Şehrimizin gündemini haylidir meşgul eden önemli
bir mevzumuz var. Kent Müzesi! Kent müzesi açılacak, kent müzesi çalışmaları
başlatıldı, kent müzesi açılışa hazır... gazetelerimizde, televizyonlarımızda,
kentin önemli olaylarına el atmayı görev addeden kanaat önderlerinden, müze
haline dönüştürülen binanın yanından geçerken içeriye şöyle bir göz atan
sıradan vatandaşa kadar herkesin dilinde aynı mevzu! Kent Müzesi...
Doğrusu sıradan bir vatandaş olarak ben de merak
ediyorum açıldığında neyle karşılaşacağımızı ama önce başka bir şey sormak
istiyorum. Biz bu Kent Müzesi'nden ne bekliyoruz? Geçmişte ülke çapında üne
sahip fuarımıza, onu nankörce tarihe gömdükten sonra Rus Pazarı'na (Rus
Pazarımız diyemiyorum zira adı üstünde, o, Rus Pazarı), sahilimize giderken
önünden, yanından geçtiğimiz ama pek de içine girmediğimiz Arkeoloji ve
Etnografya müzemizin dolduramadığı hangi boşluğumuzu dolduracak, cevap
veremediği hangi ihtiyacımıza cevap verecek? Kısacası nedir bu kent müzesi?
Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu
(EUROPA NOSTRA)'nın Türkiye koordinatörü Orhan Silier, kent müzelerini
"Birer tapınak gibi saygın ancak toplumun kıyısında yalnız elitlere hizmet
veren kültür kurumlarının yerine yapılanan ve dünyada da giderek yaygınlaşan
etkili koruma, iletişim ve eğitim merkezleri" olarak tarif ediyor. Bu yeni
müzecilik anlayışı müzeleri 'eşya' odaklı olmaktan çıkarıp, 'insan' odaklı
olmaya yönlendiriyor. Daha açık bir ifadeyle kent müzeleri; sergilerine ek
olarak oluşturdukları arşiv ve kütüphaneler, düzenledikleri kurslar,
konferanslar, kongreler, sinema, tiyatro gösterileri, sağladıkları araştırma olanakları
ve yaptıkları yayınlar ile müzeciliğe yeni bir anlayış getiriyor.
Bu yeni anlayışa göre kent müzeleri tarihi
eşyaların yan yana dizildiği ve insanların önünden geçmekle yetindiği basit
teşhir mekanları olmaktan çıkıyor. Kentin tarihi, coğrafyası, ekonomisi,
tarımı, sanayisi, kültürü ve doğal güzellikleri gibi konuların yanı sıra
insanları yaşadıkları veya göç ederek yeni geldikleri kentler hakkında
bilgilendirme görevini de üstleniyor. Diğer yandan kent müzeleri kent kimliğini
ve kentlilik bilincini geliştiriyor, değişik toplumsal gruplar arasında ortak
yaşam kültürünü güçlendiriyor, kentin sorunlarının demokratik bir biçimde
tartışılmasını sağlayarak hem çözüm bulma potansiyelini artırıyor hem de kent
yaşayanları arasında dinamik bir iletişim kurulmasına vesile oluyorlar. Ve
bütün bunları yaparken müze olmanın temel görevini, kentteki tarihi ve kültürel
mirası korumayı da asla ihmal etmiyorlar...
Bu özet bilgilerden sonra şimdi dönüp kendimize,
kentimize ve müzemize bakalım. Samsun bir büyük şehir. Merkezde beş
belediyemiz, iki üniversitemiz, sinemamız, tiyatromuz, hatta opera ve balemiz
var. Aşağı yukarı ülkede yapılanmış her sivil toplum örgütünün, sendikanın,
daha elit ve varsıl kesimi içinde barındıran kulüplerin birer şubesi mevcut. At
biniliyor, tenis oynanıyor, yelken açılıyor. Periyodik olarak kent
kurultayları, çalıştaylar, envai çeşit kongre ve konferanslar düzenleniyor.
Kent için, kent insanı için sayısız proje yapılıyor... Ama kent müzesine
dönüşmesi için istimlak edilen Devlet Demir Yolları lojmanının bahçesinin o
canım taşlarının üzerine beton dökülmesi hiçbirimizi rahatsız etmiyor! Kent
müzelerinin bir işlevinin de tarihi mirası korumak olduğu hiçbirimizin aklına
gelmiyor!
Müzenin oluşumu için yapılan ön hazırlığın
yeterliliği/yetersizliği, müzenin yapımıyla ilgili firmanın mı yoksa bir aracı
ajansın mı çalışanları oldukları bile bilinmeyen iki üç kişinin referans kabul
ettikleri birkaç Samsunlu'yla konuşup, kapsamlı bir araştırma yapmadan kente
dair nasıl senaryo ürettikleri hiçbirimizin merakına mucip olmuyor! Kenti
temsil ettiği düşünülen birkaç sembolün sıradan maketiyle bu işin
kotarılamayacağını seslendirmek birkaç hemşehrimiz dışında hiçbirimize
düşmüyor! Kentte yaşamanın, kentli olabilmenin sorumluluğunu taşımanın, kentlilik
bilincine varmanın ne demek olduğu konusunda kafa yormak hiçbirimizin üzerine
vazife olmuyor! Biz kent müzesinden ne bekliyoruz ki müze beklentimize cevap
versin...
/İlknur YAMAK
14.01.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder