Aynı konulardaki yakınmalarla, birkaç defadır istemeyerek yazıp çizmeye başlıyorum ama olumsuzlukları gördükçe, yaşadıkça da tekrar tekrar yazmadan edemiyorum. “Bu adam da milleti idare edenlerin başına ulema kesildi” demelerini çok önemsemiyorum ama ya yazdıklarımızın uyarıcı bir tarafı yok, ya da “adam sen de” deyip geçiliyor. Şayet yaşım genç ve tecrübem daha az, yazılanlara göre beni yönlendiriyor olsalar bundan dolayı yazma şevkim kırılır, tekrar etmek gördüklerimin bir kısmını kendime saklamak gereğini duyarım. Ama öyle değil ki! Yaşadıklarımı gezen tozan biraz da okuyan yazan olarak değerlendiriyorum, bir mesleki imbikten geçiriyorum, alıyorum bilgisayarı önüme “hadi bakalım” diyorum, anlat gördüklerini yaşadıklarını, bir gören olur, bir duyan olur birisi görür de diğerine aktarır ama nafile. Sanki sadece yaşayan benim sadece beni ilgilendiriyor da kimseyi rahatsız etmiyor olup bitenler. Bazen yazdıklarımı defalarca gözden geçiriyorum ki haddimi aşmayayım, bir yazdığımı körün bellediği gibi aynen tekrarlamayayım. Özel olana, dikkate mucip olana değineyim de, “ya nasıl da bunun farkında olamadık” densin, “hakikaten bu da çok önemli” densin, bir tedbir alınsın bir çözüm geliştirilsin veya sert bulunan eleştiriye bir yumuşama getirilsin; yok billahi yok, koyduğumuz yerde buluyoruz bıraktıklarımızı.
Bir yıl kadar önce sıkıntı veren bazı kavşakların çalışmadığı veya zorlandığı konusunda yazmış dikkat çekmeye çalışmıştım. Hatta Karayollarında yetişmiş ve pişmiş bazı kadroların Büyükşehirde olmalarının bizler açısından şans olduğuna dair taltife şayan bir şeylerinde altını çizmiştim. Bakıyorum aynıyla vaki hala aynı sıkıntılar aynı kavşaklarda ve yol ayrımlarında devam ediyor. Belki bazı kavşak ve geçişlerin çözümü için trafik akımı ile ilgili köklü yol çözümleri gerekebilir ama bazılarının rahatlaması için belki de tabela ile yapılacak uyarılar bile yeterli olacaktır. Ama çözüme yönelik, dikkat ve kararlılık olursa çözüm peşinden gelir, yoksa ne zaman bir kaza olur birkaç kişinin canı yanıp ta birkaç ocak sönerse o çözüm çözüm olmaktan çıkar. Olan olduktan sonra ben zaten söylemiştim demenin bir manası yok, kehanet hiç kimsenin işine yaramadığı gibi birisine bir üstünlük de sağlamaz!
Çok değil 4 veya 5 yazı önce Konya’nın simgesi olan ve akla ilk gelen yapı olma özelliğindeki Konya Mevlana Türbesinin kubbesinden bahsetmiştim. Her türlü ağaç ve yeşillik tarafından görüntüsünün kesildiğini, kaş yaparken göz çıkarıldığını yazmıştım. Bu gibi simgesel yapıların farklı noktalardan farklı silüet görüntülerine dikkat edilmesi gerektiğine dair bazı örnekler dahi vermiştim. Ama aynı olumsuzluğun kendi şehrimizde de olduğunu eş dost söyledi bana. Çok da doğru. Samsun denince ilk akla gelen simge, Atatürk heykelinin de aynı yeşil ve ağaç yoğunluğu arasından kolay kolay görülmesi ve algılanması mümkün değil. Ne Cumhuriyet Meydanı güzergâhından ne Cumhuriyet Caddesinin herhangi bir bölümünden, ne de Eski Vilayetin yön verdiği açılardan, ne algılamak ne de görebilmek mümkün değil. Ama anıt çevresindeki, yapılmaya başlandığı günlerde gerek formuna gerekse malzemesine dair türlü uyarılarda bulunduğumuz yumurta ve kaideleri her taraftan ayan beyan görülüyor ve insanı üzüyor. Koskoca bir şehrin simgesi ve değişmeyen objesi durumundaki Krippel Heykeli adeta yumurtaların mahkûmu durumunda kalarak onların ortasında mahzun bir duruma düştü. Tabiî ki niyetimiz her fırsatta yapılanlara bir ithafta bulunmak, eleştirmek değil ama birazda yakışanı ve de uygun olanı seçmek hakkımız değil midir?
Aksayan bazı planlama aksiyonlarının değişime uğraması revize edilmesi zaman alabilir. Yıllar geçebilir, çözümü gecikebilir. Ama bazı revizyonlar vardır ki, sırıtan bir durumu düzeltmek oldukça kolay ve prestiji dahi yükseltebilir. Liman Kavşağının bugünkü trafik işleyişinin çözümünde bulunduğu konum ve durum itibariyle stratejik bir orijinde olduğunu yazmıştık. Ama planlama boyutundaki çözümü belki yıllar alacak, bazı yoğunluk artırıcı planlama kriterlerine yeni çözümler getirilecektir. Yonca yaprağı bağlantılar, trafik akımında zemin altının kullanımı, ana arterin yükünün azaltılması gibi tedbirler hemen olmasa bile zaman içinde gündeme gelecek çözümler olabilir ayrıca pek de kolay değildir. Ama bugünkü Viyadüğün tam altına isabet eden ve büyümesini engellemek için tepeleri sünnet edilen o çam ağaçlarını oradan kaldırmak hiç de zor değildir. Anlıyorum ki o Viyadük bugün için bir prestij malzemesi olarak değerlendiriliyor. Yapımı ve masrafıyla raylı sistemin önemli bir gideri durumunda olduğu da muhakkaktır.
Gerek gece ışıklandırılması gerekse ayaklarına yerleştirilen çiçek armonisi buranın önemini göstermeye yetmektedir. Yalnız tepeleri budanarak gençliklerine kıyılan bu çam ağaçlarının derhal bu görüntüden kurtarılmaları gerekir ki buraya verilen önem daha kolay hissedilebilsin. Bizler de yaşayan ve dikkatle takip edenler olarak kendimize bir paye çıkaralım. Düzeltilen kısmın güzelliği yapana, iftiharı da bize kalsın. Yoksa bizler kendi kendimize konuşup duruyoruz; “oğlum Reşit, sen söyle sen işit” diyerek. İyi haftalar.
/Sacit ACAR
09.07.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder