Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya
Yılmaz’ın 13 Mart sabahı Belediye Fen İşleri Daire Başkanlığı işçileri ile
yaptığı kahvaltıdaki konuşması kamuoyunda yeterli ilgiyi görmedi. Sadece
kamuoyunda değil bu konuda duyarlı olması gereken çevrelerde de üzerinde hemen
hemen hiç durulmadı. Halbuki çok önemli bir konuşmaydı. Belki de seçim
sürecinin en önemli konuşmasıydı.
Sayın Başkan, kentin halihazır durumunu anlatırken
şimdiye kadar söylenenlerin tersi ifadeler kullanıyordu. Kentin sanayi
yatırımları için “deniz kenarında arsa kalmadığını” belirtiyor; çözüm için
Kutlukent ve Kurupelit önlerinde denizi doldurmaktan bahsediyordu. Bir de,
Samsun’u “turizmde hak ettiği yere taşımak” için “Bandırma Vapuru’ndan Kuş
Cenneti’ne kadar 50 kilometrelik sahil yolunu” tamamlamaktan bahis açıyordu.
Samsun bu iki projeyi bir an önce masaya yatırmalı
ve enine boyuna tartışmalıdır. Çünkü bu iki proje bir taraftan sanayi ve
turizme yeni imkanlar sunarken öbür taraftan kentin ve Karadeniz’in ekolojisini
bir daha tamir edilemeyecek şekilde bozma tehlikesini de beraberinde
getirmektedir. Eğer “Kutlukent/Petrol Ofisi civarı ve özellikle de Kurupelit’te
denizi doldurmak” ya da “Bandırma Vapuru’ndan Kuş Cenneti’ne kadar kimi
yerlerde kumsala el atarak kimi yerlerde de denizi doldurarak sahil yolu
yapmak” yanlışsa bu yanlış bugün ortaya konulmalı ve bu yanlışa hemen bugün dur
denilmelidir. Yarın iş işten geçtikten sonra “ah vah etmenin” bir anlamı
olmayacaktır.
Denizi doldurmak ve sahil yolu yapmak doğru mu
yanlış mı? Bilmiyorum; konunun uzmanı değilim. Atakent’te oturuyorum ve sahil
yolunda sabah yürüyüşleri yapıyorum. Sahil yolu gerçekten güzel oldu. Bunu daha
önce de yazdım bu sütunlarda. Ancak içime giderek büyüyen bir endişe
yerleşiyor. Atakent’in o altın gibi sapsarısı kumsalı kayboluyor, sahil adeta
taşlaşıyor. Ve bu taşlaşma her geçen gün biraz daha doğuya kayıyor. Eğer böyle
giderse önümüzdeki beş on yıl içinde Atakum’da denize girmek imkansızlaşacak
diye korkuyorum.
Sahil yolu pahalı bir yatırım. Nasıl ağır
ilerlediğini ve nasıl emek ve kaynak istediğini görüyorum. Ama Karadeniz söz
dinlemiyor. İnatçı dalgalar betonları dövüyor, parçalıyor ve insanoğlunun
kendisinden çaldığını geri almak için bitmez tükenmez bir hırsla saldırıyor.
İnsanoğlu da denizin yeni tahribatlarını önlemek için denize biraz daha
giriyor. Bu amansız kavgayı gördükçe -güzel olduğunu kabul ve itiraf ettiğim-
sahil yolunun doğru olup olmadığı konusunda tereddütler yaşıyorum.
Atakent’le Kurupelit arasındaki birkaç kilometrelik
sahil yolunda yaşananların Bandırma Vapuru’ndan Kuş Cenneti’ne kadarki 50
kilometrelik sahilde yaşanması ihtimali beni korkutuyor. Hele bir de
Kurupelit’te yapılacak olan bin dönümlük deniz dolgusunun getireceği ekolojik
bozulma riskini düşünce korkularım daha artıyor. Ve işte bu noktada konunun uzmanlarına
dikiyorum gözümü. Ne yazık ki ortalarda görünmüyorlar. Akademisyenlerden bir
ses duyarım umuduyla kulak kesiliyorum. Heyhat onlardan da bir ses gelmiyor.
Doğa ve deniz bilimciler, çevre mühendisleri, meslek odaları, gönüllü
çevreciler ve daha birkaç hafta öncesine kadar kenti yönetme iddiasında olan
siyasetçiler; sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Lütfen söyleyecek bir sözünüz
varsa hemen şimdi söyleyiniz. Yarın çok geç olabilir.
/Osman KARA
08.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder