Vatan sevgisi ve özleminin dünyanın en
büyük hazinesi olduğunu biliyorum. Allah kimseyi vatansız koymasın. Sevgili
arkadaşlarım, iki yıldır çocukluğumdan bu yana yaşadığım ve dinlediğim anıları
derleyerek küçük öyküler yazmaya çalıştım. Çok az da olsa yazdıklarımı ilgiyle
okuyan arkadaşlara sahibim. Öykülerde binlerce yıldır beraber yaşadığımız
Rumlar ve Ermeniler yer almaktadır. Bunun nedeni aslında çok basit. Bu
topraklarda Almanlar, Fransızlar ve Ruslar yaşasaydı onları yazardım.
Ne kadar kötü olaylar yaşasak da onlar
geçmiş dönemlerde bizim en yakın komşularımızdı. Aynı güneşin, yıldızların ve
ayın altında, aynı topraklarda aynı dağlarda ve ırmaklarda ortak kaderi
paylaştığımız insanları yazmaktan daha doğal ne olabilirdi ki.
Beraber ıslanmandık mı yağan yağmurda,
aynı depremde yıkılmadı mı evlerimiz, aynı yemek, aynı müzik, aynı giysiler,
aynı devlet.Ben her zaman Anadolu kültürünü paylaşmaya çalıştım. Yazılarımda
ırkları, mozaiğin bir parçası olarak aktardım. Irkçı değil insani boyutları ele
almaya çalıştım. Aksine bir yazı, binlerce yıldır aynı coğrafyayı paylaşanlara
ve tarihe saygısızlık olurdu. “Bana arkadaşını söyle sena kim olduğunu
söyleyeyim”atasözüne
gönderme yaparak yazdığım öykülerde
siyasete asla yer vermedim. Olaylara insani boyutlar içerisinde
yer verdim. Benim gibi düşünen çok insan olduğunu
da bu sayfada gözlemledim.
Aynı duyguları paylaşan insanlarla çok
sohbetimde oldu. İşte Anadolu insanı budur dediğim çok olaylar yaşadım.
Mahalle, okul, işyeri komşularımızdan da çok duyarlı insanlar olduğuna şahit
oldum. Bu arada değişik öykülerde dinledim.
Bunlar içinde bürokratlar, öğretmenler, işadamları öğrenciler olduğu gibi hiç
tahsil yapmamış ama mantıklı ve duygusal insanlarla da sohbetlerim oldu. Bir banka müdürü komşumuzda benim gibi
tarihe çok ilgi duyuyor, sohbetlerimiz aylarca devam edebiliyordu. Müdür Bey
Trabzonluydu, biz de aslen Trabzon, Of kökenli olduğumuz için çok çabuk
kaynaşmıştık.
Bir gün bana Yunanistan`dan
misafirlerim gelecek sende benimle gelebilir misin dediğinde, hiç düşünmeden
“evet” cevabı
vermiştim. Yola çıkmıştık Trabzon`da buluşacaktık. Trabzon`da
belirlediğimiz adreste buluşmuş yaşlı Rum amcanın mahallesini arayacaktık. Rum
amca 9-10 yaşlarında ayrıldığı Trabzon`u sanki dün ayrılmış gibi biliyordu.
Doğup büyüdüğü mahallesine bizi kendisi götürmüştü.
Trabzon kenti ne kadar büyümüş olsa da
tarihi binalarının çoğu her nasılsa ayakta kalabilmişti. Rum Amcanın doğup
büyüdüğü ev duruyor mu, yıkılmış mı, bunu endişesini yaşıyorduk. Korktuğumuz
başımıza gelmemişti. Evi bulmuştuk. Evin yeni sahiplerinden izin alarak eve
girmiştik. Yaşlı amca merdivenlerden yukarı hüzün dolu gözlerle ağır ağır
çıkmış, ahşap bir direğe sarılmış ve bizleri duygulandıran bir şekilde ağlamaya
başlamıştı. İkinci kata kadar duygu seline kapılarak çıkan bu adam ahşap direğe
sarıldığında neden ağlamaya başlamıştı, Bunu anlayamamıştık. Yaşlı amca bir
zaman sonra durumu bize anlattığında bizimde gözümüz dolmuştu. Çocukken annesi
onu her dövdüğünde, gider o direğe sarılırmış. Bunu tüm yaşamı boyunca da hiç
unutmamış. Ahşap direk ona çocukluğunu geri vermiş bu yüzden ağladığını
söylüyordu.
Orada Türklerle iç içe yaşamışlardı.
Türkü, Rum`u Ermeni`si hepsi Anadolu`nun çocuklarıydı. Geçmişi sorgulayamazdık.
Yaşanmış olaylar tarihte yerini almıştı zaten. Yapacağımız veya yapmamız
gereken tek şey tarihe ve tarihte yaşayan insanlara saygı göstermekti. Bende
naçizane bunu yapmaya çalışıyorum. Vatan sevgisi ve özleminin dünyanın en büyük
hazinesi olduğunu biliyorum. Çoğu insanın arayıp da bulamadığı defineler
aslında mantıklı ve dürüst her insanın yüreğinde var. Allah kimseyi vatansız
koymasın. Önyargısız yazdığım küçük öykülerimi sizlerin de aynı duyguyla
okuyacağını ümit ediyorum. Sağlıcakla kalın.
/Recep
Yılmaz
07.11.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder