17 Ocak 2014 Cuma

Eşleşmeler


Zaman zaman insanın gem vurulamayan duyguları kendisine farklı roller biçer. Kendisini düşlediği kişilerin yerine koyar. O kişilerin ve kişiliklerin içinde yaşamak ister. Bir özlem ve duygu hegemonyasıdır bu. Çok hoşlandığı bir arabanın şoför mahallinde, kendimizi düşlediğimiz çok olmuştur mesela. O kıvrak kullanımlı aracın özelliklerini belki kullanan kişiden çok daha iyi bilebiliriz. Motorunun silindir hacmini, saatte kaç km hız yaptığını hangi aksesuarlara sahip olduğunu fiyatını pekâlâ bilebiliriz.

O mükemmel saydığımız evin sakinlerinden olmak istediğimizi, orada yaşamayı arzu edişimizi pek de saklamayız. Balkonuyla, pencereleriyle, Cümle kapısıyla bahçesiyle bir bütünleşerek adeta o evin sakinlerinden birisi olur hayal dünyamız içinde bir yer ayırırız o eve. Sevdiğimiz veya sevdiklerimizle oynaşır dururuz her mekânında. Kâh camından bakarız kâh kapısını çalarız kâh kahkahalar atarız tüm ayrıntılarında. Her kim ben gerçekçiyim hayatın gerçekleriyle bütünleşirim derse dahi onun da kendisini onun yerine koyduğu bir model idolü vardır da itirafı zordur bunun nedense.

Okuduğumuz bir gazetenin yazarının yerine kendimizi koyduğumuz, seyrettiğimiz bir dizininin bir karakteri olduğumuz öyle çoktur ki aslında. Günlerce yaptıkları yanlışları, konuşmalarındaki hoşumuza gitmeyenleri birazda duygusal davranarak sanki gerçekleşmesi mümkünmüş gibi anlatır dururuz etrafımızdakilere.

Ama mevkiinin ve makamın sihri elde edilene kadardır. Aslında rüyada var olanlar, elde edildikten sonra sihri biter, elde edilen her ne ise sonrasında katı bir egoizme bırakır kendisini. Elde etmek istediğimiz şayet bir ev ise, sahip olduktan sonra kapısından girip çıktığımızı bir müddet sonra hatırlamaz oluruz. Penceresinden bakıldığında hangi manzaranın hâkim olduğunu bile unuturuz zaman içinde. Araba bile sıradanlaşır altımızda kullandığımız. Rastgele biner dururuz akşam sabah ama bir günlük kaybı bize anlatır onun ne denli önemli olduğunu.

İşte bunlara has özdeyişler türetiriz konuşma dünyamızı renklendirip duygularımıza tercüman olsun diyerek. Aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş diyerek hayallerin avuntuların ve boş olduğuna dair katı bir eleştiri yaptıklarımız kadar, Adamın birini paşa yapmışlar, önce gidip babasını kesmiş gibi hayalciliğin ötesinde kişisel egoizmin insan dünyasının ne kadar da acımasız olduğunu mırıldanırız dünyamız içinde. Ve tabiî ki yapamayacaklarımızın bir son sözünü söyleyerek bağlamak için ise kelin ilacı olsa önce kendi başına sürer diyerek çaresizliğin özeti ile nihayet bulur diyeceklerimiz.

Ama galiba en önemlisi en sona kalır diye düşünmekteyim. Bütün benzetmeler içinde bir benzeşme yapmaktır asıl amaç. Yönetimde bulunan her kim ise onlaradır sözümüz. Çaresizliğe ve acze düşmeden imkânlar hazır hazır elde iken bir baş hareketi ile yapacaklarınızı emir telakki eden, ağzınızdan çıkacakları önemseyecek insanlar varken özdeyişlerin hatırlattıklarından bir usare çıkarmaktır önemli olan. Bu söylediklerim pek tabiidir ki mevkiin önemine göre değerlendirilmelidir. Yani pınarın başındakini ilgilendirir ki buna da kişisel ego belki de mani olacaktır. Ama olmamalıdır. Zaten sonrasında yaşanan sürecin pekte hoşa giden bir letafeti kalmadığı gibi ah ve vah sızlanmaları da manasızlaşacaktır. İşte bu nedenledir ki zamanında ve tamda mayalanma sürecinde hiç de zaman geçirmeden benzeşeceğini bularak örneklemeli ve güzele daha da iyiye ulaşmalı. Kastettiğim adamın babasını kesmesine değil de O’nu daha mükemmele ulaştırmanın formülüne yöneltmektir.

Gelecek haftalarda daha da açarız benzeşmeyi. Biraz giz dolu oldu kanımca. Aslında hiç de sevmem Perihan Mağden vari yazı üslubunu, ama biraz doğaçlama türünden yazınca da böyle çıkıverdi işte. Affınıza sığınalım bu haftalık.

Geçen haftaların yazı konusu kıyı yerleşimlerindeki şantiye çalışmaları idi. Ancak her ne oldu ise yerini olması gereken bir sessizliğe bıraktı ki pek de yerinde oldu doğrusu. İlgililerin dikkatini takdirle anarken Sivrisinek mücadelesinin de ciddi takibini yapıyoruz. Yapmamak zaten biraz teröre boyun eğmeye ve kadere rıza göstermeye benziyor. Ama akşamları sahile yayılan Haşere İlaçlama Timini de çok modern bir şehircilik çalışması olarak adlandırmak yiğidin hakkını yiğide vermek olur ki zaman zaman bu da eşyanın doğasıdır diye düşünenlerdenim. İyi haftalar.
/Sacit ACAR
22.07.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder