Son iki yazımda seçimin güvenliği konusunun ilk kez
bu seçimler sonrası çok tartışılacağının altını çizmiştim. Nitekim seçimlerin
hemen ertesi günü başlayan itirazlar sonrası bazı belediye başkanlıklarının el
değiştirmesi ve bazı büyükşehirler başta olmak üzere çok sayıda kent ve ilçede
oyların yeniden sayılıyor olması ve itirazların Yüksek Seçim Kurulu’nda da
devam edecek olması, seçim öncesi endişelerini doğruladı.
Bugüne kadar yapılan seçimlerin hiç birisinin
öncesinde, seçimlerin güvenirliğinden hiç bu kadar endişe duyulmamış ve siyasi
partilerin bu defa ki gibi değişik önlemler aldığı görülmemişti. Tüm bunların
altında yatan neden, son aylarda ortalığa dökülen dinleme tapelerinde yapıldığı
görülen akıl almaz yolsuzluklar, manipülasyonlar ve çok önemli devlet
kurumlarının iktidarın güdümüne sokulmuş olması ile, yargıya ve güvenlik
güçlerine olan güvenin temelinden sarsılmış olmasıydı.
Üçüncü dünya ülkelerinde ve Ortadoğu’da hemen her
seçim sonrası rastlanan bu tür “Seçimlerde hile yapıldı” İddiasının bu boyutta
ilk kez ülkemizde de yaşanıyor olması, demokrasimiz ve ülkemiz adına çok
üzücüdür. Önümüzde ki bir yıl içerisinde çok önemli iki seçim daha var. Bu
seçimlerde de hile korkusunu ortadan kaldıracak uygulamalar ve şeffaflık
ilkeleri için şimdiden önlemler alınmalı ve toplumda ki bu kuşku
giderilmelidir.
Gelelim seçim sonuçlarının irdelemesine; İtirazların
hepsi bir yana ortaya çıkan sonuç, bir kez daha kazananın tartışmasız AKP’nin
olduğunu göstermiştir. Seçimin hemen ertesi gün yayınlanan bazı analiz
anketleri de göstermiştir ki, eğitim seviyesi yüksek kesimlerde CHP’ nin oy
oranı, eğitim seviyesi düşük kesimlerde ise AKP’ nin oy oranı yüksektir. Gerçi
bazıları bu gerçeği görmezden gelerek, bu farklılığı zevk ve sefa içerisinde
yaşayan zengin kesim ile yoksul kesimler olarak tanımlamaktadır.
Bence de seçimin gerçek yorumu eğitim eksenine dayanarak
yapılabilir. Aslında bu yorum sadece bugünün seçimleri için değil, dünden
bugüne yapılan tüm seçimler içinde geçerlidir. AKP’ nin bugün hükmettiği
oylara, geçmişte de sırasıyla Demokrat Parti, Adalet Partisi ve daha sonra da
DYP ve ANAP hükmetmiştir. İşte asıl sorgulanması gereken bu yapıdır. Bu konuya
demokrasi ve özgürlükler açısından bakmak lazımdır. Çünkü bu sorunun açıklaması
bu anlayış tarzında yatmaktadır.
Demokrasi birbirine yakın eğitim seviyesinde ki
topluluklarda sağlıklı işleyen bir rejimdir. Gerçek demokrasiler, özgürlükler
ve çağdaş yaşam anlayışı temeline oturmuştur. Özgür ve çağdaş yaşam ise,
eğitimi, emeği ve bedel ödemeyi gerektirir. Özgür ve çağdaş olabilmek için
insanların alın teri döktükleri bir işleri olması ön şarttır. İnsanlar ancak
hak ederek kazandıkları parayla onurluca ve özgür yaşayabilirler. Bunlara sahip
olmak için de emek harcamaları lazımdır. Özgür olabilmek ve bunu koruyabilmek
de, cesur olmayı ve sorgulama kültürüne sahip olmayı gerektirir. Bu da özgür ve
çağdaş olabilmenin bedelidir.
Demokrasilerde korkuya ve korkaklara yer yoktur.
Korkan insan özgürlüğünü koruyamaz. Alın teri ile evine para götürdüğü bir işi
olmayan insanın da, dik durabilme ve sorgulayabilme cesareti olamaz. Hele de
yaşamını birilerinden aldığı yardımlarla sürdürüyorsa, o insanın ne özgür
olabilme şansı, ne de hakkını arayabilecek cesareti olabilir. Bu anlayışa sahip
olabilmenin de temelinde çağdaş eğitim yatar. Bu noktaların altını çizdikten
sonra dönüp yaşadığımız topluma baktığımız da, bu gerçeklerle ne kadar uyuşan
bir toplum olduğumuzu sorgulamak gerekir.
Türkiye, Atatürk sonrası dönemlerde üreten ve
sorgulayan birey olmayı değil, susan ve kendisine verilenlerle yetinmeye rıza
gösteren insan yetiştirecek bir eğitim sistemini benimsemiştir. Özellikle de
bizim kuşak, kurulu düzenin değişmesi yönünde ki her itirazında askeri
darbelerle sindirilmiştir. Ancak bizim çocuklarımız olan yeni kuşak, internet
denen öğreticinin de etkisi ile sorgulayan ve hakkına sahip çıkmak için sesini
yükselten dinamik ve eğitimli gençlerden oluşmaktadır.
Bu genç kuşağın şanssızlığı ise, her zaman ki gibi
alışılagelmiş düzeni ve çıkarlarını korumakta kararlı iktidar güçlerinin her
türlü acımasız yöntemi kullanarak, onları yıldırmaya yönelik uygulamaları ile
karşı karşıya kalmış olmasıdır. Ancak,
bu kez gençlerin umut verici dik duruşu ve korkudan uzak bir anlayışla sahip
oldukları sorgulama kültürü, kurulu düzeni korkutmaya başlamıştır. Ne var ki,
çağdaş yaşamlarını ve özgürlüklerini korumaya kararlı bu kuşağa umut olması
gerekenler görevini yapamamaktadır.
Bilinçli veya bilinçsiz yapılan seçim hataları ile
seçim hileleri bir yana, son seçimde ortaya çıkan tablo geleceğine sahip
çıkmaya çalışan gençliği hayal kırıklığına uğratmış olabilir. Ancak onların
umudu ve dik duruşu sürdüreceğine inanıyorum. Son on yılda yaşananlara
bakıldığında da, bu genç kuşağın taleplerine sahip çıkması gereken muhalefetin
de, onları anlayamadığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
2007 seçimleri öncesi “Cumhuriyet Mitingleri” ile
ortaya çıkan tepkinin doğru değerlendirilememesi gibi bu kez de, “Gezi
Direnişi” doğru algılanmamıştır. Muhalefetin son seçimlerde yaşadığı hayal
kırıklığının altında da bu algılama ve değerlendirme yeteneksizliği
yatmaktadır. Son aylarda ki olayların rüzgârını dahi kullanamayan muhalefet
partilerinin, çok ciddi bir yeni anlayışa yönelmesi şart olmuştur.
Muhalefet parti genel başkanları, meydanlarda
yaptıkları konuşmaların tümünü yeniden izlemeli ve geleceğimiz olan gençliğe
hangi geleceği vaat ettiklerinin kırıntılarını aramalıdır. Bu seçimlerin çok
güvenilir ortamlarda yapılacağı konusunda ciddi endişeler bulunduğunu
haftalardır yazıyorum. Bu konuda ki itirazlar bir yana, muhalefetin bu
manüplasyonlara sığınarak kendisini kurtarma hakkı yoktur. Muhalefet
sözcülerinin 17 Aralık yolsuzluk iddiaları dışında topluma umut verecek bir
şeyler söylediğini duyan var mı? Yaşanan yolsuzlukları ve demokrasi ayıplarını
gündeme taşımak tabii ki görevleriydi. Ama bu seçim genel seçim havasına
sokulduğuna göre, eleştirdikleri konuları da kabul edelim ama karşı modelleri
neydi? Duyan var mı?
Toplum inanacağı şeyleri duymak istiyor ama
üzülerek söylemek gerekirse, muhalefetin geleceğe yönelik söylemleri yoktu.
Örneğin, muhalefet 3. Boğaz Köprüsüne, 3. Havaalanına veya diğer bazı projelere
itiraz ediyor. Buraya kadar tamam da, eğer itiraz bunların yapılmasına değil de
örneğin yer seçimine ise, belediyeyi aldıkların da nereye ve hangi projeyle
bunların yapılacağını açıklamaları gerekmez miydi? Eğer bunlara hiçbir
alternatif önermeden karşı çıkılıyorsa, hiç kimse kusura bakmasın, bunu kimseye
anlatamazsınız. Boynunuza asılacak olan, “Bunlar, yapılan her iyi şeye karşı
çıkarlar” Yaftasından da kurtulamazsınız.
TV programlarında çokça sorulan, 17 Aralık
yolsuzluk ve rüşvet tapeleri olmasaydı, muhalefet sözcüleri kürsülerde ne
söyleyecekti?” Sorusu, muhalefetin içine düştüğü açmazı anlatmaya yeter diye
düşünüyorum.. Üzülerek söylemek gerekirse, sonuçlarının il kez tartışıldığı bir
seçim ayıbı ve muhalefet partilerinin beceriksizliğinin öne çıktığı bir seçimi
daha arkamızda bıraktık.
Ancak
seçimde hile yapıldığı iddiaları ve bunu yer yer doğrulayan tespitler, 2014
Yerel Seçimlerini bu ayıpları ile tarihe geçirecektir.İktidarın da, muhalefetin
de geleceğimiz olan genç kuşağın beklentilerine cevap verecek proje ve
uygulamalara ağırlık vermesi artık zorunluluk haline gelmiştir.
Şurası atlanmamalıdır ki, yarınlarımıza hâkim
olacak genç kuşak, çağdışı uygulamalara, hukuksuzluğa ve özgürlüklere pranga
vurulmasına yönelik dayatmalara izin vermeyeceğinin işaretlerini vermiştir. Bu
nedenle, iktidarın ve muhalefetin politikasını bu gençlerin beklentisi yönünde
yeniden gözden geçirmesi ve toplumun beklentilerine cevap vermekten uzak kalan
muhalefet partilerinin genel merkez yönetimlerini ve il teşkilatlarını yeni
baştan ve hiçbir gücün icazeti olmaksızın yenilemesi şart olmuştur.
Başarılı olmayanın gitmesi kuralı, artık bu ülkede
işlerlik kazanmalıdır. Önümüzde iki önemli seçim vardır. Bu seçimler
Türkiye’nin bundan sonra izleyeceği yolu belirleyecektir. O halde, hedef çağdaş
ve hukuk düzeninde özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir Türkiye ise, her kesim
üzerine düşen görevi yapmalıdır. Bu konuşmaların yapılmadığı huzur dolu bir
Türkiye dileğiyle, iyi haftalar..
/Sadi SUBAŞI
07 Nisan 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder