Teb Ve Eczacı
Odalarının Sorumluluğu
Geçmişte orada görev almış bir eczacı olarak
bizlerin temsilcisi olan Türk Eczacılar Birliği Başkanlığına sesleniyorum. Reçete
başına sadaka gibi verilen 25 kuruşu meslek hakkımızı kabul ettirdik diye
başarı olarak sunarak bu mesleği bataktan kurtaramazsınız… Kent merkezlerinde
muayenehanenin kalmaması ile kent merkezlerinde zaten önemi kalmayan eczaneler
için nüfusa dayalı sınırlama getirerek bu mesleğin önünü açamazsınız… Hükümetlerle
kavga ederek sorunlarımızın çözülemeyeceği ne kadar doğru ise, sorunları çözecek
radikal önerileri kabul ettirmeden de hükümetlerle iyi ilişki de olarak da,
eczacıların mesleki sorunlarının çözülemeyeceğini artık görünüz..
Eğer iyi ilişkilerle sorunlar çözülebiliyorduysa,
keşke reçete başına verilen 25 kuruşluk payı, eczacıya umut verecek bir oran ve
formülde çözebilseydik.. Itriyat ( parfüm) ve çocuk mamalarının marketlerde,
veteriner ve zirai ilaçların her yerde satıldığı bir ortamda son derece düşük
seviyede ki ilaç fiyatları ile artık eczacıların % 20 kar oranı ile ayakta
durması mümkün değildir. On bini aşkın genç meslektaşımız ile fakültelerden
mezun olacak geleceğin eczacıları adına haykırıyorum; “DURDURUN BU KIYIMI”
Yazımı 1970 li yıllarda yaşanmış bir anıyla
bitiriyorum. Bu hikâye de eczacının dramının hemen her dönemde şekil
değiştirerek nasıl sürdüğünü ve eczacıların ömrünün çalınan eşeğini aramakla
geçtiğini göreceksiniz. Yıl 1974. Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Selahattin
Cizrelioğlu yine eczacıların karına gözünü dikmiştir. Eczacılar, kar
oranlarının dünya ülkelerinde olduğu seviyeye çıkartılmasını ve meslek hakkının
tanınması için mücadele ederken, Sayın Bakan kamu ilaç giderlerini düşürmek
için popülist bir yaklaşımla, eczacının % 20 olan kar payını % 16.66 a indirmiştir. Eczacılar
ayaklanmış ve Türkiye’nin her tarafından yüzlerce eczacı Türk Eczacıları
Birliği’nin öncülüğünde Ankara’da toplanmış ve Sağlık Bakanlığına kadar beyaz
önlükleri ile yürümüşlerdir. Amaçları bakan ile görüşerek uğradıkları
haksızlığı anlatmaktır. Fakat bakan bir türlü görüşmeyi kabul etmemektedir. Dini
bayramlardan birisinin de iki gün öncesidir. Sıkıntılı bir bekleyiş sonrası
eczacılar olarak on kişilik bir temsilcinin Ankara’da kalarak Sağlık Bakanı ile
görüşmeye çalışmasına karar vererek kentlerimize döndük.
Samsun’u temsilen de eczacı camiasının efsane
isimlerinden Merhum Ecz. Hasan Türkîli Ankara’da kaldı. Ertesi günü bayram
arifesidir. Sağlık Bakanlığı kapısında nöbet tutan meslektaşlarımız uzun bir
bekleyiş ve çaba sonrası makama kabul edilir. Bir saati aşkın bir süre
anlatmalarına rağmen bakana derdimizi anlatamazlar. Daha doğrusu Sayın Bakan
katı bir tutumla anlamak istememektedir. Büyük bir hayal kırıklığı ile makamdan
çıkarken bakan arkadaşlarımızın tek tek bayramını kutlayarak yolcu eder. En
arkada Merhum Ecz. Hasan Türkîli vardır. Bakan elini uzatır ama eli boşta
kalır. Çünkü iyice gerilmiş olan Hasan Türkîli, “Ne bayramı Sayın Bakan. Bize
bayramı zehir ettiniz, neyi kutluyorsunuz? Ben sizin elinizi sıkmıyorum.” Der
ve arkasını döner ve makamdan çıkar. Meslektaşlarımız salona çıkar çıkmaz
heyette ki iki genç eczacı arkadaş, “Ağabey içeride bir şey yapamadığımız için
ezildik. Ama siz cesur çıkışınızla yüreğimize su serptiniz. Sağ olun.” Diyerek
Hasan Türkîlinin boynuna sarılırlar.
Hikâyenin sonu nasıl mı bitti? TEB ve Eczacı
Odalarının 5–6 ay süren büyük mücadelesi ve bir dizi eylem sonrası
kaybettiğimiz eşeğimizi bir kez daha bulduk. Kar oranları yeniden % 20 e
çıkartıldı. Bir kez daha sadece kaybettiğimizi geri alabilmekle yetinmek
zorunda kaldık. Ne var ki, artık bu düzen böyle gelmiş böyle gider deme
şansımız da kalmadı. Bu kez mesleğimiz tamamen elden gidiyor. Artık bu gerçeği
görüp mücadelemizi o seviyeye yükseltmemiz gerekiyor. Bunun çözümü ise dik
duran, çözüm üreten ve bunun tüm gereklerini her şartta yerine getirecek bir
iradeye sahip TEB ve Eczacı Odaları Yönetim anlayışı ile olur. Sırf
iktidarlarla uyumlu olmak adına eczacıların geleceği adına dik duruş
sergilenemez ise, bugün bu konuda sorumluluk taşıyanları bu camia hiçbir zaman
affetmeyecektir diyor ve bu mesajımın sorumluluk taşıyan tüm meslektaşlarım
tarafından doğru algılanmasını diliyorum.
Gönül isterdi ki, bu yıl 14 Mayıs Eczacılık Gününü
bu büyük sorunun enine boyuna tartışıldığı panellerle dolu dolu
yaşayabilseydik. Yazık ki, artık bunları dahi beceremiyoruz. Değerli meslektaşlarım,
unutmayınız! Bu uykunun ve vurdumduymazlığın sonu mesleğimiz adına felakettir. Kâbus
gibi geçen böyle bir dönemde 173. yılını kutlayacağımız 14 Mayıs Eczacılık
Günümüz kutlu! Olsun
/Sadi SUBAŞI
15 Mayıs 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder