19 Temmuz 2014 Cumartesi

Demircan’dan Etkili Köy-Kent analizi

Bir önceki yazımızda anlatmaya çalıştığımız Emekli Öğretmen Hüseyin Hüsnü Tekışık ile ilgili farkındalık sevindirici. Farkındalık ise örnek alındığında anlamlı. Ve çok az kişi memur maaşı ile yazılabilir gönüllere. Asıl olan asil olanla bütünleştiğinde şiirsel bir nefes alışveriş oluverir hayat, böylelikle geçersin tarihe. Bir kez daha teşekkürler Hüseyin Hüsnü Tekışık Hocam…
...

“Sivil toplum geliştirme merkezi kurucu üyesi süper insan. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi Bölümü’nü bitirdikten sonra hep sivil girişimler içinde çalışmış, şimdi de Türkiye’nin her köşesini gezip eğitim ve destek veriyor” Sevgili Sunay Demircan’ın Ekşi Sözlükteki tanıtımı tam olarak bu. Bafra’nın hazinesi Kızılırmak Deltası ve Kuş Cenneti ile ilgili verdiği uğraş ve mesai takdirlikti.  “Senin başka işin yok mu be adam” cıların çok olduğu dönemlerde… Sunay Beyin üretken yaşam anlayışında büyük keyifle takip edilecek makalelerini de ciddi takipçileri var. İşte bir örnek. (Kendisine saygı ile )

“Dün çok düşündüm, "köylülük-kentlilik nedir?" diye. Bir sürü gösterge geliştirdim, kentliliğe ve köylülüğe dair. Sonunda anladım ki, biz 'kentli' diye aslında 'batılı' olanı tanımlıyoruz. Yoksa adına 'kent' dediğimiz, mekânsal kompozisyon içinde dolaşan kişiyi 'kentli' sayamıyoruz (üzgünüm). "Tarihin ilk kentlerini Anadolu halkı kurdu, naabeeer" diye gürültü yapmanın anlamı da yok bu minvalde.

Temel gösterge bence, toplumsal sözleşmelerin yazılı veya sözlü oluşlarıyla belirginleşiyor. Kentli zihin, yazılı sözleşme oluşturuyor ve buna uymayı taahhüt ediyor ve buna uyuyor. Köylü zihin, geçmişten taşınmış olan sözlü sözleşmelere uyuyor, onları bazen güncelliyor, imgelerle zenginleştiriyor... Köylü, kesinlikle yazıyı sevmiyor. Sözleşme, protokol... yok! Yazılı kurallarla sabitlenmiş işbirlikleri, ortaklıklar da yok. Yazılı belge tutma, arşiv oluşturma zaten yok.
...

Köylü zihin yazıyı, doğada serbest dolaşan düşüncenin sabitlenmesi, katılaşması olarak görüyor. Bu sınırlama, katılaşma hali onun dengesini sarsıyor. "söz uçar, yazı kalır" Köylü, ağzından çıkan söz uçsun istiyor, kentli ise kalsın derdinde. Biraz düşünürsek, günlük yaşamımızda bu göstergelerin bizi ne kadar keskin hatlarla 'taraf' yaptığını görebiliriz. Örneğin, trafik ve biz?

Ortada bir sürü yazı var ama kime ne? Korna çalmak bence en tipik sözlü trafik iletişim göstergesi
"yürü dedim, yürrrüüüüü..."
...

Peki, hâlihazırda muhterem Anadolu halkı ne durumda? Bu kritere göre manzaraya bakıldığında, Anadolu halkının sınıfsal yapısı üçe ayrılır: 1. Köylüler; 2. Kır dışını kent sanan, mekan değiştirdiğinde de kentli olduğuna inanan köylüler; 3. Kentli olduğuna iyiden iyiye inanan köylüler.
Sözün özü: Anadolu'da kentlilik bir inanç işidir.

Şimdi "alçaklık etme, ben yedi kuşak kentliyim" diye, bazı arkadaşlarım itiraz edecekler bu genellemelere. Doğru, bir onlar kentli zaten, ben de onu demek istiyordum, belki anlatamadım.
Anadolu halkı, adına "kent" demeyi marifet bildiği, kowboy dekoru benzeri süslemelerden müteşekkil cadde ve binalar bütününde nefes alarak kentli olduğu illizyonuna kapılıyor. Yalan tabii...” Müthiş değil mi ?

/Birol BİRCAN
19.07.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder