İnsanlık tarihine bir göz attığımızda görürüz ki
insanların hayatlarında bir takım zikzaklar, inişler çıkışlar ve dönüm
noktaları vardır. Kıvrılmaların dışında yaşanan kırılmalar ise toplumsal
yaşamda yerine göre çökme ve yıkımlar, yerine göre derin yaralar bırakmaktadır.
Üç kıta yedi deniz hâkimi, altı yüz yıllık bir İmparatorluğun küçüle küçüle
Anadolu’ya sıkışıp kalması -ki yapılan anlaşmalara rağmen o da işgale
uğramıştır- yok edilmek üzere olan bir ulusun var olma mücadelesini zorunlu
kılmıştır. Bundan yüz yıl evvelinde yaşanan bu olaylar tarihin sayfalarında yer
almaktadır. Benim zikretmek istediğim; bir günde dört mevsimin yaşandığı
Karadeniz Bölgesinin Samsun ilinde, sıcak-soğuk, yağmur-çamur, dere tepe
demeden, ülkemizin dört bir yanından gelen yaşlı-genç insanlarımızın üç gün
boyunca katlandıkları bu yolculuğun, “anma yürüyüşü” nün ne anlama geldiğidir.
Tarih kitaplarımızda Atatürk’ün Samsun yolculuğu
hakkında yazılanlar şu mealdedir; “Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da
Samsun çıktı. Samsun'un İngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması ve civarındaki
Rum çetelerinin faaliyetlerinden ötürü karargâhının içerde daha emin bir yere
naklini gerekli gördü 6 gün kaldığı Samsun’dan ayrılarak 25 Mayıs 1919 günü
Havza'ya gitti…” Ancak, Samsun’da
kaldığı bu altı günlük süre (19-24 Mayıs 1919) içinde bir insan olarak
yaşadıkları hakkında detay yoktur. Değişik kaynaklarda, ayrı ayrı anekdotlar
şeklinde rastladığımız bazı bilgi kırıntıları siyasî mülahazaları fersah fersah
geride bırakacak, onları anlamsızlaştıracak ve bir hiç edecek derecede
mühimdir, önemlidir ve de manidardır.
Yolculuk öncesinde Beşiktaş’taki evinde hasta
yatağındaki annesiyle baş başa geçirdiği o gecede; ”- Anne, ben yarın Anadolu’ya gidiyorum.
Buralarda neler olacağı belli değil. Selanik nasıl elden gittiyse buralarda
öyle olabilir… Hesapta ölmek, gidip gelmemek vardır. Bana Hakkını helal et.”
der. Bu üzüntülü haber üzerine annesi yürek çarpıntısından dolayı kendinden
geçer. Tek oğul bu zor gününde, hasta annesini İstanbul’da bırakarak kimin için
Anadolu’ya geçmektedir? Elbette ki bu vatan toprakları için!... O biliyordu ki
vatan yoksa yaşamak da yoktu.
Gelelim Samsun’da yaşadığı zorluklara, çektiği
sıkıntılara… Misafir karşılanmaz mı?
Bunu geçiyoruz. Kalacağı yer bile belli değildir. O günlerde kullanılmayan,
kapalı olan “Mantika Oteli” açtırılır. Askeri hastaneden karyola, konu komşudan
yatak-yorgan-yastık, bir daireden masa sandalye temin edilir… Ne yer ne içer
bilemiyoruz… Mayıs ayında Samsun hep ıslaktır. Otel ile postane arasında mekik
dokurken üşütür hastalanır. Gâvur azmalarının sık sık yaşandığı bu yol
(Saathane ile Hükümet konağı arası) üzerinde bulunan otelde ya da gidip
gelmelerde beklenilen suikast tehlikesi ayrı bir sorun… Hatta 21 Mayıs 1919
günü Aşağı Avdan köyüne giderken sabah saat sekiz civarlarında pusu kuran yirmi
kişilik bir çete tarafından uğradığı saldırıda üç görevli şehit olurken
Allah’ın bir lütfü olarak sağ kalan bu büyük insanın bu yollarda çektiği
çileleri kaçımız biliyoruz.
Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Ulusal
Kurtuluş Mücadelesini Anma Yürüyüşlerinde ben hep Atamızın Samsun’da yaşadığı
bu zorlukları, yollarda çektiği çileleri düşünür, zaman zaman boğazımdaki
düğümlerle zaman zaman da gözlerimden akan yaşlarla ruh dünyamda yaşarım. Bugün
sıcacık evlerimizde, ailemizle birlikte huzur ve güven içinde yaşayabiliyorsak
başta O ve O’nun gibi nice büyüklerimizin gelecekleri için, bizim için
yaptıklarının anlamı bir kat daha artmaktadır.
Bugün, İstiklâlin tadını çıkarırken Kurtuluş
Mücadelesi veren bu yüce şahsiyetleri anmak, yâd etmek Türkiye Cumhuriyeti’nin
bütün vatandaşlarının boynunun borcudur. İşte bu yüzden, ülkenin dört bir
yanından gelen yüreği sevgi dolu insanlarla o çileli yolculuğu bir bayram
havası içinde tekrar yaşamanın hazzına varıyoruz.
Özgürce yaşadığımız bu topraklarda nice yürüyüşler
dileğiyle herkese sevgi, saygı ve selamlarımı sunarım.
31 Mayıs 2012
/Çetin KOŞAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder