14 Mayıs 2012 Pazartesi günü Eczacıların Bayramı.
Ülkemizde eczalığın başlamasının 173. yılı. Bir eczacı olarak, mesleğimizin
ölüm fermanının yazıldığı bir dönemde köşe yazım “SUNUŞ’U” eczacıların dramına
ayırmamı ve bu konuyu sizlerle paylaşmamı hoş göreceğinizi umuyorum. İnsanların
sağlıklarının korunması ve hastalık halinde tedavisi için başvurabileceği kişi
öncelikle hekimler sonra da eczacılardır. Onların sağlıklı hizmet yapabilmeleri
için öncelikle kendilerinin her yönden sağlıklı ve güven içersinde olması
gerekir. Ne var ki, dönüştürülen sağlık politikaları eczacıları tam anlamı ile demoralize
etmiş ve gelecek endişesi içinde bırakmıştır. Eczacılar yıllardır bu ülkenin
çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde tutmuş ve pahalı ilaçtan daha çok karlar
ettiklerini bildikleri halde, ilacın çok pahalı olmasından yakınmış ve ilaç
fiyatlarının düşürülmesi gerektiğini sürekli gündemde tutmuşlardır. Eczacı
odalarının arşivleri ilacın çok pahalı satıldığını kanıtlayan belgelerle
doludur. Bunun örnekleri ile Sağlık Bakanlığına yapılmış onlarca suç duyurusu
vardır.
Sağlık Bakanlıkları yıllarca bu uyarılara kulağını
tıkamış ve Hazinenin ilaç tekellerince soyulmasına adeta göz yummuştur. 1984 de
ülkemizde başlayan liberalleşme rüzgârı ve dış güçlerin yönlendirmesi sonucu
ilaç fiyatlarının İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünce belirlenmesi işlemine
son verilmiş ve ilaç fiyatlarının belirlenmesinde beyan usulü getirilmiştir.
Bunun anlamı, ilaç fiyatlarının belirlenmesi işinin ilaç tekellerinin insafına
bırakılmasıdır.
Nitekim yeni uygulamanın başlaması ile fiyat
artışları kısa sürede tavan yapmıştır. 30 yılı aşkın bir süre sonra bu yanlış
nihayet görülmüş ve hükümet aldığı bir dizi kararlarla ilaç fiyatlarını
düşürmüş, kamu kurumu reçetelerinin yazımına getirdiği kısıtlamalarla da ilaç
israfını büyük ölçüde önlemiştir.
Bu uygulama, eczacıların yıllardır savunduğu bir
yöntemdi ve alkışı hak ediyordu. Ancak, eczacılar ilacın ucuzlatılmasını
savunurken bir şeyi akıllarına hiç getirmemişti. Bu yanlışın cezasının da
eczacılara kesileceğini hiç düşünememişti. Çünkü eczacılar en az kırk yıldır
eczane kar oranlarının dünya da ki düzeye getirilmesini ve meslek haklarını
talep ediyorlardı.
Evet, son uygulamalarla tüm bu yanlışların faturası
eczacılara kesilmiştir. Bırakın kar oranlarının artırılmasını, ilaç
ucuzlatırken eczacıyı koruyacak hiçbir önlem de alınmamıştır. Devlet olarak
sen, üniversitelerde ki eczacılık fakültelerinin sayısını artırmaya devam
edeceksin. Daha çok öğrenci almayı sürdüreceksin. Her yıl 1200 yeni eczacıyı
eczacı camiasına katacaksın. Sonra da onları iflasa sürükleyecek kararları tek
yanlı olarak uygulayacaksın. Söyler misiniz? Bunun hangi hukuk devletinde yeri
vardır?
Eczacıların
Dramı..
Kamu kurumlarının birleştirilmesi ve tüm kesimlerin
Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınması sonucu günümüzde Devlet adına SGK,
ilacın tek alıcısı haline gelmiştir. Geçmişte Devlet, kamunun yükselen ilaç
harcama giderlerini azaltmak için nasıl eczacının karını kısıtlamayı
düşünmüşse, SGK’ da günümüzde tek alıcı olmanın getirdiği tekelci bir anlayışla
eczacının zaten düşük olan karlılığını daha da düşüren bir dizi dayatmayı
birbiri ardı sıra uygulamaya sokmuştur. İlaç tekelleri, yıllarca 70,00–80,00
TL. Ye sattıkları ilacın fiyatı bugün 5.00 TL. Ye indirilmesine rağmen, hala
üretmeyi ve satmayı sürdürebilmektedirler.
Böylece yıllarca yüksek fiyatlarla hazineyi zarara
uğrattıkları kanıtlanmış olan ilaç tekellerine bunun hesabını soramayan
Hükümet, eczacının rafında ki ilacı dahi kamu kurum reçetelerine maliyetinin
altında vermeye mecbur bırakırsa, buna Devlet dayatması denir. Hastalardan
hastanelerde alınması gereken muayene parasını toplama işini dahi eczacıya
dayatan SGK uygulamaları, artık eczacıları rencide eder düzeye gelmiştir. İlaç
fiyatlarının aşırı miktarda düşürülmesi ile eczane ciroları % 30–40 oranında
düşmüştür. Bunun anlamı o oranda karlılığın da düşmesi demektir ki, giderek
artan giderlere karşı bu cirolarla eczanelerin çok büyük bir kısmının yaşamını
sürdürmesini olanaksızdır. Sağlık politikalarını dönüştürme sonucu kapanan
muayenehaneler de eczanelere bir başka darbe olmuştur.
Bir yandan SGK’nın uyguladığı kamu kurum
ıskontoları, diğer yanda depoların eczanelere sağladığı ek ıskontoların
kaldırılması, eczaneleri ayakta duramaz hale getirmiştir. Önceki gün aldığım
bir bilgiye göre, sadece Samsun merkezde 100’ün üzerinde eczane depo
ödemelerini yapamaz durumdadır. Yine bir başka bilgiye göre, bu olumsuz
şartların devam etmesi halinde, 2012 sonuna kadar Türkiye genelinde 11.000
eczanenin kapanması beklenmektedir. Yıllar önce bir eczacı toplantısında
“Yapılmak istenen şey, önce bizleri eczanelerimizi kapatmaya, sonrada zincir
eczanelerde maaşlı çalışmaya mecbur bırakmaktır” Demiştim. Sanırım bugün gelinen nokta, bu çöküşün ilk
basamağıdır. Bu yıl 11.000 eczane kapanırsa, seneye zincir eczaneler gündeme
gelecektir. 1968 mezunu olarak bu mesleğe 44 yılını vermiş bir eczacıyım.
Altı yıl 6. Bölge Samsun Eczacı Odası Başkanlığı,
iki yıl da Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyeti Üyesi olarak görev yaptım. Bu
süreçte öğrendiğim en önemli şey, hemen her hükümetin sağlık politikası denince
aklına ilacın geldiği ve kamu harcamalarını kısmak için de yaptıkları ilk işin,
eczanelerin karları ile oynamak olduğudur. İlacın hastaya ulaştığı son noktada
görevli olan eczacılar bu görevleri yanında halkımıza sağlık danışmanlığı
hizmeti de verirler. Çoğu insanın fakında olmadığı çok önemli bir sağlık
hizmetini ülkemizin en uzak köşelerine kadar götürerek yapan bu meslek grubu,
bugün yok olmak üzeredir. Öğrendiğim bir başka şey de, meslek ahlakından
nasibini almamış bazı meslektaşlarımızın kabul edilemez yanlışlarının bizi bu
noktalara getirdiği gerçeğidir. Mesleğin geleceği adına çaba sarf edenlere
yeterince desteğin verilemeyişinin özeleştirisini de yapmamız gerektiğine
inanıyorum..
/Sadi SUBAŞI
14 Mayıs 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder