimsenin rahatsız olmamasıdır.
Bu sahipsizliğin altında yatan en büyük neden ise, Samsun’un Türkiye’nin en çok milletvekili çıkartan illerinden birisi olmasına ve çoğunu da hemen her dönem iktidar partilerine vermesine rağmen, Samsun’un siyasi irade yönünden hiçbir etkinliğinin olmamasıdır.
Dünden bugüne iktidarlara sayısal olarak en fazla milletvekili vermiş illerden birisi olmamıza rağmen, hiçbir siyasi gücümüzün olmadığı bir gerçek. Benim artık kendi adıma milletvekillerinden umudum kalmadı.
Sayın vekillerimizin başarıları, kendi çevrelerine sağladıkları fırsatlar ve kendi siyasi geleceklerini garantiye alacak başarı ile sınırlı kaldığı sürece de, bu umutsuzluğum sürecektir.
Geçmişi bırakıp yakın döneme bakarsak, bu umutsuzluğumun nedenleri çok daha iyi anlaşılacaktır.
Samsun’un, tüm Karadeniz Bölgesinde “Teşvik Yasası” dışında bırakılan tek il olma durumuna düşürülmesine seyirci kalanlar, Onlar değil miydi?
Verdikleri söze rağmen, Devlet Bakanı Sayın Nazım Ekren Samsun’un “Cazibeli Kentler” Dışında bırakıldığını, hem de Samsun’da onların yüzlerine karşı açıklarken suskun kalabilen milletvekillerinden, nasıl umutlu olabiliriz?
Türkiye’nin en verimli ovalarından birisi olan Çarşamba Ovası’na yapılması inatla sürdürülen kirli yatırımlar konusunda, hiçbir tavırları olmayan vekillere, bu kentin insanları nasıl güvenecektir?
Şöyle bir düşünün;
Sekiz yıldır bu ülkede istediği yasayı çıkartacak meclis gücüne sahip tek parti iktidarı var mı? Var..
İktidara bu sekiz yılın ilk dört yılında yedi, ikinci dört yılında ise altı milletvekili vermiş bir il olarak, bu sayısal gücün kente bir katkısı var mı? Yok..
Hem de, bir Genel Başkan Yardımcısı ve bir de Bakan’ımız varken.. ne yazık ki, milletvekili açısından şanslı bir kent olamadık, olamıyoruz.
Bu gerçekler doğrultusunda baktığımız da, bu kentin “Sahipsizlik Sorununu” giderebilecek tek ismin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz olduğu görülmüyor mu?.
O’nun bu konudaki en büyük şansı, kentin seçilmiş en büyük yerel yöneticisi olmasının yanı sıra, Sayın Başbakan’ın en çok güvendiği isimlerinden birisi olmasıdır.
Ama Sayın Başkan’ın bu yetki ve sorumluluk gücünü Samsun’dan yana kullanmamasını da anlayamıyorum.
Oysa yukarıda birkaç tanesini öne çıkarttığım sorunların çözümünde öncülük yapacak, kent dinamikleriyle kent sorunlarını paylaşacak ve kent içi kurumlar arası diyalogu başlatılmasına öncülük yapacak bir siyasetçiye öylesine ihtiyacımız var ki!
Sayın Başkan’a daha önce de seslenmiştim. Samsun’un en büyük seçilmiş yerel yöneticisi olarak üçüncü dönemini sürdüren Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’a bu sütunlardan bir kez daha çağrı yapıyorum.
Bunu yapmak çok mu zor? Samsunlunun bu beklentisine duyarsız kalmanız nasıl kabul edilebilir?
HAYDİ, SAYIN BAŞKAN! BU KENTE VE SAMSUNLUYA SAHİP ÇIKINIZ.
KENTİ GÜZELLEŞTİRMENİN YANINDA, KENTİN KRONİKLEŞMİŞ SORUNLARININ AŞILMASIN DA ÖNCÜLÜK YAPINIZ.
İNANIYORUM Kİ, BAŞBAKAN’A OLAN YAKINLIĞINIZ BU KENTİN ANA SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ İÇİN EN BÜYÜK SİLAHINIZ OLACAKTIR.
UNUTMAYINIZ Kİ, SORUNLARINDAN ARINDIRILMIŞ BİR KENTİ GÜZELLEŞTİRMEK ÇOK DAHA FAZLA ANLAM KAZANACAKTIR.
Bu sorunlarını giderememiş kenti görsel olarak ne kadar güzelleştirirseniz güzelleştirin, bu kentte yaşayanlar mutlu olamadıktan sonra güzelliğin de bir anlamı kalmaz.
İyi haftalar..
/Sadi SUBAŞI
17 Ekim 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder