Samsun çok farklı bir yer... Hele ki; basın
camiası, ders olarak okutulacak vakalara imza atmış bir güruh... Bilmiyorum,
gördünüz mü ancak; iki gündür, bir “internet sitesi”, şahsımı hedef göstererek, özellikle de
"dini duyguları istismar" ederek, yayın yapıyor... Dün, telefonum
susmadı... Sosyal medyadan ulaşanlar oldu... Özellikle de benden daha
"dindar" arkadaşlarım aradılar... Hele bir arkadaşımla, telefonda
konuşamadık gülmekten... Çünkü, olay o kadar “basit bir zekanın” ürünü ki... Kimi
arkadaşlarım da olayın, saçma sapan haberleriyle meşhur bir "zaytung"
haberi olduğunu sandılar... O kadar vahim bir durum yani…
Şimdi bu olayda dikkati çekmek istediğim bir kaç
husus var... Bunlardan ilki, Samsun'da; bu tarz "haberciliğin" sebebi
benim, bizleriz... Bizler, “gerçek gazeteciler”... Yıllardır bu piyasayı, işin
ehli olmayan, “çantacı”, “fırıldak“ tiplere teslim ettik... Bugün bu
yaşananların tek sebebi, “biziz”... “Köpeksiz köyde değneksiz gezme” cüretini
bu insanlara bizler verdik... Yeri ve zamanı geldiğinde iyi refleksler
gösteremedik... Maalesef, “omurgasızlara”; her gün bir başka yöne dönen bu
“rüzgar güllerine”, bu piyasayı yedirdik... İkinci husus... Yapılan haberin
içeriği ve süreci ile ilgili...
Süreç ne derseniz... Haber yapılır yapılmaz, sosyal
medya üzerinden, başta AKİT Gazetesi olmak üzere, çeşitli gazetelerin,
"dini yönü" ağır basan sayfaların hizmetine, hem de bütün iletişim
bilgilerimiz açık bir şekilde verilerek servis edilmiş... Açıkçası, haberi
yapan arkadaşlar, artık nasıl bir "kin" ile hareket ediyorsa, onların
nasırına artık nasıl bastıysam... Bütün güçleriyle, bu dezenformasyon ve
karalama kampanyasını “örgütlü bir biçimde” yürütmeyi sonuna kadar
başarmışlar... Hem de, yargıyı da koymuşlar... "Müslüman mahallesinde
salyangoz sattırmayacaklarını" da beyan etmişler... Bilmiyorum ama... Türkiye,
ne bir “Muz Cumhuriyeti”, ne de bu ülkenin yargısı, bu yaşanan karalama
kampanyasına sessiz kalacak düzeyde... Salyalarını akıta akıta
"hedef" gösterenlere karşı, geçmişte sessiz kalmayan yargının, bu
süreci de iyi tahlil edeceğini umuyorum…
Açıkçası, bu arkadaşlara da hak vermeden olayı es
geçemiyorum... Çünkü, Miraç Öztürk adı ile ilgili, ne bulacaklar da ne
yayınlayacaklar ki? Yıllarca araştırsalar, her taşın altına baksalar ne
bulabilirler ki? Zaten bir şey bulamayan bu "zevat"; "ne
yapalım, ne yapalım da, buna bir ders verelim" diye düşünmüş, düşünmüş ve
ortaya, evlere şenlik bu haberi çıkarmış... Bu tarz, o arkadaşların
"işi" zaten... Onları herkes tanıyor… Geçmişleri belli… İşin ilginç
yanı da ne biliyor musunuz… Bu arkadaşlara yapılan “çete operasyonunda”;
“gazeteci arkadaşlarımıza destek olmalıyız” diyerek, operasyonun olduğu gün,
milletin “fellik fellik” kaçacak delik aradığı gün; destek ziyaretine giden
“ahmak” da benim… Neyse, ne diyordum… Bu tarz, o arkadaşların yaşam biçimi... Siz,
Miraç Öztürk ile ilgili, “akçeli işler” bulamazsınız... Çünkü, Miraç Öztürk,
kimseden para almaz... Kimse, kredi kartlarını ödemez... Kimse, arabasının
kirasını vermez... Kimse, bürosunun kirasını ödemez... Kimse, telefonunun
faturasını ödemez... Kimse, cebine harçlık koyamaz… Kimse, kalemini satın
alamaz… Yani, sizin hayatınızda olan her şeyin, Miraç Öztürk'ün hayatında
esamisi okunmaz... O yüzden, arayıp, tarayıp, bulacağınız tek şey, budur... Buna
da bulmak denirse…
Ama ben sizi çok yakından tanıyorum... Bu toplum da
çok yakından tanıyor... Nereden mi? Uzağa gitmeye gerek yok... Gazeteci
Hrant'ın katillerine övgüler düzenler sizlerdiniz... Çorum'da, katliamlarda
sizler vardınız... Maraş'ta da siz vardınız... Malatya'da Zirve Yayınevi
katliamı, sizin eseriniz... Trabzon'da öldürülen rahip, sizin övünç
madalyanız... Sivas'ta, Madımak'ta da siz vardınız... Linç kültürü, hedef
gösterme kültürü sizler için bir yaşam biçimi... Tıpkı, bundan önce yaptığınız
işler gibi... Bir arkadaşımın, dün söylediği sözle bitireyim bari, “O değil de
böyle şeyleri haberleştirmek için insan ya ruh hastası olmalı yada bir yerinde
ciddi bir sızısı…”Ve son söz olarak ekleyeyim…Benim “sevdiklerimin gözlerinden
yaş akmasına” neden olan her kim ise; unutmasın…Hem bu dünyada, hem de “öteki”
dünyada; iki elim yakasında olacak…
/Miraç ÖZTÜRK
21 Nisan 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder