Türkiye’de şirket yapısı
incelendiğinde hepimizin bildiği ortak bir gerçek ortaya çıkıyor. O da
şirketlerimizin birçoğunun aile şirketi olduğu. Dolayısı ile de hemen her
toplantının sonucunda ortaya çıkan tespitlerden bir tanesi de aile şirketi
olmamızdan kaynaklı bazı gerçekleri aşamıyoruz şeklinde ifade edilen gerçekler.
Son 25-30 yıldır literatürde yazılan
makale ve kitaplar da göstermektedir ki aslında Türkiye’de aile şirketlerinin
kurumsallaşması ciddi bir sorun. Bu konuda düzenli olarak tertiplenen aile
işletmeleri kongreleri bile yapılıyor artık.
Aile şirketlerinin
kurumsallaşmasındaki en büyük örneklerden bir tanesi Sabancı Grubu
gösterilebilme olanağına sahipken; Sabancı ailesi de henüz
kurumsallaşamadıklarını muhtelif defalar dile getirmişlerdir. Türkiye’de aile
şirketlerinin kurumsallaşması bağlamında ilk adımlardan bir tanesini atarak
McKinsey danışmanlık firmasını İstanbul’a getirerek gerek Sabancı Grubu’nun
kurumsallaşması bağlamında gerekse diğer şirketlere önderlik yapması bağlamında
önemli kilometre taşlarından birisini atmışladır. Bu olaydan sonra tipik bir
furya olarak herkes aile anayasalarını hazırlamaya başladı. Ancak burada
unutulan bir eksiklik var. O da aile anayasası yazmanın uygulamaya geçmediği
gerçeği idi. Yani işletmeler aile anayasalarını yazıyor ancak uygulamıyor idi.
Bir fabrika gezisinde güvenlik
görevlisi işletmenin çok uzun olan misyon ifadesini bir çırpıda söylediğine
şahit oldum. İşyeri sahibi gayet göğsü kabara kabara “bak hocam bizde herkes
misyonu ezbere biliyor” dedi. Ben de döndüm ve güvenlik görevlisine misyon ne
demek diye sorduğumda güvenlik görevlisi de bana misyonun ne demek olduğunu
bilmediğini ama patronu istedi diye misyon ifadesini ezberlediğini ifade
etmişti.
Mesele burada misyonu ya da misyon
ifadesini bilip bilmemesi değil işin ne olduğunu ve işin felsefesinin ne
olduğunu bilmesi. Kimse güvenlik görevlisinden misyon tanımlaması yapmasını
beklemiyor ama güvenlik görevlisinden beklenen o işyerinin ne iş yaptığını
düzgün bir şekilde anlatması ve esas itibari ile de kendi görev tanımının ne
olduğunu ve işin niteliği itibari ile de kime karşı sorumlu olduğunu bilmesi
gerekli.
Doğan Cüceloğlu Hocanın “mış gibi
yaşamlar” adlı bir kitabı var. Bu kitabı herkesin okuması gerektiğini
düşünüyorum. Doğan Hoca o kitapta diyor ki bir şeyin tam anlamı ile ortaya
çıkması ve dört dörtlük olması için dört temel parametresi olması lazım diyor.
Niyet, bilgi, beceri ve sorumluluk. Bunlardan herhangi birinin eksik olmasının
o işin mış gibi olmasına neden olacağını söylüyor. Buradan hareketle şunu
söylemek gerekiyor. İş dünyasının da mış gibi kurumsallaşmaması için önce bu
işe niyetinin olması lazım. İşadamlarının bu manda gerek ticaret ve sanayi
odasını gerekse diğer kendi alanları ile ilgili tüm eğitimlere katılması ve
kendilerini ciddi manada yetiştirmesi gerekli. Buna ek olarak bizim
patronlarımızın en büyük eksikliklerinden birisi maalesef ki kitap okumamaları.
Genç ya da yaşlı fark etmiyor. Patronlarımız maalesef ki okumuyor. Kendilerini
yetiştirmiyor.
Samsun özelinde ifade edilecek olursa
Rusça bilen işadamı sayısı maalesef çok az. Halbuki kapı komşumuz olan Rusya
yaş sebze meyveden tutun birçok konuda bizden mal talepleri var. Ama biz
maalesef bunu yeterince yerine getiremiyoruz. Burada Rusça kursları
düzenlenerek en azından yeni kuşakların Rusçaya hakim olması ve ihracat
miktarının da artması sağlanabilir.
/Yetkin
BULUT
01.07.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder