Mayıs ayı öteden beri Samsun ve Samsunlular için çok önemlidir. Baharla birlikte bir hareketlenmedir sürer gider. Ondokuz Mayıs tarihinin yanaşmasıyla sanki taze bir kan yürür şehrimin damarlarına. O kışın ağır ve donuk hali, baharla birlikte yavaş yavaş kaybolur birdenbire renklenir ve Samsun tabiatla birlikte canlanıverir. Şehirde bu canlanmanın en belirgin hissedildiği yerlerden biri Ondokuzmayıs Lisesi olmaktadır son senelerde. Tam da adına uyan, kent kimliğinin şekillendiği Lise bu yıl da, mezunlarının buluştuğu hasretlerinin kavuştuğu bir bayram yerine döndü adeta. Hiçbir davete ve uyarıya gerek kalmaksızın On dokuz mayıs tarihi, İstanbul’dan, Antalya’dan, İzmir’den, Ankara’dan hatta yurt dışından mezunların koşarak geldiği buluştuğu, sınıf yemeklerinin yendiği, şehirde dolaşılan bir karnavala dönüştü artık. Lisenin bahçesinde, yaşayan en yaşlı hocaların bile yanlarında bir refakatçiyle bitakat geldikleri, pilav gününe katıldıkları ve en yaşlı öğrencilerle hatıralarını tazeledikleri bu günler mezunlarına unutulmaz saatler ve keyifler yaşatmakta.
Hatırladığım ve yaşadığım 60 lı yıllar sonrasındaki Ondokuzmayıs Lisesi tek tedrisat olarak eğitim verirdi. Yani sabahçısı ve öğlencisi yoktu. Sabahtan başladığımız okul tedrisatına 4 ders sonrasında öğle arası verilir, öğleden sonra tekrar iki ders yapmak için okula giderdik. Bizler şu anda galiba ortaokul olarak da kullanılan tarihi, eski binada şehrin tek klasik lisesinde eğitim hayatına girmiş gençler olarak bir ürküntü dahi duyardık. Her birisi Lise tarihinde bir idol olmuş Perihan Hanımlar, Apsisler, Daltabanlar, Kiziroğulları gibi bir eğitim zümresinin, o ürküntü veren disiplinine teslim olmuştuk ki Liseden mezun olmak bile hayata zaten yarı yarıya hazırlanmak manasına geliyordu. İlk liseye başladığım gün eve geldiğimde müthiş bir korku ve heyecan basmıştı beni. O gün, derslerimize giren hocalarımızı evdekilere anlatırken liseyi bitirip bitiremeyeceğimin cesaretini dahi kendimde göremiyordum.
Bu heyecanlarla başlayan lise hayatı belirli gençlik heyecanları ve hezeyanlarıyla geçip gidiverdi. Eski binanın o heybetli ve yüksek tavanlı haline de pek çabuk motive olduk. Her ne kadar gençlik ve yeni yetme halimizi bir delikanlılık ve genç kızlık duyguları ile bezenmesini yaşasak da okulun arka tarafındaki tuvalet penceresinin vapurdumanına benzeyen tütmesi her teneffüste devam ederdi. Sigaranın bir özentiyle dolayısıyla bir alışkanlığa dönüşmesi o günlerden kalan bir marazi durumdur. Bazı derslerin bahçenin Kız Sanat Okulu duvarına yakın olarak kurulmuş tek katlı pavyon tabir edilen dersliklerde yapılması da, tam günlük eğitim programının ayrı bir çeşnisiydi. Okul çıkış saatleri ayrıca anılmaya değer bir hoşluktaydı. Erken çıkan bazı bıçkın talebeler karşı kaldırıma ya arkadaşlarını ya da kız arkadaşlarını son bir kez görmek ve bakışmak için sıralanırdı. Toplanan gençlerin bir bölümü, o şamata haliyle ve neşeli bağırışlarla Efendum Kıraathanesi’ne ya pişpirik ya da tavla oynamaya giderlerdi ki bu zümre zaten çok ayrıcalıklıydı
Okulun disiplin ve de eğitim konusundaki cesametini bu gün daha ziyade görebiliyoruz. Zira bu gün lise öğrencilerinin herhalde tamamına yakını ders takviyesi yapıp, kurslara kayıt oluyorlar. Eğitimdeki yetersizlik özel dershanelerle giderilmeye çalışılıyor çünkü.
Bizler okulun vermiş olduğu mezunların bu günkü mesleki pozisyon ve formatlarını gördükçe pek de haksız olmadığımız ortaya çıkıyor. Küçük bir araştırma yaptım. O dönemdeki Lisenin fen bölümünden mezun olan öğrencilerin yüzde doksanı akademik kariyer yapmış; doktor, profesör ve bilim adamı olmuş kişilerden müteşekkil. Edebiyat bölümü mezunlarının büyük bir kısmı öğretmen ve avukat. Hatta edebiyat bölümü mezunlarının içinde doktor mühendis ve mimar olanlar bile azınlıkta değil. Bu bir tesadüf de değil. Eğitimdeki kural; ne verirseniz onu alıyorsunuz biçiminde tezahür ediyor.
İyi yetişmiş bir zümreden her bakımdan yararlanmak mümkün oluyor. Hatta kendi içinizden yetişen idarecilerinizle kendi sıkıntılarınızı, kendi ihtiyaçlarınızı bile daha kolay hazmedebiliyorsunuz. Görünen o ki eğitim kalitesini yerele indirgemek neticesinde bu gün ilk hatıra gelen; Amasya ve Çorum Valiliği yapmış Hüseyin Poroy gibi, Yusuf Ziya Yılmaz gibi, Metin Burma gibi, yöneticilerin kendi içimizden ve Ondokuzmayıs Lisesinden çıkması da bir tesadüf olmasa gerek. İyi haftalar.
/Sacit ACAR
07.06.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder