1 Temmuz 2014 Salı

Aile Şirketleri I

Türkiye’de şirket yapısı incelendiğinde hepimizin bildiği ortak bir gerçek ortaya çıkıyor. O da şirketlerimizin birçoğunun aile şirketi olduğu. Dolayısı ile de hemen her toplantının sonucunda ortaya çıkan tespitlerden bir tanesi de aile şirketi olmamızdan kaynaklı bazı gerçekleri aşamıyoruz şeklinde ifade edilen gerçekler.

Son 25-30 yıldır literatürde yazılan makale ve kitaplar da göstermektedir ki aslında Türkiye’de aile şirketlerinin kurumsallaşması ciddi bir sorun. Bu konuda düzenli olarak tertiplenen aile işletmeleri kongreleri bile yapılıyor artık.

Aile şirketlerinin kurumsallaşmasındaki en büyük örneklerden bir tanesi Sabancı Grubu gösterilebilme olanağına sahipken; Sabancı ailesi de henüz kurumsallaşamadıklarını muhtelif defalar dile getirmişlerdir. Türkiye’de aile şirketlerinin kurumsallaşması bağlamında ilk adımlardan bir tanesini atarak McKinsey danışmanlık firmasını İstanbul’a getirerek gerek Sabancı Grubu’nun kurumsallaşması bağlamında gerekse diğer şirketlere önderlik yapması bağlamında önemli kilometre taşlarından birisini atmışladır. Bu olaydan sonra tipik bir furya olarak herkes aile anayasalarını hazırlamaya başladı. Ancak burada unutulan bir eksiklik var. O da aile anayasası yazmanın uygulamaya geçmediği gerçeği idi. Yani işletmeler aile anayasalarını yazıyor ancak uygulamıyor idi.

Bir fabrika gezisinde güvenlik görevlisi işletmenin çok uzun olan misyon ifadesini bir çırpıda söylediğine şahit oldum. İşyeri sahibi gayet göğsü kabara kabara “bak hocam bizde herkes misyonu ezbere biliyor” dedi. Ben de döndüm ve güvenlik görevlisine misyon ne demek diye sorduğumda güvenlik görevlisi de bana misyonun ne demek olduğunu bilmediğini ama patronu istedi diye misyon ifadesini ezberlediğini ifade etmişti.

Mesele burada misyonu ya da misyon ifadesini bilip bilmemesi değil işin ne olduğunu ve işin felsefesinin ne olduğunu bilmesi. Kimse güvenlik görevlisinden misyon tanımlaması yapmasını beklemiyor ama güvenlik görevlisinden beklenen o işyerinin ne iş yaptığını düzgün bir şekilde anlatması ve esas itibari ile de kendi görev tanımının ne olduğunu ve işin niteliği itibari ile de kime karşı sorumlu olduğunu bilmesi gerekli.

Doğan Cüceloğlu Hocanın “mış gibi yaşamlar” adlı bir kitabı var. Bu kitabı herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Doğan Hoca o kitapta diyor ki bir şeyin tam anlamı ile ortaya çıkması ve dört dörtlük olması için dört temel parametresi olması lazım diyor. Niyet, bilgi, beceri ve sorumluluk. Bunlardan herhangi birinin eksik olmasının o işin mış gibi olmasına neden olacağını söylüyor. Buradan hareketle şunu söylemek gerekiyor. İş dünyasının da mış gibi kurumsallaşmaması için önce bu işe niyetinin olması lazım. İşadamlarının bu manda gerek ticaret ve sanayi odasını gerekse diğer kendi alanları ile ilgili tüm eğitimlere katılması ve kendilerini ciddi manada yetiştirmesi gerekli. Buna ek olarak bizim patronlarımızın en büyük eksikliklerinden birisi maalesef ki kitap okumamaları. Genç ya da yaşlı fark etmiyor. Patronlarımız maalesef ki okumuyor. Kendilerini yetiştirmiyor.

Samsun özelinde ifade edilecek olursa Rusça bilen işadamı sayısı maalesef çok az. Halbuki kapı komşumuz olan Rusya yaş sebze meyveden tutun birçok konuda bizden mal talepleri var. Ama biz maalesef bunu yeterince yerine getiremiyoruz. Burada Rusça kursları düzenlenerek en azından yeni kuşakların Rusçaya hakim olması ve ihracat miktarının da artması sağlanabilir.

/Yetkin BULUT
01.07.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder