Dün dost ziyaretleri için, Mecidiye Caddesinden
birkaç kez geçtim. Köprü altlarında, köşelerinde
onlarca Suriyeli çocuk dilenci gördüm. Ellerinde A4 çıktıları vardı. Hepsinde aynı çıktı. Bu için ayrı boyutu. Sanırım
birileri bu A4 çıktılarını bu çocukların ellerine tutuşturuyor. Bu çıktılarda
Suriyeli oldukları ve yardıma muhtaç oldukları yazıyordu. Bu kent çocukların sömürülmesine
izin vermemelidir.
Hafta sonu, Melike’nin ödevi vardı. Çocuk
hakları konusunda yeni bir ülke kurun. Hayal
edin. Ve yazın. Suriyeli dilendirilen çocukları görünce, Melike’nin kompozisyonunu
hatırladım: Yekta 12 yaşında, bir çocuktu.
Çocuk Land’da yaşıyordu. Bu ülkede
tüm çocuklar eşitti. Tüm çocukların eşit
hakları vardı. Bu ülkede çocuklar yoksul
değildi. Devlet hepsine çocukluklarını yaşamaları
için eşit miktarda para veriyordu. Eğitim
ücretsizdi. Sağlık ücretsizdi. Hiçbir çocuk çalışmıyordu. Evlilik yaşı 21 dia.
Ülkenin her yerinde, güzel okullar
vardı. Okullarda yüzme havuzları, müzik
salonları, piyanolar, spor salonları, basketbol ve futbol sahaları vardı. Dersler 10.00da başlıyor ve 17.00 de
bitiyordu. Yekta’da ortaokul 6. Sınıfta okuyordu. Derslerine düzenli çalışıyordu. Okulunu çok seviyordu. Yazları tüm çocuklar tatil
yapabiliyordu. Çocuklara yönelik çocuk otelleri
ücretsizdi. Ülkedeki tüm çocuklar, aileleri ile birlikte bu kamplara 15 gün
katılabiliyorlardı.
Hastaneler ücretsizdi. Zaten
hastanelere pek ihtiyaç olmuyordu. Çünkü
çocuklar çok sağlıklıydılar. Dengeli
besleniyorlardı. Fastfood yasaktı. Şişman veya zayıf çocuklar yoktu. Takvimler 2100
yılını gösteriyordu. Öğretmeni Yekta’ya
Geçmişimiz ile ilgili sözlü tarih çalışması ödevi verdi. Konusu ‘’Geçmişteki Çocuk Hakları’’ idi. Hemen aklına çok yaşlı olan dedesi geldi.
Dedesinden bilgi almak için onun yaşadığı kentte gitti. Dedesi eski bir üniversite
öğretim üyesiydi. Çocuk Hakları ve insan hakları konusunda çalışmalar yapmıştı.
Dedesi de bu ödevden çok memnun olmuştu.
Bilgisayarını açtı. 60 yıl önceki çalışmalarını gösterdi. Ayrıca kütüphanesinden
birçok mektup getirdi. Yekta heyecanlanıyordu. Mektuplar 60 yıl öncesine aitti.
Dünya Çocuk Hakları Vakfı Başkanı iken, Dünya çocuklarının dedesine gönderdiği
mektupları tek tek okumaya başladı.
Yekta inanamıyordu. 60 yıl önce Dünya çocuklarının
durumu çok üzüntü vericiydi. Bugün, ülkesinde tüm çocuklar eşitken, 60 yıl önce
çocukların durumu içler acısıydı. Bazı mektupları üzüntü ile okudu. Muhammed’in
Mektubu onu çok etkilemişti:
‘’Benim adım Muhammed. Suriye’de
yaşıyorum. 4 yıldır ülkem savaş altında.
Babamı ve abimi savaşta kaybettim. Savaş
öncesi ülkemde, ailemle mutlu bir şekilde yaşıyorduk. İlkokul 4. Sınıfa
gidiyordum. En çok İngilizce dersini seviyordum. Savaşta Abim 13 yaşında asker
oldu. İlk ayında mayına basarak öldü. Annem ve ben çok ağladık. Birçok ülkede
özellikle Afrika ve Asya’da çocuklar da savaşa katılmak zorundalar: Bazen asker
olarak savaşmak zorundalar, bazen de düşmanın mayın döşeyip döşemediğini
kontrol etmek için tarlaya gönderiliyorlar. Çocuklar böyle bir mayına
bastıklarında bir patlama oluyor. Pek çok çocuk ölüyor diğerleri yaşam boyu
sakat kalıyorlar.
Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukların
savaşmak zorunda olmalarına engel olmak istedi. Ama bunu henüz başaramadı.
Asker olarak savaşa gönderilen bir çocuk en az 15 yaşında olmak zorundadır.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 38. maddesinde böyle yazıyor. Yani Çocuk Hakları
Sözleşmesi’nin bu maddesi yalnızca 15 yaşından küçük olan çocukları koruyor. Artık
okula gidemiyorum. Evimizde çok az yemek yapılıyor. Bazen aç yatıyorum. Genellikle elektrikler kesik oluyor.
Televizyon seyredemiyorum. Bilgisayar oynayamıyorum. Tek oyuncağım boş mermi
kovanları…’’
Yekta dedesine teşekkür etti. 60 yıl önceye
ait bu mektupları, sınıf arkadaşlarına okumak için izin istedi. ‘’Çocukland’’ da
yaşadığı için kendini çok şanslı hissetti. Dedesinin bilgisayarında gördüğü o
cümleyi tekrarladı: Ben bir çocuğum! On sekiz yaşına kadar bir çocuk olarak
vazgeçilmez haklara sahibim!
/Cem
ŞAHAN
16 Kasım 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder